YANAŞMAK gçz. f. 1. Bir şeye, bir yere, bir hiç kimseye yanaşmak, o şeyin, o kimsenin yanına varmak, yakınına gelmek: Otomobil sağa...
YANAŞMAK gçz. f.
1. Bir şeye, bir yere, bir hiç kimseye yanaşmak, o şeyin, o kimsenin yanına varmak, yakınına gelmek: Otomobil sağa yanaştı. Arkadaşının arkasından yanaşıp elleriyle gözlerini kapadı.
2. Bir yere yanaşmak, bir tekne sözko nusuysa, kıyıya varmak, ulaşmak: Vapur iskeleye yanaştı.
3. Bir şeye bir şey halletmeye yanaşmak, onunla ilgilenmeye, onu halletmeye talep göstermek: Sonılanmı yanıtlamaya yanaşmadı. Sonunda bu işi halletmeye yanaştı.
4. Bir hiç kimseye yanaşmak, konuşmak için yanına gitmek; onunla ilişki kurmaya çalışmak; ona sığınmak.
—Cerr. Bir yere ulaşmak suretiyle yol açmak.
—Denize. Bir gemiden ya da tekneden söz ederken, bir rıhtıma, iskeleye ya da bir başka gemiye aborda olmak.
♦ yanaşılmak edilg. f.
1. Bir şeyin, bir kimsenin yanına varılmak, yaklaşılmak.
2. Kıyıya varılmak, ulaşılmak.
3. İlgilenilmek, halletmeye talep gösterilmek.
4. Bir kimselerle ilişki kurulmak.
♦ yanaştırmak ettirg. f.
1. Bir şeyi bir şeye, bir yere yanaştırmak, o şeyi o şeyin yanına, yakınına getirmek.
2. Bir tekneyi kıyıya yanaştırmak, kıyıya ulaştırmak: Kayığı iskeleye bir türlü yanaştıramadı.
—Bilş. Bir kütüğün ya da bir bilgisayar hafıza bölgesinin içeriğini, bu içeriğin sıfırdan değişik ilk biti, soldan ya da sağdan başlayarak belirli bir konumda olacak şekilde, sola ya da sağa doğru kaydırmak. || Bir hesabın ara ya da son değerlerini, hesap sonuçlarının belirtici nitelikteki sayıları, bilgisayarın duyarlığına nazaran en iyi şekilde gösterilecek şekilde bir katsayıyla çarpmak.
1. Bir şeye, bir yere, bir hiç kimseye yanaşmak, o şeyin, o kimsenin yanına varmak, yakınına gelmek: Otomobil sağa yanaştı. Arkadaşının arkasından yanaşıp elleriyle gözlerini kapadı.
2. Bir yere yanaşmak, bir tekne sözko nusuysa, kıyıya varmak, ulaşmak: Vapur iskeleye yanaştı.
3. Bir şeye bir şey halletmeye yanaşmak, onunla ilgilenmeye, onu halletmeye talep göstermek: Sonılanmı yanıtlamaya yanaşmadı. Sonunda bu işi halletmeye yanaştı.
4. Bir hiç kimseye yanaşmak, konuşmak için yanına gitmek; onunla ilişki kurmaya çalışmak; ona sığınmak.
—Cerr. Bir yere ulaşmak suretiyle yol açmak.
—Denize. Bir gemiden ya da tekneden söz ederken, bir rıhtıma, iskeleye ya da bir başka gemiye aborda olmak.
♦ yanaşılmak edilg. f.
1. Bir şeyin, bir kimsenin yanına varılmak, yaklaşılmak.
2. Kıyıya varılmak, ulaşılmak.
3. İlgilenilmek, halletmeye talep gösterilmek.
4. Bir kimselerle ilişki kurulmak.
♦ yanaştırmak ettirg. f.
1. Bir şeyi bir şeye, bir yere yanaştırmak, o şeyi o şeyin yanına, yakınına getirmek.
2. Bir tekneyi kıyıya yanaştırmak, kıyıya ulaştırmak: Kayığı iskeleye bir türlü yanaştıramadı.
—Bilş. Bir kütüğün ya da bir bilgisayar hafıza bölgesinin içeriğini, bu içeriğin sıfırdan değişik ilk biti, soldan ya da sağdan başlayarak belirli bir konumda olacak şekilde, sola ya da sağa doğru kaydırmak. || Bir hesabın ara ya da son değerlerini, hesap sonuçlarının belirtici nitelikteki sayıları, bilgisayarın duyarlığına nazaran en iyi şekilde gösterilecek şekilde bir katsayıyla çarpmak.
Kaynak: Büyük Larousse
yanaşmak
(-e durum ekiyle kullanılan eylem)
1 . Bir şeyin, bir kimsenin yanına gelmek:
"Usulca avluya indim, rafa doğru yanaştım."- F. R. Atay.
2 . (vapur, kayık vb.) Kıyıya varmak:
"Günün birinde devasa bir motor Santa Maria'ya yanaştı, içinden çıkan bir subay muhafızlarla uzun uzun görüştü."- R. H. Karay.
3 . mecaz Karışmak, ilgilenmek, talep göstermek:
"Ali Mehmet Bey, cihetlere yanaşacak kimselerden değildir."- S. M. Alus.
4 . mecaz İlişki oluşturmak:
"Vahşî ve utangaç olduğundan pek yanaşmaz."- R. N. Güntekin.
(-e durum ekiyle kullanılan eylem)
1 . Bir şeyin, bir kimsenin yanına gelmek:
"Usulca avluya indim, rafa doğru yanaştım."- F. R. Atay.
2 . (vapur, kayık vb.) Kıyıya varmak:
"Günün birinde devasa bir motor Santa Maria'ya yanaştı, içinden çıkan bir subay muhafızlarla uzun uzun görüştü."- R. H. Karay.
3 . mecaz Karışmak, ilgilenmek, talep göstermek:
"Ali Mehmet Bey, cihetlere yanaşacak kimselerden değildir."- S. M. Alus.
4 . mecaz İlişki oluşturmak:
"Vahşî ve utangaç olduğundan pek yanaşmaz."- R. N. Güntekin.
yanaşmak ingilizcesi
- to draw near, to approach, to come near/closer; to draw up alongside, to pull alongside; to accede (to a request)
YORUMLAR