zekat: nisab miktarı mala, paraya sahib olan müslümanın kırkta birini fakirlere sadaka vermesi ve bu verilen sadaka. ziyadeleşme, artma. * t...
zekat: nisab miktarı mala, paraya sahib olan müslümanın kırkta birini fakirlere sadaka vermesi ve bu verilen sadaka. ziyadeleşme, artma. * temizlik. taharet. (bak: sadaka, nisab).( $ bu kelâmın mâkabliyle nazmını icab ettiren münasebet ise: namaz $ şu demek oluyor ki dinin direği ve kıvamı olduğu şeklinde, zekât da islâmın kantarası, şu demek oluyor ki köprüsüdür. demek; birisi dini, diğeri asayişi muhafaza eden ilâhî iki esastırlar. bunun için birbiriyle bağlanmışlardır. i.i.)(zekât ile sadakanın lâyık oldukları mevkilerini bulmak için bir kaç koşul vardır:1- sadakayı vermekte israf olmaması.2- başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması.3- minnetle in'âmın bozulmaması.4- fukara olmak korkusu ile sadakanın terk edilmemesi.5- sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesi ile ilim, düşünce, kuvvet, amel şeklinde şeylere de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi.6- sadakayı alan adam, o sadakayı sefahette değil, hâcât-ı zaruriyyesinde sarfetmesi lâzımdır. i.i.)(sadakalar kimlerin hakkıdır, bu cihete erişince, emr ü teşvik olunduğunuz infak u sadakat $ tanrı yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihada vakf-ı nefs etmiş, $ yeryüzünde şuraya buraya gidemiyen, şu demek oluyor ki tanrı yolunda meşguliyetlerinden ya da maraz ve acz şeklinde bir maniadan dolayı nafakalarını kazanmağa iktidarları olmayan o fakirler içindir ki $ hallerini deneyim etmeyen bilgisiz, onları $ taaffüflerinden, şu demek oluyor ki istemeğe tenezzül etmeyip tahammül ve tecemmül ile iffetlerini muhafaza ve ibraz eylediklerinden dolayı, varlıklı zanneder. $ sen onları simalarıyla, dikkat edilmiş olduğu vakit hallerinde görülecek edeb ü nezahet, yüzlerinde müşahede olunacak âsâr-ı fakr u fakirlik şeklinde alâmetleriyle tanırsın. $ insanlardan dilenmezler, hele $ ilhah-ı ısrar ile asla dilenmezler, olsa olsa pek muztar kaldıkları vakit ehline ifham-ı hâl ederler...bu âyet, ashab-ı suffa tesmiye olunan fukara-yı muhacirîn hakkında nazil olmuştur ki; dörtyüz şahıs kadar vardılar. medine'de ne bir meskenleri, ne aşiret ve akrabaları, hiçbir şeyleri yoktu, daima mescid-i nebeviyeye mülazemet ederler, mescidin sofasında ikamet eylerler, ilm-i kur'an eğitim ederler, mevâız ve tedrisat-ı peygamberîyi istimâ' ile müstefid olurlar, hep oruçlu bulunurlar. hâsılı; ilm ü ibadete hasr-ı evkat ederler ve her ne vakit bir gaza olursa giderlerdi. bunlar medrese-i risalet'in tanrı yoluna vakf-ı nefs etmiş talebesiydiler.ibn-i abbas hazretlerinden vaki olan rivayete gore birgün resulullah (a.s.m.) ashab-ı suffa'nın başlarına durmuş, hallerini nazar-ı tedkikten geçirmişti. fukaralıklarını, çekmekte bulundukları zahmetleri görmüş oldu ve kalblerini tatyib edip buyurdular ki: "ey ashab-ı suffa! size müjdeler olsun ki, her kim şu sizin bulunduğunuz hal ü sıfatta ve bulunmuş olduğu halden razı olarak bana mülaki olursa o benim refiklerimdendir. " işte bu âyet de bunlar dolayısiyle nâzil olmuştur. ve fakat hükmü âmmdır. tanrı rızası için düşmana karşı nöbet bekleyen ya da tanrı rızası için medreselerde dirsek cerh eden ya da tanrı rızası için hidemât-ı âmmeye vakf-ı nefs eden ve bu ahval içinde malı mülkü yok, muhtaç olmakla birlikte nafakasını kesbe zaman bulamayan ya da kudreti yetişemiyen fukara-yı mü'minîn bu âyetin hükmünde dâhildirler. bunlar infakat ü sadakatın en güzel masrıfını teşkil ederler. e.t.)
YORUMLAR