19. yüzyıl çağdaş felsefenin özellikleri nelerdir?

19. yy da niçin anlam araştırmalarına ağırlık verilmiştir. 19. YüZYIL FELSEFESİ Felsefe tarihçilerinin, geleneksel sınıflamasına ...

19. yy da niçin anlam araştırmalarına ağırlık verilmiştir.

19. YüZYIL FELSEFESİ





Felsefe tarihçilerinin, geleneksel sınıflamasına bakılırsa, 17.yy. da süregelen çağdaş felsefe üç yüzyıllık bir süreci kapsamaktadır.





Çağıl felsefe, skolastik düşüncenin, tanrımerkezci ve uslamlamacı çözümlemelerine karşıt savlarla biçimlenmiştir. Çağıl dönem, ortaçağın aşamalanmış varlık anlayışını yıkan, insana daha merkezi bir rol veren yaklaşımlar ile karakterize edilebilir.


Felsefe tarihini izleyerek, düşünürleri anlamaya çalışanlar için, devrin fonundaki zamanı süreci göz ardı etmenin, anlama sorunlarını arttıracağını düşünmekteyiz.


Avrupa, 19.yüzyıla Fransız İhtilali sonrası Napolyon savaşları ile girmiştir. Koalisyon savaşları derhal tüm Avrupa'yı yeni düşüncelerle tanıştırmış ve geride kaotik bir ortam bırakmıştır. Avrupa sahnesine tekrardan seviye verilmesi çabaları, yüzyılın ilk çeyreğini de belirleyen gelişmelere niçin olmuştur.


Çağa damgasını vuran öteki olgu da, İngiltere'nin öncülüğünde süregelen ve öteki Batı Avrupa güçlerine yayılan Endüstri Devrimi'dir. Önceki iki yüzyılda bilimlerdeki ilerleme ivmelenerek teknolojideki gelişmeler ile sürmüştür. Bilimin, yaşama edimsel yansıması olan teknik, süratli dönüşümlerin dinamik enerjisini oluşturmuştur. 19.yy.daki olgucu, toplumcu, liberal, milliyetçi görüşlerin ortaya çıkmasını sadece bu gelişimleri dikkate alarak anlamlandırabiliriz.


Yüzyılda olup bitenlerin bütüncül çerçevesini verdiğimiz tablo ve kısa açıklamalara, sayfamızdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.


Aşağıda, yüzyıla egemen olan düşünceleri özetleyen alıntı metinleri sunuyoruz.


19.yy.Felsefesi

Başlıca Akımlar




XIX. yüzyılın en belirgin özelliklerinden biri, dizgeler yapmaya oldukça kuvvetli bir eğilim duymuş olmasıdır: Bireşim, çözümlemeye üstün tutulmuştur. Yüzyılın başlangıcında, bu eğilim bilhassa Alman idealizminde ortaya çıkmaktadır. Kant anlığın yaratı işlevini vurgulamış olduğundan, bu fikir yayılmış ‘ romantizmin oluş-düşününe iştirak etmiştir. Bundan da, Johann Gottlieb Fichte' in (1762-1814), Friedrich Wilhelm Joseph Schelling'in (1775-1854) ve bilhassa Georg Wilhelm Friedrich Hegel'in (1770-1831) idealist dizgeleri ortaya çıkmıştır. Hegel, gerçekliği, sav ve karşı-sav ile yeni bir bireşime giden saltık usun diyalektik gelişimi olarak tasarımlamaktadır. Hegelci felsefe, bütünsel bir usçuluk olup bununla beraber hareketli ve evrimci karakteriyle de oldukça romantiktir.


Bilimlerden türemiş olan birçok dizge, kısa bir süre sonrasında, bu idealizmin yerini almıştır. Ilk olarak, Alman maddeciliğiyle beraber Ludwig Feuerbach'ı (1804-1872), Jakop Moleschott'u (1822-1893), Ludwig Buchner'ı (1824-1872) ve Karl Vogt'u (1817-1895) analım. Bu kişiler, ruhun varlığını bile yadsımakta olup köktenci bir belirlenimciliğin (determinizm) yandaşıydılar.


Bundan başka, Fransa'da August Comte'ca (1798-1857) kurulmuş ve ardıllarının İngiltere'de John Stuart Mill (1806-1873), Almanya'da Ernst Laas (1837-1885) ve Friedrich Jodl'un (1848-1914) başı çekmiş olduğu olguculuğu anmamız gere gerek. Bu kişilerin tümü için, felsefe, mekanikçi açıdan kabul edilen bilimin bir bireşiminden başka bir şey değildir. Bu iki eğilim. Charles Darwin'in (1809-1882) meşhur Türlerin Kökeni (1859) adlı yapıtında ortaya koymuş olduğu ve türlerin evrimini salt mekanikçi bir anlayışla inceleyen öğretiden büyük seviyede yüreklilik almışlardır. Böylelikle duygusal ve Hegelci evrim düşünü bilimsel bir temel kazanmış fakat bununla beraber da mekanikçi bir açıklamaya yönelmiştir. Evrensel bir öğreti olmuş ve tekçi bir evrimciliğe götürmüştür. Temel savunucuları arasına Thomas Henry Huxley'i (1825-1895) ve bilhassa de Herbert Spencer'i (1820-1903) katmıştır. Ernest Haeckel ise (1834-1919) en tanınmış vülgarizatörü olarak boy göstermiştir..


1850-1870 yıllarında, mekanikçi evrimcilik ve bir çok kez de maddeci evrimcilik Avrupa'daki baskınlığını koruyacakmış benzer biçimde gözüktü. Sadece 1870'lere doğru, ilkin İngiltere'de Thomas Hill Green (1836-1882) ve Edward Caird (1834-1908) ile, sonrasında Almanya'da mühim bir okulla, Otto Liebmann'ın (1840 1912), Johannes Volkeltin (1838-1930) ve örgütlü bir öğretim merkezi yaratan Marbourg ve Bade okullarının temsil etmiş olduğu yeni-kantçılıkla bir idealizme dönüş başgösterdi. Fransa'daysa Charles Renouvier(1815-1903) yeni-eleştiricilik akımını başlatmaktadır. Bir başka mühim Fransız idealistiyse Octave Hamelin'dir (1856-1907). Sadece bu öğreti, ağırlığını bir tek saltık şekilde ortaya koyamamıştır; öyleki ki kuvvetli olgucu ve evrimci eğilimler yüzyılın sonuna dek beraber ayakta kalabilmişlerdir.


Böylelikle, XIX yüzyıl Avrupa düşüncesinin gelişiminde üç dönem ayırt edilebilir.İdealizm evrimci bilimcilik, ve bu iki akımın bir arada varolması. Karşıtlıklarına karşın, her iki akımda da ortak özellikler vardır: dizgeci olma eğilimi, deneysel dünya karşısında emin bir usçuluk, fenomenler ötesi dünyaya sızabilmeyi yadsıma ve hatta fenomen dünyasının yadsınması ve son olarak, insan varlığını, saltık ya da evrensel evrim içinde temellendiren tekçi eğilim. Usçuluk, fenomencilik, evrimcilik, tekçi anti-kişiselcilik ve büyük dizgelerin kurulması geniş seviyede, XIX. yüzyılın çehresini ortaya koyan özellikler olmaktadır..

İkincil Akımlar




Bununla beraber, idealizmle olgucu evrimcilik, dönemin düşüncesine egemen olan biricik akımlar değillerdir. Bu ,akımlara koşut olan daha azca mühim ve görünüşte pek büyük bir tesir bırakmamış, sadece tesirinin gerçek önemi gene de azca olmayan iki eğilim daha gelişim göstermiştir.


Romantizmden çıkan usdışıcılık, ilk olarak, Hegelci usçuluğa karşı cephe almaktadır. Usdışıcı akımın sözcüsü, Arthur Schopenhauer'dir (1788-1860). Schopenhauer'e bakılırsa, saltık olan us değil, kör ve usdışı bir istençdir. Schopenhauer yanında yer edinen ve bir din düşünürü olan Danimarkalı Sören Kierkegaard. (1813-1855), usçuluğa yöneltilen saldırıyı daha da ötelere götürmektedir. Daha önceleri, Fransa'da, buna benzer sadece daha azca belirgin istenç ve usdışıcı bir eğilim, François-Pierre Maine de Biran'ca (1766-1824) savunulmuştur.


Bu yüzyılın daha sonraki bir döneminde, usdışıcılık, bilimci usçuluğa bir hücum yöneltmiştir; bu saldırısında, Darwinci evrim kuramına dayanmaktadır. Bu akımın peygambersi sözcüsü, yaşam atılımının usa üstünlüğünü ileri devam eden, tüm değerlerin tekrardan gözden geçirilmesini öngören ve bir üst-insan inancı yaratan Friedrich Nietzsche'dir (1844-1900) Wilhelm Dilthey'ın (1833-1912) felsefesi de kaynağını evrimcilikten almaktadır. Dilthey, tarihin öncelliğiyle felsefenin göreceliğini savunmaktadır. Görececilik, emsalsiz bir şekil altında, Georg Simmel'in (1858-1918) kişiliğinde de kendisine bir sözcü bulmuştur.


XIX yüzyılın felsefi düşüncesinin diğeri ikincil akımıysa, metafiziktir. Bu okulun filozofları, fenomenlerin ötesinde yer edinen bir dünyaya ulaşabileceklerini ileri sürmektedirler. Bunlarda, somut insanoğlunun sorunlarının daha geniş şekilde kavranmasına bağlı doğa ötesi çoğulculuk eğilimleri sık sık gözlemlenebilmektedir. Sadece doğa ötesi bu devrin mühim bir okulu olmamakta, düşünürleri yalıtılmış olarak kalmaktadır.

19. Yüzyılda tabiat ve tarih bilimlerinin gelişmesi ve Hegel Okulunun dağılması




1830 - 40 yılları aralığında bilhassa Almanya'da en yaygın olan felsefe okulu Hegel Okulu idi. Bu da bilhassa Hegel felsefesinin kapalı ve mantıksal bir dizge (sistem) oluşundan ve yönteminin ve ilkelerinin çeşitli dallara uygulanabilmesinden ileri geliyordu. Bu dizgenin kapalı ve mantıksal oluşu Hegel'in felsefesini bir okul yaratmaya elverişli kılıyordu. Bu Hegelci okul yalnız filozofları değil, kültür bilimleriyle uğraşanları da, hukukçuları, iktisatçıları, sanat tarihçilerini de içine çekmiştir. Bu yayılmanın bir sebebi de Hegel'e bağlı olanların Prusya Devletinden büyük yardım görmeleridir; giderek Hegel felsefesi neredeyse Prusya'nın devlet felsefesi olmuştu. Hegel öldüğü vakit felsefesi tüm Alman üniversitelerine egemendi herbirinde profesörlerden temsilcileri vardı. Fakat Hegel'in ölümünden derhal sonrasında okulu çeşitli partilere ayrılmıştır. Hegel, mesela Kant kadar yaşasaydı okulunun yıkılışını görecekti.


Alman felsefesi 19. yüzyılın ortalarında, Hegel'in ölümünden (1831) aşağı yukarı 1870 yılına değin, bu yüzyılın başlangıcındaki dış görünüşü benzer biçimde parlak bir tablo göstermez. Felsefe kültür yaşamı üstündeki tesirini gittikçe yitirir. Hegel'in felsefesi gerçi ölümünden derhal sonrasında gelen yıllarda geniş alanlarda tanınıyor ve tesirini gösteriyordu, fakat felsefenin tablosu gittikçe şekil değiştiriyordu. Dünya görüşünde gittikçe artan idealizmden ve fizik ötesi spekülasyonlardan yorulmuştu bu yüzyıl ve daha temelli görüşler istiyordu. Dev adımlarıyla ilerlemeye süregelen yeni tabiat bilimi büyük rol oynadı bunda. Bundan dolayı 19. yüzyıla tarih yüzyılı dendiği benzer biçimde tabiat bilimi yüz yılı da denmektedir. Hegel'in önsel (a priori) ilkelere dayalı tabiat felsefesinin yerini tabiat araştırıcıları çevresinde tümevarım yöntemiyle meydana getirilen sağın araştırmalar aldı. Genç kuşaklar Hegel'in derslerinin dinlendirilmiş olduğu salonlar yerine tabiat araştırıcılarının laboratuvarlarına gitmeyi yeğlediler.


Hegel felsefesinin dağılmasında —bir bakıma yıkılmasında— hem içten —Hegel'in kendi felsefesinde açık bıraktığı yerlerden— hem de dıştan gelen nedenler var. Dış nedenler içinde gözleme ve deneye dayalı bilimlerin Hegel okuluna karşı koyuşunu ve tabiat biliminin gelişmesini, bir de tarih araştırmalarını gösterebiliriz. Bilhassa 1840-60 yılları aralığında gelişen pozitif bilimlerin sağın (exacte) olguları bulmak, saptamak ve bundan yasalara varmak olan tutumu karşısında Hegel felsefesi bir çeşit kavramlarla oynayan, suni bir kurum tesiri yapıyordu. Hegel'in tabiat felsefesi, tabiat biliminin gözünde bir oyundan başka bir şey değildi.


Bu tabiat biliminin gelişmesiyle de Hegel'in idealizmine karşı bir maddecilik dünyaya gelmiştir. Çıkış noktaları da şuydu: Gerçek olan şey gözleyebileceğimiz şeydir. Bizim için mühim olan ölçebilmek ve tartabilmektir. Fakat bu ölçü ve tartı da sadece maddesel olan şeylere uygulanabilir. Öyleyse aslolan gerçek bu uzay ve vakit içinde bulunan cisimler dünyasıdır. Bu maddesel olan şeyler arkasında bir gerçek aramaya kalkmamalıdır. Tek gerçek maddedir.


Maddecilik 19. yüzyılda dünyaya gelen ‘bir akım değildir, kuramsal bir görüş olarak her kültür döneminde bulunabilir. Maddeyi evrenin ilkesi meydana getiren eski Grek Atomcularından Leukippos ve Demekritos'tan beri bu maddeci fikir çeşitli biçimlerde ortaya çıkmış, Hıristiyan Orta çağlarında bile büsbütün ortadan kaybolmamıştır. İngiltere'de 17. yüzyılda (Th. Hobbes), Fransa'da 18. yüzyılda (Lamettrie ve Holbach'ın “System de la natureâ€) ek olarak Aydınlanma yazınında yüksek düzeye ulaşmıştır. 19. yüzyılın ortasında beliren maddecilik ise Hegel felsefesinin yıkılmasında başlıca etken olmuştur. Bu akım Hegel felsefesinin idealizmine cenk açmıştır. Başlangıçta tabiat gerçeğine duyulan ilgi, duyusal - maddesel dünyaya yöneliş sonunda atom - mekanik tabiat açıklamalarına ve mekanik dünya tablosuna varıyor. Almanya'da bilhassa genç tabiat araştırıcısı Ludwig Büchner (1824-1899) maddeci hareketin öncüsü olmuştur. Büchner'in “Güç ve Madde†adlı yapıtı Alman materyalizminin İncili benzer biçimde görülmüştür bir aralık. Her gücün bir maddeye bağlı olduğu düşüncesi ile bu evrenin haricinde olan herhangi bir yaratıcıyı kabul etmez Büchner. Böylece her şeyden ilkin ölümsüz bir ruha karşı cenk açılır. Canlı ile cansız içinde öz ayrılığı ortadan kaldırılır; canlı mekaniğin yalnızca karmaşık bir problemi olarak görülür. Evrende ereklilik diye bir şey yoktur. Tabiatın içinde ve haricinde tin ülkesi diye de bir şey yoktur. Tanrı inancını da tanrıtanımaz Büchner —Feuerbach'la birlikte— insanoğlunun kuruntusu olarak görmüştür. Eğitimi, kültürü, bilimi insanlığın en iyi ustaları, öğretmenleri olarak göstermiştir. Ahlâk da, ona bakılırsa, maddecilik içinde sağlam bir dayanak bulabilir sadece, bu da bu dünyada yeterince bulunabilir. Maddecilik Alman felsefesinde Feuerbach ve Marks'ta en kuvvetli temsilcilerini bulmuştur.


Hegel felsefesinin yıkılmasının dış sebepleri içinde tarih araştırmalarını da gösterebiliriz Tarihçiler Hegel'in düşüncesindeki salt akla dayalı bazı suni kavram kuruluşlarına karşı çıkmaya başlamışlardı. Hegel'de tarih olgularına yeterince bir saygı bulunmadığını ileri sürmüşlerdi. Hegel'den sonraki devrin büyük Alman tarihçisi Leopold von Ranke (1795 - 1846) “tarihteki olguların iyi mi olup bittiğini görmek için ben'imi ortadan kaldırmak istiyorumâ€, “Ben zamanı iyi mi geçmiş ise öyleki görmek isterim, hiçbir vakit zamanı aklımın kurduğu şekilde görmeye çalışmam†der. Bu tarih okulunun görüşüne bakılırsa tarih öznel görüşlere değil de, arşiv belgelerine dayanan bir bilim olmalıdır.


Hegel Okulunun yıkılmasının sebepleri arasına okulun kendi içindeki parçalanmayı da katmak gerekir. Buna da Hegel'in felsefesinde açık bıraktığı bulanık bıraktığı bölgeler, bilhassa din ve siyaset ile ilgili görüşleri niçin olmuştur. Hegel'in kendisinin bağlı olduğu dine karşı tutumu nedir? Siyasal gelişmelere karşı tutumu nedir? Bu iki soruya kati bir cevap verilemez Tanrı öğretisi, kişisel ölümsüzlük, İsa'nın kişiliği üstündeki öğretilerde Hegel açık ve seçik değildir. Siyasal sorularda da aynı bulanıklığı gösterir düşünceleri. Bu iki sual karşısında da. Hegel iki yana da kaçan, bulanık olan ve çift anlam taşıyan bir tutum takınmıştır ki, bu kendisinden sonrasında okulunun gidişini de belirleyen bir yol olmuştur. Hegel'e bağlı olanlar bu iki yana kaçan anlatımlar yüzünden birbirine karşıt olan görüşler geliştirebilmişlerdir. Böylece Hegel Okulu sonradan sağ ve sol kanada bölünecek olan bir ihtilaf içine girmiştir. Hegel'in felsefe dizgesinde tutucu öğeler vardı. Kendisi de tutucu karakterde idi. Siyasa alanında tutucu düşünüşü ile hertürlü devrimin karşısında idi. Dine karşı olanlarla da birlik olamazdı. Bu sebeple kendisi tutucu idi. Din geleneğin getirmiş olduğu bir şeydi, anane ise Hegel'in en fazlaca ehemmiyet verdiği bir şeydir. Oysa Hegel'in dialektik yöntemi bir yadsımaya, varolanın kaldırılmasına götürüyordu. Tarihin eytişimsel (dialektik) gelişmesi düşüncesinde devrimci bir ruh saklı idi. Bu tarih görüşünde, tarihin, ayaklanmalarla, devrimlerle yürümekte olduğu düşüncesi gizli saklı idi. Tarih savaşlar, devrimler içinden geçerek gelişiyordu. Oysa tutuculuğu kendisini her türlü devrimin karşısına koyuyordu..


İşte Hegel'in din ve siyasa problemlerine karşı kati bir tutum takınamamış oluşu, okulunun ikiye bölünmesine, sağ Hegelcilerle sol Hegelcilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Hegel Okulunun sol kanadı Strauss ve Feuerbach'la sonunda maddeci akımla birleşmiştir.

Bedia Akarsu- Uygar Felsefe-Ulusal Eğitim Bakanlığı Yayınları







  • Felsefenin temel soruları nedir?


  • Uygar Türk şiirinin genel özellikleri nedir?


  • Uygar ve epik tiyatronun özellikleri nedir?




Bu bildiri 'en iyi yanıt' seçilmiştir.

19. YüZYIL FELSEFESİ





Felsefe tarihçilerinin, geleneksel sınıflamasına bakılırsa, 17.yy. da süregelen çağdaş felsefe üç yüzyıllık bir süreci kapsamaktadır.





Çağıl felsefe, skolastik düşüncenin, tanrımerkezci ve uslamlamacı çözümlemelerine karşıt savlarla biçimlenmiştir. Çağıl dönem, ortaçağın aşamalanmış varlık anlayışını yıkan, insana daha merkezi bir rol veren yaklaşımlar ile karakterize edilebilir.


Felsefe tarihini izleyerek, düşünürleri anlamaya çalışanlar için, devrin fonundaki zamanı süreci göz ardı etmenin, anlama sorunlarını arttıracağını düşünmekteyiz.


Avrupa, 19.yüzyıla Fransız İhtilali sonrası Napolyon savaşları ile girmiştir. Koalisyon savaşları derhal tüm Avrupa'yı yeni düşüncelerle tanıştırmış ve geride kaotik bir ortam bırakmıştır. Avrupa sahnesine tekrardan seviye verilmesi çabaları, yüzyılın ilk çeyreğini de belirleyen gelişmelere niçin olmuştur.


Çağa damgasını vuran öteki olgu da, İngiltere'nin öncülüğünde süregelen ve öteki Batı Avrupa güçlerine yayılan Endüstri Devrimi'dir. Önceki iki yüzyılda bilimlerdeki ilerleme ivmelenerek teknolojideki gelişmeler ile sürmüştür. Bilimin, yaşama edimsel yansıması olan teknik, süratli dönüşümlerin dinamik enerjisini oluşturmuştur. 19.yy.daki olgucu, toplumcu, liberal, milliyetçi görüşlerin ortaya çıkmasını sadece bu gelişimleri dikkate alarak anlamlandırabiliriz.


Yüzyılda olup bitenlerin bütüncül çerçevesini verdiğimiz tablo ve kısa açıklamalara, sayfamızdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.


Aşağıda, yüzyıla egemen olan düşünceleri özetleyen alıntı metinleri sunuyoruz.


19.yy.Felsefesi

Başlıca Akımlar




XIX. yüzyılın en belirgin özelliklerinden biri, dizgeler yapmaya oldukça kuvvetli bir eğilim duymuş olmasıdır: Bireşim, çözümlemeye üstün tutulmuştur. Yüzyılın başlangıcında, bu eğilim bilhassa Alman idealizminde ortaya çıkmaktadır. Kant anlığın yaratı işlevini vurgulamış olduğundan, bu fikir yayılmış ‘ romantizmin oluş-düşününe iştirak etmiştir. Bundan da, Johann Gottlieb Fichte' in (1762-1814), Friedrich Wilhelm Joseph Schelling'in (1775-1854) ve bilhassa Georg Wilhelm Friedrich Hegel'in (1770-1831) idealist dizgeleri ortaya çıkmıştır. Hegel, gerçekliği, sav ve karşı-sav ile yeni bir bireşime giden saltık usun diyalektik gelişimi olarak tasarımlamaktadır. Hegelci felsefe, bütünsel bir usçuluk olup bununla beraber hareketli ve evrimci karakteriyle de oldukça romantiktir.


Bilimlerden türemiş olan birçok dizge, kısa bir süre sonrasında, bu idealizmin yerini almıştır. Ilk olarak, Alman maddeciliğiyle beraber Ludwig Feuerbach'ı (1804-1872), Jakop Moleschott'u (1822-1893), Ludwig Buchner'ı (1824-1872) ve Karl Vogt'u (1817-1895) analım. Bu kişiler, ruhun varlığını bile yadsımakta olup köktenci bir belirlenimciliğin (determinizm) yandaşıydılar.


Bundan başka, Fransa'da August Comte'ca (1798-1857) kurulmuş ve ardıllarının İngiltere'de John Stuart Mill (1806-1873), Almanya'da Ernst Laas (1837-1885) ve Friedrich Jodl'un (1848-1914) başı çekmiş olduğu olguculuğu anmamız gere gerek. Bu kişilerin tümü için, felsefe, mekanikçi açıdan kabul edilen bilimin bir bireşiminden başka bir şey değildir. Bu iki eğilim. Charles Darwin'in (1809-1882) meşhur Türlerin Kökeni (1859) adlı yapıtında ortaya koymuş olduğu ve türlerin evrimini salt mekanikçi bir anlayışla inceleyen öğretiden büyük seviyede yüreklilik almışlardır. Böylelikle duygusal ve Hegelci evrim düşünü bilimsel bir temel kazanmış fakat bununla beraber da mekanikçi bir açıklamaya yönelmiştir. Evrensel bir öğreti olmuş ve tekçi bir evrimciliğe götürmüştür. Temel savunucuları arasına Thomas Henry Huxley'i (1825-1895) ve bilhassa de Herbert Spencer'i (1820-1903) katmıştır. Ernest Haeckel ise (1834-1919) en tanınmış vülgarizatörü olarak boy göstermiştir..


1850-1870 yıllarında, mekanikçi evrimcilik ve bir çok kez de maddeci evrimcilik Avrupa'daki baskınlığını koruyacakmış benzer biçimde gözüktü. Sadece 1870'lere doğru, ilkin İngiltere'de Thomas Hill Green (1836-1882) ve Edward Caird (1834-1908) ile, sonrasında Almanya'da mühim bir okulla, Otto Liebmann'ın (1840 1912), Johannes Volkeltin (1838-1930) ve örgütlü bir öğretim merkezi yaratan Marbourg ve Bade okullarının temsil etmiş olduğu yeni-kantçılıkla bir idealizme dönüş başgösterdi. Fransa'daysa Charles Renouvier(1815-1903) yeni-eleştiricilik akımını başlatmaktadır. Bir başka mühim Fransız idealistiyse Octave Hamelin'dir (1856-1907). Sadece bu öğreti, ağırlığını bir tek saltık şekilde ortaya koyamamıştır; öyleki ki kuvvetli olgucu ve evrimci eğilimler yüzyılın sonuna dek beraber ayakta kalabilmişlerdir.


Böylelikle, XIX yüzyıl Avrupa düşüncesinin gelişiminde üç dönem ayırt edilebilir.İdealizm evrimci bilimcilik, ve bu iki akımın bir arada varolması. Karşıtlıklarına karşın, her iki akımda da ortak özellikler vardır: dizgeci olma eğilimi, deneysel dünya karşısında emin bir usçuluk, fenomenler ötesi dünyaya sızabilmeyi yadsıma ve hatta fenomen dünyasının yadsınması ve son olarak, insan varlığını, saltık ya da evrensel evrim içinde temellendiren tekçi eğilim. Usçuluk, fenomencilik, evrimcilik, tekçi anti-kişiselcilik ve büyük dizgelerin kurulması geniş seviyede, XIX. yüzyılın çehresini ortaya koyan özellikler olmaktadır..

İkincil Akımlar




Bununla beraber, idealizmle olgucu evrimcilik, dönemin düşüncesine egemen olan biricik akımlar değillerdir. Bu ,akımlara koşut olan daha azca mühim ve görünüşte pek büyük bir tesir bırakmamış, sadece tesirinin gerçek önemi gene de azca olmayan iki eğilim daha gelişim göstermiştir.


Romantizmden çıkan usdışıcılık, ilk olarak, Hegelci usçuluğa karşı cephe almaktadır. Usdışıcı akımın sözcüsü, Arthur Schopenhauer'dir (1788-1860). Schopenhauer'e bakılırsa, saltık olan us değil, kör ve usdışı bir istençdir. Schopenhauer yanında yer edinen ve bir din düşünürü olan Danimarkalı Sören Kierkegaard. (1813-1855), usçuluğa yöneltilen saldırıyı daha da ötelere götürmektedir. Daha önceleri, Fransa'da, buna benzer sadece daha azca belirgin istenç ve usdışıcı bir eğilim, François-Pierre Maine de Biran'ca (1766-1824) savunulmuştur.


Bu yüzyılın daha sonraki bir döneminde, usdışıcılık, bilimci usçuluğa bir hücum yöneltmiştir; bu saldırısında, Darwinci evrim kuramına dayanmaktadır. Bu akımın peygambersi sözcüsü, yaşam atılımının usa üstünlüğünü ileri devam eden, tüm değerlerin tekrardan gözden geçirilmesini öngören ve bir üst-insan inancı yaratan Friedrich Nietzsche'dir (1844-1900) Wilhelm Dilthey'ın (1833-1912) felsefesi de kaynağını evrimcilikten almaktadır. Dilthey, tarihin öncelliğiyle felsefenin göreceliğini savunmaktadır. Görececilik, emsalsiz bir şekil altında, Georg Simmel'in (1858-1918) kişiliğinde de kendisine bir sözcü bulmuştur.


XIX yüzyılın felsefi düşüncesinin diğeri ikincil akımıysa, metafiziktir. Bu okulun filozofları, fenomenlerin ötesinde yer edinen bir dünyaya ulaşabileceklerini ileri sürmektedirler. Bunlarda, somut insanoğlunun sorunlarının daha geniş şekilde kavranmasına bağlı doğa ötesi çoğulculuk eğilimleri sık sık gözlemlenebilmektedir. Sadece doğa ötesi bu devrin mühim bir okulu olmamakta, düşünürleri yalıtılmış olarak kalmaktadır.

19. Yüzyılda tabiat ve tarih bilimlerinin gelişmesi ve Hegel Okulunun dağılması




1830 - 40 yılları aralığında bilhassa Almanya'da en yaygın olan felsefe okulu Hegel Okulu idi. Bu da bilhassa Hegel felsefesinin kapalı ve mantıksal bir dizge (sistem) oluşundan ve yönteminin ve ilkelerinin çeşitli dallara uygulanabilmesinden ileri geliyordu. Bu dizgenin kapalı ve mantıksal oluşu Hegel'in felsefesini bir okul yaratmaya elverişli kılıyordu. Bu Hegelci okul yalnız filozofları değil, kültür bilimleriyle uğraşanları da, hukukçuları, iktisatçıları, sanat tarihçilerini de içine çekmiştir. Bu yayılmanın bir sebebi de Hegel'e bağlı olanların Prusya Devletinden büyük yardım görmeleridir; giderek Hegel felsefesi neredeyse Prusya'nın devlet felsefesi olmuştu. Hegel öldüğü vakit felsefesi tüm Alman üniversitelerine egemendi herbirinde profesörlerden temsilcileri vardı. Fakat Hegel'in ölümünden derhal sonrasında okulu çeşitli partilere ayrılmıştır. Hegel, mesela Kant kadar yaşasaydı okulunun yıkılışını görecekti.


Alman felsefesi 19. yüzyılın ortalarında, Hegel'in ölümünden (1831) aşağı yukarı 1870 yılına değin, bu yüzyılın başlangıcındaki dış görünüşü benzer biçimde parlak bir tablo göstermez. Felsefe kültür yaşamı üstündeki tesirini gittikçe yitirir. Hegel'in felsefesi gerçi ölümünden derhal sonrasında gelen yıllarda geniş alanlarda tanınıyor ve tesirini gösteriyordu, fakat felsefenin tablosu gittikçe şekil değiştiriyordu. Dünya görüşünde gittikçe artan idealizmden ve fizik ötesi spekülasyonlardan yorulmuştu bu yüzyıl ve daha temelli görüşler istiyordu. Dev adımlarıyla ilerlemeye süregelen yeni tabiat bilimi büyük rol oynadı bunda. Bundan dolayı 19. yüzyıla tarih yüzyılı dendiği benzer biçimde tabiat bilimi yüz yılı da denmektedir. Hegel'in önsel (a priori) ilkelere dayalı tabiat felsefesinin yerini tabiat araştırıcıları çevresinde tümevarım yöntemiyle meydana getirilen sağın araştırmalar aldı. Genç kuşaklar Hegel'in derslerinin dinlendirilmiş olduğu salonlar yerine tabiat araştırıcılarının laboratuvarlarına gitmeyi yeğlediler.


Hegel felsefesinin dağılmasında —bir bakıma yıkılmasında— hem içten —Hegel'in kendi felsefesinde açık bıraktığı yerlerden— hem de dıştan gelen nedenler var. Dış nedenler içinde gözleme ve deneye dayalı bilimlerin Hegel okuluna karşı koyuşunu ve tabiat biliminin gelişmesini, bir de tarih araştırmalarını gösterebiliriz. Bilhassa 1840-60 yılları aralığında gelişen pozitif bilimlerin sağın (exacte) olguları bulmak, saptamak ve bundan yasalara varmak olan tutumu karşısında Hegel felsefesi bir çeşit kavramlarla oynayan, suni bir kurum tesiri yapıyordu. Hegel'in tabiat felsefesi, tabiat biliminin gözünde bir oyundan başka bir şey değildi.


Bu tabiat biliminin gelişmesiyle de Hegel'in idealizmine karşı bir maddecilik dünyaya gelmiştir. Çıkış noktaları da şuydu: Gerçek olan şey gözleyebileceğimiz şeydir. Bizim için mühim olan ölçebilmek ve tartabilmektir. Fakat bu ölçü ve tartı da sadece maddesel olan şeylere uygulanabilir. Öyleyse aslolan gerçek bu uzay ve vakit içinde bulunan cisimler dünyasıdır. Bu maddesel olan şeyler arkasında bir gerçek aramaya kalkmamalıdır. Tek gerçek maddedir.


Maddecilik 19. yüzyılda dünyaya gelen ‘bir akım değildir, kuramsal bir görüş olarak her kültür döneminde bulunabilir. Maddeyi evrenin ilkesi meydana getiren eski Grek Atomcularından Leukippos ve Demekritos'tan beri bu maddeci fikir çeşitli biçimlerde ortaya çıkmış, Hıristiyan Orta çağlarında bile büsbütün ortadan kaybolmamıştır. İngiltere'de 17. yüzyılda (Th. Hobbes), Fransa'da 18. yüzyılda (Lamettrie ve Holbach'ın “System de la natureâ€) ek olarak Aydınlanma yazınında yüksek düzeye ulaşmıştır. 19. yüzyılın ortasında beliren maddecilik ise Hegel felsefesinin yıkılmasında başlıca etken olmuştur. Bu akım Hegel felsefesinin idealizmine cenk açmıştır. Başlangıçta tabiat gerçeğine duyulan ilgi, duyusal - maddesel dünyaya yöneliş sonunda atom - mekanik tabiat açıklamalarına ve mekanik dünya tablosuna varıyor. Almanya'da bilhassa genç tabiat araştırıcısı Ludwig Büchner (1824-1899) maddeci hareketin öncüsü olmuştur. Büchner'in “Güç ve Madde†adlı yapıtı Alman materyalizminin İncili benzer biçimde görülmüştür bir aralık. Her gücün bir maddeye bağlı olduğu düşüncesi ile bu evrenin haricinde olan herhangi bir yaratıcıyı kabul etmez Büchner. Böylece her şeyden ilkin ölümsüz bir ruha karşı cenk açılır. Canlı ile cansız içinde öz ayrılığı ortadan kaldırılır; canlı mekaniğin yalnızca karmaşık bir problemi olarak görülür. Evrende ereklilik diye bir şey yoktur. Tabiatın içinde ve haricinde tin ülkesi diye de bir şey yoktur. Tanrı inancını da tanrıtanımaz Büchner —Feuerbach'la birlikte— insanoğlunun kuruntusu olarak görmüştür. Eğitimi, kültürü, bilimi insanlığın en iyi ustaları, öğretmenleri olarak göstermiştir. Ahlâk da, ona bakılırsa, maddecilik içinde sağlam bir dayanak bulabilir sadece, bu da bu dünyada yeterince bulunabilir. Maddecilik Alman felsefesinde Feuerbach ve Marks'ta en kuvvetli temsilcilerini bulmuştur.


Hegel felsefesinin yıkılmasının dış sebepleri içinde tarih araştırmalarını da gösterebiliriz Tarihçiler Hegel'in düşüncesindeki salt akla dayalı bazı suni kavram kuruluşlarına karşı çıkmaya başlamışlardı. Hegel'de tarih olgularına yeterince bir saygı bulunmadığını ileri sürmüşlerdi. Hegel'den sonraki devrin büyük Alman tarihçisi Leopold von Ranke (1795 - 1846) “tarihteki olguların iyi mi olup bittiğini görmek için ben'imi ortadan kaldırmak istiyorumâ€, “Ben zamanı iyi mi geçmiş ise öyleki görmek isterim, hiçbir vakit zamanı aklımın kurduğu şekilde görmeye çalışmam†der. Bu tarih okulunun görüşüne bakılırsa tarih öznel görüşlere değil de, arşiv belgelerine dayanan bir bilim olmalıdır.


Hegel Okulunun yıkılmasının sebepleri arasına okulun kendi içindeki parçalanmayı da katmak gerekir. Buna da Hegel'in felsefesinde açık bıraktığı bulanık bıraktığı bölgeler, bilhassa din ve siyaset ile ilgili görüşleri niçin olmuştur. Hegel'in kendisinin bağlı olduğu dine karşı tutumu nedir? Siyasal gelişmelere karşı tutumu nedir? Bu iki soruya kati bir cevap verilemez Tanrı öğretisi, kişisel ölümsüzlük, İsa'nın kişiliği üstündeki öğretilerde Hegel açık ve seçik değildir. Siyasal sorularda da aynı bulanıklığı gösterir düşünceleri. Bu iki sual karşısında da. Hegel iki yana da kaçan, bulanık olan ve çift anlam taşıyan bir tutum takınmıştır ki, bu kendisinden sonrasında okulunun gidişini de belirleyen bir yol olmuştur. Hegel'e bağlı olanlar bu iki yana kaçan anlatımlar yüzünden birbirine karşıt olan görüşler geliştirebilmişlerdir. Böylece Hegel Okulu sonradan sağ ve sol kanada bölünecek olan bir ihtilaf içine girmiştir. Hegel'in felsefe dizgesinde tutucu öğeler vardı. Kendisi de tutucu karakterde idi. Siyasa alanında tutucu düşünüşü ile hertürlü devrimin karşısında idi. Dine karşı olanlarla da birlik olamazdı. Bu sebeple kendisi tutucu idi. Din geleneğin getirmiş olduğu bir şeydi, anane ise Hegel'in en fazlaca ehemmiyet verdiği bir şeydir. Oysa Hegel'in dialektik yöntemi bir yadsımaya, varolanın kaldırılmasına götürüyordu. Tarihin eytişimsel (dialektik) gelişmesi düşüncesinde devrimci bir ruh saklı idi. Bu tarih görüşünde, tarihin, ayaklanmalarla, devrimlerle yürümekte olduğu düşüncesi gizli saklı idi. Tarih savaşlar, devrimler içinden geçerek gelişiyordu. Oysa tutuculuğu kendisini her türlü devrimin karşısına koyuyordu..


İşte Hegel'in din ve siyasa problemlerine karşı kati bir tutum takınamamış oluşu, okulunun ikiye bölünmesine, sağ Hegelcilerle sol Hegelcilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Hegel Okulunun sol kanadı Strauss ve Feuerbach'la sonunda maddeci akımla birleşmiştir.

Bedia Akarsu- Uygar Felsefe-Ulusal Eğitim Bakanlığı Yayınları





Sebep: başlık ve sayfa düzeni





 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: 19. yüzyıl çağdaş felsefenin özellikleri nelerdir?
19. yüzyıl çağdaş felsefenin özellikleri nelerdir?
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/19-yuzyl-cagdas-felsefenin-ozellikleri.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/19-yuzyl-cagdas-felsefenin-ozellikleri.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content