AKIL, 1. Bilip tanımayı, yargılamayı ve ilkelere gore davranmayı elde eden insana özgü yeti: Aklını kullanmak, içgüdüye, duyguya, t...
AKIL, 1. Bilip tanımayı, yargılamayı ve ilkelere gore davranmayı elde eden insana özgü yeti: Aklını kullanmak, içgüdüye, duyguya, tutkuya ve imgeleme karşıt olarak akıl.
2. Doğru davranmayı, doğru yargı vermeyi elde eden düşünme biçimleri ve ilkeler bütünü; sağduyu, bilgelik, ayırt etme yetisi: Akla uygun bir karar. Akla aykırı hareket etmek. (Bk. ansikl. böl., Fels., İsi. fels.)
3. Düzgüsel durumları ve işleyişleri bakımından ele alınan düşünsel yetilerin bütünü; uyanıklık: Aklı başlangıcında olmak (olmamak). Aklını yitirmek. Bü vaka onun aklını karıştırdı.
4. Hafıza, idrak, düşünme, vb. zihinsel yetilerden her biri: Bugün geleceği aklımdan bütünüyle çıkmış. Adını aklımda tutamıyorum. Bugünkü aklımla yirmi yaş genç olsaydım. Sen bu akılda olduğun sürece daha çok sürünürsün.
5. Akıl akıl, gel çengele takıl, bir probleminin çözüm yolunu bilememe, sonucun nereye varacağını düşünememe durumunda söylenir.
ÖRNEK: (Bir kimseden) akıl almak, danışmak, sormak, bir mevzuda bir başkasının görüşünü almak: Bu işe başlayayım mı, başlamayayım mı, sizder. akıl almaya geldim.
Akıl almaz, olanaksız, inanılmaz: Akıl almaz bir güç. Akıl al maz bir macera.
Akıl bu ya, “doğru ol masa da kendi aklına uymuş, ne diyelim' anlamında söylenir.
Akıl defteri, akla gelen ya da yapılması lüzumlu şeyleri unutmamak için yazılan minik defter.
Birşeye akıl, aklı ermek, o şeyi idrak etmek, anlayacak düzeyde olmak: Matematiğe ak iyi erer. Bu gidişe aklım ermiyor.
Bir şeyi akıl etmek, bir tedbir ya da çareyi tar zamanında almak, onu düşünebilme: Havanın karardığını görünce açıktaki bi tün buğday çuvallarını içeri taşıtmayı ak etmişti.
Akıl düşünce, doğru düşünebilme yetisi: Tanrı akıl düşünce versin.
Akıl fukaraı akılsız, aklı kıt. Akıl hastanesi, ruh ve akıl hastalıklarıyla ilgili hastane. Akıl hastası, aklını ve ruhsal dengesini yitirmiş olan kimse. Akıl hocası, bir mevzuda bir hiç kimseye yol gösteren ya da her insana akıl öğretmeye meraklı kimse.
Akıl kân, akıl işi değil, bir işin akla uygun olmadığını sonunda zarar getireceğini anlatmak için kullanılır: üç büyük marketin bulunmuş olduğu mahalleye bir minik bakkal dükkânı açmak, akıl kârı değil. Bu karlı kış gününde hasta hasta yola çıkmak akıl işi değil.
Akıl kethüdası, her insana akıl ve nasihat verme meraklısı olan kimse (esk.).Akıl kutusu, kumkuması, küpü, bir kimsenin bilhassa yaşına ve görünüşüne gore de bir çocuğun akıllı bulunduğunu belirtmek için latife yollu söylenir.
Akıl öğretmek, bir hiç kimseye kendinin düşünemediği, çıkarına uygun davranış yolunu göstermek: Sen bu işte eskisin, deneyimlisin, iyi mi davranmamız gerektiği mevzusunda bizlere akıl öğretirsin.
Akli satmak, kendi düşüncesini başkasına aşılamaya çalışmak; bilgiçlik taslamak: Biz ondan para istiyoruz, o ise bizlere akıl satmaya çalışıyor. ||
Bir şeye akıl sır ermemek, anlaşılabilir özellikte olmamak: Onun yaptıklarına akıl sır ermez ki.
Akıl terelelli, bir kimsenin dengesiz, hoppa, delişmen bulunduğunu belirtmek için kullanılır. || Akıl var yakın var, akıl var izan var, "bunu aklı olan her insan anlamış olur" anlamında söylenir, || Bir hiç kimseye akıl vermek, o hiç kimseye yol göstermek.
Bir şeyi, akıldan, aklından atmak, çıkarmak, o şeyi düşünmemek, unutmak: O mevzuyu aklından at, başka şeyler düşün.
Bir şeyi, akıldan bulmak, çözmek, söylemek, bir probleminin karşılığını vasıta ve gereç kullanmadan zihin yöntemiyle bulmak: işlemlerin derhal hepsini kâğıt kalem kullanmadan akıldan çözüyor Akıldan, aklından çıkmak, unutulmak, unutmak:
Akla gelmedik, beklenilmeyen, düşünülmeyen: Akla gelmedik kurnazlıklara başvurmak.
Akla, aklına gelmek, anımsamak;düşünmek, tasarlamak: O vaka aklıma geldikçe hâlâ sinirlenirim. Bu asla aklıma gelmemişti. ||
Akla hayale gelmez, inanılmaz, ürkütücü, korkulu: Küçücük küçüklere bile akla hayale gelmez işkenceler yapmışlar. Akla, aklına sığmamak, bir vaka ya da durum sözkonusuysa, onu kavrayamamak, olabileceğine inanmamak.
Akla yakın, aklın benimseyebileceği şey için kullanılır: Bu olasılıkların hepsi de akla yakın şeyler.
Akla, akıllara zarar, aşırı seviyede şaşırtıcı olan, aklı işlemez duruma düşüren şey için kullanılır.
Bir şeyi aklı almamak, onu kavrayamamak, akla uygun bulmamak ya da gerçekleşebileceğini olanaksız saymak.
Aklı başına gelmek, yapmış olduğu yanlış işlerin zararını görerek doğru yolu bulmak; uslanmak: Artık o şekilde delice işler yapmam, aklım başıma geldi.
Aklı başlangıcında, davranışları zekice ve ağırbaşlı olan kimse; doğru, eksiksiz olan şey için kullanılır: Aklı başlangıcında bir genç. Sorularıma aklı başlangıcında yanıtlar verdi.
Aklı başından gitmek, aşırı korku ya da luktan ne yapacağını bilememek; şaşırmak.
Aklı başka yerde, başka bir şeyde olmak, dolaşmak, düşüncelerini o an için üstünde durduğu mevzuda yoğunlaştırmayıp başka şeyler düşünmek: En ufacık bir dalgınlık doğru netice almanızı engeller, bunun için aklınız başka yerde olmayacak, işinize vereceksiniz kendinizi.
Aklı ermek, yetmek, akıl yönünden yetkinleşip gelişmek; büyümek: Oğlan büyüdü, aklı erer oldu.
Aklı fikri (bir şeyde), tek derdi, tüm düşündüğü (o): Aklı fikri futbolda, normal olarak derslerini başaramaz.
Aklı gitmek, bir şeyi çok beğenmek: O mini bilgisayara aklım gitti fakat çok pahalı; bir şeyden korkmak.
Aklı gözünde, sadece gördüğüne inanan kimse için söylenir. || Aklı bir şeyde, bir yerde kalmak, beğenilen, sadece elde edilemeyen bir şeyi düşünmek; bir iş ya da Mevzu üstünde dururken, bundan daha mühim saydığı başka bir mevzuyu düşünmekten kendini alamamak: Ben hurdayım, fakat aklım evde, çocuklarda kaldı.
Aklı karışmak, düşündüğü şeyleri ayıramamak, bocalayıp ne yapacağını bilememek: Anlatılanları dinledikçe aklım karışmaya başladı.
Bir şeye aklı kesmek, yatmak, bir şeyin yapılabileceğine, olabilirliğine inanmak: Başlangıçta bu işin üstesinden gelemeyeceğini sanmıştı, iş ilerleyince başkalarının yardımı olmasa da bitireceğine aklı kesmişti.
Aklı kısa, kıt, anlama ve kavrama gücü sınırı olan olan kimse için kullanılır.: aklı okkadan dört yüz dirhem tamamlanmamış, akılsız, kafasız
Aklı saplanmak, takılmak, devamlı bir şekilde belirli bir şeyi düşünmek, zihni tek şeyle uğraşmak: Aklı dün akşamdan beri o çocuğun söylediklerine saplanmıştı, başka hiçbir şey düşünemiyordu.
Aklı sıra, birinin düşüncesi yönünden, sandığına ve umduğuna gore, aklınca, sözde: Aklı sıra satılmayan mallarını bizlere satacak, onlardan kurtulacaktı.
Aklı sonradan gelmek, yapmış olduğu bir işin, bir karar ya da düşüncenin yanlışlığını anlayıp geri dönmek.
Aklına düşmek, gelmek, bir şeyi anımsamak: Gurbetteki oğlu aklına her düştüğünde gözleri dolu dolu oluyordu.
Aklına esmek, bir şeyi birden hayata geçirmeye kalkışmak: Aklına esmiş, kar kış demeden kalkıp kızının yanma gelmişti.
Aklına gelen başına gelmek, olabilir diye düşündüğü korkulu ve fena şey gerçekleşmek: Aklıma gelen başıma geldi, o gece o şekilde bir kar yağdı ki tüm yollar kapanmış oldu.
Aklına geleni söylemek, rasgele, ölçüsüz şekilde konuşmak,Aklına geleni yapmak, iyice düşünüp taşınmadan her istediğini hayata geçirmeye kalkışmak.
Akıl sağlığı, ferdin, çevresi hesaba katılarak fizyolojik bakımdan olmasıyla birlikte akıl ve duygu açısından da en uygun şekilde gelişmesi.Akıl teriminin karşılığı olduğu geleneksel olarak kabul edilen yunanca logos, hem saymayı bilerek hem de bilgi edinme yetisi anlamlarına gelir ve dünyanın çeşitliliğini örgütleyen, düzene koyan ve varolanı kavramaya yönelen bir mantık hesabının bulunmuş olduğu düşüncesi buradan lanır. Bundan dolayı, akıl mevzusundaki felsefi söylem, başlangıçtan beri, varlık mevzusundaki söylemden ayrılmaz durumdadır. Sokratesöncesi düşünürler, hepimiz için aynı olan şeyi, düşüncenin ve varlığın temelini, akıl yöntemiyle ortaya koymayı amaçlamışlardı. Dünyanın tutarlılığını, tutarlı bir söylemde dile getirmek için tüm dış görüngülerin (fenomenlerin) biricik ve kurucu nedenini aramaları da bu yüzdendi. Platon'a gore akıl, bölük pörçük ve bilhassa duyuların sağlamış olduğu dolaysız bilgiye karşıt olan doğru düşüncedir. Akılsal bilgi, dış görünüşler alanını aşmamızı ve idealara ulaşmamızı sağlar. Akılda, iki tür bilgi vardır: özleri dolayımsız olarak kavrayan sezgisel akıl ve "ruhun, sessizlik içinde kendine yönelttiği bir söylem olan" (Sofist) ve matematik tanıtlamaya benzeyen gidimli akıl.
Ortaçağ düşüncesine gore aklın (lat. ratio) sadece inanca oranla bir kıymeti vardır. Kısaca akıl ya inanca bağımlıdır ya da insanoğlunun naturel yetisi olarak bir özerkliği var ise, sadece gidimli bir akıl olabilir. Nite kim Thomas Aquinus şu şekilde der: “Akıl yürütmek, kavrama mevzusu olan bir nesneden bir başkasına gitmektir ve amacı da kavranabilir hakikatı bulmaktır. Nitekim doğaları gereği bu bilgiye eksiksiz haiz olan melekler, bir kavranabilirden bir başkasına gitmek zorunda değillerdir ve şeylere ilişkin doğruları, gidimli bir tarzda değil yalnızca sezgiyle bilirler†(Summa The ologiae).
Descartes ile beraber, bilimsel düşünceyi oluşturmak suretiyle, dinsel inançtan sıyrılmış akılsal bir fikir kendini gösterir.' ‘Yerinde olarak sağduyu ya da akıl diye adlandırılmış olan iyi yargılama ve hakikatı yanlıştan ayırt etme gücü, tüm insanlarda naturel olarak eşittir†(Yöntem üstüne konuşma).
Malebranche'a gore akla saygı duymak, doğrunun ve bilginin ölçütü olarak gereklidir: “Yalnızca o çeşit önermeleri tüm olarak kabul etmeliyiz ki, bunların apaçıklığını, bir iç acısı ve aklın gizli saklı sitemleri olmadan reddedemeyelim" (Hakikatin araştırılması). Bu akıl görüşü içinde Tanrı da yer alır kuşkusuz:"Böylece, başvurduğumuz akıl [...], evrensel bir akıldır [...], değişmez ve mecburi bir akıldır [...]. Fakat tüm insanların hisse almış olduğu aklın, evrensel, sonsuz, değişmez ve mecburi olduğu doğruysa, Tanrı'nın aklından hiçbir şekilde değişik olmadığı da kesindir†(ay.y., 3, 10. izah etme).
Bununla beraber, Leibniz şeklinde Malebranche için de, inançtan bağımsız olarak özerk aklın enerjisini hiçbir şey sarsa-maz. Leibniz şu şekilde yazar: "inancın nesnesi, tanrı'nın açıklamış olduğu doğrudur [...]. Akıl, doğruların art arda zincirlenişidir; fakat bilhassa inanç ile karşılaştırıldığında, insan düşüncesinin, inancın ışığı olmadan ulaşabileceği doğruların zincirlenişidir†(inanç ile aklın uygunluğu üstüne).
Kant, aklı (alm. Vernunft) en yüksek bilgilerin alanı olarak görür: "Tüm bilgilerimiz duyularla adım atar, oradan anlığa geçer ve akılla sonlanmış olur. Duyusal görünün sağlamış olduğu malzemeyi işleme ve düşüncenin en yüksek birliğine ulaştırma mevzusunda, varlığımızda, akıldan üstün bir yeti yoktur." Aklın gücü, "Aklın yasalarının insan ruhuna ulaşmasına ve kuralları mevzusunda onu etkilemesine, doğrusu nesnel ergonomik olarak öznel otamak da ergonomik olmasını sağlamayı göz önünde tutan ahlaklılığın kuralınıda kapsar (Ergonomik aklın eleştirisi, "Salt ergonomik aklın yöntembilimiâ€).
Rousseau'ya gore, akıl, toplumsal yasaların yol göstericisi ve ölçütü olmalıdır: “Tek tek bireyler, yanaşmadıkları iyiliği görüyorlar; topluluk ise görmediği iyiliği istiyor. Hepsinin yol göstericiye gereksinimi var; isteklerini, akıllarına uydurma durumuna sokmak gerekir onları†(Cemiyet sözleşmesi).
Hegel'e gore akıl (alm. Vernunft), bilmenin yüksek biçimidir; anlığın ortaya çıkardığı farklılıkları, birlikleri içinde kavrama biçimidir. "Anlık, belirlenimleri belirler ve saptar; akıl, olumsuzlayıcı ve diyalektiktir, şu sebeple anlığın belirlemelerini hiçe indirir; fakat olumlayıcıdır da, şu sebeple tümeli üretir ve tikeli onun altına koyar" (Wissenschaft der Logik). İçindeki doğruluk açısından akıl, tindir, bir anlık aklı ya da akıl anlığı vardır"
Husserl'e gore, bilimlerin ortaya çıkışı, parçalanmış bir akıl ortaya çıkarmakla beraber, “kuramsal bir sistemin birliğiâ€nden ve “akılsal bir yöntembilimâ€den gene de vazgeçmemektedir. “Olguculuk (pozitivizm) şeklinde bazı felsefeler, ‘son olarak ve en yüksek soruları' bir yana atsalar da, daha yakından bakılınca, bu sorular ve olguculuğun bir yana attığı tüm diğeri sorular, örtük ya da belirtik bir şekilde, akla ve aklın her biçimine ilişkin sorunları kapsamaları bakımından bir birliğe sahiptirler. Hakikaten de, bilgi dallarına temalarını veren akıldır (bu bilgi ise doğru ve gerçektir, doğrusu akılsal bilgidir)†Akıl sözcüğü, yunanca nus' un (evreni harekete getiren ve düzenleyen tanrısal akıl) arapça karşılığıdır.
Kelamcılara gore akıl (akıl), bilginin membaıdır ve gelenekle aktarılanın, doğrusu nakl'in karşıtıdır. İslam kültüründeki aklı ve nakli bilgiler karşıtlığı buradan lanır. Akıl, vahiyden bağımsız olarak hakikati ve hatayı, hakikatı ve eğriyi bilip ayırt etmeyi sağlar ve bu anlamda bir "naturel ışıkâ€tır.
İslam filozofları, aklı, ruhtaki düşünen ve bilen yeti olarak görürler. Fakat aklın, ruhtan bağımsız ve değişikliğe uğramayan bir töz (cevher) bulunduğunu savunanlar da vardır. Akıl, özlerle tümelleri kavrayan kuramsal akıl ve davranışları belirleyip iyi edimlere yönelten ergonomik akıl olmak suretiyle ikiye ayrılır. Ek olarak yeniplatonculuğun tesiri, İslam filozoflarının, evreni ve bilgiyi bir kademeleşmeye gore ortaya çıkaran ve tanrısal varlığa doğru yükselen bir akıllar türeyişi ve sıralanması olarak düşünmelerine yol açmıştır...
2. Doğru davranmayı, doğru yargı vermeyi elde eden düşünme biçimleri ve ilkeler bütünü; sağduyu, bilgelik, ayırt etme yetisi: Akla uygun bir karar. Akla aykırı hareket etmek. (Bk. ansikl. böl., Fels., İsi. fels.)
3. Düzgüsel durumları ve işleyişleri bakımından ele alınan düşünsel yetilerin bütünü; uyanıklık: Aklı başlangıcında olmak (olmamak). Aklını yitirmek. Bü vaka onun aklını karıştırdı.
5. Akıl akıl, gel çengele takıl, bir probleminin çözüm yolunu bilememe, sonucun nereye varacağını düşünememe durumunda söylenir.
ÖRNEK: (Bir kimseden) akıl almak, danışmak, sormak, bir mevzuda bir başkasının görüşünü almak: Bu işe başlayayım mı, başlamayayım mı, sizder. akıl almaya geldim.
Akıl almaz, olanaksız, inanılmaz: Akıl almaz bir güç. Akıl al maz bir macera.
Akıl bu ya, “doğru ol masa da kendi aklına uymuş, ne diyelim' anlamında söylenir.
Akıl defteri, akla gelen ya da yapılması lüzumlu şeyleri unutmamak için yazılan minik defter.
Birşeye akıl, aklı ermek, o şeyi idrak etmek, anlayacak düzeyde olmak: Matematiğe ak iyi erer. Bu gidişe aklım ermiyor.
Bir şeyi akıl etmek, bir tedbir ya da çareyi tar zamanında almak, onu düşünebilme: Havanın karardığını görünce açıktaki bi tün buğday çuvallarını içeri taşıtmayı ak etmişti.
Akıl düşünce, doğru düşünebilme yetisi: Tanrı akıl düşünce versin.
Akıl fukaraı akılsız, aklı kıt. Akıl hastanesi, ruh ve akıl hastalıklarıyla ilgili hastane. Akıl hastası, aklını ve ruhsal dengesini yitirmiş olan kimse. Akıl hocası, bir mevzuda bir hiç kimseye yol gösteren ya da her insana akıl öğretmeye meraklı kimse.
Akıl kân, akıl işi değil, bir işin akla uygun olmadığını sonunda zarar getireceğini anlatmak için kullanılır: üç büyük marketin bulunmuş olduğu mahalleye bir minik bakkal dükkânı açmak, akıl kârı değil. Bu karlı kış gününde hasta hasta yola çıkmak akıl işi değil.
Akıl kethüdası, her insana akıl ve nasihat verme meraklısı olan kimse (esk.).Akıl kutusu, kumkuması, küpü, bir kimsenin bilhassa yaşına ve görünüşüne gore de bir çocuğun akıllı bulunduğunu belirtmek için latife yollu söylenir.
Akıl öğretmek, bir hiç kimseye kendinin düşünemediği, çıkarına uygun davranış yolunu göstermek: Sen bu işte eskisin, deneyimlisin, iyi mi davranmamız gerektiği mevzusunda bizlere akıl öğretirsin.
Akli satmak, kendi düşüncesini başkasına aşılamaya çalışmak; bilgiçlik taslamak: Biz ondan para istiyoruz, o ise bizlere akıl satmaya çalışıyor. ||
Bir şeye akıl sır ermemek, anlaşılabilir özellikte olmamak: Onun yaptıklarına akıl sır ermez ki.
Akıl terelelli, bir kimsenin dengesiz, hoppa, delişmen bulunduğunu belirtmek için kullanılır. || Akıl var yakın var, akıl var izan var, "bunu aklı olan her insan anlamış olur" anlamında söylenir, || Bir hiç kimseye akıl vermek, o hiç kimseye yol göstermek.
Bir şeyi, akıldan, aklından atmak, çıkarmak, o şeyi düşünmemek, unutmak: O mevzuyu aklından at, başka şeyler düşün.
Bir şeyi, akıldan bulmak, çözmek, söylemek, bir probleminin karşılığını vasıta ve gereç kullanmadan zihin yöntemiyle bulmak: işlemlerin derhal hepsini kâğıt kalem kullanmadan akıldan çözüyor Akıldan, aklından çıkmak, unutulmak, unutmak:
Akla gelmedik, beklenilmeyen, düşünülmeyen: Akla gelmedik kurnazlıklara başvurmak.
Akla, aklına gelmek, anımsamak;düşünmek, tasarlamak: O vaka aklıma geldikçe hâlâ sinirlenirim. Bu asla aklıma gelmemişti. ||
Akla hayale gelmez, inanılmaz, ürkütücü, korkulu: Küçücük küçüklere bile akla hayale gelmez işkenceler yapmışlar. Akla, aklına sığmamak, bir vaka ya da durum sözkonusuysa, onu kavrayamamak, olabileceğine inanmamak.
Akla yakın, aklın benimseyebileceği şey için kullanılır: Bu olasılıkların hepsi de akla yakın şeyler.
Akla, akıllara zarar, aşırı seviyede şaşırtıcı olan, aklı işlemez duruma düşüren şey için kullanılır.
Bir şeyi aklı almamak, onu kavrayamamak, akla uygun bulmamak ya da gerçekleşebileceğini olanaksız saymak.
Aklı başına gelmek, yapmış olduğu yanlış işlerin zararını görerek doğru yolu bulmak; uslanmak: Artık o şekilde delice işler yapmam, aklım başıma geldi.
Aklı başlangıcında, davranışları zekice ve ağırbaşlı olan kimse; doğru, eksiksiz olan şey için kullanılır: Aklı başlangıcında bir genç. Sorularıma aklı başlangıcında yanıtlar verdi.
Aklı başından gitmek, aşırı korku ya da luktan ne yapacağını bilememek; şaşırmak.
Aklı başka yerde, başka bir şeyde olmak, dolaşmak, düşüncelerini o an için üstünde durduğu mevzuda yoğunlaştırmayıp başka şeyler düşünmek: En ufacık bir dalgınlık doğru netice almanızı engeller, bunun için aklınız başka yerde olmayacak, işinize vereceksiniz kendinizi.
Aklı ermek, yetmek, akıl yönünden yetkinleşip gelişmek; büyümek: Oğlan büyüdü, aklı erer oldu.
Aklı fikri (bir şeyde), tek derdi, tüm düşündüğü (o): Aklı fikri futbolda, normal olarak derslerini başaramaz.
Aklı gitmek, bir şeyi çok beğenmek: O mini bilgisayara aklım gitti fakat çok pahalı; bir şeyden korkmak.
Aklı gözünde, sadece gördüğüne inanan kimse için söylenir. || Aklı bir şeyde, bir yerde kalmak, beğenilen, sadece elde edilemeyen bir şeyi düşünmek; bir iş ya da Mevzu üstünde dururken, bundan daha mühim saydığı başka bir mevzuyu düşünmekten kendini alamamak: Ben hurdayım, fakat aklım evde, çocuklarda kaldı.
Aklı karışmak, düşündüğü şeyleri ayıramamak, bocalayıp ne yapacağını bilememek: Anlatılanları dinledikçe aklım karışmaya başladı.
Bir şeye aklı kesmek, yatmak, bir şeyin yapılabileceğine, olabilirliğine inanmak: Başlangıçta bu işin üstesinden gelemeyeceğini sanmıştı, iş ilerleyince başkalarının yardımı olmasa da bitireceğine aklı kesmişti.
Aklı kısa, kıt, anlama ve kavrama gücü sınırı olan olan kimse için kullanılır.: aklı okkadan dört yüz dirhem tamamlanmamış, akılsız, kafasız
Aklı saplanmak, takılmak, devamlı bir şekilde belirli bir şeyi düşünmek, zihni tek şeyle uğraşmak: Aklı dün akşamdan beri o çocuğun söylediklerine saplanmıştı, başka hiçbir şey düşünemiyordu.
Aklı sıra, birinin düşüncesi yönünden, sandığına ve umduğuna gore, aklınca, sözde: Aklı sıra satılmayan mallarını bizlere satacak, onlardan kurtulacaktı.
Aklı sonradan gelmek, yapmış olduğu bir işin, bir karar ya da düşüncenin yanlışlığını anlayıp geri dönmek.
Aklına düşmek, gelmek, bir şeyi anımsamak: Gurbetteki oğlu aklına her düştüğünde gözleri dolu dolu oluyordu.
Aklına esmek, bir şeyi birden hayata geçirmeye kalkışmak: Aklına esmiş, kar kış demeden kalkıp kızının yanma gelmişti.
Aklına gelen başına gelmek, olabilir diye düşündüğü korkulu ve fena şey gerçekleşmek: Aklıma gelen başıma geldi, o gece o şekilde bir kar yağdı ki tüm yollar kapanmış oldu.
Aklına geleni söylemek, rasgele, ölçüsüz şekilde konuşmak,Aklına geleni yapmak, iyice düşünüp taşınmadan her istediğini hayata geçirmeye kalkışmak.
Akıl sağlığı, ferdin, çevresi hesaba katılarak fizyolojik bakımdan olmasıyla birlikte akıl ve duygu açısından da en uygun şekilde gelişmesi.Akıl teriminin karşılığı olduğu geleneksel olarak kabul edilen yunanca logos, hem saymayı bilerek hem de bilgi edinme yetisi anlamlarına gelir ve dünyanın çeşitliliğini örgütleyen, düzene koyan ve varolanı kavramaya yönelen bir mantık hesabının bulunmuş olduğu düşüncesi buradan lanır. Bundan dolayı, akıl mevzusundaki felsefi söylem, başlangıçtan beri, varlık mevzusundaki söylemden ayrılmaz durumdadır. Sokratesöncesi düşünürler, hepimiz için aynı olan şeyi, düşüncenin ve varlığın temelini, akıl yöntemiyle ortaya koymayı amaçlamışlardı. Dünyanın tutarlılığını, tutarlı bir söylemde dile getirmek için tüm dış görüngülerin (fenomenlerin) biricik ve kurucu nedenini aramaları da bu yüzdendi. Platon'a gore akıl, bölük pörçük ve bilhassa duyuların sağlamış olduğu dolaysız bilgiye karşıt olan doğru düşüncedir. Akılsal bilgi, dış görünüşler alanını aşmamızı ve idealara ulaşmamızı sağlar. Akılda, iki tür bilgi vardır: özleri dolayımsız olarak kavrayan sezgisel akıl ve "ruhun, sessizlik içinde kendine yönelttiği bir söylem olan" (Sofist) ve matematik tanıtlamaya benzeyen gidimli akıl.
Ortaçağ düşüncesine gore aklın (lat. ratio) sadece inanca oranla bir kıymeti vardır. Kısaca akıl ya inanca bağımlıdır ya da insanoğlunun naturel yetisi olarak bir özerkliği var ise, sadece gidimli bir akıl olabilir. Nite kim Thomas Aquinus şu şekilde der: “Akıl yürütmek, kavrama mevzusu olan bir nesneden bir başkasına gitmektir ve amacı da kavranabilir hakikatı bulmaktır. Nitekim doğaları gereği bu bilgiye eksiksiz haiz olan melekler, bir kavranabilirden bir başkasına gitmek zorunda değillerdir ve şeylere ilişkin doğruları, gidimli bir tarzda değil yalnızca sezgiyle bilirler†(Summa The ologiae).
Descartes ile beraber, bilimsel düşünceyi oluşturmak suretiyle, dinsel inançtan sıyrılmış akılsal bir fikir kendini gösterir.' ‘Yerinde olarak sağduyu ya da akıl diye adlandırılmış olan iyi yargılama ve hakikatı yanlıştan ayırt etme gücü, tüm insanlarda naturel olarak eşittir†(Yöntem üstüne konuşma).
Malebranche'a gore akla saygı duymak, doğrunun ve bilginin ölçütü olarak gereklidir: “Yalnızca o çeşit önermeleri tüm olarak kabul etmeliyiz ki, bunların apaçıklığını, bir iç acısı ve aklın gizli saklı sitemleri olmadan reddedemeyelim" (Hakikatin araştırılması). Bu akıl görüşü içinde Tanrı da yer alır kuşkusuz:"Böylece, başvurduğumuz akıl [...], evrensel bir akıldır [...], değişmez ve mecburi bir akıldır [...]. Fakat tüm insanların hisse almış olduğu aklın, evrensel, sonsuz, değişmez ve mecburi olduğu doğruysa, Tanrı'nın aklından hiçbir şekilde değişik olmadığı da kesindir†(ay.y., 3, 10. izah etme).
Bununla beraber, Leibniz şeklinde Malebranche için de, inançtan bağımsız olarak özerk aklın enerjisini hiçbir şey sarsa-maz. Leibniz şu şekilde yazar: "inancın nesnesi, tanrı'nın açıklamış olduğu doğrudur [...]. Akıl, doğruların art arda zincirlenişidir; fakat bilhassa inanç ile karşılaştırıldığında, insan düşüncesinin, inancın ışığı olmadan ulaşabileceği doğruların zincirlenişidir†(inanç ile aklın uygunluğu üstüne).
Kant, aklı (alm. Vernunft) en yüksek bilgilerin alanı olarak görür: "Tüm bilgilerimiz duyularla adım atar, oradan anlığa geçer ve akılla sonlanmış olur. Duyusal görünün sağlamış olduğu malzemeyi işleme ve düşüncenin en yüksek birliğine ulaştırma mevzusunda, varlığımızda, akıldan üstün bir yeti yoktur." Aklın gücü, "Aklın yasalarının insan ruhuna ulaşmasına ve kuralları mevzusunda onu etkilemesine, doğrusu nesnel ergonomik olarak öznel otamak da ergonomik olmasını sağlamayı göz önünde tutan ahlaklılığın kuralınıda kapsar (Ergonomik aklın eleştirisi, "Salt ergonomik aklın yöntembilimiâ€).
Rousseau'ya gore, akıl, toplumsal yasaların yol göstericisi ve ölçütü olmalıdır: “Tek tek bireyler, yanaşmadıkları iyiliği görüyorlar; topluluk ise görmediği iyiliği istiyor. Hepsinin yol göstericiye gereksinimi var; isteklerini, akıllarına uydurma durumuna sokmak gerekir onları†(Cemiyet sözleşmesi).
Hegel'e gore akıl (alm. Vernunft), bilmenin yüksek biçimidir; anlığın ortaya çıkardığı farklılıkları, birlikleri içinde kavrama biçimidir. "Anlık, belirlenimleri belirler ve saptar; akıl, olumsuzlayıcı ve diyalektiktir, şu sebeple anlığın belirlemelerini hiçe indirir; fakat olumlayıcıdır da, şu sebeple tümeli üretir ve tikeli onun altına koyar" (Wissenschaft der Logik). İçindeki doğruluk açısından akıl, tindir, bir anlık aklı ya da akıl anlığı vardır"
Husserl'e gore, bilimlerin ortaya çıkışı, parçalanmış bir akıl ortaya çıkarmakla beraber, “kuramsal bir sistemin birliğiâ€nden ve “akılsal bir yöntembilimâ€den gene de vazgeçmemektedir. “Olguculuk (pozitivizm) şeklinde bazı felsefeler, ‘son olarak ve en yüksek soruları' bir yana atsalar da, daha yakından bakılınca, bu sorular ve olguculuğun bir yana attığı tüm diğeri sorular, örtük ya da belirtik bir şekilde, akla ve aklın her biçimine ilişkin sorunları kapsamaları bakımından bir birliğe sahiptirler. Hakikaten de, bilgi dallarına temalarını veren akıldır (bu bilgi ise doğru ve gerçektir, doğrusu akılsal bilgidir)†Akıl sözcüğü, yunanca nus' un (evreni harekete getiren ve düzenleyen tanrısal akıl) arapça karşılığıdır.
Kelamcılara gore akıl (akıl), bilginin membaıdır ve gelenekle aktarılanın, doğrusu nakl'in karşıtıdır. İslam kültüründeki aklı ve nakli bilgiler karşıtlığı buradan lanır. Akıl, vahiyden bağımsız olarak hakikati ve hatayı, hakikatı ve eğriyi bilip ayırt etmeyi sağlar ve bu anlamda bir "naturel ışıkâ€tır.
İslam filozofları, aklı, ruhtaki düşünen ve bilen yeti olarak görürler. Fakat aklın, ruhtan bağımsız ve değişikliğe uğramayan bir töz (cevher) bulunduğunu savunanlar da vardır. Akıl, özlerle tümelleri kavrayan kuramsal akıl ve davranışları belirleyip iyi edimlere yönelten ergonomik akıl olmak suretiyle ikiye ayrılır. Ek olarak yeniplatonculuğun tesiri, İslam filozoflarının, evreni ve bilgiyi bir kademeleşmeye gore ortaya çıkaran ve tanrısal varlığa doğru yükselen bir akıllar türeyişi ve sıralanması olarak düşünmelerine yol açmıştır...
Kaynak: Büyük Larousse
Akıl yürütme nedir?
Tarihte Akıl
Akıl erdirmek deyiminin anlamı nedir?
AKIL, -klı Ar. ¤a®l
TDK, Türk Dil Kurumu
1. Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us.
2. Nasihat, salık verilen yol:
- Bu aklı size kim verdi.
3. Fikir, kanı:
- “Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve!” -A. K. Tecer.
4. ruh. Hafıza:
- “Hâlâ aklımda o tufan yağmuru.” -C. S. Tarancı.
TDK, Türk Dil Kurumu
2. Nasihat, salık verilen yol:
- Bu aklı size kim verdi.
3. Fikir, kanı:
- “Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve!” -A. K. Tecer.
4. ruh. Hafıza:
- “Hâlâ aklımda o tufan yağmuru.” -C. S. Tarancı.
YORUMLAR