Antifosfolipid Sendromu Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor uyarısı ya da uzman önerisi değild...
Antifosfolipid Sendromu
Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor uyarısı ya da uzman önerisi değildir.
İlk kez 1983 yılında Hughes ve ark tarafından tanımlanan antifosfolipid sendromu (APS) fosfolipidlere karşı antikorların (aPL) oluşması ile ortaya çıkan ve yaygın arteryel ve venöz trombozlarla seyreden bir klinik tablodur. Hastalığa ait özellikler arasında iskemik serebral atak, livedo retikularis, pulmoner hipertansiyon ve habituel abortuslar bulunmaktadır. Ayrıca labil hipertansiyon, migren, epilepsi, transvers miyelopati, trombositopeni ve oküler iskemiye de rastlanılmaktadır. Antifosfolipid sendromun (APS) etiyolojisi halen araştırılmaktadır. Trombozun etiolojik faktörleri olan oral kontraseptif, sigara kullanımı ve diyetteki lipidlerin aPL oluşumu ile ilgili olup olmadığı bilinmemektedir. Antifosfolipid antikorları pozitif olan aileler bulunmaktadır ve HLA çalışmaları DR7, DR4, ve DOw7 + DRw53 alloantijenleri ve aPL arasında bir ilişki olduğu gösterilmiştir.
KLİNİK TABLO
Klinik açıdan APS subakut ve akut olmak üzere, iki farklı şekilde seyretmektedir. Subakut formu rekürran migren, vizüel bozukluklar, derin ven trombozu ve habituel abortuslar, akut formu ise ağır kalp-kapak yetersizliği, trombositopeni, ağır iskemik atak ve yaygın tromboz gibi klinik tabloları ile kendini göstermektedir. Sendromun en önemli eşlik eden özelliği hem venöz, hem de arteriyel trombozun görülmesidir. Arteriyel trombozun mevcudiyeti sendromun diğer hiperkoagulabilite hastalıklarından ayırt edilmesini sağlar. Tromboz her çaptaki damarları etkileyebilir - bunların arasında aort kavsi, karotid arterler, pulmoner damarlar ve küçük cilt damarları bulunmaktadır. Antikorların varlığı yıllar, belki de tüm yaşam boyunca devam eder. Bu nedenle en önemli sorulardan biri akut tromboz gelişmesine hangi ek faktörlerin yol açtığıdır
Kadın - Doğum ve üreme sistemi
APSun en önemli özelliklerinden biri tekrarlayan spontan abortus ile aPL arasındaki ilişkidir. Fosfolipidlere karşı antikor bulunan hastalarda abortus oranı yüksektir. Habitüel abortus vakaları arasında antikor prevalansı 5 vakada 1 olacak kadar yüksektir. Bu kadınlar arasında aPL testleri rutine girmeye başladıkça, bu oranın artacağına inanılmaktadır. Sendromun düşüğe yol açma mekanizması, plasentanın ince damarlarının giderek tıkanmasıyla ilişkili olduğu Doppler akım çalışmalarıyla gösterilmiştir. Yine gebeliğin ortalarını aşan döneme doğru fetal dolaşımın giderek azalması, düşüğün diğer sebebidir.
SENDROMUN İMMüNOLOJİSİ
Fosfolipidlere karşı oluşan antikorlar heterojen bir grup oluştururlar. Bu antikorlar negatif yüklü fosfolipidlerle reaksiyon verirler. aPL genellikle ya IgG, ya da IgM grubuna aittir. Cowchock ve ark. habituel abortusu olan hastalarla yaptığı bir çalışmada IgG grubu antikorlarının daha çok kardiyolipin (CL), fosfatidik asid (PA), fosfatidil inozitol (PI) gibi fosfolipidlere bağlandığını, IgM grubu antikorların ise daha çok fosfatidilkolin (PC), fosfatidiletanolamin (PE)e bağlandığını tespit etmiştir. Aynı çalışmada aPL pozitif hastalarda antinükleer antikorlarının (ANA) ve anti-DNA antikorlarınında pozitif olduğu saptanmıştır. Ayrıca yüksek aPL titreleri olan şahıslarda düşük C4 kompleman faktörü ile birlikte olduğunu, bu da APSda kompleman sisteminin aktivasyonu klasik yolun aracılığı ile gerçekleştiği Unander ve ark. tarafından bildirilmiştir.
TROMBOZ GELİŞMESİNİN MEKANİZMASI
1990 yılında iki çalışma grubu birbirinden bağımsız olarak ELISA testi ile saptanan antikardiyolipinin (aCL) yalnızca kardiyolipine karşı olmadığını bildirmiştir. Bu araştırmacılar aCL pozitif hastalardan elde edilen saf IgGlerin bir plazma proteini olmadıkça kardiyolipine bağlanmadığını tespit etmiştir. Bu plazma proteini beta2-glukoprotein Idir. beta2-glukoprotein Iin immünojenik önemi şu şekilde açıklanmıştır. Bir grup normal sıçanı, kardiyolipin ve beta2-glukopotein I karışımı ile immünize ederken, ikinci grubu yalnız kardiyolipin ile sensitize etmişler. Sonuçta antifosfolipid antikor titrelerinin birinci grupta çok yüksek seyrettiğini göstermişlerdir. Böylece kardiyolipinin immünolojik etkisinin beta2-glukoproteine bağlı olduğu sonucuna varılmıştır. Oluşan fosfolipid/aPL kompleksi protrombini aktive ederek hem intrinsig, hem de extrinsing pıhtılaşma yollarını etkilemektedir.
Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor uyarısı ya da uzman önerisi değildir.
İlk kez 1983 yılında Hughes ve ark tarafından tanımlanan antifosfolipid sendromu (APS) fosfolipidlere karşı antikorların (aPL) oluşması ile ortaya çıkan ve yaygın arteryel ve venöz trombozlarla seyreden bir klinik tablodur. Hastalığa ait özellikler arasında iskemik serebral atak, livedo retikularis, pulmoner hipertansiyon ve habituel abortuslar bulunmaktadır. Ayrıca labil hipertansiyon, migren, epilepsi, transvers miyelopati, trombositopeni ve oküler iskemiye de rastlanılmaktadır. Antifosfolipid sendromun (APS) etiyolojisi halen araştırılmaktadır. Trombozun etiolojik faktörleri olan oral kontraseptif, sigara kullanımı ve diyetteki lipidlerin aPL oluşumu ile ilgili olup olmadığı bilinmemektedir. Antifosfolipid antikorları pozitif olan aileler bulunmaktadır ve HLA çalışmaları DR7, DR4, ve DOw7 + DRw53 alloantijenleri ve aPL arasında bir ilişki olduğu gösterilmiştir.
KLİNİK TABLO
Klinik açıdan APS subakut ve akut olmak üzere, iki farklı şekilde seyretmektedir. Subakut formu rekürran migren, vizüel bozukluklar, derin ven trombozu ve habituel abortuslar, akut formu ise ağır kalp-kapak yetersizliği, trombositopeni, ağır iskemik atak ve yaygın tromboz gibi klinik tabloları ile kendini göstermektedir. Sendromun en önemli eşlik eden özelliği hem venöz, hem de arteriyel trombozun görülmesidir. Arteriyel trombozun mevcudiyeti sendromun diğer hiperkoagulabilite hastalıklarından ayırt edilmesini sağlar. Tromboz her çaptaki damarları etkileyebilir - bunların arasında aort kavsi, karotid arterler, pulmoner damarlar ve küçük cilt damarları bulunmaktadır. Antikorların varlığı yıllar, belki de tüm yaşam boyunca devam eder. Bu nedenle en önemli sorulardan biri akut tromboz gelişmesine hangi ek faktörlerin yol açtığıdır
Kadın - Doğum ve üreme sistemi
APSun en önemli özelliklerinden biri tekrarlayan spontan abortus ile aPL arasındaki ilişkidir. Fosfolipidlere karşı antikor bulunan hastalarda abortus oranı yüksektir. Habitüel abortus vakaları arasında antikor prevalansı 5 vakada 1 olacak kadar yüksektir. Bu kadınlar arasında aPL testleri rutine girmeye başladıkça, bu oranın artacağına inanılmaktadır. Sendromun düşüğe yol açma mekanizması, plasentanın ince damarlarının giderek tıkanmasıyla ilişkili olduğu Doppler akım çalışmalarıyla gösterilmiştir. Yine gebeliğin ortalarını aşan döneme doğru fetal dolaşımın giderek azalması, düşüğün diğer sebebidir.
SENDROMUN İMMüNOLOJİSİ
Fosfolipidlere karşı oluşan antikorlar heterojen bir grup oluştururlar. Bu antikorlar negatif yüklü fosfolipidlerle reaksiyon verirler. aPL genellikle ya IgG, ya da IgM grubuna aittir. Cowchock ve ark. habituel abortusu olan hastalarla yaptığı bir çalışmada IgG grubu antikorlarının daha çok kardiyolipin (CL), fosfatidik asid (PA), fosfatidil inozitol (PI) gibi fosfolipidlere bağlandığını, IgM grubu antikorların ise daha çok fosfatidilkolin (PC), fosfatidiletanolamin (PE)e bağlandığını tespit etmiştir. Aynı çalışmada aPL pozitif hastalarda antinükleer antikorlarının (ANA) ve anti-DNA antikorlarınında pozitif olduğu saptanmıştır. Ayrıca yüksek aPL titreleri olan şahıslarda düşük C4 kompleman faktörü ile birlikte olduğunu, bu da APSda kompleman sisteminin aktivasyonu klasik yolun aracılığı ile gerçekleştiği Unander ve ark. tarafından bildirilmiştir.
TROMBOZ GELİŞMESİNİN MEKANİZMASI
1990 yılında iki çalışma grubu birbirinden bağımsız olarak ELISA testi ile saptanan antikardiyolipinin (aCL) yalnızca kardiyolipine karşı olmadığını bildirmiştir. Bu araştırmacılar aCL pozitif hastalardan elde edilen saf IgGlerin bir plazma proteini olmadıkça kardiyolipine bağlanmadığını tespit etmiştir. Bu plazma proteini beta2-glukoprotein Idir. beta2-glukoprotein Iin immünojenik önemi şu şekilde açıklanmıştır. Bir grup normal sıçanı, kardiyolipin ve beta2-glukopotein I karışımı ile immünize ederken, ikinci grubu yalnız kardiyolipin ile sensitize etmişler. Sonuçta antifosfolipid antikor titrelerinin birinci grupta çok yüksek seyrettiğini göstermişlerdir. Böylece kardiyolipinin immünolojik etkisinin beta2-glukoproteine bağlı olduğu sonucuna varılmıştır. Oluşan fosfolipid/aPL kompleksi protrombini aktive ederek hem intrinsig, hem de extrinsing pıhtılaşma yollarını etkilemektedir.
Down Sendromu
Klinefelter Sendromu (47, XXY Sendromu)
Di George Sendromu ve VCF Sendromu
YORUMLAR