Atatürk'ün Atatürk ilkelerine yansıyan düşünceleri nelerdir?

Atatürkün atatürk ilkerine yansıyan düşünceleri nedir 1) Atatürkçülüğün Tanımı Atatürkçülüksmilev temel ilkelerini Mustafa Kemal ...

Atatürkün atatürk ilkerine yansıyan düşünceleri nedir

1) Atatürkçülüğün Tanımı

Atatürkçülüksmilev temel ilkelerini Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk'ün belirlediğismilev Türk ulusunun gereksinimleri ile gerçeklerinden ortaya çıkansmilev Türk ulusunun bugün ve gelecekte tam bağımsızlığasmilev rahatlık ve gönence iye (haiz) olmasısmilev devletin millet egemenliği ilkesine dayandırılmasısmilev usun (aklın) ve bilimin yol göstericiliğinde Türk ulusal kültürünün uygar uygarlık düzeyinin üstüne çıkarılmasını amaçlayan; devlet yaşamınasmilev fikir yaşamınasmilev ekonomik yaşamasmilev toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi fikir ve ilkeleri içeren tümden bir ulusal çağdaşlaşmasmilev değişiklik ve dönüşüm modelidir.





Atatürkçülüksmilev öngörüp gerçekleştirdiği toplumsalsmilev siyasal ve ekonomik model bakımından evrensel değerlere de dayanan bir fikir dizgesidir. Değişiklik ve dönüşümü temel almış olduğu için de değişken bir yapıdadır. Us ile bilimi temel alan yaklaşımıyla “İnkılapçılık İlkesi†hem fikir dizgesinin (sisteminin) hem de öngörülen toplumsalsmilev siyasal ve ekonomik modelin uygar değişiklik ve dönüşümlere açık bulunduğunu gösterir. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk 1925'tesmilev “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların hedefismilev Türkiye Cumhuriyeti halkını tümüyle çağımıza uygunsmilev tüm anlam ve biçimiyle çağdaş bir cemiyet durumuna ulaştırmaktır. İnkılaplarımızın temel ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen anlayışları darmadağın etmek zorunludur. Şimdiye dek ulusun dimağını paslandıransmilev uyuşturan bu anlayışta bulunanlar olmuştur. Her durumda zihniyetlerde mevcud hurafeler tümüyle kovulacaktır. Onlar çıkarılmadıkçasmilev dimağa gerçek pırıltılarını yerleştirmek olanaksızdır.†diyerek fikir dizgesinin (sisteminin) çağdaşlaşma hedefini imlemiştir (işaret etmiştir).



2) Atatürkçülüğün Temel İlkeleri


Türkiye Cumhuriyeti Devletismilev Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde meydana gelen bir ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında belli temel ilkeler üstünde kurulmuştur. İşte Atatürkçülüksmilev bu temel ilkeleri de içermekte ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin müessese felsefesini oluşturmaktadır. “Merkezî-Ulusal (üniter) Devletâ€smilev “Tam Bağımsız Devletâ€smilev “Milli Egemenliğe Dayalı Demokratik Laik Devlet†özelliklerismilev Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkeleridir. Kimi başka özelliklerle anayasalarımıza da yansıyan bu ilkelersmilev Atatürkçülüğün de özünü oluşturan temel değerlerdir. Bu durumda Atatürkçülüksmilev Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yaşatma ve yarınlara taşıma bilincini de belirtmektedir.

2.1. Millet (üniter) Devlet

Çağımızın devletismilev uygar devletsmilev kimi aykırılıklar bir yana bırakılırsa “ulus (üniter) devletâ€tir. Başka bir deyişlesmilev günümüzde devletin insan ögesi “ulus†adını alan topluluktur. Türkiye Cumhuriyetismilev yerine kurulduğu Osmanlı Devleti şeklinde çok uluslu bir ilhanlık (imparatorluk) değildir. İnsan ögesi Türk ulusuna dayanansmilev tüm anlamıyla ulusal bir devlettir.


Türk çoğunluğu topraklarını hedefleyen Ulusal Ant (Misak-ı Ulusal) sınırları üstüne kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin bu temel özelliğismilev Lozan Antlaşması'nda da internasyonal hukuk bakımından da tescil edilmiştir.


Millet Devlet özelliğismilev hem ülkenin hem de ulusun bölünmezliğinismilev birliğini belirtir. Türkçe'nin resmi dilsmilev devletsmilev eğitim ve gösterim dili olması; hukukun tekliği; merkezi yönetimsmilev kültürel ve siyasal bütünlük bunu tamamlar. Anayasamızın 3. maddesi ulusal devlet olma ilkesini; 126 ve 127. maddeler de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin siyasal coğrafi düzeninin merkezi devlet olduğu ilkesini getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devletismilev merkezi ulusal devlettir. Burada “merkezilik†hususi durumunun vurgulanmasının nedenismilev “federal†devletin de millet devlet olabileceği gerçeğidir. Bilinmiş olduğu şeklinde bir çok federal devlet ulusal devlet olabilmektedir. ABDsmilev İsviçre uygar ulusal devletlerdir sadece bunların siyasal yapıları “federal yapıâ€dır. Bu yönüyle ulusal devlet yapısısmilev “ilhanlık (imparatorluk) devlet yapısını†ve “ümmetçi devlet yapısını†reddetmektedir.


Mustafa Kemal Atatürk 5 Kasım 1925'te Ankara Hukuk Fakültesi'ni açarken yapmış olduğu konuşmadasmilev ulusal devlet hususi durumunu şu şekilde açıklamıştır: “Bugünkü devletimizin biçimismilev yüzyıllardan beri gelen eski biçimleri ortadan kaldıran en gelişmiş şekil olmuştur. Ulusunsmilev varlığını sürdürmek için fertleri içinde düşündüğü ortak bağsmilev yüzyıllardan beri gelen şekil ve niteliğini değiştirmişsmilev kısaca ulussmilev dinsel ve mezhepsel bağlılık yerinesmilev Türk ulusluğu (milliyeti) bağıyla bireylerini toplamıştır.â€


Atatürkçülüğün temel ilkelerinden önde gelen ulusal devlet anlayışısmilev Fransız Devrimi'nden sonrasında gelişen evrensel uygar değerlerden biri olduğu gibismilev ulusalcılık (milliyetçilik) ilkesinin de organik bir sonucudur.


2.2. Tam Bağımsız Devlet


Türkiye Cumhuriyetismilev Osmanlı Devleti şeklinde siyasal ve ekonomik bakımdan “yarı bağımlı†bir devletin yıkıntıları üstünde kurulup terfi etmiştir. Bu yüzden “tam bağımsızlıkâ€smilev Mustafa Kemal Atatürk'ün baştan beri üstünde en fazla durduğu bir temel ilke olarak yaşama geçirilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk'ün tam bağımsızlık mevzusundaki en öz sözlerismilev Söylev'in belleklerimize işlemiş olan şu satırlarında yer almıştır:


“İlkesmilev Türk ulusunun onurlu bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke sadece tam bağımsızlıkla sağlanabilir. Ne kadar varsıl (varlıklı) ve gönençli (müreffeh) olursa olsunsmilev bağımsızlıktan yoksun bir ulussmilev çağdaş insanlık karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranıma yaraşır olması imkansız. Yabancı bir devletin koruyuculuğu ve kollayıcılığını kabul etmek insanlık niteliklerinden yoksunluğusmilev güçsüzlük ve beceriksizliği itiraf etmekten başka bir şey değildir. Hakkaten bu duruma düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine kesinlikle olasılık verilemez. Oysa Türk'ün onurusmilev izzet-i nefsi ve kabiliyeti devasa yükseklikte ve büyüktür. Bu şekilde bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun daha iyidir! Dolayısıyla ya bağımsızlık ya ölüm!â€


Mustafa Kemal Atatürk'e nazaran bağımsızlıksmilev biçimsel ve sözde bir bağımsızlık değil her alanda tam ve gerçek bir bağımsızlıktır. Nitekimsmilev Haziran 1921'de Fransız temsilcisi Franklin Bouillon'a şunları söylemiştir: “Tam bağımsızlık denildiği zamansmilev elbet siyasalsmilev malismilev iktisadismilev adlismilev süersel (askeri)smilev kültürel ve benzeri her mevzuda tam bağımsızlıksmilev tam özgürlük anlamına gelir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluksmilev millet ve ülkenin gerçek anlamıyla tüm bağımsızlığından yoksunluğu anlamına gelir.â€


Mustafa Kemal Atatürk bağımsızlık mevzusunda bilhassa mali bağımsızlığa dikkat çekmiş ve bunun önemini vurgulamıştır. 1 Mart 1922'de Kamutay'ın (Büyük Millet Meclisi'nin) üçüncü toplantı yılını açarken bu mevzuda şunları söylemiştir : “Bugünkü mücadelelerimizin hedefi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünlüğüyse sadece mali bağımsızlıkla olanaklıdır. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca o devletin tüm yaşam kollarında bağımsızlık felce uğramıştır. Bu sebeple her devlet organı sadece maliye gücüyle yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk koşulsmilev bütçenin ekonomik bünyeyle orantılı ve denk olmasıdır. Dolayısıylasmilev devlet bünyesini yaşatmak için dışarıya başvurmaksızın ülkenin gelir larıyla yönetimi sağlamak deva ve önlemini bulmak lüzumlu ve olanaklıdır.â€


Kuşkusuzdur kismilev Mustafa Kemal Atatürk'ün tam bağımsızlık anlayışısmilev yabancı düşmanlığı ya da dış ilişkilerde yalnızcılık politikası anlamına gelmez. Daha Sivas Kurultayı kararlarından başlayarak diğer uluslarla bilimselsmilev ekonomik ve teknolojik ilişki ve işbirliğini önemseyen Atatürksmilev bu mevzuda şunları anlatmaktadır: “Türkiye'nin bağımsızlığı her alanda tümüyle onaylanmak koşuluyla kapılarımız tüm yabancılara genişçe açık kalacaktır. Biz yabancılara karşı herhangi düşmanca bir duygu beslemediğimiz şeklinde onlarla içten ilişkilerde bulunmak isteğindeyiz. Türkler tüm çağdaş ulusların dostlarıdır. Gayemiz tekrardan yakınlaşmaksmilev bizi başka uluslara bağlayan bağları artırmaktır. ülkeler çeşitlidir sadece uygarlık birdir ve bir ulusun ilerlemesi için de bu tek uygarlığa iştirak etmesi gereklidir.â€


2.3. Ulusal Egemenliğe Dayalı (Demokratik-Laik) Devlet


Atatürkçülüğün temellerini oluşturan üçüncü ana ilkesmilev ulusal egemenliktir. Ulusal egemenliksmilev devlet içinde en üstün buyurma erki (kudreti) olan egemenliğinsmilev ulusa ilişkin bulunduğunu belirtir. Bu anlamda ulusal egemenliksmilev şahıs ve zümre egemenliğiyle kısaca monarşiksmilev oligarşik ya da dinsel (teokratik) yönetim biçimleriyle kesinlikle bağdaşmaz.


Tıpkı tam bağımsızlık ilkesi şeklinde ulusal egemenlik de Mustafa Kemal Atatürk'ün Ulusal Mücadelenin ilk günlerinden beri açıkça ortaya koyduğusmilev ısrarla vurguladığı bir ilkedir. Atatürksmilev Erzurum ve Sivas Kurultayları'ndasmilev “ulusal istenç (irade)†olarak belirtilen bu ilaaaismilev 28 Aralık 1919'da Temsil Heyeti'nin Ankara'ya gelişinden bigün sonrasında şu şekilde ortaya koymuştur : “Bir millet varlığı ve hakları için tüm gücüylesmilev tüm düşünsel ve maddi güçleriyle ilgili olmazsasmilev bir millet kendi gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlamazsasmilev şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Bu yüzden örgütümüzde ulusal güçlerin etken ve ulusal istencin (iradenin) egemen olması ilkesi benimsenmiştir. Bugün tüm dünyanın ulusları yalnız bir egemenlik tanırlar : Ulusal egemenlik...â€


Atatürksmilev Ulusal Mücadelenin başlangıcındansmilev öldüğü ana dek her fırsatta ulusal egemenliği Türk toplumuna benimsetmeye çalışmışsmilev devamlı kişisel yönetimin sakıncalarıyla ulusal egemenliğin üstünlüklerini çarpıcı halde karşılaştırmıştır. Modern bir topluma ve uygar bir devlete yakışan yönetim biçimininsmilev ulusal egemenlik ilkesine dayanan dizge (sistem) bulunduğunu çok iyi bilen Mustafa Kemal Atatürk; TBMM'nin açılmasısmilev Sultanlığın kaldırılmasısmilev Cumhuriyetin ilanısmilev Halifeliğin kaldırılması ve diğer kimi temel yapısal değişiklik ve dönüşüm hareketleriyle hep ulusal egemenliği yerleştirme çabası içinde olmuştur.


Atatürkçülükte ulusal egemenlik ilkesismilev demokratik laik devleti gerçekleştirme amacının temel bir parçası olarak değerlendirilmiştir. Bu ilke bununla birlikte Cumhuriyetçiliksmilev Milliyetçiliksmilev Halkçılık ve Laiklik ilkelerini de besleyen mühim bir ilkedir. Egemenliğin membaı olarak millet istenci (iradesi) kısaca hukuksal anlamda bireysel istenç benimsendiğindesmilev bunun sonucu olarak da ulusal egemenlik yaşama geçirildiğinde laik devlet düzeninin oluşturulması için ilk adım da atılmış olmaktadır. Bu sebeple “İktidarın membaı ilahidir.†dendiğinde bundan “teokratik/skolastik†fikir sistemlerismilev dolayısıyla dinsel hukuk/devlet/cemiyet yapıları; “İktidarın membaı bireyseldir.†dendiğindeyse bundansmilev “ilahiâ€nin karşıtı “laik†fikir dizgeleri (sistemleri)smilev dolayısıyla laik hukuk/devlet/cemiyet yapıları çıkmaktadır. Ulusal istenç (irade) ya da ulusal egemenlik düşüncesinin sonucu olaraksmilev laik cemiyet/hukuk/devlet düzenine geçiştesmilev bir taraftan dinsel cemiyet/hukuk/devlet düzenine ilişkin “ümmet†düşüncesismilev yerini “ulus†düşüncesine bırakırken öte taraftan “kul/tebaa†düşüncesismilev yerini “birey/yurttaşâ€ düşüncesine bırakmıştır. Böylecesmilev bugün hararetle savunulan ve internasyonal sözleşmelerle korunmasısmilev geliştirilmesi devlete temel bir yükümlülük olarak yüklenen “insan hakları†düşüncesinin temelleri bu düşüncelerle atılmış olmaktadır. Günümüzdesmilev hakkaten insan hakları sadece laik demokratik bir cemiyet/hukuk/devlet düzeninde söz mevzusu olabilmektedir.

3) Genel Olarak Atatürkçülüğün Ana İlkeleri

Atatürkçülüğün mühim bir bölümünü de bu üç temel ilke ve Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm atılım ve inkılaplarına yön vermiş olan çağdaşlaşma hedefinden lanan altı ana ilke oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin de ana nitelikleri olan bu ilkelersmilev öncelikle devrin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası'nın izlence (program) ilkeleri olarak benimsenmiş; 5 Şubat 1937 tarihindeki anayasa değişikliğiyle de devletin temel nitelikleri durumuna getirilmiş olan “Cumhuriyetçiliksmilev Milliyetçiliksmilev Halkçılıksmilev Devletçiliksmilev Laiklik ve İnkılapçılık†ilkeleridir. Bunlarsmilev birbirinden bağımsız ve birbiriyle ilgisiz ilkeler değildir. Tersine bunların tümü yukarıda açıklanan temel ilkelerle birliktesmilev Atatürkçülük adını verdiğimiz tutarlı bir bütünü oluştururlar.


3.1. Cumhuriyetçilik


Devlet biçimi ya da bir yönetim biçimi olarak Cumhuriyetsmilev egemenliğin bir şahıs ya da zümreye değil toplumun tümüne ilişkin olduğu bir devlet biçimini belirtir. Bu anlamda Cumhuriyetsmilev başta Devlet Başkanı olmak üzeresmilev devletin temel organlarının seçim ilkesine nazaran kurulmuş olduğusmilev bilhassa bunların oluşumunda “varislik†uygulamasının işlev üstlenmediği bir hükümet dizgesi (sistemi) anlamına gelir. Halksmilev kendisinin seçtiği şahıs ve organlarca yönetilmektedir. Cumhuriyetçilik ilkesi Mustafa Kemal Atatürk'ün devlet anlayışının temellerinden birini oluşturduğunu gördüğümüz ulusal egemenlik ilkesiyle çok sıkı ilişki içindedir ve onun organik bir sonucudur. Atatürksmilev demokratik bir cumhuriyet hedeflemiştir. Bu bakımdan Cumhuriyetçilik ilkesi liberal demokrasinin gerçekleştirilmesi bakımımdan da ehemmiyet taşır. Prof. Dr. Ergun Özbudun'un da belirttiği gibismilev bir devletin adının Cumhuriyet olması ve başlangıcında varislik kanalıyla iktidara gelmiş olmayan bir devlet başkanının bulunmasısmilev ne olursa olsun o devletin ulusal egemenlik ilkesine dayanan demokratik bir yönetime iye (haiz) bulunduğunu göstermez. Kendisini Cumhuriyet olarak nitelemesine rağmen gerçekte millet egemenliğiyle de demokrasiyle de asla ilgisi olmayan devletlerinsmilev tarihte de bugün de bir çok örnekleri vardır. Oysa Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyetçilik anlayışısmilev yalnızca hükümdarlığın reddi anlamına gelen Cumhuriyetçilik değil sadece Demokratik Cumhuriyetçiliktir.


Mustafa Kemal Atatürk'e nazaran “Demokrasi ilkesinin en uygar ve mantıksal uygulamasını elde eden hükümet biçimismilev Cumhuriyettir. Cumhuriyette son sözsmilev ulusça seçilmiş meclistedir. Millet adına her türlü yasayı o yapar. Hükümete güvenir ya da onu düşürür... Cumhuriyettesmilev Meclissmilev Cumhurbaşkanı ve Hükümet halkın özgürlüğünüsmilev güvenliğini ve rahatını düşünmeksmilev sağlamaya çalışmaktan başka bir şey yapamazlar. Bu sebeple bunlar bilirler ki kendilerini iktidar ve mesuliyet konumuna belirli bir vakit için getirensmilev istenç (irade) ve egemenliğin iyesi (sahibi) olan ulustur. Gene bunlar bilirler ki iktidar konumuna sultanlık sürmek için değil ulusa hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı konum ve görevlerini kötüye kullanırlarsa şu ya da bu biçimdesmilev ulusal istencin (iradenin)smilev kendilerine ilişkin yansımasına da uğrayabilirler.â€

3.2. Ulusalcılık (Milliyetçilik)

Atatürkçülük en temel ilkelerinden biri de ulusalcılık (milliyetçilik) ilkesidir. Atatürkçü ulusalcılık anlayışısmilev usçu (akılcı)smilev uygarsmilev ileriye dönüksmilev demokratiksmilev toplayıcısmilev birleştiricismilev yücelticismilev insancıl ve barışçıdır. Mustafa Kemal Atatürk'e nazaran Türk ulusalcılığı; “...İlerleme ve gelişme yolunda ve internasyonal bağlantı ve ilişkilerdesmilev tüm uygar uluslara koşut (paralel) ve onlarla uyum içinde yürümekle beraber Türk toplumunun hususi kişiliğini ve başlı başına bağımsız kimliğini korumaktır.â€


Atatürkçü ulusalcılık anlayışısmilev ulusalcılığı reddeden komünizm ve ümmetçilik şeklinde siyasal akımlarasmilev ırkçılığasmilev derslik kavgasına karşıdır. Barışçısmilev insancıl ve laiktir.


3.3. Halkçılık


Halkçılıksmilev ulusalcılıksmilev ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık ilkeleriyle beraber daha Ulusal Mücadelenin ilk günlerinden beri en fazla vurgulanan ögelerden biridir. Halkçılık ilkesi bir yönüyle siyasal demokrasiyi hedeflerken diğer bir boyutuyla da eşitlik ögesini getirmiştir. Halkın yasalar önünde eşitliği ve her türlü ayrımcılığın reddismilev halkçılık ilkesinin demokrasiyi besleyen bir bulunduğunu da göstermektedir. Derslik mücadelesinin reddi ve toplumsal dayanışmanın hedeflenmesismilev halkçılık ilkesinin bir başka ilkesini oluşturmaktadır.

3.4. Devletçilik

Devletçiliksmilev Atatürkçülüğün temelinde yer edinen kuvvetli ve uygar bir devlet yaratma hedefiyle yakından ilişkili bir ilkedir. Kuvvetli bir devletin sadece kuvvetli bir ekonomiyle olanaklı olabileceğini gören Atatürksmilev son zamanların koşullarına nazaran devletin ekonomik etkinliklere öncülük etmesismilev bireylerin yapmasının olanaklı olmadığı büyük ve mühim işleri devletin yapmasısmilev Türk girişimci yetiştirilmesi için devletin öncülük etmesi icap ettiğini vurgulamıştır. Devletçilik ilkesi çerçevesindesmilev Mustafa Kemal Atatürk döneminde meydana gelen ekonomik etkinliklere bakıldığında “ılımlı devletçilik†diyebileceğimiz bir yaklaşımın egemen bulunduğunu görüyoruz. Atatürksmilev devletin düzenleyiciliğinden söz ederek “Devlet ferdin yerine geçmemelidir.†demiştir. Gene Atatürksmilev girişim özgürlüğünün liberal demokrasilerin uygar bir ilkesi olmasından dolayı ekonomik etkinliklerin düzenlenmesi esnasında ferdin özgürlüklerinin dikkate alınmasınısmilev bir demokrasinin yaşatılmasının neredeyse koşulu olarak belirtmiştir : “Devletsmilev ferdin yerine geçmemelismilev ferdin kişisel etkinliği ekonomik gelişmenin temel membaı olarak kalmalıdır. Bireylerin gelişmesine engel olmamaksmilev onların her yönden olduğu gibismilev bilhassa ekonomik alandaki özgürlük ve girişimleri önündesmilev devletin kendi etkinliğiyle bir engel ortaya getirmemek demokrasi ilkesinin mühim noktasıdır. Kişiliğin gelişmesinin engel karşısında kalmaya başladığı noktasmilev devlet etkinliğinin sınırını oluşturur.â€


Atatürkçü devletçiliksmilev halkçılık ilkesinin mecburi bir bütünleyicisi durumundadır. Derslik mücadelesinin önlenmesismilev toplumsal barışın sürdürülmesismilev toplumsal hakkaniyet ve güvenliğin gerçekleştirilebilmesismilev devletin toplumsal ve ekonomik alandaki işlevini en aza indiren bir anlayışla olanaklı değildir. Bu hedeflerin gerçekleşmesismilev gelişmiş ülkelerde de olduğu gibismilev devletin iktisat alanında en azından düzenleyici ve denetleyici bir işlev üstlenmesini gerektirir. Atatürkçülükteki devletçilik ilkesi bugün bu şekilde anlaşılmalıdır.

3.5. Laiklik

Laiklik ilkesismilev Türk Devrimi ile Atatürkçülüğün temel taşıdır. Meydana getirilen tüm değişiklik ve dönüşüm hareketlerinin amacı laik bir cemiyet/hukuk/devlet yapısı meydana getirmeye yöneliktir. Laikliğin bir yönüsmilev din ve vicdan özgürlüğünün güvenceye alınmasıdır. Diğer bir yönü de resmi bir devlet dininin bulunmamasıdır. Laik bir sistemde devletsmilev din ayrımı gözetmez. Devletsmilev çeşitli inançlar ve dinler karşısında yansızdır. Gene laik bir sistemde devlet kurumlarıyla din kurumları birbirinden ayrılmış olmalıdır. Hukuk ve devlet yönetimiyle ilgili kuralların usa (akla) ve bilime kısaca deneysel değerlere dayanmasısmilev din kurallarına bağlı olmaması da laik devlet ve cemiyet düzeninin temelini oluşturur.


Laikliksmilev uygar liberal demokrasilerin kesinlikle gerçekleştirmek durumunda olduklarısmilev üç özgürlük alanından önde gelen “dinsmilev vicdan ve tapınma (yakarma) özgürlüğü"nü belirtensmilev bunu gerçekleştiren bir ilke olduğundan uygar bir demokrasinin gerçekleştirilip yaşatılması sadece laik devlet ve cemiyet düzeniyle olanaklı olabilir. Bir başka deyişlesmilev gerçek bir demokrasismilev laik demokrasidir. Kaldı ki yukarıda özetlemek gerekirse değindiğimiz gibismilev egemenliğin kaynağını ulusa verdiğinizde aslına bakarsanız laikleşme sürecini başlatmış oluyorsunuz. Bu yönüyle de demokrasi laiklikten ayrılmaz bir bütündür. Devletimizin ve Atatürkçülüğün en temel ilkelerinden önde gelen laiklik ilkesi aynı zamandasmilev ulusal birlik ve bütünlüğümüzü elde eden ve bunu sürdürmemizde çok mühim işlevler üstlenmiş bulunan bir ilkedir.

3.6. İnkılapçılık

Atatürkçülüğün temel ilkelerinden biri de inkılapçılık ilkesidir. Bu ilaaai yalnızca kimi değişimler yapmak olarak algılamak çok tamamlanmamış bir bakış açısını yansıtır. Bu sebeple inkılapçılık ilkesismilev hem fikir dizgesinin (sisteminin) hem de onun öngördüğü siyasalsmilev toplumsal ve ekonomik sistemin değişmesismilev yenilenmesi ve uygar gelişmelere nazaran kendini geliştirmesi anlamına gelir. İnkılapçılık ilkesiyle dizge (sistem) değişkenliğini korumaktasmilev uygar dünyadaki gelişmelerin arkasında kalmamaktadır. Türk inkılabının temel hedefinin çağdaşlaşma bulunduğunu kabul ettiğimize nazaran inkılapçılıksmilev yalnızca meydana getirilen inkılapları korumaklasmilev kısaca durağan bir durumda kalmakla yetinmeyip usun (aklın)smilev bilimin ve ileri değişen teknolojinin yol göstericiliğine dayalı lüzumlu atılımlarla çağdaşlaşmaya yönelmeyi gerektirir.


Mustafa Kemal Atatürk Türk inkılabının değişken niteliğini şu şekilde açıklamıştır : “Büyük davamızsmilev en çağdaş ve gönençli (müreffeh) bir millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Busmilev yalnız kurumlarında değil düşüncelerinde de temelli bir inkılap yapmış olan büyük Türk ulusunun dirik (dinamik) ülküsüdür. Bu ülküyü en kısa zamanda başarmak içinsmilev fikir ve hareketi beraber yürütmek zorundayız. Bu girişimde başarı sadece adil bir tasarıyla ve en gerçekçi halde çalışmakla olanaklı olabilir.â€


4) Atatürkçülüğün Çağdaşlaşma Boyutu


Yetişme sürecismilev etkinlikleri ile düşünceleri incelendiğinde Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk'ün tam anlamıyla büyük bir “Dönüştürücü Önder†olarak ortaya çıkmış olduğu ve bu anlamda tarihsel bir işlev üstlendiği rahatça söylenebilir. Atatürksmilev çağının değişiklik gereklerini çok iyi anlamışsmilev genil (makro) bir dönüşüm projesini gerçekleştirmiştir. Bilinmiş olduğu gibismilev aslında “çağ dönüşümleri†temelde büyük bir toplumsal değişmeyi belirtmektedir. Bunun da belirleyici etkeni bilim felsefesindeki değişmedir. 16. yüzyılda Avrupa'da başlamış olan Rönesans ve Düzeltim hareketinin yarattığı aydınlanmasmilev insanlığın fikir akışındasmilev fikir alanında çok büyük dönüşümler yaratmıştır. Aydınlanmayla beraber insanoğlunun fikir yapısı mühim bir değişime uğramışsmilev özgür fikir yolunda çarpıcı bir gelişme yaşanmıştır. 18. yüzyılda oluşan Endüstri Devrimi değişimin ekonomik temellerini biçimlendirirken 1789'da gerçekleşen Fransız Devrimismilev bilhassa de siyasal fikir ve kurumları kökünden sarsan değişimlere yol açmıştır. Fransız Devrimi'nden sonrasında Avrupa'dan başlayarak tüm dünyayı kasıp kavuran mutlak monarşilere karşı özgürlükçülüğü kısaca anayasalı siyasal sistemi korumak için çaba sarfeden “Liberalizm†ve onun sonucu olarak “ulusal egemenlik†ilkesine dayalı “Demokrasiler†ortaya çıktı. Yabancı güdümü altında yaşayan “ulusal ögelerinâ€smilev ulusların bağımsızlıklarına yönelik ulusalcılık hareketleri ve yurttaşların yasa önünde eşitliğini korumak için çaba sarfeden eşitlik anlayışı tesirleri de günümüze uzanan mühim değişimler ve dönüşümler yarattı.


Çok özet olarak burada anlatılan oluşumların ortaya çıkardığı düşünsel ve siyasal dizge (sistem) dönüşümleri neydi? Endüstri toplumundasmilev ziraat toplumuna nazaran değişen ya da değişenler neler olmuştu? Özetlemek gerekirse belirtecek olursak ferdin toplumdaki yerinin ve merkezi yetaaae (otoriteye) karşı konumunun sorgulanmaya başladığı aydınlanmayla us (akıl)smilev dinsel kaide ve ilkelerin üzerine yerleşmiştir. Usu ve bilimi öne alan olgucu (pozitivist) fikir biçimlenmeye adım atmıştır. Kilise ya da dinin devlet üstündeki tesirleri kırılarak laikleşmesmilev kısaca laik devlet ve cemiyet düzeni oluşturma süreci hızlanmıştır. Çok uluslu ilhanlıklar (imparatorluklar) yıkılırken ulusal devletlersmilev yeni siyasal yapılar olarak yerlerini almışlar; halkın özgür istencinin (iradesinin) yönetime yansıdığı demokrasi ve cumhuriyet yönetimlerismilev yeni ulusal devletlerin yeni siyasal yönetim biçimleri olarak yayılmaya başlamışlardır. Adına ister düzeltim ister tanzimat isterse ıslahat diyelimsmilev değişime direndiğinden geri kalıp gelişen Batı karşısında çağdaşlaşma gereği hisseden Osmanlı aydınları ya da yöneticileri daha 1700'lerden başlayarak bu anlamda bir çabanın içine girişmişlerdir. Birçok bilim adamınca detaylı bir halde incelenmiş olan Osmanlı'nın bu değişiklik ve dönüşme çabaları niçin başarıya ulaşamamıştır? İşte bu sorusmilev büyük bir çağdaşlaşma modelini yaratmış olan Mustafa Kemal Atatürk'ün dönüştürücü önder olarak tarihsel işlevini de ortaya çıkarabilecek boyutta bir sorudur. Kuşkusuzsmilev buna verilecek yanıtsmilev Türk çağdaşlaşma tarihinde Mustafa Kemal Atatürk'ün ya da onun önderliğinde meydana gelen Türk İnkılabı'nın daha iyi anlaşılmasını da elde edecektir.


Türk ulususmilev çağdaşlaşma sürecinde endüstri toplumunun us ve bilime dayalı bilim felsefesini ve onun tüm gereklerini Mustafa Kemal Atatürk'ün dönüşümüyle alıp gerçekleştirebilmiştir. Osmanlı aydınları ve yöneticilerismilev süerlikten (askerlikten) hukukasmilev yönetimden maliyeye çeşitli alanlarda yeni ve Batılı kurumlar almaları ve kimi düzenlemeler yapmalarına rağmen işe son zamanların bilim felsefesini alarak ve buna uygun bir eğitim dizgesiyle (sistemiyle) anlayış (zihniyet) değişimini gerçekleştirerek başlayamadıkları için yapılanlar köklü bir değişiklik ve dönüşüme yol açmamıştır. Usçu ve olgucu (pozitivist) bir fikir yapısına iye (haiz) olan Atatürksmilev Türkiye'nin çağdaşlaşması için bilimin kılavuzluğunu temel almış ve bunu kitlelere aktarmıştır. Nitekimsmilev büyük yengiden (zaferden) üç ay sonrasında Bursa'da öğretmenlere şu şekilde seslenecektir : “Gözlerimizi kapayıp soyut yaşadığımızı varsayamayız. ülkemizi bir çember içine alıp dünyayla ilgisiz yaşayamayız. Tersine ilerismilev çağdaş bir millet olarak uygarlık alanının üstünde yaşayacağız. Bu yaşantı sadece bilimle olur. Bilim neredeyse oradan alacağız ve her millet bireyinin kafasına koyacağız. Bilim için bağıl ve şart yoktur. Ulusumuzun siyasal ve toplumsal yaşamındasmilev ulusumuzun düşünsel eğitiminde de kılavuzumuz bilim olacaktır.†22 Eylül 1924'te Samsun'da öğretmenlere seslenirken “Dünyada her şey içinsmilev uygarlık içinsmilev yaşam içinsmilev başarı içinsmilev en gerçek yol gösterici bilimdir. Bilimin haricinde yol gösterici aramak aymazlıktırsmilev bilgisizliktirsmilev sapkınlıktır. Yalnızsmilev bilimin yaşadığımız her dakikadaki evrelerinin gelişimini algılamak ve ilerleyişini zaman içinde seyretmek koşuldur. Binsmilev iki binsmilev binlerce yıl önceki bilim dilinin çizdiği ilkelerismilev şu kadar bin yıl sonrasında bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbet bilimin içinde bulunmak değildir.†diyerek bu konudaki düşüncelerini en açık ve kati halde ortaya koyan Atatürksmilev Onuncu Yıl Söylevi'nde de “Türk ulusunun yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale deneysel bilimdir.†sözleriyle Türk çağdaşlaşmasının dinamiklerini hiçbir tartışıya yer vermeyecek halde belirtmiştir.


Genil (makro) dönüşüm ya da çağdaşlaşma projesinesmilev çağının bilim felsefesini ve onun gereklerini anlayarak başlamış olan Atatürksmilev dönüşüm ve değişimin itici gücüsmilev dinamiği olarak us (akıl) ve bilimi almıştır. Öncelikli olarak eğitim reformlarını gündeme getirmesismilev (Burada Eğitim Kurultayı'nın harp koşullarındasmilev 1921 senesinde toplanması anımsanmalıdır.) meydana getirilen tüm inkılapların toplumsal değişmenin birer ögesi olarak ele alınması; siyasalsmilev ekonomiksmilev kültürelsmilev hukuksal... alanlardaki inkılapların temel yapısal ve toplumsal bir dönüşümü gerçekleştirmek hedefine yönelik olması bu bakımdan ehemmiyet taşımaktadır. Çağının bilim felsefesini özeğe (merkeze) alan Atatürksmilev hem şahıs ögesi hem de yönetim bakımından ulusalsmilev siyasal model olarak da laik ve demokratik bir cumhuriyet olan genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurarak siyasal ve toplumsal dönüşümü gerçekleştirmiştir. Yetişme çağından beri ortaya koyduğu düşüncelersmilev ilkelersmilev izlediği yöntem ve gerçekleştirdiği işlersmilev O'nun her aşamada bir “Yönetsel Önder†şeklinde değil bir “Dönüştürücü Önder†şeklinde davrandığını göstermektedir. Atatürksmilev periyodunun yükselen değerlerinin ana çizgilerini kavramışsmilev periyodunun diğer Osmanlı önderlerinin düşmüş olduğu “paradigma kilitlenmesi†yanılgısına düşmemiş; çöken değerleri bırakarak yükselen değerlere sarılmıştır. Onun başarısısmilev çözülme sürecinde ve topraklarının Avrupasmilev Afrika ve Orta Doğu bölümlerindeki büyük bir kısmını yitirmiş bir ilhanlıktan (imparatorluktan) Türk ögesine dayanan merkezi bir ulusal devlet çıkarabilmesindesmilev bu ulusal devleti de olgucu (pozitivist) ve usçu (akılcı) bir özellikte donatmış olmasındadır. Çağının önder adaylarından pek çoğunun tükenmiş bir kıymet olan ilhanlığın (imparatorluğun) yaşatılması ya da canlandırılmasınınsmilev pek çoğunun da yükselen değerlere taban tabana karşıt din devletinin arkasından koştukları düşünülürse Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk'ün değerlendirme ve seçimlerinin ne kadar doğru olduğu ortaya çıkar. Mesela O'nunsmilev daha 1907'de genç bir kurmay subayken arkadaşlarına açıkladığısmilev “meşrutiyet yönetiminin büyük devletlerin ilhanlığı (imparatorluğu) tasfiye etmelerini beklemedensmilev bu tasfiyeyi yapması gerektiği ve Türk çoğunluğunun bulunmuş olduğu topraklarında yeni bir Türk devletinin kurulması gerektiği†biçimindekismilev ileride Ulusal Ant'ın (Misak-ı Ulusal'nin) temelini oluşturacak düşüncelerismilev hem çağını iyi anladığını hem de öngörücü kişiliğini göstermektedir. Mustafa Kemal Atatürk aynı zamandasmilev çağının bilim felsefesi olan usçu olgucu anlayışın da üzerine çıkarak eleştirel usçu tavrı benimsemiştir. Yazdıklarısmilev söyledikleri ve yaptıkları topluca değerlendirildiğinde bu açıkça görülmektedir.


Mustafa Kemal Atatürk'ün temel ilkelerini belirleyip yaşama geçirdiği ve bugün Atatürkçülük olarak belirttiğimiz bu tümden değişiklik ve dönüşüm modeli; bir “çağdaşlaşma modeli†olarak tüm dünyaca başta İslam ülkeleri olmak üzeresmilev tüm gelişmekte olan ülkelere örnek gösterilmektedir. Türkiyesmilev 56 İslam ülkesinden oluşan İslam Konferansı Örgütü'nün NATO'ya üyesmilev AB'ye aday olan ve laik demokrasiyle yönetilen tek ülkesidir. Bununla beraber NATO ve AB'nin de İslam Konferansı Örgütü'ne üye tek ülkesidir. İştesmilev Türkiye'nin Doğu ile Batı arasındaki bu benzersiz ve ayrıcalıklı yerismilev demokratik ve laik bir Müslüman ülke olarak “model devlet†olma konumu belirgin bir halde öne çıkmaktadır. Örneğinsmilev “Tarihin Sonu†betiğinin (kitabının) yazarısmilev meşhur gelecekbilimci Francis Fukuyamasmilev “Tarihin Sonundayız!†başlıklı savyazısında (makalesinde)smilev “uygarlığa karşı üçüncü Dünya ülkeleri içinde birinci lige çıkmış tek ülke†olarak Türkiye'yi göstermiştir. Fukuyama şunları söylüyor: “İslam ya da kökten dinci İslam'da Müslüman toplumları çağdaşlığa direnmeye iten bir şeyler var şeklinde görünüyor. Tüm uygar kültürel sistemler içinde İslam dünyası minimum demokratik yönetimi barındırıyor. Türkiye haricinde üçüncü Dünya ülkesi konumundan birinci dünya konumuna geçebilen hiçbir İslam ülkesi yok.†“Çağdaş Türkiye'nin Doğuşu†adlı bir yapıtı da bulunan meşhur Amerikalı tarihçi Bernard Lewis de "Türk modelinin hem İslam coğrafyasında hem de Orta Asya'dasmilev kısaca Türklük coğrafyasında örnek alınmasının tek çıkar yol bulunduğunu" savunmaktadır. Washington'daki Foreign Policy İnstitute uzmanlarından Michael Radu'nun mevzuyla ilgili görüşleri de aynıdır. Radusmilev “Atatürk'ün kurmuş olduğu devlet sistemismilev İslam ile Batı'nın siyasal değerlerinin çatışmadığını kanıtlayan başarıya ulaşmış bir örnektir.†demektedir. Mühim kişilikleri tanıttığı “Portre†köşesinde Mustafa Kemal Atatürk'e özetleyen Alman Die Welt Güncesi (Gazetesi)smilev “Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk : Modern Türkiye'yi Yaratan Adam†başlığını kullanarak “çağdaş ve Batı'ya dönük bir Türk devletinin kurulmasının Mustafa Kemal Atatürk yardımıyla gerçekleştiğini†belirtmiştir. “Atatürk hiçbir devlet adamıyla karşılaştırılamaz.†diyen Die Weltsmilev “Atatürk olmasaydısmilev Ortadoğu haritası çok değişik görünecekti ve Türkiye'nin sınırları bugünkünün yarısı kadar olacaktı.†biçiminde yazmaktadır.


Görülüyor ki Mustafa Kemal Atatürk'ün 78 yıl ilkin çizdiği yolunsmilev gerçekleştirdiği çağdaşlaşma modelinin öneminismilev dünya son olaylardan sonrasında çok daha iyi anlamış görünüyor. Nitekimsmilev bir çok ABD Başkanı “Atatürk'ün çağdaşsmilev gönenç içinde yaşayan ve demokratik değerlere bağlı Türkiye düşüncesismilev ülkenizin internasyonal alanda güçlenmekte olmasıyla bugün gerçekleşmiştir.†türünde değerlendirmelerle bunu çarpıcı bir halde vurgulamaktadır.


5) Netice


21. yüzyılın eşiğinde dünyaya örnek olaraksmilev model olarak gösterilen laiksmilev demokratik Türkiye Cumhuriyetismilev bazı siyasalsmilev ekonomik eksikliklerinesmilev iç ve dış kimi tehditlere rağmen bugünlere ulaşıp aydınlık bir geleceğe yürüyorsa bunu Mustafa Kemal Atatürk'e borçludur. Doğru seçimler yapılmış olmasına ve sağlam temeller üstüne oturuyor olmasına borçludur. Anlaşılacağı şeklinde Mustafa Kemal Atatürk'ün kurup gençliğe emanet etmiş olduğu bu çağdaşlaşma modelismilev kağıt üstünde kalmışsmilev soyut bir model değildir. Modern uygarlığasmilev onun biliminesmilev teknolojisinesmilev ekonomisinesmilev üretiminesmilev gönencine (refahına) ulaşmaksmilev onu adil bir halde paylaşmaksmilev geliştirmek ve yaşamaktır.


Türkiye'nin bugün içinde bulunmuş olduğu zorluklarsmilev Mustafa Kemal Atatürk'ün seçimlerinden değil kendisinden sonrasında gelen yöneticilerin ara sıra Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden sapmalarından ve doğru olan bu temel ilkeler üstünde çağa uygun yeni dönüşümleri gerçekleştirme mevzusunda başarısız olmalarından lanmaktadır.


Bugün için yapılması gerekensmilev Mustafa Kemal Atatürk'ün us (akıl) ve bilime dayalı yararcı demokratik fikir dizgesini (sistemini) ve son zamanların yeni oluşumlarını iyi anlayarak ünitersmilev demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden taviz vermedensmilev internasyonal siyasal dizgenin bu konudaki dayatmalarına da göğüs gererek “Bilgi Çağı†dönüşümünü gerçekleştirmektir. En geniş anlamıyla hem fikir dizgesinin (sisteminin) hem de oluşturulan ve öngörülen toplumsalsmilev siyasal ve ekonomik modelin kendi kendisini yenilemesini belirten “İnkılapçılık†ilkesi de bu dönüşümün itici gücü olarak kullanılmalıdır.





  • Mustafa Kemal Atatürk'ün tarih sevgisi ve düşünceleri nedir?


  • Mustafa Kemal Atatürk'ün halkçılık ilkesine yansıyan düşünceleri nedir?


  • Mustafa Kemal Atatürk'ün çevreyle ilgili düşünceleri nedir?




Bu bildiri 'en iyi yanıt' seçilmiştir.
1) Atatürkçülüğün Tanımı

Atatürkçülüksmilev temel ilkelerini Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk'ün belirlediğismilev Türk ulusunun gereksinimleri ile gerçeklerinden ortaya çıkansmilev Türk ulusunun bugün ve gelecekte tam bağımsızlığasmilev rahatlık ve gönence iye (haiz) olmasısmilev devletin millet egemenliği ilkesine dayandırılmasısmilev usun (aklın) ve bilimin yol göstericiliğinde Türk ulusal kültürünün uygar uygarlık düzeyinin üstüne çıkarılmasını amaçlayan; devlet yaşamınasmilev fikir yaşamınasmilev ekonomik yaşamasmilev toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi fikir ve ilkeleri içeren tümden bir ulusal çağdaşlaşmasmilev değişiklik ve dönüşüm modelidir.





Atatürkçülüksmilev öngörüp gerçekleştirdiği toplumsalsmilev siyasal ve ekonomik model bakımından evrensel değerlere de dayanan bir fikir dizgesidir. Değişiklik ve dönüşümü temel almış olduğu için de değişken bir yapıdadır. Us ile bilimi temel alan yaklaşımıyla “İnkılapçılık İlkesi†hem fikir dizgesinin (sisteminin) hem de öngörülen toplumsalsmilev siyasal ve ekonomik modelin uygar değişiklik ve dönüşümlere açık bulunduğunu gösterir. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk 1925'tesmilev “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların hedefismilev Türkiye Cumhuriyeti halkını tümüyle çağımıza uygunsmilev tüm anlam ve biçimiyle çağdaş bir cemiyet durumuna ulaştırmaktır. İnkılaplarımızın temel ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen anlayışları darmadağın etmek zorunludur. Şimdiye dek ulusun dimağını paslandıransmilev uyuşturan bu anlayışta bulunanlar olmuştur. Her durumda zihniyetlerde mevcud hurafeler tümüyle kovulacaktır. Onlar çıkarılmadıkçasmilev dimağa gerçek pırıltılarını yerleştirmek olanaksızdır.†diyerek fikir dizgesinin (sisteminin) çağdaşlaşma hedefini imlemiştir (işaret etmiştir).



2) Atatürkçülüğün Temel İlkeleri


Türkiye Cumhuriyeti Devletismilev Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde meydana gelen bir ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında belli temel ilkeler üstünde kurulmuştur. İşte Atatürkçülüksmilev bu temel ilkeleri de içermekte ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin müessese felsefesini oluşturmaktadır. “Merkezî-Ulusal (üniter) Devletâ€smilev “Tam Bağımsız Devletâ€smilev “Milli Egemenliğe Dayalı Demokratik Laik Devlet†özelliklerismilev Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkeleridir. Kimi başka özelliklerle anayasalarımıza da yansıyan bu ilkelersmilev Atatürkçülüğün de özünü oluşturan temel değerlerdir. Bu durumda Atatürkçülüksmilev Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yaşatma ve yarınlara taşıma bilincini de belirtmektedir.

2.1. Millet (üniter) Devlet

Çağımızın devletismilev uygar devletsmilev kimi aykırılıklar bir yana bırakılırsa “ulus (üniter) devletâ€tir. Başka bir deyişlesmilev günümüzde devletin insan ögesi “ulus†adını alan topluluktur. Türkiye Cumhuriyetismilev yerine kurulduğu Osmanlı Devleti şeklinde çok uluslu bir ilhanlık (imparatorluk) değildir. İnsan ögesi Türk ulusuna dayanansmilev tüm anlamıyla ulusal bir devlettir.


Türk çoğunluğu topraklarını hedefleyen Ulusal Ant (Misak-ı Ulusal) sınırları üstüne kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin bu temel özelliğismilev Lozan Antlaşması'nda da internasyonal hukuk bakımından da tescil edilmiştir.


Millet Devlet özelliğismilev hem ülkenin hem de ulusun bölünmezliğinismilev birliğini belirtir. Türkçe'nin resmi dilsmilev devletsmilev eğitim ve gösterim dili olması; hukukun tekliği; merkezi yönetimsmilev kültürel ve siyasal bütünlük bunu tamamlar. Anayasamızın 3. maddesi ulusal devlet olma ilkesini; 126 ve 127. maddeler de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin siyasal coğrafi düzeninin merkezi devlet olduğu ilkesini getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devletismilev merkezi ulusal devlettir. Burada “merkezilik†hususi durumunun vurgulanmasının nedenismilev “federal†devletin de millet devlet olabileceği gerçeğidir. Bilinmiş olduğu şeklinde bir çok federal devlet ulusal devlet olabilmektedir. ABDsmilev İsviçre uygar ulusal devletlerdir sadece bunların siyasal yapıları “federal yapıâ€dır. Bu yönüyle ulusal devlet yapısısmilev “ilhanlık (imparatorluk) devlet yapısını†ve “ümmetçi devlet yapısını†reddetmektedir.


Mustafa Kemal Atatürk 5 Kasım 1925'te Ankara Hukuk Fakültesi'ni açarken yapmış olduğu konuşmadasmilev ulusal devlet hususi durumunu şu şekilde açıklamıştır: “Bugünkü devletimizin biçimismilev yüzyıllardan beri gelen eski biçimleri ortadan kaldıran en gelişmiş şekil olmuştur. Ulusunsmilev varlığını sürdürmek için fertleri içinde düşündüğü ortak bağsmilev yüzyıllardan beri gelen şekil ve niteliğini değiştirmişsmilev kısaca ulussmilev dinsel ve mezhepsel bağlılık yerinesmilev Türk ulusluğu (milliyeti) bağıyla bireylerini toplamıştır.â€


Atatürkçülüğün temel ilkelerinden önde gelen ulusal devlet anlayışısmilev Fransız Devrimi'nden sonrasında gelişen evrensel uygar değerlerden biri olduğu gibismilev ulusalcılık (milliyetçilik) ilkesinin de organik bir sonucudur.


2.2. Tam Bağımsız Devlet


Türkiye Cumhuriyetismilev Osmanlı Devleti şeklinde siyasal ve ekonomik bakımdan “yarı bağımlı†bir devletin yıkıntıları üstünde kurulup terfi etmiştir. Bu yüzden “tam bağımsızlıkâ€smilev Mustafa Kemal Atatürk'ün baştan beri üstünde en fazla durduğu bir temel ilke olarak yaşama geçirilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk'ün tam bağımsızlık mevzusundaki en öz sözlerismilev Söylev'in belleklerimize işlemiş olan şu satırlarında yer almıştır:


“İlkesmilev Türk ulusunun onurlu bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke sadece tam bağımsızlıkla sağlanabilir. Ne kadar varsıl (varlıklı) ve gönençli (müreffeh) olursa olsunsmilev bağımsızlıktan yoksun bir ulussmilev çağdaş insanlık karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranıma yaraşır olması imkansız. Yabancı bir devletin koruyuculuğu ve kollayıcılığını kabul etmek insanlık niteliklerinden yoksunluğusmilev güçsüzlük ve beceriksizliği itiraf etmekten başka bir şey değildir. Hakkaten bu duruma düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine kesinlikle olasılık verilemez. Oysa Türk'ün onurusmilev izzet-i nefsi ve kabiliyeti devasa yükseklikte ve büyüktür. Bu şekilde bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun daha iyidir! Dolayısıyla ya bağımsızlık ya ölüm!â€


Mustafa Kemal Atatürk'e nazaran bağımsızlıksmilev biçimsel ve sözde bir bağımsızlık değil her alanda tam ve gerçek bir bağımsızlıktır. Nitekimsmilev Haziran 1921'de Fransız temsilcisi Franklin Bouillon'a şunları söylemiştir: “Tam bağımsızlık denildiği zamansmilev elbet siyasalsmilev malismilev iktisadismilev adlismilev süersel (askeri)smilev kültürel ve benzeri her mevzuda tam bağımsızlıksmilev tam özgürlük anlamına gelir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluksmilev millet ve ülkenin gerçek anlamıyla tüm bağımsızlığından yoksunluğu anlamına gelir.â€


Mustafa Kemal Atatürk bağımsızlık mevzusunda bilhassa mali bağımsızlığa dikkat çekmiş ve bunun önemini vurgulamıştır. 1 Mart 1922'de Kamutay'ın (Büyük Millet Meclisi'nin) üçüncü toplantı yılını açarken bu mevzuda şunları söylemiştir : “Bugünkü mücadelelerimizin hedefi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünlüğüyse sadece mali bağımsızlıkla olanaklıdır. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca o devletin tüm yaşam kollarında bağımsızlık felce uğramıştır. Bu sebeple her devlet organı sadece maliye gücüyle yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk koşulsmilev bütçenin ekonomik bünyeyle orantılı ve denk olmasıdır. Dolayısıylasmilev devlet bünyesini yaşatmak için dışarıya başvurmaksızın ülkenin gelir larıyla yönetimi sağlamak deva ve önlemini bulmak lüzumlu ve olanaklıdır.â€


Kuşkusuzdur kismilev Mustafa Kemal Atatürk'ün tam bağımsızlık anlayışısmilev yabancı düşmanlığı ya da dış ilişkilerde yalnızcılık politikası anlamına gelmez. Daha Sivas Kurultayı kararlarından başlayarak diğer uluslarla bilimselsmilev ekonomik ve teknolojik ilişki ve işbirliğini önemseyen Atatürksmilev bu mevzuda şunları anlatmaktadır: “Türkiye'nin bağımsızlığı her alanda tümüyle onaylanmak koşuluyla kapılarımız tüm yabancılara genişçe açık kalacaktır. Biz yabancılara karşı herhangi düşmanca bir duygu beslemediğimiz şeklinde onlarla içten ilişkilerde bulunmak isteğindeyiz. Türkler tüm çağdaş ulusların dostlarıdır. Gayemiz tekrardan yakınlaşmaksmilev bizi başka uluslara bağlayan bağları artırmaktır. ülkeler çeşitlidir sadece uygarlık birdir ve bir ulusun ilerlemesi için de bu tek uygarlığa iştirak etmesi gereklidir.â€


2.3. Ulusal Egemenliğe Dayalı (Demokratik-Laik) Devlet


Atatürkçülüğün temellerini oluşturan üçüncü ana ilkesmilev ulusal egemenliktir. Ulusal egemenliksmilev devlet içinde en üstün buyurma erki (kudreti) olan egemenliğinsmilev ulusa ilişkin bulunduğunu belirtir. Bu anlamda ulusal egemenliksmilev şahıs ve zümre egemenliğiyle kısaca monarşiksmilev oligarşik ya da dinsel (teokratik) yönetim biçimleriyle kesinlikle bağdaşmaz.


Tıpkı tam bağımsızlık ilkesi şeklinde ulusal egemenlik de Mustafa Kemal Atatürk'ün Ulusal Mücadelenin ilk günlerinden beri açıkça ortaya koyduğusmilev ısrarla vurguladığı bir ilkedir. Atatürksmilev Erzurum ve Sivas Kurultayları'ndasmilev “ulusal istenç (irade)†olarak belirtilen bu ilaaaismilev 28 Aralık 1919'da Temsil Heyeti'nin Ankara'ya gelişinden bigün sonrasında şu şekilde ortaya koymuştur : “Bir millet varlığı ve hakları için tüm gücüylesmilev tüm düşünsel ve maddi güçleriyle ilgili olmazsasmilev bir millet kendi gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlamazsasmilev şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Bu yüzden örgütümüzde ulusal güçlerin etken ve ulusal istencin (iradenin) egemen olması ilkesi benimsenmiştir. Bugün tüm dünyanın ulusları yalnız bir egemenlik tanırlar : Ulusal egemenlik...â€


Atatürksmilev Ulusal Mücadelenin başlangıcındansmilev öldüğü ana dek her fırsatta ulusal egemenliği Türk toplumuna benimsetmeye çalışmışsmilev devamlı kişisel yönetimin sakıncalarıyla ulusal egemenliğin üstünlüklerini çarpıcı halde karşılaştırmıştır. Modern bir topluma ve uygar bir devlete yakışan yönetim biçimininsmilev ulusal egemenlik ilkesine dayanan dizge (sistem) bulunduğunu çok iyi bilen Mustafa Kemal Atatürk; TBMM'nin açılmasısmilev Sultanlığın kaldırılmasısmilev Cumhuriyetin ilanısmilev Halifeliğin kaldırılması ve diğer kimi temel yapısal değişiklik ve dönüşüm hareketleriyle hep ulusal egemenliği yerleştirme çabası içinde olmuştur.


Atatürkçülükte ulusal egemenlik ilkesismilev demokratik laik devleti gerçekleştirme amacının temel bir parçası olarak değerlendirilmiştir. Bu ilke bununla birlikte Cumhuriyetçiliksmilev Milliyetçiliksmilev Halkçılık ve Laiklik ilkelerini de besleyen mühim bir ilkedir. Egemenliğin membaı olarak millet istenci (iradesi) kısaca hukuksal anlamda bireysel istenç benimsendiğindesmilev bunun sonucu olarak da ulusal egemenlik yaşama geçirildiğinde laik devlet düzeninin oluşturulması için ilk adım da atılmış olmaktadır. Bu sebeple “İktidarın membaı ilahidir.†dendiğinde bundan “teokratik/skolastik†fikir sistemlerismilev dolayısıyla dinsel hukuk/devlet/cemiyet yapıları; “İktidarın membaı bireyseldir.†dendiğindeyse bundansmilev “ilahiâ€nin karşıtı “laik†fikir dizgeleri (sistemleri)smilev dolayısıyla laik hukuk/devlet/cemiyet yapıları çıkmaktadır. Ulusal istenç (irade) ya da ulusal egemenlik düşüncesinin sonucu olaraksmilev laik cemiyet/hukuk/devlet düzenine geçiştesmilev bir taraftan dinsel cemiyet/hukuk/devlet düzenine ilişkin “ümmet†düşüncesismilev yerini “ulus†düşüncesine bırakırken öte taraftan “kul/tebaa†düşüncesismilev yerini “birey/yurttaşâ€ düşüncesine bırakmıştır. Böylecesmilev bugün hararetle savunulan ve internasyonal sözleşmelerle korunmasısmilev geliştirilmesi devlete temel bir yükümlülük olarak yüklenen “insan hakları†düşüncesinin temelleri bu düşüncelerle atılmış olmaktadır. Günümüzdesmilev hakkaten insan hakları sadece laik demokratik bir cemiyet/hukuk/devlet düzeninde söz mevzusu olabilmektedir.

3) Genel Olarak Atatürkçülüğün Ana İlkeleri

Atatürkçülüğün mühim bir bölümünü de bu üç temel ilke ve Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm atılım ve inkılaplarına yön vermiş olan çağdaşlaşma hedefinden lanan altı ana ilke oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin de ana nitelikleri olan bu ilkelersmilev öncelikle devrin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası'nın izlence (program) ilkeleri olarak benimsenmiş; 5 Şubat 1937 tarihindeki anayasa değişikliğiyle de devletin temel nitelikleri durumuna getirilmiş olan “Cumhuriyetçiliksmilev Milliyetçiliksmilev Halkçılıksmilev Devletçiliksmilev Laiklik ve İnkılapçılık†ilkeleridir. Bunlarsmilev birbirinden bağımsız ve birbiriyle ilgisiz ilkeler değildir. Tersine bunların tümü yukarıda açıklanan temel ilkelerle birliktesmilev Atatürkçülük adını verdiğimiz tutarlı bir bütünü oluştururlar.


3.1. Cumhuriyetçilik


Devlet biçimi ya da bir yönetim biçimi olarak Cumhuriyetsmilev egemenliğin bir şahıs ya da zümreye değil toplumun tümüne ilişkin olduğu bir devlet biçimini belirtir. Bu anlamda Cumhuriyetsmilev başta Devlet Başkanı olmak üzeresmilev devletin temel organlarının seçim ilkesine nazaran kurulmuş olduğusmilev bilhassa bunların oluşumunda “varislik†uygulamasının işlev üstlenmediği bir hükümet dizgesi (sistemi) anlamına gelir. Halksmilev kendisinin seçtiği şahıs ve organlarca yönetilmektedir. Cumhuriyetçilik ilkesi Mustafa Kemal Atatürk'ün devlet anlayışının temellerinden birini oluşturduğunu gördüğümüz ulusal egemenlik ilkesiyle çok sıkı ilişki içindedir ve onun organik bir sonucudur. Atatürksmilev demokratik bir cumhuriyet hedeflemiştir. Bu bakımdan Cumhuriyetçilik ilkesi liberal demokrasinin gerçekleştirilmesi bakımımdan da ehemmiyet taşır. Prof. Dr. Ergun Özbudun'un da belirttiği gibismilev bir devletin adının Cumhuriyet olması ve başlangıcında varislik kanalıyla iktidara gelmiş olmayan bir devlet başkanının bulunmasısmilev ne olursa olsun o devletin ulusal egemenlik ilkesine dayanan demokratik bir yönetime iye (haiz) bulunduğunu göstermez. Kendisini Cumhuriyet olarak nitelemesine rağmen gerçekte millet egemenliğiyle de demokrasiyle de asla ilgisi olmayan devletlerinsmilev tarihte de bugün de bir çok örnekleri vardır. Oysa Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyetçilik anlayışısmilev yalnızca hükümdarlığın reddi anlamına gelen Cumhuriyetçilik değil sadece Demokratik Cumhuriyetçiliktir.


Mustafa Kemal Atatürk'e nazaran “Demokrasi ilkesinin en uygar ve mantıksal uygulamasını elde eden hükümet biçimismilev Cumhuriyettir. Cumhuriyette son sözsmilev ulusça seçilmiş meclistedir. Millet adına her türlü yasayı o yapar. Hükümete güvenir ya da onu düşürür... Cumhuriyettesmilev Meclissmilev Cumhurbaşkanı ve Hükümet halkın özgürlüğünüsmilev güvenliğini ve rahatını düşünmeksmilev sağlamaya çalışmaktan başka bir şey yapamazlar. Bu sebeple bunlar bilirler ki kendilerini iktidar ve mesuliyet konumuna belirli bir vakit için getirensmilev istenç (irade) ve egemenliğin iyesi (sahibi) olan ulustur. Gene bunlar bilirler ki iktidar konumuna sultanlık sürmek için değil ulusa hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı konum ve görevlerini kötüye kullanırlarsa şu ya da bu biçimdesmilev ulusal istencin (iradenin)smilev kendilerine ilişkin yansımasına da uğrayabilirler.â€

3.2. Ulusalcılık (Milliyetçilik)

Atatürkçülük en temel ilkelerinden biri de ulusalcılık (milliyetçilik) ilkesidir. Atatürkçü ulusalcılık anlayışısmilev usçu (akılcı)smilev uygarsmilev ileriye dönüksmilev demokratiksmilev toplayıcısmilev birleştiricismilev yücelticismilev insancıl ve barışçıdır. Mustafa Kemal Atatürk'e nazaran Türk ulusalcılığı; “...İlerleme ve gelişme yolunda ve internasyonal bağlantı ve ilişkilerdesmilev tüm uygar uluslara koşut (paralel) ve onlarla uyum içinde yürümekle beraber Türk toplumunun hususi kişiliğini ve başlı başına bağımsız kimliğini korumaktır.â€


Atatürkçü ulusalcılık anlayışısmilev ulusalcılığı reddeden komünizm ve ümmetçilik şeklinde siyasal akımlarasmilev ırkçılığasmilev derslik kavgasına karşıdır. Barışçısmilev insancıl ve laiktir.


3.3. Halkçılık


Halkçılıksmilev ulusalcılıksmilev ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık ilkeleriyle beraber daha Ulusal Mücadelenin ilk günlerinden beri en fazla vurgulanan ögelerden biridir. Halkçılık ilkesi bir yönüyle siyasal demokrasiyi hedeflerken diğer bir boyutuyla da eşitlik ögesini getirmiştir. Halkın yasalar önünde eşitliği ve her türlü ayrımcılığın reddismilev halkçılık ilkesinin demokrasiyi besleyen bir bulunduğunu da göstermektedir. Derslik mücadelesinin reddi ve toplumsal dayanışmanın hedeflenmesismilev halkçılık ilkesinin bir başka ilkesini oluşturmaktadır.

3.4. Devletçilik

Devletçiliksmilev Atatürkçülüğün temelinde yer edinen kuvvetli ve uygar bir devlet yaratma hedefiyle yakından ilişkili bir ilkedir. Kuvvetli bir devletin sadece kuvvetli bir ekonomiyle olanaklı olabileceğini gören Atatürksmilev son zamanların koşullarına nazaran devletin ekonomik etkinliklere öncülük etmesismilev bireylerin yapmasının olanaklı olmadığı büyük ve mühim işleri devletin yapmasısmilev Türk girişimci yetiştirilmesi için devletin öncülük etmesi icap ettiğini vurgulamıştır. Devletçilik ilkesi çerçevesindesmilev Mustafa Kemal Atatürk döneminde meydana gelen ekonomik etkinliklere bakıldığında “ılımlı devletçilik†diyebileceğimiz bir yaklaşımın egemen bulunduğunu görüyoruz. Atatürksmilev devletin düzenleyiciliğinden söz ederek “Devlet ferdin yerine geçmemelidir.†demiştir. Gene Atatürksmilev girişim özgürlüğünün liberal demokrasilerin uygar bir ilkesi olmasından dolayı ekonomik etkinliklerin düzenlenmesi esnasında ferdin özgürlüklerinin dikkate alınmasınısmilev bir demokrasinin yaşatılmasının neredeyse koşulu olarak belirtmiştir : “Devletsmilev ferdin yerine geçmemelismilev ferdin kişisel etkinliği ekonomik gelişmenin temel membaı olarak kalmalıdır. Bireylerin gelişmesine engel olmamaksmilev onların her yönden olduğu gibismilev bilhassa ekonomik alandaki özgürlük ve girişimleri önündesmilev devletin kendi etkinliğiyle bir engel ortaya getirmemek demokrasi ilkesinin mühim noktasıdır. Kişiliğin gelişmesinin engel karşısında kalmaya başladığı noktasmilev devlet etkinliğinin sınırını oluşturur.â€


Atatürkçü devletçiliksmilev halkçılık ilkesinin mecburi bir bütünleyicisi durumundadır. Derslik mücadelesinin önlenmesismilev toplumsal barışın sürdürülmesismilev toplumsal hakkaniyet ve güvenliğin gerçekleştirilebilmesismilev devletin toplumsal ve ekonomik alandaki işlevini en aza indiren bir anlayışla olanaklı değildir. Bu hedeflerin gerçekleşmesismilev gelişmiş ülkelerde de olduğu gibismilev devletin iktisat alanında en azından düzenleyici ve denetleyici bir işlev üstlenmesini gerektirir. Atatürkçülükteki devletçilik ilkesi bugün bu şekilde anlaşılmalıdır.

3.5. Laiklik

Laiklik ilkesismilev Türk Devrimi ile Atatürkçülüğün temel taşıdır. Meydana getirilen tüm değişiklik ve dönüşüm hareketlerinin amacı laik bir cemiyet/hukuk/devlet yapısı meydana getirmeye yöneliktir. Laikliğin bir yönüsmilev din ve vicdan özgürlüğünün güvenceye alınmasıdır. Diğer bir yönü de resmi bir devlet dininin bulunmamasıdır. Laik bir sistemde devletsmilev din ayrımı gözetmez. Devletsmilev çeşitli inançlar ve dinler karşısında yansızdır. Gene laik bir sistemde devlet kurumlarıyla din kurumları birbirinden ayrılmış olmalıdır. Hukuk ve devlet yönetimiyle ilgili kuralların usa (akla) ve bilime kısaca deneysel değerlere dayanmasısmilev din kurallarına bağlı olmaması da laik devlet ve cemiyet düzeninin temelini oluşturur.


Laikliksmilev uygar liberal demokrasilerin kesinlikle gerçekleştirmek durumunda olduklarısmilev üç özgürlük alanından önde gelen “dinsmilev vicdan ve tapınma (yakarma) özgürlüğü"nü belirtensmilev bunu gerçekleştiren bir ilke olduğundan uygar bir demokrasinin gerçekleştirilip yaşatılması sadece laik devlet ve cemiyet düzeniyle olanaklı olabilir. Bir başka deyişlesmilev gerçek bir demokrasismilev laik demokrasidir. Kaldı ki yukarıda özetlemek gerekirse değindiğimiz gibismilev egemenliğin kaynağını ulusa verdiğinizde aslına bakarsanız laikleşme sürecini başlatmış oluyorsunuz. Bu yönüyle de demokrasi laiklikten ayrılmaz bir bütündür. Devletimizin ve Atatürkçülüğün en temel ilkelerinden önde gelen laiklik ilkesi aynı zamandasmilev ulusal birlik ve bütünlüğümüzü elde eden ve bunu sürdürmemizde çok mühim işlevler üstlenmiş bulunan bir ilkedir.

3.6. İnkılapçılık

Atatürkçülüğün temel ilkelerinden biri de inkılapçılık ilkesidir. Bu ilaaai yalnızca kimi değişimler yapmak olarak algılamak çok tamamlanmamış bir bakış açısını yansıtır. Bu sebeple inkılapçılık ilkesismilev hem fikir dizgesinin (sisteminin) hem de onun öngördüğü siyasalsmilev toplumsal ve ekonomik sistemin değişmesismilev yenilenmesi ve uygar gelişmelere nazaran kendini geliştirmesi anlamına gelir. İnkılapçılık ilkesiyle dizge (sistem) değişkenliğini korumaktasmilev uygar dünyadaki gelişmelerin arkasında kalmamaktadır. Türk inkılabının temel hedefinin çağdaşlaşma bulunduğunu kabul ettiğimize nazaran inkılapçılıksmilev yalnızca meydana getirilen inkılapları korumaklasmilev kısaca durağan bir durumda kalmakla yetinmeyip usun (aklın)smilev bilimin ve ileri değişen teknolojinin yol göstericiliğine dayalı lüzumlu atılımlarla çağdaşlaşmaya yönelmeyi gerektirir.


Mustafa Kemal Atatürk Türk inkılabının değişken niteliğini şu şekilde açıklamıştır : “Büyük davamızsmilev en çağdaş ve gönençli (müreffeh) bir millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Busmilev yalnız kurumlarında değil düşüncelerinde de temelli bir inkılap yapmış olan büyük Türk ulusunun dirik (dinamik) ülküsüdür. Bu ülküyü en kısa zamanda başarmak içinsmilev fikir ve hareketi beraber yürütmek zorundayız. Bu girişimde başarı sadece adil bir tasarıyla ve en gerçekçi halde çalışmakla olanaklı olabilir.â€


4) Atatürkçülüğün Çağdaşlaşma Boyutu


Yetişme sürecismilev etkinlikleri ile düşünceleri incelendiğinde Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk'ün tam anlamıyla büyük bir “Dönüştürücü Önder†olarak ortaya çıkmış olduğu ve bu anlamda tarihsel bir işlev üstlendiği rahatça söylenebilir. Atatürksmilev çağının değişiklik gereklerini çok iyi anlamışsmilev genil (makro) bir dönüşüm projesini gerçekleştirmiştir. Bilinmiş olduğu gibismilev aslında “çağ dönüşümleri†temelde büyük bir toplumsal değişmeyi belirtmektedir. Bunun da belirleyici etkeni bilim felsefesindeki değişmedir. 16. yüzyılda Avrupa'da başlamış olan Rönesans ve Düzeltim hareketinin yarattığı aydınlanmasmilev insanlığın fikir akışındasmilev fikir alanında çok büyük dönüşümler yaratmıştır. Aydınlanmayla beraber insanoğlunun fikir yapısı mühim bir değişime uğramışsmilev özgür fikir yolunda çarpıcı bir gelişme yaşanmıştır. 18. yüzyılda oluşan Endüstri Devrimi değişimin ekonomik temellerini biçimlendirirken 1789'da gerçekleşen Fransız Devrimismilev bilhassa de siyasal fikir ve kurumları kökünden sarsan değişimlere yol açmıştır. Fransız Devrimi'nden sonrasında Avrupa'dan başlayarak tüm dünyayı kasıp kavuran mutlak monarşilere karşı özgürlükçülüğü kısaca anayasalı siyasal sistemi korumak için çaba sarfeden “Liberalizm†ve onun sonucu olarak “ulusal egemenlik†ilkesine dayalı “Demokrasiler†ortaya çıktı. Yabancı güdümü altında yaşayan “ulusal ögelerinâ€smilev ulusların bağımsızlıklarına yönelik ulusalcılık hareketleri ve yurttaşların yasa önünde eşitliğini korumak için çaba sarfeden eşitlik anlayışı tesirleri de günümüze uzanan mühim değişimler ve dönüşümler yarattı.


Çok özet olarak burada anlatılan oluşumların ortaya çıkardığı düşünsel ve siyasal dizge (sistem) dönüşümleri neydi? Endüstri toplumundasmilev ziraat toplumuna nazaran değişen ya da değişenler neler olmuştu? Özetlemek gerekirse belirtecek olursak ferdin toplumdaki yerinin ve merkezi yetaaae (otoriteye) karşı konumunun sorgulanmaya başladığı aydınlanmayla us (akıl)smilev dinsel kaide ve ilkelerin üzerine yerleşmiştir. Usu ve bilimi öne alan olgucu (pozitivist) fikir biçimlenmeye adım atmıştır. Kilise ya da dinin devlet üstündeki tesirleri kırılarak laikleşmesmilev kısaca laik devlet ve cemiyet düzeni oluşturma süreci hızlanmıştır. Çok uluslu ilhanlıklar (imparatorluklar) yıkılırken ulusal devletlersmilev yeni siyasal yapılar olarak yerlerini almışlar; halkın özgür istencinin (iradesinin) yönetime yansıdığı demokrasi ve cumhuriyet yönetimlerismilev yeni ulusal devletlerin yeni siyasal yönetim biçimleri olarak yayılmaya başlamışlardır. Adına ister düzeltim ister tanzimat isterse ıslahat diyelimsmilev değişime direndiğinden geri kalıp gelişen Batı karşısında çağdaşlaşma gereği hisseden Osmanlı aydınları ya da yöneticileri daha 1700'lerden başlayarak bu anlamda bir çabanın içine girişmişlerdir. Birçok bilim adamınca detaylı bir halde incelenmiş olan Osmanlı'nın bu değişiklik ve dönüşme çabaları niçin başarıya ulaşamamıştır? İşte bu sorusmilev büyük bir çağdaşlaşma modelini yaratmış olan Mustafa Kemal Atatürk'ün dönüştürücü önder olarak tarihsel işlevini de ortaya çıkarabilecek boyutta bir sorudur. Kuşkusuzsmilev buna verilecek yanıtsmilev Türk çağdaşlaşma tarihinde Mustafa Kemal Atatürk'ün ya da onun önderliğinde meydana gelen Türk İnkılabı'nın daha iyi anlaşılmasını da elde edecektir.


Türk ulususmilev çağdaşlaşma sürecinde endüstri toplumunun us ve bilime dayalı bilim felsefesini ve onun tüm gereklerini Mustafa Kemal Atatürk'ün dönüşümüyle alıp gerçekleştirebilmiştir. Osmanlı aydınları ve yöneticilerismilev süerlikten (askerlikten) hukukasmilev yönetimden maliyeye çeşitli alanlarda yeni ve Batılı kurumlar almaları ve kimi düzenlemeler yapmalarına rağmen işe son zamanların bilim felsefesini alarak ve buna uygun bir eğitim dizgesiyle (sistemiyle) anlayış (zihniyet) değişimini gerçekleştirerek başlayamadıkları için yapılanlar köklü bir değişiklik ve dönüşüme yol açmamıştır. Usçu ve olgucu (pozitivist) bir fikir yapısına iye (haiz) olan Atatürksmilev Türkiye'nin çağdaşlaşması için bilimin kılavuzluğunu temel almış ve bunu kitlelere aktarmıştır. Nitekimsmilev büyük yengiden (zaferden) üç ay sonrasında Bursa'da öğretmenlere şu şekilde seslenecektir : “Gözlerimizi kapayıp soyut yaşadığımızı varsayamayız. ülkemizi bir çember içine alıp dünyayla ilgisiz yaşayamayız. Tersine ilerismilev çağdaş bir millet olarak uygarlık alanının üstünde yaşayacağız. Bu yaşantı sadece bilimle olur. Bilim neredeyse oradan alacağız ve her millet bireyinin kafasına koyacağız. Bilim için bağıl ve şart yoktur. Ulusumuzun siyasal ve toplumsal yaşamındasmilev ulusumuzun düşünsel eğitiminde de kılavuzumuz bilim olacaktır.†22 Eylül 1924'te Samsun'da öğretmenlere seslenirken “Dünyada her şey içinsmilev uygarlık içinsmilev yaşam içinsmilev başarı içinsmilev en gerçek yol gösterici bilimdir. Bilimin haricinde yol gösterici aramak aymazlıktırsmilev bilgisizliktirsmilev sapkınlıktır. Yalnızsmilev bilimin yaşadığımız her dakikadaki evrelerinin gelişimini algılamak ve ilerleyişini zaman içinde seyretmek koşuldur. Binsmilev iki binsmilev binlerce yıl önceki bilim dilinin çizdiği ilkelerismilev şu kadar bin yıl sonrasında bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbet bilimin içinde bulunmak değildir.†diyerek bu konudaki düşüncelerini en açık ve kati halde ortaya koyan Atatürksmilev Onuncu Yıl Söylevi'nde de “Türk ulusunun yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale deneysel bilimdir.†sözleriyle Türk çağdaşlaşmasının dinamiklerini hiçbir tartışıya yer vermeyecek halde belirtmiştir.


Genil (makro) dönüşüm ya da çağdaşlaşma projesinesmilev çağının bilim felsefesini ve onun gereklerini anlayarak başlamış olan Atatürksmilev dönüşüm ve değişimin itici gücüsmilev dinamiği olarak us (akıl) ve bilimi almıştır. Öncelikli olarak eğitim reformlarını gündeme getirmesismilev (Burada Eğitim Kurultayı'nın harp koşullarındasmilev 1921 senesinde toplanması anımsanmalıdır.) meydana getirilen tüm inkılapların toplumsal değişmenin birer ögesi olarak ele alınması; siyasalsmilev ekonomiksmilev kültürelsmilev hukuksal... alanlardaki inkılapların temel yapısal ve toplumsal bir dönüşümü gerçekleştirmek hedefine yönelik olması bu bakımdan ehemmiyet taşımaktadır. Çağının bilim felsefesini özeğe (merkeze) alan Atatürksmilev hem şahıs ögesi hem de yönetim bakımından ulusalsmilev siyasal model olarak da laik ve demokratik bir cumhuriyet olan genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurarak siyasal ve toplumsal dönüşümü gerçekleştirmiştir. Yetişme çağından beri ortaya koyduğu düşüncelersmilev ilkelersmilev izlediği yöntem ve gerçekleştirdiği işlersmilev O'nun her aşamada bir “Yönetsel Önder†şeklinde değil bir “Dönüştürücü Önder†şeklinde davrandığını göstermektedir. Atatürksmilev periyodunun yükselen değerlerinin ana çizgilerini kavramışsmilev periyodunun diğer Osmanlı önderlerinin düşmüş olduğu “paradigma kilitlenmesi†yanılgısına düşmemiş; çöken değerleri bırakarak yükselen değerlere sarılmıştır. Onun başarısısmilev çözülme sürecinde ve topraklarının Avrupasmilev Afrika ve Orta Doğu bölümlerindeki büyük bir kısmını yitirmiş bir ilhanlıktan (imparatorluktan) Türk ögesine dayanan merkezi bir ulusal devlet çıkarabilmesindesmilev bu ulusal devleti de olgucu (pozitivist) ve usçu (akılcı) bir özellikte donatmış olmasındadır. Çağının önder adaylarından pek çoğunun tükenmiş bir kıymet olan ilhanlığın (imparatorluğun) yaşatılması ya da canlandırılmasınınsmilev pek çoğunun da yükselen değerlere taban tabana karşıt din devletinin arkasından koştukları düşünülürse Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk'ün değerlendirme ve seçimlerinin ne kadar doğru olduğu ortaya çıkar. Mesela O'nunsmilev daha 1907'de genç bir kurmay subayken arkadaşlarına açıkladığısmilev “meşrutiyet yönetiminin büyük devletlerin ilhanlığı (imparatorluğu) tasfiye etmelerini beklemedensmilev bu tasfiyeyi yapması gerektiği ve Türk çoğunluğunun bulunmuş olduğu topraklarında yeni bir Türk devletinin kurulması gerektiği†biçimindekismilev ileride Ulusal Ant'ın (Misak-ı Ulusal'nin) temelini oluşturacak düşüncelerismilev hem çağını iyi anladığını hem de öngörücü kişiliğini göstermektedir. Mustafa Kemal Atatürk aynı zamandasmilev çağının bilim felsefesi olan usçu olgucu anlayışın da üzerine çıkarak eleştirel usçu tavrı benimsemiştir. Yazdıklarısmilev söyledikleri ve yaptıkları topluca değerlendirildiğinde bu açıkça görülmektedir.


Mustafa Kemal Atatürk'ün temel ilkelerini belirleyip yaşama geçirdiği ve bugün Atatürkçülük olarak belirttiğimiz bu tümden değişiklik ve dönüşüm modeli; bir “çağdaşlaşma modeli†olarak tüm dünyaca başta İslam ülkeleri olmak üzeresmilev tüm gelişmekte olan ülkelere örnek gösterilmektedir. Türkiyesmilev 56 İslam ülkesinden oluşan İslam Konferansı Örgütü'nün NATO'ya üyesmilev AB'ye aday olan ve laik demokrasiyle yönetilen tek ülkesidir. Bununla beraber NATO ve AB'nin de İslam Konferansı Örgütü'ne üye tek ülkesidir. İştesmilev Türkiye'nin Doğu ile Batı arasındaki bu benzersiz ve ayrıcalıklı yerismilev demokratik ve laik bir Müslüman ülke olarak “model devlet†olma konumu belirgin bir halde öne çıkmaktadır. Örneğinsmilev “Tarihin Sonu†betiğinin (kitabının) yazarısmilev meşhur gelecekbilimci Francis Fukuyamasmilev “Tarihin Sonundayız!†başlıklı savyazısında (makalesinde)smilev “uygarlığa karşı üçüncü Dünya ülkeleri içinde birinci lige çıkmış tek ülke†olarak Türkiye'yi göstermiştir. Fukuyama şunları söylüyor: “İslam ya da kökten dinci İslam'da Müslüman toplumları çağdaşlığa direnmeye iten bir şeyler var şeklinde görünüyor. Tüm uygar kültürel sistemler içinde İslam dünyası minimum demokratik yönetimi barındırıyor. Türkiye haricinde üçüncü Dünya ülkesi konumundan birinci dünya konumuna geçebilen hiçbir İslam ülkesi yok.†“Çağdaş Türkiye'nin Doğuşu†adlı bir yapıtı da bulunan meşhur Amerikalı tarihçi Bernard Lewis de "Türk modelinin hem İslam coğrafyasında hem de Orta Asya'dasmilev kısaca Türklük coğrafyasında örnek alınmasının tek çıkar yol bulunduğunu" savunmaktadır. Washington'daki Foreign Policy İnstitute uzmanlarından Michael Radu'nun mevzuyla ilgili görüşleri de aynıdır. Radusmilev “Atatürk'ün kurmuş olduğu devlet sistemismilev İslam ile Batı'nın siyasal değerlerinin çatışmadığını kanıtlayan başarıya ulaşmış bir örnektir.†demektedir. Mühim kişilikleri tanıttığı “Portre†köşesinde Mustafa Kemal Atatürk'e özetleyen Alman Die Welt Güncesi (Gazetesi)smilev “Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk : Modern Türkiye'yi Yaratan Adam†başlığını kullanarak “çağdaş ve Batı'ya dönük bir Türk devletinin kurulmasının Mustafa Kemal Atatürk yardımıyla gerçekleştiğini†belirtmiştir. “Atatürk hiçbir devlet adamıyla karşılaştırılamaz.†diyen Die Weltsmilev “Atatürk olmasaydısmilev Ortadoğu haritası çok değişik görünecekti ve Türkiye'nin sınırları bugünkünün yarısı kadar olacaktı.†biçiminde yazmaktadır.


Görülüyor ki Mustafa Kemal Atatürk'ün 78 yıl ilkin çizdiği yolunsmilev gerçekleştirdiği çağdaşlaşma modelinin öneminismilev dünya son olaylardan sonrasında çok daha iyi anlamış görünüyor. Nitekimsmilev bir çok ABD Başkanı “Atatürk'ün çağdaşsmilev gönenç içinde yaşayan ve demokratik değerlere bağlı Türkiye düşüncesismilev ülkenizin internasyonal alanda güçlenmekte olmasıyla bugün gerçekleşmiştir.†türünde değerlendirmelerle bunu çarpıcı bir halde vurgulamaktadır.


5) Netice


21. yüzyılın eşiğinde dünyaya örnek olaraksmilev model olarak gösterilen laiksmilev demokratik Türkiye Cumhuriyetismilev bazı siyasalsmilev ekonomik eksikliklerinesmilev iç ve dış kimi tehditlere rağmen bugünlere ulaşıp aydınlık bir geleceğe yürüyorsa bunu Mustafa Kemal Atatürk'e borçludur. Doğru seçimler yapılmış olmasına ve sağlam temeller üstüne oturuyor olmasına borçludur. Anlaşılacağı şeklinde Mustafa Kemal Atatürk'ün kurup gençliğe emanet etmiş olduğu bu çağdaşlaşma modelismilev kağıt üstünde kalmışsmilev soyut bir model değildir. Modern uygarlığasmilev onun biliminesmilev teknolojisinesmilev ekonomisinesmilev üretiminesmilev gönencine (refahına) ulaşmaksmilev onu adil bir halde paylaşmaksmilev geliştirmek ve yaşamaktır.


Türkiye'nin bugün içinde bulunmuş olduğu zorluklarsmilev Mustafa Kemal Atatürk'ün seçimlerinden değil kendisinden sonrasında gelen yöneticilerin ara sıra Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden sapmalarından ve doğru olan bu temel ilkeler üstünde çağa uygun yeni dönüşümleri gerçekleştirme mevzusunda başarısız olmalarından lanmaktadır.


Bugün için yapılması gerekensmilev Mustafa Kemal Atatürk'ün us (akıl) ve bilime dayalı yararcı demokratik fikir dizgesini (sistemini) ve son zamanların yeni oluşumlarını iyi anlayarak ünitersmilev demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden taviz vermedensmilev internasyonal siyasal dizgenin bu konudaki dayatmalarına da göğüs gererek “Bilgi Çağı†dönüşümünü gerçekleştirmektir. En geniş anlamıyla hem fikir dizgesinin (sisteminin) hem de oluşturulan ve öngörülen toplumsalsmilev siyasal ve ekonomik modelin kendi kendisini yenilemesini belirten “İnkılapçılık†ilkesi de bu dönüşümün itici gücü olarak kullanılmalıdır.









1- Atatürkçülük, her türlü gericiliğe, tutuculuğa, bağnazlığa, yobazlığa ve boş inançlara tabiat dışı düşüncelere kesinlikle karşıdır; şu sebeple akılcıdır. Çağımızın bilimsel düşüncesini, fikir özgürlüğünü ve onun yol gösteticiliğini benimsemiştir. Lâyiklik ilkesi, O'nun temel ilkelerinden olup dinsel inançlara saygı duyarak dünya işlerini, devlet işlerini onların haricinde yürütmeyi öngörür.


2 - Atatürkçülük, baskı, korku ve tüm toptancı (totaliter) yönetimlere kesinlikle karşıdır; şu sebeple özgürlükçüdür. İnsanın doğudan hak ve özgürlükleri olduğuna ve bunlara saygı gösterilmesi gerektiğine inanır.


3 - Atatürkçülük, insana kıymet vermeyen, onu sömüren bir fikir ve tutuma karşıdır; şu sebeple insancıldır, insanlık-değerlerin ve haklarına saygı gösterilmesini ister. Her insanın insan onuruna yaraşır halde yaşayabilmesi, başlıca amaçlarındandır. Bu yönü ile de evrenseldir.


4 - Atatürkçülük, bilim dışı her yönteme ve uygulamayâ kesinlikle karşıdır; şu sebeple bilimci ve gerçekçidir. Bundan dolayı da dinle dünya işlerini birbirinden ayırmıştır.


5 - Atatürkçülük, ırkçılığa ve saldırganlığa (Emperyalizme) kati olarak karşıdır; şu sebeple ulusçudur, barışçıdır. Yurtta sulh, dünyada sulh ilkesini savunur.


6 - Atatürkçülük kendini Türk bilen, Türküm diyen herkesi Türk sayar.


7 - Atatürkçülük, adam ve hanım ayırımı meydana getiren her düşünceye karşıdır; şu sebeple toplumun içinde kadının çok mühim bir yeri olduğuna inanır; hanımla adam içinde hak eşitliğini ilke sayar.


8- Atatürkçülük, kültürde ve dilde yabancılaşmaya kesinlikle karşıdır; şu sebeple ulusal kültürün ve dilde bağımsızlığın, siyasal bağımsızlığın da koşullarından olduğuna inanır.


9 - Atatürkçülük, her türlü iç ve dış sömürrüye karşı olduğundan Emperyalizme ve Feodalizme de karşıdır. Atatürkçülük ve Atatürkçü ulusçuluk, ulusal değerlerin, varlıkların sömürülmesini kesinlikle reddeder.


10 - Atatürkçülük, halkın katılmadığı her türlü yönetime ve girişime karşıdır; şu sebeple gerçek ânlamıyla halk egemenliğinden ve halk yönetiminden yanadır.


11 - Atatürkçülük, üretim ilişkilerine dayanan sınıfların varlığını yadsımamakla beraber, bu sınıfların çatışmasını kesinlikle reddeder. Bu sebeple iş ve uğraş kümeleri içinde iç barışı sağlayıcı özellikte örgensel (Organik) bir dayanışma ve bütünleşmeyi amaç bilir.


12 - Atatürkçülük, yeni Türk Devleti'nin, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan çâğdaş ve ulusal değerlerin birleşimi bir Dünya görüşüdür. Bu özelliğiyle bununla birlikte Türk yurdunun, Türk tarihinin, Türk halkının bütünlüğüne ve gerçeklerine dayanan ulusal bir görüştür, ileriye, yeniliğe açık devrimci bir yoldur ve halkımızı Ortagağ'dan çağdaş çağa yönelten ilerici bir davranıştır.


13 - Atatürkçülük, Paracı ve Toplumcu bloklar dışındaki geri kalmış dünya ulusları için de bir meşal olmuştur. Çünki sömürülen ve ezilen ulusların uyanması ve kalkınması yolunda başlatılan ve başarıya ulaşan ilk ulusal kurtuluş devrimidir. Bu açıdan da gene evrenseldir ve tüm ezilen uluslar için yeni bir kurtuluş yolu olmuştur.


14 - Atatürkçülüğün, ilkeleşen başlıca hedefleri, ulusal tam bağımsızlık, çağdaşlaşma, ulusal egemenlik, lâyiklik, halkçılık, ulusçuluk, devletçilik ve cumhuriyetçiliktir. Bu hedeflere, bu ereklere ne seviyede kavuştuğumuz, ulusça bunların neresinde olduğumuz devamlı tartışılmalıdır, tartışılacaktır da. Yeni kurulan devletin dışâ karşı tam bağımsız olması, içte de ulusal egemenliğe dayanan bir yönetimi (Demokratik ve Lâyik Cumhuriyet) öngörmesi ve toplumu uygar uygarlık düzeyinin bile üzerine çıkarmak istemesi, Atatürkçülüğün bununla birlikte temel ülküsüdür. Bu ülküsel hedeflere, örneklere erişebilmek için O'nun yukarıda anılan altı ilkesi bir yönüyle hedef; bir yönüyle de vasıta olarak düşünülebilir.


Mustafa Kemal Atatürk ilkeleri tek tek ele alınıp yorumlanamaz ve ayrı ayrı, uygulanamaz bir bütündür. Mustafa Kemal Atatürk devrimi ve Atatürkçülük, belirli siyasal yönlerden değil, Türkiye ve dünya gerçekleri açısından önyargısız olarak değerlendirilmelidir. Temelinde akılcı, deneyci uygar bir felsefe yatan Atatürkçülük, en büyük düşünürü ve uygulayıcısı gene Mustafa Kemal Atatürk'ün kendisi olan Türk Hümanizmasıdır denilebilir. Bu görünüşüyle büyük bir yapı, görkemli bir yapıt olan Mustafa Kemal Atatürk devriminin bütünlüğü, Türk toplumuna olmasıyla birlikte, uygar dünyaya da Türk ulusunun çok kıymetli bir katkısı olmuştur. Ve bunun en büyük onur oranı Atamızındır.





  • Mustafa Kemal Atatürk'ün tarih sevgisi ve düşünceleri nedir?


  • Mustafa Kemal Atatürk'ün halkçılık ilkesine yansıyan düşünceleri nedir?


  • Mustafa Kemal Atatürk'ün çevreyle ilgili düşünceleri nedir?


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Atatürk'ün Atatürk ilkelerine yansıyan düşünceleri nelerdir?
Atatürk'ün Atatürk ilkelerine yansıyan düşünceleri nelerdir?
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/ataturkun-ataturk-ilkelerine-yansyan.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/ataturkun-ataturk-ilkelerine-yansyan.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content