Dünyanın beş kıtasından birisi: garp uygarlığının yuvası. Genellikle kıta olarak tanımlanan Avrupa , terimin coğrafyadaki anlamıyla, bir kıt...
Dünyanın beş kıtasından birisi: garp uygarlığının yuvası.
Genellikle kıta olarak tanımlanan Avrupa, terimin coğrafyadaki anlamıyla, bir kıta sayılmaz. Gerçi sınırları avrupada, kuzeyde ve güneyde, denizler ve okyanusların varlığı sebebiyle belirgindir ama, doğuda tamamen saymacadır. Avrupa, Asya’dan hiçbir yükselti engeliyle ayrılmamıştır (Urallar, rahatlıkla aşılabilir bir dağlık duvardan ibarettir), bu sebeple de coğrafyacılar sık sık Avrasya ifadesini kullanırlar. Gene de. uygarlıklar zamanı açısından, Avrupa tam bir kıtadır. 10 500 000 km2 kadar yüzölçümü vardır; 650 milyon nüfusu barındırır.
Avrupa’da nerede ise her tür yükseltiye rastlanır: yüksek, kıvrımlı dağlar (Alpler); çöküntü ovaları (Po Ovası); orta yükseklikte dağlar (Almanya’da Karaormanlar); toprak aşınmasıyla kemirilmiş yaşlı dağlar (İspanya’da Kastilya Yaylası). Boğazlarla geçilen bu dağlar, bilhassa Avrupa’nın güneyinde mevcuttur. Buna karşılık Paris havzasından Urallar’a kadar kolay ulaşımı elde eden ve çok vakit da tarıma elverişli toprakları olan uçsuz bucaksız bir tortul düzlüğü uzanır.
Güneyin ırmakları (Ebre, Ron, Po, Vardar) kuzeyinkilere (Ren, Elbe) ve doğununkilere (Dnieper, Volga) oranla daha kısa ve düzensizdir. Tuna, garptan doğuya yönelmiş tek büyük akarsu yoludur. İnsanlar tarafınca düzene sokulmuş olan bu ulaşıma elverişli akarsular elektrik enerjisi ve cenup bölgelerde toprağın sulanması için su sağlar. Ilıman, çok fazla ısı farkları, çok fazla kuraklık, görülmeyen iklim, kalabalık nüfusu besleyebilecek bir tarıma elverişlidir.
Bir yüzyılda iki katına yükselen nüfus
Dünya nüfusunun altıda birisini barındıran Avrupa, nüfus yoğunluğu en yüksek olan kıtadır: dünya averajının 22 olmasına karşılık Avrupa’da km2’ye düşen nüfus averajı 60’tır.
Louis XIV’ün tahta çıkmış olduğu tarihten bu yana, üç yüzyıl içinde, Avrupa nüfusu altı katINA terfi etmiştir; oysa bir süre önce, on altı yüzyılda ama iki katına çıkmıştı. Hakikaten de, Ortaçağ’da, sık sık başgösteren açlıklar, salgın hastalıklar (kara veba [13461351] Avrupa nüfusunun üçte birisini yok etmişti!), savaşlar ve baskınlar sebebiyle ölüm oranı çok yüksekti. Aileler çok çocuk sahibi oluyor, ama büyük bölümü da pek ufak yaşta ölüyordu. Ama 1846 senesinde Avrupa, son kıtlık sürecini yaşamıştır.
XIX. yüzyıl süresince tarımda, ulaşımda ve tıpta kaydedilen gelişmeler yardımıyla, Avrupa gerçek bir nüfus devrimine sahne oldu: ölümler nerede ise yan yarıya azaldı ve doğum sayısı eskisi benzer biçimde yüksek kaldığından, nüfus, 1800 ile 1900 içinde iki katın da üstüne çıktı. 193 milyondan 423 milyona terfi etti. Bu artış öylesine süratli oldu ki, 50 milyon Avrupalı, başka kıtalara göç etmek mecburiyetinde bırakıldı ve o kıtaların nüfusuna canlılık getirdi.
1900’den bu zamana kadar bu artış yavaşlamıştır; iki dünya savaşı 40 milyon Avrupa’lının ölümüne niçin olmuştur ve bugün ülkelerin çoğunda nüfus pek yavaş bir artış göstermektedir.
XIX. yüzyıldan bu zamana kadar köylüler, kırsal mıntıkadan ayrılıp (kırsal göç) çağdaş sanayinin yaygın olduğu ‘”şehirlere çalışmağa gidiyorlar. Bugün 60’ı aşkın Avrupa kentinin nüfusu 500 000’den fazladır ve bunlardan biride bazıları dünyanın en büyük yerleşme bölgeleri arasındadır.
Sarışınlar ve Esmerler
Sarı saçlı, mavi gözlü, uzun boylu Kuzeyliler, İskandinav vatanlarında (Danimarka, Finlandiya, Norveç, İsveç) yerleşmiştir. Germen dilleri konuşurlar ve çoğunluğu Protestan dinnindendir.
İslavlar’ın da teni açık renktir, ama elmacık kemikleri çıkık, boyları az bir daha kısadır; doğunun denizden uzak bölgelerinde yerleşmişlerdir, bir kısımı katolik, bir kısımı hıristiyan ortodokstur.
Akdenizliler’in teni esmer, saçları siyahtır; adlarından da anlaşıldığı benzer biçimde onlar, ‘Akdeniz’e daha yakın bölgelerde yaşarlar. Dilleri Eski Yunanca ve Latince kökenlidir. Bazıları katolik (İspanya, İtalya), hıristiyan Ortodoks (Yunanistan) ve yer yer de, Balkanlar’daki eski Türk egemenliğinin kanıtı olarak müslümandır. ‘
Akdenizliler’in teni esmer, saçları siyahtır; adlarından da anlaşıldığı benzer biçimde onlar, ‘Akdeniz’e daha yakın bölgelerde yaşarlar. Dilleri Eski Yunanca ve Latince kökenlidir. Bazıları katolik (İspanya, İtalya), hıristiyan Ortodoks (Yunanistan) ve yer yer de, Balkanlar’daki eski Türk egemenliğinin kanıtı olarak müslümandır. ‘
Fransa, Belçika, İsviçre benzer biçimde bir takım ülkelerde bu ayrı ayrı insan tipleri, başka bölgelere oranla birbirine daha çok karışmış durumdadır. Bu etnik, dinsel, ekonomik başkalıklara, derin siyasal ayrılıklar da eklenmektedir.
Avrupa terimi
Eskiçağ’da Avrupa Kıtası terimi bilinmiyordu. Ama Yunan-Latin uygarlığı, Avrupalılara çok şey getirdi: şehirler, diller, ‘felsefe, ‘devlet terimi… M.S. 476’da, Garp Roma İmparatorluğu Barbarlar tarafınca yıkıldı ve onun doğuda yerine geçen Bizans İmparatorluğu, Avrupa’nın haricinde kaldı.
Barbarların ‘Hıristiyanlığı benimsemesinden sonrasında, Avrupa, ‘İslâmlığa karşı mücadeleye girişen Hıristiyanlık ile kaynaştı, karıştı: ‘Araplar 732 senesinde Poitiers’de geri püskür
tüldü, Haçlılar, mukaddes bölgeleri tekrardan ele geçirmek suretiyle yola çıktılar ama Türkler 1453 senesinde ‘İstanbul’u fethettiler.
İki büyük imparatorluk birbiri peşinden, hıristiyan Avrupa’yı birleştirme girişiminde bulunacaktır: ‘Şarl-man (Büyük Kari) tarafınca 800 senesinde kurulmuş bulunan Karolenj İmparatorluğu; sonrasında da Otto I tarafınca 962’de kurulan Mukaddes Roma-Germen İmparatorluğu. Bu zamanda siyasal iktidar büyük derebeylerinin eline geçti: bu şekilde ‘derebeylik (feodalite) süreci başladı. ‘Yüzyıl Savaşları, Fransa ve İngiltere krallıkları arasındaki bir derebeylik ve hanedan anlaşmazlığından çıkmıştır.
Yeni Çağlar
YORUMLAR