Ana fikir: Çok küçük de olsa birinden gördüğümüz iyiliği, bir dostluğu unutmamalı; o kişinin her zaman hatırını saymalıyız. Bize ikram edil...
Ana fikir: Çok küçük de olsa birinden gördüğümüz iyiliği, bir dostluğu unutmamalı; o kişinin her zaman hatırını saymalıyız.
Bize ikram edilen bir fincan kahve, o kişiyle aramızda küçük de olsa bir dostluk kurulmasını sağlar. Kahve, geleneksel konukseverliğimizin bir sembolü olmuştur. Konuklara pişirilen kahve, ev sahibinin sevgisini, saygısını ifade eder.
Bizim de gösterilen bu iyiliğin, dostluğun altında kalmamamız; karşılığında, o kişiye dostluğumuzu, iyiliğimizi esirgemememiz gerekir. Yapılan iyilikleri, dostlukları unutmamak, başlıca insanlık görevimiz olmalıdır.
Şžöyle bir hikaye de varmış kahvenin hatırı ile ilgili:
vaktiyle istanbul'da yemiş iskelesi'nde kahvecilik yapan ve başından türlü maceralar geçtikten sonra âmâ düşen bir adamdan naklen üsküdarlı halk şairi vasıf, ondan da naklen reşad ekrem şöyle kaydediyor
" ...
bu adamın bir gün kahvehanesine bir yeniçeri gelip,
- hey arkadaş! hep müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kafire yapma! demiş.
kafir dediği de bir köşede oturup nargile içen bir rum gemi kaptanı imiş. ama, hiç süphesiz ki o zaman gözü açık, birer kahve yapıp vermiş. en sonra da iki kahve yapıp :
- kaptan, biz de seninle içelim; diye rum müşterinin yanına oturmus. yeniçeri,
- heeyy! ben sana o kafire kahve yapma diye tembih etmedim mi? diyince kahveci de,
- kaptana yaptığım kahve senden degil, ocaktandır ağa! cevabını vermiş.
aradan zaman geçmiş. sisam adasında büyük bir isyan baş göstermiş. kahveci de yeniçeri ocağında kayıtlı asker olduğu için adaya sevk edilmiş. askerin arasında suyu bulduğuna göre sisam'da asi olan rumlar, ele geçirdikleri türk esirleri bir meydanda müzayede ile satarlar, arttırıp alan da hemen boğazlayıp kesermiş. müzayede ile esir satmaktan kasıtları da, isyan hareketini beslemek için bir nevi yardım toplamakmış. gün gelmiş, yemiş iskelesi'nin kahvecisi de rumların eline esir düşmüş ve diğer esirlerle birlikte o meydanda satışa çıkarılmış. istekliler kaç kişi ise karşılarına dizilmişler, bekleşirler imiş... o sırada tepeden tırnağa silahlı bir rum gelmiş. bunları gözden geçirdikten sonra bir iskemleye oturmuş. müzayede de başlamış. ilk, bir paradan başlarlarmış. bir can da beş paraya, on paraya kadar çıkarmış. sıra kahveciye gelince iskemlede oturan o sılahlı adam yekden,
- beş kuruş! diye bagırmış.
arttıran olmayınca da esiri alıp bir muhafız nezareti altında şehirden çıkarmış. zavallı kahveci, "beni beş kuruşa aldıgına göre kimbilir ne gibi iskencelerle öldürecek." diye düşünürken, ıssız bir yerde o silahlı rum :
- korkma, demiş, sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. hani bir yeniçeri bana hakaret ettigi zaman sen onu dinlemeyip bana kahve ikram eden yemis iskelesi'ndeki kahveci degil misin?
kucaklasıp öpüşmüşler.
YORUMLAR