Çürüme hızına etki eden faktörler ayrıntılı. Alıntı gorkemalper Çürüme hızına etki eden faktörler ayrıntılı. Toprak...
Çürüme hızına etki eden faktörler ayrıntılı.
Şöyle bir düşünelim. Dünya kurulduğundan beri ölmüş olan hayvanlar ve bitkiler eğer çürümeselerdi acaba bugünkü hayattan eser kalır mıydı? Birkaç sene içinde yaşayıp ölen sinekler eğer çürüme ameliyesine tabi tutulmasalardı yeryüzü birkaç santim kalınlığında sinek ölüleriyle örtülecek ve insan adım atacak yer bulamayacaktı. Hoş karşılansın ya da karşılanmasın, ölüm yeryüzündeki hayat döngüsünün tabii bir parçasıdır. Ölümle birlikte gömülen insan bedeni yavaş yavaş toprağa dönüşmeye başlar. Adli tıp dilinde buna, vücudumuzun biyolojik yapılarının, bitki ve hayvanların kullanabileceği basit organik ve inorganik yapılara dönüşmesi olan “çürüme†denir.
Çürüme işleminin hızını ve süresini 4 faktör belirler. Bunlardan en önemlisi sıcaklıktır. Bir kadavrada meydana gelen kimyasal reaksiyonlar her 10oC' de iki kat hızlanır. Yani ortam sıcaklığı 10 derece artınca, kimyasal reaksiyonlar 2 kat hızlı gerçekleşir. Nemlilik veya ortamda su bulunması bu reaksiyonların etkilerini yavaşlatır. Enzimlerin biyolojik molekülleri çözmesi gibi, ortamın aşırı asidik veya bazik olması da reaksiyonları hızlandırır. Son olarak ise, oksijene maruz kalmayı engelleyen toprağa gömülme, suya batma veya yüksek irtifada bulunma çürüme işlemini yavaşlatacaktır.
Bu 4 faktörün karşılıklı etkileşimine bağlı olarak, ceset çabucak iki haftada iskelete dönüşebilir veya bu işlem 2 yıldan daha fazla zaman alabilir. Adli tıp uzmanları, çürüme ile ilgili kimyasal ve biyolojik bilgilerini, çürümenin hızını etkileyebilecek ortam şartlarıyla birleştirip, bir kişinin ne zaman öldüğünü tahmin edebilirler. Ölüm sonrasında ceset dört aşama sonunda iskelete dönüşür. Toprağa kefensiz olarak veya bir tabut ile gömülü olma durumu bu aşamaların süresini önemli ölçüde uzatabilir.
1. Aşama: Taze (1 - 6 gün arası )
Birinci aşamada otoliz veya hücrelerin kendini sindirmesi dediğimiz işlemlerle başlayan birtakım olaylar zinciri ile yumuşak dokuların yapıları ayrışmaya başlar. Nefes alıp verme kesilince hücreler oksijensiz kalır. Hücrelerin canlılığı, birkaç dakikadan birkaç güne kadar devam edebilir ancak hücrelerin artıkları kan dolaşımına verilmez. Metabolizmanın yan ürünlerinden biri olan karbondioksit asidik yapıdadır ve hücrede biriktikçe hücre zarını eritecek şekilde hücre içindeki asitlik değerini artırır. Lizozom denen ve tek zarla çevrili olan organeller ilk olarak çözülme eğilimindedir. Sindirim enzimlerini içeren bu kesecikler normalde protein benzeri organik moleküllerin yıkımında kullanılırlar. Enzimler, dağıldığında iç dokuların içerisinde, üzerinde ve deride küçük kabarcıklar oluşturacak şekilde hücreleri içten dışa doğru sindirmeye başlarlar. Keselerdeki sıvı, sindirilmiş hücre atıkları ile doludur ve besin yönünden zengindir. Kese dağıldığında içerisindeki sıvı cesedin yüzeyine nemlenmiş gibi bir parlaklık verir. Derin deri hücreleri yüzeyde kayganlık oluşturacak şekilde dökülürler. İşte bu görüntü cesedin görsel olarak ilk ürkütücü manzarasıdır. Ölümden sadece birkaç saat sonra başka olaylar da başlar. Kasların esnekliğini sağlayan kalsiyum pompasının çalışması durunca, kaslar göz kapakları, çeneler ve boyundan başlayarak katılaşır ki buna “ölüm katılığı†denir. Kaslardaki hücreler kısa bir süre daha besinleri enerjiye çevirmeye devam eder ancak oksijen olmadığından dolayı, bu işlemlerin sonunda kasların katılaşmasına neden olan laktik asit oluşur. Asitlik değerinin artmasına bağlı olarak hücresel artıkların jelleşmesi katılaşmaya yardımcı olur.
Ölüm katılığı 24 saat içerisinde en üst seviyeye çıkar. Ancak hücreler otolize karşı koyamayınca katılık, yerini gevşemeye bırakır. Ceset aynı zamanda ortamın sıcaklığına bağlı olarak soğumaya da başlar. “Ölüm soğukluğu†denilen bu hadisede genellikle saatte 0,8oC soğuma olur. Bu olay, hava şartları, cesedin bulunduğu yer ve üzerindeki kıyafetlerden de etkilenebilir. Ölümden sonraki bir veya iki saat içerisinde yer çekiminin de etkisiyle alyuvar ve akyuvarlar çökelir ve cesedin yer ile temas eden bölgeleri hariç, diğer bölgeler yavaş yavaş morumsu kırmızı bir renk kazanır ve buna da “ölüm morluğu†denir. Katılaşma 6. ile 12. saatler arasında en üst seviyeye çıkar. Birkaç gün sonra kan ve proteinlerin bozulması ve kükürt içerikli bileşiklerin salınması ile ceset mermerimsi bir görünüme girer ve en ürkütücü hallerinden birini alır.
2. Aşama: Şişme (7.-23. günler arası)
Yaklaşık bir hafta sonra yukarıda bahsedilen, besinden zengin sıvıların salınmasıyla ileride cesedin yumuşak dokularını eritecek olan bir mikrop ordusu cesede dağılır. Bakteriler, mantarlar ve protozoalar cesede saldırarak karbondioksit, metan, hidrojen sülfür, amonyak ve benzen gibi uçucu birçok gazı oluştururlar. Vücutta en çok mikroorganizma bağırsak sisteminde bulunduğu için en göze çarpan şişkinlik bu bölgede meydana gelir. Sıkışan gazlar rektumdan (anüsten) veya karın duvarını yırtarak buradan dışarı çıkar.
3. Aşama: Aktif Çürüme (24.- 50. Günler arası)
Bu aşama esnasında haşereler (öncelikle sinek kurdu ve böcekler) ve bazen de etoburlar, mikroorganizmalara dokuların kalan kısımlarını uzaklaştırma konusunda yardım ederler. Vücut kaslarının ve yağlarının çoğu, kötü kokan, sıvımsı-hamurumsu bir maddeye dönüşür. Eğer doku açık havaya (oksijenli ortama) maruz ise 9.0'dan daha büyük bir bazik pH değeri olacaktır. Eğer ceset gömülürse anaerobik (oksijensiz) şartlar üstün olacağı için ceset asidik olacaktır (pH 7.0'den daha az ). Nötr olarak kabul edilen 7.0 değerinden ne kadar uzaklaşılırsa (iki yönde de) bozulma o kadar hızlı olacaktır.
Eğer ortam bazik, ılık ve nemli ise; lipitler (özellikle trigliseritler) sabunlaşma denen birtakım kimyasal reaksiyonlara maruz kalacaklar ve mezar mumu olarak da bilinen adiposir oluşturacaklardır. Adiposir, beyazımsı renkten koyu sarıya kadar bazen de toprak rengi kahverengiye kadar farklılık gösterebilir. Bozulma hızına göre cesedin yoğunluğu sert ve ufalanan kıvamdan, yumuşak ve hamur kıvamına kadar değişebilir. Eğer adiposir bozulan dokuyu sararsa; anaerobik (oksijensiz) bir çevre oluşacak, ceset bulunduğu ortama karşı korunacak ve bozulma işlemi yıllarca ertelenebilecektir.
4. Aşama: Kuru (51.- 64. Günler arası )
Kuru aşamada dokuların son kalıntıları da ortada bir iskelet kalacak şekilde uzaklaştırılır. Kötü kokular ve görsel bozukluklar büyük ölçüde kaybolmuştur. Daha sonra kemikler onlarca yıl sürebilecek, diyagenez denen kendi bozulmalarına başlarlar. Kemiklerin iki bileşeni vardır: Protein (kollajen) ve bir mineral (hidroksiapatit). Bunlardan önce protein bozulur, bu da kalan iskelet yapıyı çatlama ve pullanmaya hassas hale getirir. Protein tükenince donma ve çözülme, nem, etoburlar ve erozyon etkisi kemiği toprağa çevirecektir. Eğer kemikler çok kuru ve önemli ölçüde mineral içeren bir toprakta bulunuyor-sa, mineraller çatlak kısımları ve boşlukları doldurabilir, hidroksiapatitleri kemiklerin fosilleşmesini sağlayıp bir arada tutabilir.
Kısaca; neme, sıcaklığa ve bulunduğu ortamın hava şartlarına bağlı olarak, ceset çabucak iki haftada iskelete dönüşebilir veya bu işlem 2 yıldan daha fazla zaman alabilir. Görüldüğü gibi bir avuç toprakta milyonlarcası bulunan bakterilere ve diğer canlılara adeta yeryüzünün temizlik vazifesi gördürülüyor. Mikro düzeydeki bu varlıklar, insan ve diğer canlıların ölülerini toprağa dönüştürmede önemli bir görev üstleniyor.
Sebep: konu düzeni
İklimi etkileyen faktörler nelerdir?
İletişimi olumlu etkileyen faktörler nelerdir?
Ağırlığı etkileyen faktörler nelerdir?
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Şöyle bir düşünelim. Dünya kurulduğundan beri ölmüş olan hayvanlar ve bitkiler eğer çürümeselerdi acaba bugünkü hayattan eser kalır mıydı? Birkaç sene içinde yaşayıp ölen sinekler eğer çürüme ameliyesine tabi tutulmasalardı yeryüzü birkaç santim kalınlığında sinek ölüleriyle örtülecek ve insan adım atacak yer bulamayacaktı. Hoş karşılansın ya da karşılanmasın, ölüm yeryüzündeki hayat döngüsünün tabii bir parçasıdır. Ölümle birlikte gömülen insan bedeni yavaş yavaş toprağa dönüşmeye başlar. Adli tıp dilinde buna, vücudumuzun biyolojik yapılarının, bitki ve hayvanların kullanabileceği basit organik ve inorganik yapılara dönüşmesi olan “çürüme†denir.
Çürüme işleminin hızını ve süresini 4 faktör belirler. Bunlardan en önemlisi sıcaklıktır. Bir kadavrada meydana gelen kimyasal reaksiyonlar her 10oC' de iki kat hızlanır. Yani ortam sıcaklığı 10 derece artınca, kimyasal reaksiyonlar 2 kat hızlı gerçekleşir. Nemlilik veya ortamda su bulunması bu reaksiyonların etkilerini yavaşlatır. Enzimlerin biyolojik molekülleri çözmesi gibi, ortamın aşırı asidik veya bazik olması da reaksiyonları hızlandırır. Son olarak ise, oksijene maruz kalmayı engelleyen toprağa gömülme, suya batma veya yüksek irtifada bulunma çürüme işlemini yavaşlatacaktır.
Bu 4 faktörün karşılıklı etkileşimine bağlı olarak, ceset çabucak iki haftada iskelete dönüşebilir veya bu işlem 2 yıldan daha fazla zaman alabilir. Adli tıp uzmanları, çürüme ile ilgili kimyasal ve biyolojik bilgilerini, çürümenin hızını etkileyebilecek ortam şartlarıyla birleştirip, bir kişinin ne zaman öldüğünü tahmin edebilirler. Ölüm sonrasında ceset dört aşama sonunda iskelete dönüşür. Toprağa kefensiz olarak veya bir tabut ile gömülü olma durumu bu aşamaların süresini önemli ölçüde uzatabilir.
1. Aşama: Taze (1 - 6 gün arası )
Birinci aşamada otoliz veya hücrelerin kendini sindirmesi dediğimiz işlemlerle başlayan birtakım olaylar zinciri ile yumuşak dokuların yapıları ayrışmaya başlar. Nefes alıp verme kesilince hücreler oksijensiz kalır. Hücrelerin canlılığı, birkaç dakikadan birkaç güne kadar devam edebilir ancak hücrelerin artıkları kan dolaşımına verilmez. Metabolizmanın yan ürünlerinden biri olan karbondioksit asidik yapıdadır ve hücrede biriktikçe hücre zarını eritecek şekilde hücre içindeki asitlik değerini artırır. Lizozom denen ve tek zarla çevrili olan organeller ilk olarak çözülme eğilimindedir. Sindirim enzimlerini içeren bu kesecikler normalde protein benzeri organik moleküllerin yıkımında kullanılırlar. Enzimler, dağıldığında iç dokuların içerisinde, üzerinde ve deride küçük kabarcıklar oluşturacak şekilde hücreleri içten dışa doğru sindirmeye başlarlar. Keselerdeki sıvı, sindirilmiş hücre atıkları ile doludur ve besin yönünden zengindir. Kese dağıldığında içerisindeki sıvı cesedin yüzeyine nemlenmiş gibi bir parlaklık verir. Derin deri hücreleri yüzeyde kayganlık oluşturacak şekilde dökülürler. İşte bu görüntü cesedin görsel olarak ilk ürkütücü manzarasıdır. Ölümden sadece birkaç saat sonra başka olaylar da başlar. Kasların esnekliğini sağlayan kalsiyum pompasının çalışması durunca, kaslar göz kapakları, çeneler ve boyundan başlayarak katılaşır ki buna “ölüm katılığı†denir. Kaslardaki hücreler kısa bir süre daha besinleri enerjiye çevirmeye devam eder ancak oksijen olmadığından dolayı, bu işlemlerin sonunda kasların katılaşmasına neden olan laktik asit oluşur. Asitlik değerinin artmasına bağlı olarak hücresel artıkların jelleşmesi katılaşmaya yardımcı olur.
Ölüm katılığı 24 saat içerisinde en üst seviyeye çıkar. Ancak hücreler otolize karşı koyamayınca katılık, yerini gevşemeye bırakır. Ceset aynı zamanda ortamın sıcaklığına bağlı olarak soğumaya da başlar. “Ölüm soğukluğu†denilen bu hadisede genellikle saatte 0,8oC soğuma olur. Bu olay, hava şartları, cesedin bulunduğu yer ve üzerindeki kıyafetlerden de etkilenebilir. Ölümden sonraki bir veya iki saat içerisinde yer çekiminin de etkisiyle alyuvar ve akyuvarlar çökelir ve cesedin yer ile temas eden bölgeleri hariç, diğer bölgeler yavaş yavaş morumsu kırmızı bir renk kazanır ve buna da “ölüm morluğu†denir. Katılaşma 6. ile 12. saatler arasında en üst seviyeye çıkar. Birkaç gün sonra kan ve proteinlerin bozulması ve kükürt içerikli bileşiklerin salınması ile ceset mermerimsi bir görünüme girer ve en ürkütücü hallerinden birini alır.
2. Aşama: Şişme (7.-23. günler arası)
Yaklaşık bir hafta sonra yukarıda bahsedilen, besinden zengin sıvıların salınmasıyla ileride cesedin yumuşak dokularını eritecek olan bir mikrop ordusu cesede dağılır. Bakteriler, mantarlar ve protozoalar cesede saldırarak karbondioksit, metan, hidrojen sülfür, amonyak ve benzen gibi uçucu birçok gazı oluştururlar. Vücutta en çok mikroorganizma bağırsak sisteminde bulunduğu için en göze çarpan şişkinlik bu bölgede meydana gelir. Sıkışan gazlar rektumdan (anüsten) veya karın duvarını yırtarak buradan dışarı çıkar.
3. Aşama: Aktif Çürüme (24.- 50. Günler arası)
Bu aşama esnasında haşereler (öncelikle sinek kurdu ve böcekler) ve bazen de etoburlar, mikroorganizmalara dokuların kalan kısımlarını uzaklaştırma konusunda yardım ederler. Vücut kaslarının ve yağlarının çoğu, kötü kokan, sıvımsı-hamurumsu bir maddeye dönüşür. Eğer doku açık havaya (oksijenli ortama) maruz ise 9.0'dan daha büyük bir bazik pH değeri olacaktır. Eğer ceset gömülürse anaerobik (oksijensiz) şartlar üstün olacağı için ceset asidik olacaktır (pH 7.0'den daha az ). Nötr olarak kabul edilen 7.0 değerinden ne kadar uzaklaşılırsa (iki yönde de) bozulma o kadar hızlı olacaktır.
Eğer ortam bazik, ılık ve nemli ise; lipitler (özellikle trigliseritler) sabunlaşma denen birtakım kimyasal reaksiyonlara maruz kalacaklar ve mezar mumu olarak da bilinen adiposir oluşturacaklardır. Adiposir, beyazımsı renkten koyu sarıya kadar bazen de toprak rengi kahverengiye kadar farklılık gösterebilir. Bozulma hızına göre cesedin yoğunluğu sert ve ufalanan kıvamdan, yumuşak ve hamur kıvamına kadar değişebilir. Eğer adiposir bozulan dokuyu sararsa; anaerobik (oksijensiz) bir çevre oluşacak, ceset bulunduğu ortama karşı korunacak ve bozulma işlemi yıllarca ertelenebilecektir.
4. Aşama: Kuru (51.- 64. Günler arası )
Kuru aşamada dokuların son kalıntıları da ortada bir iskelet kalacak şekilde uzaklaştırılır. Kötü kokular ve görsel bozukluklar büyük ölçüde kaybolmuştur. Daha sonra kemikler onlarca yıl sürebilecek, diyagenez denen kendi bozulmalarına başlarlar. Kemiklerin iki bileşeni vardır: Protein (kollajen) ve bir mineral (hidroksiapatit). Bunlardan önce protein bozulur, bu da kalan iskelet yapıyı çatlama ve pullanmaya hassas hale getirir. Protein tükenince donma ve çözülme, nem, etoburlar ve erozyon etkisi kemiği toprağa çevirecektir. Eğer kemikler çok kuru ve önemli ölçüde mineral içeren bir toprakta bulunuyor-sa, mineraller çatlak kısımları ve boşlukları doldurabilir, hidroksiapatitleri kemiklerin fosilleşmesini sağlayıp bir arada tutabilir.
Kısaca; neme, sıcaklığa ve bulunduğu ortamın hava şartlarına bağlı olarak, ceset çabucak iki haftada iskelete dönüşebilir veya bu işlem 2 yıldan daha fazla zaman alabilir. Görüldüğü gibi bir avuç toprakta milyonlarcası bulunan bakterilere ve diğer canlılara adeta yeryüzünün temizlik vazifesi gördürülüyor. Mikro düzeydeki bu varlıklar, insan ve diğer canlıların ölülerini toprağa dönüştürmede önemli bir görev üstleniyor.
YORUMLAR