Dinler Coğrafyası

Dinler Coğrafyası Din, bir veya birden fazla tanrıya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapinmayı sistemleşt...

Dinler Coğrafyası

Ad: world-religion-map3.jpg





Din, bir veya birden fazla tanrıya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapinmayı sistemleştiren toplumsal bir kurumdur. İnsanların, geleneksel bir kurum olarak benimseyip mensubu oldukları dinlerin veya tercihleri doğrultusunda seçtikleri kutsal inanışların yeryüzündeki coğrafi dağılışını inceleyen sosyal coğrafya dalına dinler coğrafyası denir.

Dinler coğrafyası, çeşitli özelliklere sahip dinlerin ve kutsal inanışların yeryüzünde ortaya çıktığı alanların tespitini yapmakta, günümüzde bunların hangi kıta ve ülkelere kadar yayıldığını inceleyerek etki alanlarının sınırlarını çizmekte, bu dinlere ve kutsal inanışlara mensup olan nüfusun miktarıyla dağılış ve yoğunluğunu belirlemektedir. Diller coğrafyasında olduğu gibi, dinlerin de yeryüzündeki dağılımı ve diğer özellikleri, kıta ve ülke ölçeğinde incelenebileceği gibi, bir ülke içindeki bölge, bölüm, yöre, kesim ve alanlara göre de ele alınabilmektedir. Çok geniş alanlara yayılan büyük dinler yanında diğer küçük dinlerin de bir mekânsal boyutu olması ve bu boyutun büyük çeşitlilikler göstermesi coğrafyacılar için dinleri de çok çekici kılmaktadıir. Coğrafyacılar dini, kültürel farklılıktaki başlıca faktör ve kültürel yayılmada da önemli bir eleman olduğu için incelerler.
Günümüzde kalkınma ve şehirleşmenin aldiği boyutlara ve bu bağlamda çağdas toplumlarda yaygınlaşan laikliğe rağmen din hala milyarlarca insanın yaşam ve davranışlarındaki egemenliğini sürdürmektedir. Dinsel inanç, örneğin bir grubun oy verme eğilimini, beslenme alışkanlıklarını, alış-veriş kalıplarını, iş tiplerini ve sosyal mevkilerini etkileme potansiyeline sahiptir. Hindistan'ın çoğunluk dini olan geleneksel Hinduizm insanları kast olarak adlandırılan sosyal sınıflara ayırır ve her birisi için belirlenmiş geçim şekillerini ifade eder. Bazı kimselerin yaşamlarının günlük, haftalık ve yıllık planlarını din çizer; ne tür yiyecekler yiyecektir, ne zaman yiyecektir, hangi tür giysiler giyecektir gibi. Yahudiler ve Müslümanlar domuz eti, Hindular et yemezler. Müslümanlar alkollü, Mormonlar kafeinli içecek içmezler gibi.

Dinlerin yeryüzündeki dağılışı ve yayılışını inceleyen dinler coğrafyası ile dinsel coğrafyanın birbirine karıştırılmaması gerektiği de vurgulanmalıdır. Dinsel coğrafya, bilindiği gibi, dünyanın yorumunun din yoluyla yapılması ile ilgilidir. Örneğin on altı ve on yedinci yüzyıllarda Protestan Almanya'daki coğrafya dinsel coğrafyaydı ve dünyayi Tanrı'nın bir yaratışı, Tanrı'nın Şehri, Allah'ın Bahçesi olarak gören bir bakış açısına sahipti.

Kaynak: kulturcografyasi.com







  • Türkiye Coğrafyası


  • Uzay Coğrafyası


  • Diller Coğrafyası



BÂTIL DİNLER

Cenâb-ı Hak'ın peygamberlerine indirdiği vahiyle ilgisi olmayan ve insanlar tarafından uydurulan yanlış inançlardan ibaret olan dinler.





Bâtıl, Hakk'ın zıddıdır. Sabit olmayan şey anlamına gelir. "Bunun sebebi şudur, muhakkak ki Allah hakkın kendisidir, bundan başka taptığınız şeyler ise bâtıldır." (Lokman, 31/30). Söylenen söz ve icra edilen iş için de bâtıl kelimesi kullanılır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Yapmakta oldukları şeyler de bâtıl olmuştur" (el-A'raf, 7/139), "Niçin hakkı bâtıl ile karıştırıyorsunuz?" (Âli İmrân, 3/71), "De ki: Hak geldi, bâtıl ortadan kalktı. Zaten bâtıl ortadan kalkmaya mahkûmdur. " (İsra, 17/81), "De ki: Hak geldi; artık bâtıl ne yeniden başlar, ne de geri gelir. " (Sebe, 34/49). İbtal, bir şeyi bozmak -ister hak olsun ister bâtıl- onu ortadan kaldırmaktır. Kur'an-ı Kerîm'de bu anlamda şöyle buyurulur: Allah hakkı hak kılmak ve bâtılı ibtal etmek için... " (el-Enfâl, 8/8). Gerçek olmayan söze de bâtıl denilir. (Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât fi Garîbi'l-Kur'an, Mısır, 1970, s. 66).


Tarihi seyir içerisinde dinlerin çeşitli tasnifleri yapılmıştır. Bazı din tarihçileri dinleri; iptidâî dinler, millî dinler ve dünya (evrensel) dinleri olmak üzere üç grupta ele almışlardır. (Annemarıe Schımmel, Dinler Tarihine Giriş, Ankara 1955, s. 3). Bir kısım batılı bilginler de dinleri: "Kurucusu bulunan dinler" ve "geleneksel dinler" diye bölümlere ayırırken, diğer bazıları da "milli dinler" ve "evrensel dinler" şeklinde iki grupta ele almışlardır. (M. Şemseddin, Târîh-i Edyân, Dersaâdet 1338, s. 26-34). İslâm bilginleri ise dinleri; İlâhi vahye dayanan dinler ya da kısaca "hak dinler" ve "bâtıl dinler" yani ilâhi vahye dayanmayan dinler diye; iki kısma ayırmışlardır. Şehristâni gibi bazı İslâm bilginleri de dinleri; "el-Milel ve'n-Nihal" tarzında sınıflamaya tabi tutmuşlar; "hak dinler" karşılığında "el-milel", "bâtıl dinler" karşılığında da "en-nihal" ifadesini kullanmışlardır. (M. Şemseddin, a.g.e., s. 34-36; Ahmet Hamdi Akseki, İslâm Dini, s. 14; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, İstanbul, 1983, s. 13; Günay Tümer, Çeşitli Yönleriyle Din, A.ü.İ.F. Dergisi, Cilt: XVIII, sh. 213-267).


İslâm bilginlerinin din tasnifi Kur'an-ı Kerîm'e dayanmaktadır, çünkü Kur'an-ı Kerîm'de, İslâm dini için: "Allah katındaki din" (Âli İmrân, 3/19), "dosdoğru din" (er-Rum, 30/30), "hak din" (et-Tevbe, 9/33), (el-Fetih, 48/28; es-Saff 61/19) gibi ifadeler kullanılır. İslâm, "bütün dinler üzerine üstün kılınmak" üzere gönderilmiştir. (et-Tevbe, 9/33; el-Fetih, 48/28; es-Saff 61/19). Dolayısıyla "Kim İslâmiyet'ten başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerden olacaktır. " (Âli İmrân, 3/85). Bu son iki ayetten de anlaşılacağı gibi, İslâm'ın dışındaki dinlere de "din" denilmektedir. Fakat İslâm, hak din olduğuna göre, diğer dinlerden ilâhi vahye dayanmayanlar "bâtıl" dır. Yahudilik ve hristiyanlık gibi ilâhi vahye dayanmakla beraber, aslî şeklini kaybetmiş ve böylece dini esasları bozulmuş olanlar da "muharref" dinlerdir.


Bu sınıflamalara göre, ahlâkî fazilet üzerine kurulmuş, kudret ve iradesi bütün kâinata hakim, ilmi her şeyi kuşatmış bir tek "Allah'a ve O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine imanı" esas alan (el-Bakara, 2/285) ve "Yalnız Allah'a ibadeti emreden" (ez-Zâriyât, 51/56) dinler hak; bu özellikleri taşımayan dinler de bâtıl dinler grubuna dâhildir.


İslâm'a göre insanlığın ilk dini, tevhîd dinidir. Dinin kurucusu yüce Allah'tır. Allah kâinatı, insanı yaratmış, kitaplar ve peygamberler göndermiştir. İnsanlar bir erkek ve bir dişiden yaratılmıştır. Hz. Âdem'e her şeyin ismi öğretilmiş ve kendisi ilk peygamber olarak görevlendirilmiştir. Hz. Âdem de, Allah'dan aldığı vahiy ve ilham ile kendi devrindekileri irşat etmiştir. Sonra insanlar tevhîd esaslarını unutup, Allah'tan başka şeylere, tabiat kuvvetlerine, kendi elleriyle yaptıkları putlara tapınmaya ve bunları Allah'a ortak koşmaya yöneldikçe, Allah da elçiler gönderip insanları "hak dine", "hak yola" davet etmiştir. Böylece hak din, Allah'ın gönderdiği elçiler ve kitaplar yoluyla akıl ve irade sahibi insanlara bildirilmiştir. Bunun için sapmalar sonradan olmuş, çok tanrıcılık sonradan gelişmiş ve dolayısıyla bâtıl dinler de sonradan ortaya çıkmıştır. Bu gerçek, Kur'an-ı Kerîm'de şöyle dile getirilmiştir:


"İnsanlar bir tek ümmetti. Allah peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak kitaplar indirdi. Ancak kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, insanları, ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi... " (el-Bakara, 2/213).


"Habibim! Hakk'a yönelerek kendini, Allah'ın insanlara yaratılışta bahşettiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler. " (er-Rûm, 30/30).


Buna göre bâtıl dinler tevhîd esasına dayanmaz. İlâhi vahye dayalı bir kitabı yoktur. Peygamber anlayışına fazlaca yer verilmez. Cennet, Cehennem, melek ve ahiret telâkkisi belirgin bir şekilde gelişmemiştir. Devamlı değişmeye ve tahrife elverişlidir. Çoğu zaman bazı seçkin şahıslar tarafından uydurulmuş veya herhangi bir toplumda zaman içerisinde kendiliğinden ortaya çıkmıştır.


Kaynak: İslam Ansiklopedisi


Önünüze bir dünya haritası alıp bakın.

Şuan çatışmaların olduğu bölge; Müslümanların yaşadığı coğrafyadır.



Libya'dan Pakistan'a kadar her yerde:

Yoksulluk var; gerilik var, cehalet var.

Kan var, acılar var, yıkım var; yoksullaşma var.

Krallar var; şeyhler var; diktatörler var...

Ayaklarının altında petrol denizi var.

- - -

Bir de bakın Batı dünyasına...

Zenginlik var, en iyi eğitim var...

Barış var, huzur var...

Savaşların yerini işbirliği almış...

Çünkü; eğitilmiş halk var...

Eğitilmiş halkın seçtiği sivil yöneticiler var...

Ayaklarının altında kuru toprak var.

- - -

Peki zengin ve mutlu olması gereken İslam dünyası neden böyle?

Sebep din mi?

-Olamaz...

Çünkü aynı dini kabul etmiş eski devletler; o zamanlar dünya medeniyetine önderlik edebiliyorlardı.

Öyleyse sakatlık başka yerde...

- - -

Sakat nokta bulunmadan; bu derde çare de bulunamaz.

Elimizde Osmanlı Devleti örneği var.



15. Yüzyıl'da yeni bir çağ açarak dünya tarihine yön veriyor.

Avrupa'dan çok ileride...

Sonrasında işler değişiyor.

Avrupa ileri giderken Osmanlılar çöküşe geçiyor.

MUHTEŞEM YANLIŞ

Yıl 1548...

Başta Muhteşem Süleyman var.

Sultan Süleyman; Avrupa'yı korkutmuş ama kendi devleti için için kaynıyor.



İstanbul'da bile insanlar huzursuz.

Muhteşem Süleyman topluyor alimlerini soruyor:

-Efendiler; bu kargaşanın sebebi nedir?

Huzurdaki mollalar, kadılar, kadıaskerler, beylerbeyleri, vezirler ve veziriazam bir cevap buluyorlar:

-Hünkarımız, bu sıkıntının sebebi; medreselerde (o zamanki üniversiteler) okutulan tıp, matematik, coğrafya gibi akılcı ilimlerdir. Bunları kaldırıp yerine din dersleri korsak; millet yaramazlıktan vazgeçer.

Bu kararla okullarımızdan akıl kovuluyor. Bilimsel araştırmalar sona erdiriliyor.



Bunun yerine fıkıh, hadis, kelam gibi Kuran dersleri konuluyor.

- - -

Aynı sıralarda; Avrupa'daki kiliselerde konuşulan şu idi:

-Bu Türkler bize Allah'ın yolladığı bir ceza kırbacıdır. Peki bunları nasıl alt edebiliriz?



Papazlar oturup düşündüler... Tarihleri incelediler.

Gördüler ki Müslümanları kendilerine üstün kılan güç din değil; akıldır.



-Türklere karşı aklımızı kullanalım, dediler.

Ve böylece akıl ürünü olan bilimi devreye soktular.

Türklerin attığı tıbbı, fenni, coğrafyayı kaptılar.

Böylece; bizler kuyuya doğru, Avrupa uzaya doğru yol aldı.

Geldik bugüne...

- - -

Bugün de Batı dünyası; aklı kullanıyor.

Aklın ürünü de bilimsel sonuçlardır.

O da karşımıza fabrikalar, barajlar; lüks konutlar; iyi okullar; en ileri iletişim araçları; en ileri savaş araç-gereçleri olarak çıkıyor.



İslam dünyası bu gelişmeler karşısında çareyi daha da büzüşmekte buluyor.


Dine sarılarak kurtulacağını sanıyor.

Bölgedeki krallar, şeyhler, diktatörler de 'Din elden gidiyor!' diyerek halk kitlelerini bu yoldan uyutuyor.

Eğitilmemiş; dinle uyutulmuş kitleleri yönetmek de kolay ya...

Cehalet at koşturuyor.

- - -

Cahil toplumlar; üretemezler...

Bu yüzden yoksulluk kol geziyor.

Yoksulluk kavganın sebebidir...

Batı dünyası; yoksulluğu ve cehaleti kullanarak İslam dünyasını kırıp geçiriyor.

Bu işte ne İsa Mesih'in suçu var ne Muhammed'in eksikliği...

- - -

Peki kurtuluş nerede?

-Mustafa Kemal'e bakın; tek kurtuluş kapısının o olduğunu görün.

Başka çareniz yok ey Müslümanlar!

-Hepiniz Kemalist olacaksınız...


***

İslamın/Kur'anın tüm zamana ve insanlara hükmettiğinden bihaber, hala müslümanlığı 1430 yıl öncesindeki gibi algılayıp, kılık kıyafeti ve o günün söylemleriyle yaşamını dizayn etmeye çabalamanın doğru müslümanlık olduğunu sanan ve modern çağa sözde direnenlere atfen bana gelen bir maili yorumsuzca paylaşmak istiyorum.
Din düşmanı değilim ama yanlış ellerde din büyük bir afyondur.. bizim tarihimizde yapılan en büyük hata toplumsal bilinçlenmenin yapılmamış olmasıdır din konusunda bile insanlar bilgili değil.. bu durum maalesef günümüze kadar gelmiştir ve halen geçerlidir...


İnsanlarımız duyduklarına inanıyorlar,okumuyorlar.. böyle toplumlarda gelişme olmasıda mucize sayılır zaten...

__________________

Bazı sabahlar uyandığımda...

Ruhumun zayıfladığını hissediyorum..

Eğer gücüm olabilse..devam etmeliyim..
Burada zannediyorum kavganın, gerikalmışlığın sebebinden çok İslam'ın eleştirisi yapılmış. Nazik, güncel ve entellektüel bakış açıları ile İslam hedef tahtasına oturtulmuştur. Oysa Tüm cihan-ı Alem biliyor ki, İslam coğrafyasının doğal zenginliklerinin sebebi ile kavga ve niza onların kucağına itilmiştir. Bunun Ne İslam ile alakası vardır nede İslam'ın geleneksel tavrında böyle bir sorun vardır.
Bunun niye öyle olmadığını ortaya koymak lazım. Bu konuyu açan arkadaşın Medeni diye ortaya koyduğu toplumların nasıl menedi olduklarına bakmak lazım. Geri kalmış diye anlattığı Milletler üzerinde Sözde medeni ülkelerin yaptıklarını anlamak lazım. Amerika'nın 2. Dünya Savaşında Japonya'ya attığı Atom bombası ile bir nesili neredeyse yok etmiştir. Bu bir medeniyet ölçüsüdür bazılarına göre. Irak'a uydurma bir Nükleer silah bahanesi ile girip petrolü hortumlayanlar nedense medeni olmuşlardır. Vietnam, Kore, Somali, Irak, Kavgaların sonu bile gelmiyor. Amerika bir İslam Coğrafyasımı?
Gelelim Sömürgeciler taifesine. " Sömürgecilik" Masum insanların eforunu, bedenini, geleceğini zorla raptı zapt altına almaktır. İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, ispanya, Portekiz yıllardır Afrika ve Asya ülkelerini iliklerine kadar sömürmüşlerdir. olsun Cünkü onlar Hıristiyan. Onlara mübah. islam coğrafyasında benzer bir olay olunca facia. Aman Tanrım.

"Afrika'da en erken sömürgecilik faaliye*tine başlayan ülke Fransa'dır. 1830'da Ce*zayir'i işgal eden Fransa, 1845'lerden itiba*ren Senegal, Gine ve Batı Afrika kıyıların*dan içerilere doğru ilerlemeye başladı ve ilerlemesini batı-doğu istikametinde Bü*yük Sahra'nm kuzey ve güneyinde sürdür*dü. 1881'de Tunus'u işgal ettikten sonra bu*günkü Mali, Cad, Nijer ve Orta Afrika Cumhuriyeti topraklarını ele geçirip Batı Sudan'ı tamamen denetimine alan Fransa,daha sonra Gabon ve Kongo bölgelerinde keşifler yapan italyan asıllı Savorgnan de Brazza'nın çeşitli kabile şefleriyle yaptığı anlaşmalara, bu seyahate malî destek sağla*mış olduğu gerekçesiyle sahip çıktı ve Ga*bon'dan doğuya doğru ilerlemeye başladı. Jean-Baptiste Marchand yönetimindeki Fransız ordusu Batı Sudan'da Faşoda'ya ulaştığında burada bulunan İngilizlerle ça*tışma durumuna geldi; ancak anlaşmazlık Madagaskar'ın Fransa'ya bırakılması, Fransa'nın da Batı Sudan'dan vazgeçmesi suretiyle halledildi (1898). Kongo nehrinin ağzı konusunda Fransa ile Belçika arasında baş gösteren anlaşmazlık, Berlin Konferan-sı'nda nehrin sağ larafı Fransa'ya bırakıla*rak halledilirken, Dahomey (bugünkü Be*nin) ve Fildişi Sahili de Fransa'nın sömür*geleri arasına katıldı. I. Dünya Savaşı önce*sinde Fas'ı işgal eden (1912) ve savaş sonra*sında da Almanya'nın sömürgelerinden Ka*merun'u ele geçiren Fransa, böylece kıtanın üçte birini teşkil eden Kuzey ve Batı Afrika topraklarının hemen hemen tamamını de*netimi altına almış oldu. Güney bölgelerin*de sömürgesi bulunmayan Fransa, Doğu Afrika'da da Süveyş Kanalı'nın açılmasın*dan (1869) sonra stratejik önemi artan Afri*ka boynuzundaki îlalya ve İngiltere ile bö*lüştüğü Somali kıyılarından, bugünkü Ci*buti topraklarına (Fransız Somalisi) sahip*ti.
Afrika'da doğrudan yönetim ve asimilas*yona dayalı bir idare kuran Fransa, sömür*gelerini iki ayn federasyon halinde teşkilâ*tlandırdı. Senegal, Moritanya, Yukarı Se-negal-Nijer, Yukarı Volla (Burkina Faso), Fildişi Sahili, Nijer, Gine ile Dahomey'i bünyesinde toplayan ve başşehri Dakar olan Fransız Batı Afrikası 1896'da kuruldu.
Fransız Ekvatoral Afrikası da 1910'da; Ga*bon, Fransız Kongosu (Brazzaville), Uban-gi-Şari (Orta Afrika Cumhuriyeti) ve Çad sömürgelerini bir araya topladı. Fransa; sö*mürgelerini Paris'ten yönetmeye çalıştığın*dan, idarî teşkilâtta mahallî kadrolara yer vermedi. Buralardaki insanları Fransız va*tandaşlığına almakla beraber onların me*denî ve siyasî haklarını kullanmalarına or*tam hazırlamadı. Sadece anavatana aktarı*lacak ekonomik çıkarlarla ilgilenen Fransa, siyaset ve eğitim alanında uyguladığı asi*milasyon ilkesi sebebiyle millî değerleri unutturup, yerine kendi kültür ve değer hü*kümlerini yerleştirmeye çalıştı. Fakat buna rağmen, 1939'da Fransız Baü Afrikası'nda-ki on beş milyon nüfus içerisinde, sadece 2136 kişi Fransız vatandaşlığını kabul et*miş bulunuyordu. Fransa, sömürgelere Fransızlar'ın yerleştirilmesinde ve bunların yönetimde görev almalarında hassas davra*nırken yerli aydınların, kabile şeflerinin ve diğer ileri gelenlerin toplum üzerindeki et*kilerini de silmeye çalıştı."

Yukarıdaki faaliyetler maalesef insanın kanını donduracak cinsten. İngiliz'lerin Hindistan'daki Sömürgecilik yıllarına ait bir belgeyi aşağıda veriyorum. Kendini Müslüman Kabul edip içten İslama ve Müslümanlara kin besleyen bazı taifeye ithaf olunur

"İngilizlerin en büyük sömürgeleri olan Hindistan'ın Amritsar şehrinde 1919 senesinde bir gün âyin sebebi ile toplanan Hindûlar, bisikleti ile oradan geçen bir Hıristiyan kadın misyonerine gereken hürmeti göstermedikleri için misyoner kadın, İngiliz generale bunları şikâyet eder.

General derhâl askerlerine emir vererek, ma'bedde âyinle meşgûl halkın üzerine ateş açtırıp on dakîkada yüzlerce kişiyi öldürtür. General bununla da yetinmeyerek, halkı üç gün elleri ve ayakları üzerinde hayvan gibi yürütür.
Şikâyet üzerine olayın aslını tahkîkât için Hindistan'a gelen müfettiş, generale müdafaasız halka ateş açtırmasının sebebini sorar. General: “Buranın kumandanı benim. Öyle lüzûm gördüm ve emrettim†cevâbını verir. Müfettiş: “Pekâlâ, halkın yüzüstü sürünmesini emretmenizin sebebi nedir?†diye sorar. General:
“Hindlilerden bir kısmı tanrıları karşısında yüzüstü sürünüyorlar. Bunlara, bir İngiliz kadının bir Hindû tanrısı kadar mukaddes olduğunu ve onun karşısında da hakâret değil, sürünmeleri îcap ettiğini anlatmak istedim†diye cevap verir…

Hindistan hükümdarı Bahadır Şah, İngilizlerin yaptıkları zulümlere dayanamayarak, 1857'de, İngilizlere karşı askerlerin ve halkın teşvîki ile büyük bir ayaklanma başlatmıştı. İngilizlerin Şah'a karşı tepki ve zulmü çok şiddetli oldu. İngiliz askerleri, genç, ihtiyâr, kadın erkek demeden bütün Müslümanları, hattâ çocukları kılıçtan geçirdiler.

Şâh teslîm oldu. İki oğlu ve torunu öldürüldü. Bunların etinden çorba yaparak Şâh'a ve hanımına ikram edildi. Çok aç olduklarından hemen ağızlarına aldılar. Fakat, ne eti olduğunu bilmedikleri hâlde çiğneyemediler, yutamadılar. Kustular, çorba tabaklarını yere bıraktılar. Vâli Henri Bernard onlara: “Niçin yemediniz? Çok güzel çorbadır. Oğullarınızın etinden yaptırdım†dedi. Bir insan bunu nasıl yapar? Yapar çünkü, bunlar kendilerinden başkalarını insan kabul etmiyorlar…"

Her toplumun içinde iyiler ve kötüler vardır. faturayı sadece islam coğrafyasına kesenlere illaki bir ard niyet vardır. Emperyalist Batılı dünyanın Ehl-i Keyf'leri bu coğrafyaları maalesef kullanmışlardır. Onları bütün bunlara rağmen medeni gören, İslam coğrafyasına Tukaka diyenleri insafa davet ediyorum. Daha buraya Orta çağda Yıkanmayı bilmeyen İngiliz ve Fransızların sefil yaşamlarını, versay Sarayında bir tane bile Tuvalet bulunmayan fransızların pis yaşantılarını, Yılda bir kez yıkanan İspanyollara temizliği Arapların öğrettiğinide yazmak isterdim ama buna gerek görmüyorum, cünkü burada niyet farklı.










  • Türkiye Coğrafyası


  • Uzay Coğrafyası


  • Diller Coğrafyası


Kaynak:msxlabs.org

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Dinler Coğrafyası
Dinler Coğrafyası
http://www.muhteva.com/wp-content/uploads/2017/04/10457d1173466714-dinler-cografyasi-world-religion-map3.jpg
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/dinler-cografyas.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/dinler-cografyas.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content