Edebî eserlerde ruhsal yansımaları bulmak mümkündür. Her insanoğlunun, duyguları, düşünceleri, bir psikolojisi olduğu benzer biçimde, yazarl...
Edebî eserlerde ruhsal yansımaları bulmak mümkündür. Her insanoğlunun, duyguları, düşünceleri, bir psikolojisi olduğu benzer biçimde, yazarların da vardır. İşte yazarlar, eserlerini yazarken o anki psiÂkolojik durumlarını belli oranda eserlerine yansıtırlar. Sadece buÂnun birebir yansıma olduğu söylenemez. Yazar, duygu ve düÂşüncelerini, psikolojisini olduğu benzer biçimde aktarmaz. Onu dönüştürerek, değiştirerek, edebî metindeki kişilerde hissettirerek aktarır. Bu da yazarın ruhsal bilgilere de haiz bulunduğunu gösterir.
Edebî metinler yazarlar tarafınca oluşturulur (Anonim olanlar hariç). Bu eserler, bire bir yazarların yaşantılarını, duygularını yansıtmasalar da onlardan izler taşır. Kısaca, edebî metinlerde yazarın psikolojisinden izler vardır; derinlemesine ve bilimsel meydana getirilen bir incelemeyle, eserler bizi yazarların ruh yaşamına götürebilir. Edebî eserler, insanı her yönüyle aydınlatır. İnsanın ruh yaşamına ağırlık veren ruhsal eserler (romanlar, duygu ağırlıklı şiirler...) insanların ruh çözümlemelerini yapar; bu çözümlemeler, çevremizdeki insanları daha iyi anlamamızda, "Bin bir çeşit insanoğlunun, bin bir çeşit hâli vardır." diyerek vakaları, durumları yorumlamamızda bizlere destek olabilir. Mehmet Rauf'un "Eylül", Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" adlı romanları buna güzel birer örnektir. Bu tür eserler, psikoloji bilimi için de mühim malzemelerdir. Sadece, edebî eserlerin, gerçeğin değiştirilip dönüştürülmesiyle oluşturulduğu unutulmamalıdır. Bire bir gerçeği yansıtmasa da anlatılan olayların ve kişilerin benzerlerini günlük hayatımızda görmemiz mümkündür.
YORUMLAR