İç içe girmiş olan bu ilişkiyi üç yönde inceleyebiliriz. Her edebî metnin, içinde oluştuğu tarihî bir dönem vardır ve edebî metinlerin hepsi...
İç içe girmiş olan bu ilişkiyi üç yönde inceleyebiliriz. Her edebî metnin, içinde oluştuğu tarihî bir dönem vardır ve edebî metinlerin hepsinde bu tarihî dönemlerin izlerini görmek mümkündür. Edebî metinlerin temasını tarihî dönemler etkisinde bırakır, bu eserleri doğru yorumlayabilmek için o devrin tarihî vakalarını iyi bilmekgerekir. Bir takım edebî metinler, oluştuğu devrin izlerini taşırken, bazıları da konusunu tamamen tarihî gerçeklerden alabilir. Bu şekilde metinler, tarihe ışık tutabilir, tarih bilimine kaynaklık edebilir. Göktürk Kitabeleri'ni bu duruma örnek olarak gösterebiliriz. Edebî eserler ve yazarları dönemleri ile beraber inceleyen edebiyat zamanı, tarih biliminin metodundan yararlanır.
İnsanlığın toplumsal, kültürel, ekonomik gelişmesini belgelere dayanarak gösteren ilim dalına "tarih" denir. İnsanın geçmişe karşı duyduğu merakın, yarına ait endişelerinin ve varlığını sürdürebilmek için gösterdiği çabaların bir ürünü olan tarih, insan topluluklarının yer-zaman göstererek yaşamını, kültür ve uygarlıklarını anlatır.
İnsanı ilgilendiren her şey, tarihin içindedir. Edebiyat zamanı araştırmalarının temeli olan edebî eserin mevzusu da insandır. Her ikisinin ortak noktası ise insanla ilgili gerçekleri vermeye çalışmasıdır.
Edebiyat tarihçisi ve tarihçi "geçmiş" üstünde çalışır; Ama aynı yöntemi kullanmakla beraber, uygulamada birbirlerinden ayrılır. Tarihçinin üstünde çalışmış olduğu geçmiş, bundan sonra devrini tamamlamış, tarihin malı olmuştur. Edebiyat tarihçisinin mevzusu olan geçmiş ise sanat eserleriyle varlığını sürdürmektedir.
Tarihçi, kişiler üstünde vakalarla ilgisi oranında dururken; edebiyat tarihçisi, sanat eserlerini oluşturan belli başlı kişiler üstünde durur.
Edebiyat tarihçisi, sanatçının özelliklerini ve onun incelemiş olduğu dönemin dilini, zevkini, edebî karakterini inceler. Bu bağlamda sanatçının özelliklerini ve çağdaşlarından ayrılmış olduğu noktaları saptar. Edebî eserlere yönelik araştırmalar yapar. Tarihçi, incelemiş olduğu eserlerdeki şahsi görüşleri bir yana bırakmak zorundayken, edebiyat tarihçisi bu kısımları değerlendirerek yazarı kitabından hareketle tanımaya çalışır.
Tarihçi ve edebiyat tarihçisinin değerlendirmeye alınan kaynaklar karşısındaki tutumları da farklıdır. Kaynaklar tarihçi için yanıltıcı ve taraflı yazılmış olabilir. Hâlbuki sanat eserleri kendilerini olduğu şeklinde yansıtır.
Tarih, toplumların geçmişteki yaşamını inceler. Çevre, kültür, iktisat, güzel sanatlar şeklinde insanı ilgilendiren her şey onun ilgi alanına girer. Edebiyat tarihinin mevzusu ise edebî yapıt, o eseri ortaya koyan sanatçı ve edebî eserin ortaya konduğu dönemdir. Edebiyat zamanı, sanatçıyı, eseri ve eserin ortaya konduğu süreci inceleyerek belirgin bir devrin sanat anlayışını ortaya çıkarır. O dönemde sevilen eserleri, eserlerin etkilendiği akımları belirler.
Edebiyat zamanı aslen tarihin edebiyatı etkileyen, şekillendiren yönüne eğilir. Tarihin alt koludur. Ama tarihçilerin yapmış olduğu şeklinde, vakalar niçin - netice ilişkisi içinde incelenmez. Bu yönüyle de edebiyat zamanı, genel tarihten ayrılır.
Tarihin incelemiş olduğu vaka bitmişken, tarihe geçmişken; edebiyat tarihinin mevzusu olan edebi yapıt canlıdır ve bugüne ulaşmış olduğu için hâlâ yaşamaktadır. Türk toplumu açısından baktığımızda "Orhun Abideleri"nde anlatılan vakalar çoktan olup bitmiş, tarihe mal olmuştur. Vakalar bugün varlığını sürdürmemektedir. Ama "Orhun Abideleri" fizyolojik olarak hâlâ vardır ve mühim bir edebî değerdir. Şu demek oluyor ki Orhun Abideleri edebî yapıt olarak canlıdır.
Tarihçinin yansız olma zorunluluğunun yanında, edebiyat tarihçisi, bir edebî eseri incelerken, onun taşımış olduğu sanat tazeliği karşısında yansız ve heyecansız kalamaz. Sanatçılar eserlerine kendi his ve fikirlerini yansıtırlar. Ortaya çıkan edebî yapıt sanatçıdan derin izler taşır. Edebî eserin en mühim özelliklerinden birisi de "etkileyicilik"tir. Bu bağlamda edebî eseri inceleyen edebiyat zamanı de edebî eserden etkilenir. Bu nedenle edebiyat tarihinin tarafsızlığını koruması çok zor olsa gerek. Oysa tarih, olaylardan etkilenmez. Tam bir tarafsızlıkla vakaları inceler. Vakaları neden- netice ilişkisi içinde ortaya koyar. Bu durumu da kanıtlarını açıklayarak yapar.
Edebiyat tarihinin gayesi, edebî eseri incelemektir. Bu bağlamda onun gayesi sanatsaldır. Oysa tarih için mühim olan bilgidir. Bu bilgi sanatla alakalı bir kalite taşımayabilir. Edebiyat zamanı için edebî eserin kendisi önemliyken, tarih için eserden elde edilecek bilgi önemlidir.
Tarihî olayların ise edebiyat üstünde tesiri büyüktür. Edebî eserleri yazıldığı devrin zamanı bilinmeden tam olarak anlayabilmek ve yorumlayabilmek mümkün değildir. Ama sanatçının, tarihî detayları tıpkı kullanmak zorunda olmadığı; gelecekte tarih kavramlarını kullanmak ve vaka örgüsünü istedi şeklinde tanzim etmek bakımından özgür olduğu unutulmamalıdır.
Tüm bu farklılıklara karşın tarih ile edebiyat zamanı içinde çok sıkı bir ilişki vardır. Edebiyat zamanı ve genel tarih birbirini tamamlar. Bazı yöntemsel farklılıklar bu gerçeği değiştirmez. Bir ulusun geçmişteki his, fikir ve kültür yaşamını yansıtan uygarlık zamanı, genel tarihin mühim bir koludur. Aynı amaca hizmet eden edebiyat tarihleri, tarihçilerin başvuracağı mühim kaynaklardan birisi sayılmaktadır. Bir takım edebî eserler, zamanı aydınlatma bakımından büyük ehemmiyet taşır. Tarih öncesi dönemleri aydınlatmada kaynak görevi gören "destanlar"; siyasal, toplumsal ve ekonomik yaşam hakkında bilgiler veren "gazavatnâme, seyehatname, sefaretname, siyasetname, hatıra ve tezkireler" tarih araştırmalarında başvurulacak kaynaklardır. Mesela bir edebî yapıt olan Evliya Çelebi'nin "Seyahatname"si, tarihçiler için de mühim bir kaynaktır. Toplumların ilk edebî ürünleri olan destanlar da tarih bilimi için mühim kaynaklar içinde yer alır. "Yaratılış, Göç, Ergenekon, İlyada ve Odysseia, Şžehname, Kalevela" şeklinde destanlar incelenerek toplumların yaşamları, kültürleri, inançları hakkında bilgiler edinilir. Mesela Oğuz Kağan Destanı'nı incelerken o devrin zamanı ile ilgili mühim bilgilere ulaşılır. Şu demek oluyor ki edebî yapıt bir mealde tarihî belge niteliğindedir. Tarihin mühim kaynaklarından biridir. Bu eserler, iki ilim dalı için olmazsa olmaz kaynaklardır.
YORUMLAR