Esnafın görevleri nedir ? Esnaf Osmanlılarda el sanatları ile uğraşan, geçimlerini yaptıkları eşyanın satışı ile elde eden kimsel...
Esnafın görevleri nedir ?
Esnaf
Osmanlılarda el sanatları ile uğraşan, geçimlerini yaptıkları eşyanın satışı ile elde eden kimselere verilen ad
Osmanlı İmparatorluğu'nda reayayı teşkil eden halk, kazanç larına nazaran sınıflandırıldığı için bu kelime de benimsenmiştir
Evliya Çelebi, XVII yüzyılda reayanın kazanç gruplarına nazaran sınıflara ayrıldığını açıklamaktadır Bunlara örnek olarak Esnaf-ı Reisan-ı Bahr-i Sefid (Akdeniz armatörleri), Esnaf-ı Tüccaran-ı Kahveciyan (Kahve ithalatçıları), Esnaf-ı Bezirgan-ı Pirinççiyan (pirinç tüccarları), Esnaf-ı Karhane-i Şem-i Asel-i Sultani (Beyaz bal mumu fabrikatörleri), Esnaf-ı Güvenilir-i Darbhane-i Al-i Osman (Osmanlı Devlet darphanesi sanatkarları), Esnaf-ı Katiban-ı Kütüp, (Yazma kitap kopye edenler), vb gösterilebilir
Bu resmi adlardaki tanımlama zorluğu ve kullanışsızlık, esnaf kelimesinin bu iş alanlarında toplu olarak kullanılmasını da kolaylaştırmıştır
Esnaflık insanlık zamanı ile eş bir geçmişe haiz bulunduğundan, bu iş alanları Osmanlı toplumundan önceki kültürlerle de sıkı bir bağlantıya haiz bulunuyordu Her esnaf kolunun kendine nazaran gelenekleri olduğu benzer biçimde, bu iş alanını, gören, başlatan bir pir (üstad) de yardı Örneğin tarımı başlatan Hz Adem çiftçilerin, İdris terzilerin, Bilal-i Habeşi müezzinlerin, Yunus balıkçıların, Hz Muhammed tüccarların, Davud dokumacıların piri sayılmakta idi
Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik düzeni yüzünden esnaf teşkilatı iki gruba ayrılmıştı Bunlardan biri, hususi teşebbüse dayanan özgür halk kuruluşları olup devletin kontrolünde olmakla birlikte esnaf loncalarına bağlı idiler Ötekiler ise devlet işletmeciliği esasına nazaran dirlik ve ulufeye bağlı, doğrusu maaşlı esnaf teşkilatı olup, bunlara Ehl-i Hiref-i Hassa denirdi Osmanlı Devleti Ehl-i Hiref-i Hassa üstünde kati, esnaf loncaları üstünde ise dolaylı bir denetim ve yönetim sistemi kurmuş, tüm esnaf kuruluşlarını imalat, standartlar, fiyat pazarlama vb bakımlarından devletin kontrolü altına almıştı
Ehl-i Hiref-i Hassa grubu tab-ü evren mehterleri, çadır mehterleri, aşçı, helvaciyan, habbazin, came-şuyan, hayyatin ile mürekkepçi, kağıtçı, kuyumcu, çilingir ve kazancılara kadar 45 çeşit sanatı kapsamaktadırlar İşlerine ve ihtiyaca nazaran daima değişik sayıda olan saray esnafı devşirme devrinde saraya alınan, kabiliyetlerine nazaran ayrılan çömez oğlanlarından yetiştirilirlerdi
Halkın geçim alanlarından kabul edilen esnaflık ise kendi bünyesi içinde teşkilatlanmıştı Bir sanata çırak olmak, bu sanat kolunda ilerlemek, sanatkar olmak, mutlak bir itaat, saygı ve bağlılık isterdi Çırak, girmiş olduğu sanat kolunun törelerine uymak zorunda idi Kabiliyetini gösterdikten sonrasında sanatının eskileri arasına katılır, başarısı görüldüğü takdirde kalfa olurdu Çıraklık devrinde ücret verilmez ya da aileyle ilgili durumuna nazaran zaruri gereksinimlerine kafi gelecek bir para alırdı Eski olunca belirli bir haftalık almaya adım atar, kalfalık devresinde ise ustanın verdiği emirlere nazaran imalathaneyi yönetim eder, siparişleri yetiştirirdi Belirli bir dönem geçince peştamal kuşatma töreni ile ustalığa yükselirdi ve yeni bir esnaf olarak iş hayatına girmiş olurdu
Esnafın hile yapması, halkı aldatması, sanatını fena yolda kullanımı ağır şekilde cezalandırılırdı Ceza şeklini esnaf loncasının altılar denilen yaşlanmış heyeti tespit ederdi Bu cezayı ise yiğitbaşı uygulardı Cezalar suça nazaran, dükkanın birkaç gün kapatılması ya da suçu işleyene suçun önemine nazaran işten el çektirmeye kadar çıkardı
Özgür esnaf, loncalara bağlı bulunuyordu XIII yüzyıldan beri Batı Türklerinde de görülen bu müessese, bir bakıma sendika görevlerini de kapsayan, dini- ekonomik bir kalite taşımakta idi Bu müessese XVI yüzyıldan sonrasında tecim ve sanatını yapabilmek için ek olarak "gedikliler"e de bağlandılar
Her esnaf kolunun ayrı bir yönetim kurulu vardı Bunlar altı şahıs olduklarından altılar adı ile de anılırlardı Bunların başına Esnaf Şeyhi denir, yaşlı tahsilli esnaf arasından seçilir ve Belde Kadısı tarafınca hükumete arz olunurdu Altıların ikincisi Esnaf Kethüdası idi Bu da esnaf tarafınca seçilir, seçimi hükumetçe onaylanırdı Esnaf kethüdası yaşlanmış heyetinin başkanı olup oturumları yönetir, kararlarda son sözü söyler, bilhassa esnafın kültürel gelişmesi ile meşgul olur, onsuz toplantı yapılmazdı üçüncü görevli esnaf yiğitbaşısı adını taşırdı Esnafın yetiştirilmesi, esnaf arasındaki rütbelerin tespiti, esnafın disiplin mevzuları, verilen cezaların uygulanması, ustaların peştamal kuşatma törenleri yiğitbaşının görevleri içinde bulunmuş olduğu benzer biçimde, lonca sandığını yönetmek de ona aitti
Altıların son iki üyesi Ehl-i Hibre adını taşırdı Esnaf içinde en fazlaca sayılan ve sevilen kimselerden seçilen bu iki ve kimi zaman da üç üye esnaf ile tüccar içinde hatta lonca yönetim kurulu içinde malın yetersizliği bozukluğu sipariş bedellerinin zamanı, disiplin vakaları benzer biçimde mevzularda çıkan anlaşmazlıklarda hakemlik ederlerdi
Esnafın sefer esnasında orduda vazife alması kanundu Kapıkulu efradı ile İstanbul'da kurulan askeri ve miri imalathanelerde Dikimevi, Saraçhane, Haymehane benzer biçimde, ordunun gereksinim duyan malzemeyi hazırlayan Ehl-i Hiref ya da Erbab-ı Hiref, seferin gerektirdiği seviyede bulunmazsa, Divan-ı Hümayun sonucu ile özgür esnaf ekibi da sefere çıkmak zorunda kalırdı Bunlara orduca ekibi adı verilirdi
Osmanlı tarihinde ilk kez 1389'da, I Kosova Savaşı'na katıldıkları görülen esnafın o tarihte ordudaki mevcutları 10000 olup bunlara pazarcı deniliyordu
Sefere gidecek esnafın sayısı Divan-ı Hümayun'da tespit edilerek bu belde kadılarına bildirilir, bunlar da loncalar yaşlanmış heyetleri aracılığı ile istenilen esnafı ayırırlar, seferde ihtiyaç duyulan cenk malzemelerini yaparlar, sefer süresince ailelerinin bakımlarını da lonca orta sandığı karşılardı
Tanzimat'tan sonrasında gerek loncaların gerek gedik ve iltizam usullerinin yeni koşul ve ihtiyaçlara nazaran düzenlenmesi için bazı emekler yapılmıştır 1860'ta Midhat Paşa gedikleri için yeni bir nizamname hazırlattığı benzer biçimde, 1879'da oluşturulan İstanbul Tecim Odası'nın başlıca amacı esnafı tekrardan teşkilatlandırmak idi 1909'da, II Meşrutiyet devrinde Esnaf Cemiyetleri Talimatnamesi çıkarıldı Bundan sonrasında esnaf kendi içinde dernekler meydana getirmeye başladı 1910'da tecim ve endüstri odaları için yeni nizamnameler yapılmış oldu1913'te ise gedik ve lonca usulü tamamen kaldırıldı
Esnaf ve sanat sahiplerinin durumuna dair Cumhuriyet devrinde ilk kez 1924'te 655 sayılı Tecim ve Endüstri Odaları Kanunu gösterildi Aynı senenin Eylül ayında ise bu kanuna dayanan bir de nizamname çıkarıldı Kanunun 15 maddesi ile nizamnamenin 135 maddesi, eski esnaf cemiyetleri hükümlerini değiştiriyordu Tecim ve Endüstri Odaları Kanunu 1942'de tekrardan değiştirildi ve 4355 sayılı kanunla tüm eski kanun ve nizamnameler kaldırıldı Bu kanun, altı senelik bir uygulamadan sonrasında tekrardan değiştirildi ve esnaf odaları kaldırıldı Bugün esnaf, kendi dernekleri çevresinde kendi kendini yönetme hakkına haiz bulunmaktadır
Osmanlılarda el sanatları ile uğraşan, geçimlerini yaptıkları eşyanın satışı ile elde eden kimselere verilen ad
Osmanlı İmparatorluğu'nda reayayı teşkil eden halk, kazanç larına nazaran sınıflandırıldığı için bu kelime de benimsenmiştir
Evliya Çelebi, XVII yüzyılda reayanın kazanç gruplarına nazaran sınıflara ayrıldığını açıklamaktadır Bunlara örnek olarak Esnaf-ı Reisan-ı Bahr-i Sefid (Akdeniz armatörleri), Esnaf-ı Tüccaran-ı Kahveciyan (Kahve ithalatçıları), Esnaf-ı Bezirgan-ı Pirinççiyan (pirinç tüccarları), Esnaf-ı Karhane-i Şem-i Asel-i Sultani (Beyaz bal mumu fabrikatörleri), Esnaf-ı Güvenilir-i Darbhane-i Al-i Osman (Osmanlı Devlet darphanesi sanatkarları), Esnaf-ı Katiban-ı Kütüp, (Yazma kitap kopye edenler), vb gösterilebilir
Bu resmi adlardaki tanımlama zorluğu ve kullanışsızlık, esnaf kelimesinin bu iş alanlarında toplu olarak kullanılmasını da kolaylaştırmıştır
Esnaflık insanlık zamanı ile eş bir geçmişe haiz bulunduğundan, bu iş alanları Osmanlı toplumundan önceki kültürlerle de sıkı bir bağlantıya haiz bulunuyordu Her esnaf kolunun kendine nazaran gelenekleri olduğu benzer biçimde, bu iş alanını, gören, başlatan bir pir (üstad) de yardı Örneğin tarımı başlatan Hz Adem çiftçilerin, İdris terzilerin, Bilal-i Habeşi müezzinlerin, Yunus balıkçıların, Hz Muhammed tüccarların, Davud dokumacıların piri sayılmakta idi
Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik düzeni yüzünden esnaf teşkilatı iki gruba ayrılmıştı Bunlardan biri, hususi teşebbüse dayanan özgür halk kuruluşları olup devletin kontrolünde olmakla birlikte esnaf loncalarına bağlı idiler Ötekiler ise devlet işletmeciliği esasına nazaran dirlik ve ulufeye bağlı, doğrusu maaşlı esnaf teşkilatı olup, bunlara Ehl-i Hiref-i Hassa denirdi Osmanlı Devleti Ehl-i Hiref-i Hassa üstünde kati, esnaf loncaları üstünde ise dolaylı bir denetim ve yönetim sistemi kurmuş, tüm esnaf kuruluşlarını imalat, standartlar, fiyat pazarlama vb bakımlarından devletin kontrolü altına almıştı
Ehl-i Hiref-i Hassa grubu tab-ü evren mehterleri, çadır mehterleri, aşçı, helvaciyan, habbazin, came-şuyan, hayyatin ile mürekkepçi, kağıtçı, kuyumcu, çilingir ve kazancılara kadar 45 çeşit sanatı kapsamaktadırlar İşlerine ve ihtiyaca nazaran daima değişik sayıda olan saray esnafı devşirme devrinde saraya alınan, kabiliyetlerine nazaran ayrılan çömez oğlanlarından yetiştirilirlerdi
Halkın geçim alanlarından kabul edilen esnaflık ise kendi bünyesi içinde teşkilatlanmıştı Bir sanata çırak olmak, bu sanat kolunda ilerlemek, sanatkar olmak, mutlak bir itaat, saygı ve bağlılık isterdi Çırak, girmiş olduğu sanat kolunun törelerine uymak zorunda idi Kabiliyetini gösterdikten sonrasında sanatının eskileri arasına katılır, başarısı görüldüğü takdirde kalfa olurdu Çıraklık devrinde ücret verilmez ya da aileyle ilgili durumuna nazaran zaruri gereksinimlerine kafi gelecek bir para alırdı Eski olunca belirli bir haftalık almaya adım atar, kalfalık devresinde ise ustanın verdiği emirlere nazaran imalathaneyi yönetim eder, siparişleri yetiştirirdi Belirli bir dönem geçince peştamal kuşatma töreni ile ustalığa yükselirdi ve yeni bir esnaf olarak iş hayatına girmiş olurdu
Esnafın hile yapması, halkı aldatması, sanatını fena yolda kullanımı ağır şekilde cezalandırılırdı Ceza şeklini esnaf loncasının altılar denilen yaşlanmış heyeti tespit ederdi Bu cezayı ise yiğitbaşı uygulardı Cezalar suça nazaran, dükkanın birkaç gün kapatılması ya da suçu işleyene suçun önemine nazaran işten el çektirmeye kadar çıkardı
Özgür esnaf, loncalara bağlı bulunuyordu XIII yüzyıldan beri Batı Türklerinde de görülen bu müessese, bir bakıma sendika görevlerini de kapsayan, dini- ekonomik bir kalite taşımakta idi Bu müessese XVI yüzyıldan sonrasında tecim ve sanatını yapabilmek için ek olarak "gedikliler"e de bağlandılar
Her esnaf kolunun ayrı bir yönetim kurulu vardı Bunlar altı şahıs olduklarından altılar adı ile de anılırlardı Bunların başına Esnaf Şeyhi denir, yaşlı tahsilli esnaf arasından seçilir ve Belde Kadısı tarafınca hükumete arz olunurdu Altıların ikincisi Esnaf Kethüdası idi Bu da esnaf tarafınca seçilir, seçimi hükumetçe onaylanırdı Esnaf kethüdası yaşlanmış heyetinin başkanı olup oturumları yönetir, kararlarda son sözü söyler, bilhassa esnafın kültürel gelişmesi ile meşgul olur, onsuz toplantı yapılmazdı üçüncü görevli esnaf yiğitbaşısı adını taşırdı Esnafın yetiştirilmesi, esnaf arasındaki rütbelerin tespiti, esnafın disiplin mevzuları, verilen cezaların uygulanması, ustaların peştamal kuşatma törenleri yiğitbaşının görevleri içinde bulunmuş olduğu benzer biçimde, lonca sandığını yönetmek de ona aitti
Altıların son iki üyesi Ehl-i Hibre adını taşırdı Esnaf içinde en fazlaca sayılan ve sevilen kimselerden seçilen bu iki ve kimi zaman da üç üye esnaf ile tüccar içinde hatta lonca yönetim kurulu içinde malın yetersizliği bozukluğu sipariş bedellerinin zamanı, disiplin vakaları benzer biçimde mevzularda çıkan anlaşmazlıklarda hakemlik ederlerdi
Esnafın sefer esnasında orduda vazife alması kanundu Kapıkulu efradı ile İstanbul'da kurulan askeri ve miri imalathanelerde Dikimevi, Saraçhane, Haymehane benzer biçimde, ordunun gereksinim duyan malzemeyi hazırlayan Ehl-i Hiref ya da Erbab-ı Hiref, seferin gerektirdiği seviyede bulunmazsa, Divan-ı Hümayun sonucu ile özgür esnaf ekibi da sefere çıkmak zorunda kalırdı Bunlara orduca ekibi adı verilirdi
Osmanlı tarihinde ilk kez 1389'da, I Kosova Savaşı'na katıldıkları görülen esnafın o tarihte ordudaki mevcutları 10000 olup bunlara pazarcı deniliyordu
Sefere gidecek esnafın sayısı Divan-ı Hümayun'da tespit edilerek bu belde kadılarına bildirilir, bunlar da loncalar yaşlanmış heyetleri aracılığı ile istenilen esnafı ayırırlar, seferde ihtiyaç duyulan cenk malzemelerini yaparlar, sefer süresince ailelerinin bakımlarını da lonca orta sandığı karşılardı
Tanzimat'tan sonrasında gerek loncaların gerek gedik ve iltizam usullerinin yeni koşul ve ihtiyaçlara nazaran düzenlenmesi için bazı emekler yapılmıştır 1860'ta Midhat Paşa gedikleri için yeni bir nizamname hazırlattığı benzer biçimde, 1879'da oluşturulan İstanbul Tecim Odası'nın başlıca amacı esnafı tekrardan teşkilatlandırmak idi 1909'da, II Meşrutiyet devrinde Esnaf Cemiyetleri Talimatnamesi çıkarıldı Bundan sonrasında esnaf kendi içinde dernekler meydana getirmeye başladı 1910'da tecim ve endüstri odaları için yeni nizamnameler yapılmış oldu1913'te ise gedik ve lonca usulü tamamen kaldırıldı
Esnaf ve sanat sahiplerinin durumuna dair Cumhuriyet devrinde ilk kez 1924'te 655 sayılı Tecim ve Endüstri Odaları Kanunu gösterildi Aynı senenin Eylül ayında ise bu kanuna dayanan bir de nizamname çıkarıldı Kanunun 15 maddesi ile nizamnamenin 135 maddesi, eski esnaf cemiyetleri hükümlerini değiştiriyordu Tecim ve Endüstri Odaları Kanunu 1942'de tekrardan değiştirildi ve 4355 sayılı kanunla tüm eski kanun ve nizamnameler kaldırıldı Bu kanun, altı senelik bir uygulamadan sonrasında tekrardan değiştirildi ve esnaf odaları kaldırıldı Bugün esnaf, kendi dernekleri çevresinde kendi kendini yönetme hakkına haiz bulunmaktadır
Cumhurbaşkanının görevleri nedir?
Sivil müdafa kuruluşları nedir, görevleri nedir?
Akciğerin görevleri nedir?
Bu ileti 'en iyi yanıt' seçilmiştir.
Esnaf
Osmanlılarda el sanatları ile uğraşan, geçimlerini yaptıkları eşyanın satışı ile elde eden kimselere verilen ad
Osmanlı İmparatorluğu'nda reayayı teşkil eden halk, kazanç larına nazaran sınıflandırıldığı için bu kelime de benimsenmiştir
Evliya Çelebi, XVII yüzyılda reayanın kazanç gruplarına nazaran sınıflara ayrıldığını açıklamaktadır Bunlara örnek olarak Esnaf-ı Reisan-ı Bahr-i Sefid (Akdeniz armatörleri), Esnaf-ı Tüccaran-ı Kahveciyan (Kahve ithalatçıları), Esnaf-ı Bezirgan-ı Pirinççiyan (pirinç tüccarları), Esnaf-ı Karhane-i Şem-i Asel-i Sultani (Beyaz bal mumu fabrikatörleri), Esnaf-ı Güvenilir-i Darbhane-i Al-i Osman (Osmanlı Devlet darphanesi sanatkarları), Esnaf-ı Katiban-ı Kütüp, (Yazma kitap kopye edenler), vb gösterilebilir
Bu resmi adlardaki tanımlama zorluğu ve kullanışsızlık, esnaf kelimesinin bu iş alanlarında toplu olarak kullanılmasını da kolaylaştırmıştır
Esnaflık insanlık zamanı ile eş bir geçmişe haiz bulunduğundan, bu iş alanları Osmanlı toplumundan önceki kültürlerle de sıkı bir bağlantıya haiz bulunuyordu Her esnaf kolunun kendine nazaran gelenekleri olduğu benzer biçimde, bu iş alanını, gören, başlatan bir pir (üstad) de yardı Örneğin tarımı başlatan Hz Adem çiftçilerin, İdris terzilerin, Bilal-i Habeşi müezzinlerin, Yunus balıkçıların, Hz Muhammed tüccarların, Davud dokumacıların piri sayılmakta idi
Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik düzeni yüzünden esnaf teşkilatı iki gruba ayrılmıştı Bunlardan biri, hususi teşebbüse dayanan özgür halk kuruluşları olup devletin kontrolünde olmakla birlikte esnaf loncalarına bağlı idiler Ötekiler ise devlet işletmeciliği esasına nazaran dirlik ve ulufeye bağlı, doğrusu maaşlı esnaf teşkilatı olup, bunlara Ehl-i Hiref-i Hassa denirdi Osmanlı Devleti Ehl-i Hiref-i Hassa üstünde kati, esnaf loncaları üstünde ise dolaylı bir denetim ve yönetim sistemi kurmuş, tüm esnaf kuruluşlarını imalat, standartlar, fiyat pazarlama vb bakımlarından devletin kontrolü altına almıştı
Ehl-i Hiref-i Hassa grubu tab-ü evren mehterleri, çadır mehterleri, aşçı, helvaciyan, habbazin, came-şuyan, hayyatin ile mürekkepçi, kağıtçı, kuyumcu, çilingir ve kazancılara kadar 45 çeşit sanatı kapsamaktadırlar İşlerine ve ihtiyaca nazaran daima değişik sayıda olan saray esnafı devşirme devrinde saraya alınan, kabiliyetlerine nazaran ayrılan çömez oğlanlarından yetiştirilirlerdi
Halkın geçim alanlarından kabul edilen esnaflık ise kendi bünyesi içinde teşkilatlanmıştı Bir sanata çırak olmak, bu sanat kolunda ilerlemek, sanatkar olmak, mutlak bir itaat, saygı ve bağlılık isterdi Çırak, girmiş olduğu sanat kolunun törelerine uymak zorunda idi Kabiliyetini gösterdikten sonrasında sanatının eskileri arasına katılır, başarısı görüldüğü takdirde kalfa olurdu Çıraklık devrinde ücret verilmez ya da aileyle ilgili durumuna nazaran zaruri gereksinimlerine kafi gelecek bir para alırdı Eski olunca belirli bir haftalık almaya adım atar, kalfalık devresinde ise ustanın verdiği emirlere nazaran imalathaneyi yönetim eder, siparişleri yetiştirirdi Belirli bir dönem geçince peştamal kuşatma töreni ile ustalığa yükselirdi ve yeni bir esnaf olarak iş hayatına girmiş olurdu
Esnafın hile yapması, halkı aldatması, sanatını fena yolda kullanımı ağır şekilde cezalandırılırdı Ceza şeklini esnaf loncasının altılar denilen yaşlanmış heyeti tespit ederdi Bu cezayı ise yiğitbaşı uygulardı Cezalar suça nazaran, dükkanın birkaç gün kapatılması ya da suçu işleyene suçun önemine nazaran işten el çektirmeye kadar çıkardı
Özgür esnaf, loncalara bağlı bulunuyordu XIII yüzyıldan beri Batı Türklerinde de görülen bu müessese, bir bakıma sendika görevlerini de kapsayan, dini- ekonomik bir kalite taşımakta idi Bu müessese XVI yüzyıldan sonrasında tecim ve sanatını yapabilmek için ek olarak "gedikliler"e de bağlandılar
Her esnaf kolunun ayrı bir yönetim kurulu vardı Bunlar altı şahıs olduklarından altılar adı ile de anılırlardı Bunların başına Esnaf Şeyhi denir, yaşlı tahsilli esnaf arasından seçilir ve Belde Kadısı tarafınca hükumete arz olunurdu Altıların ikincisi Esnaf Kethüdası idi Bu da esnaf tarafınca seçilir, seçimi hükumetçe onaylanırdı Esnaf kethüdası yaşlanmış heyetinin başkanı olup oturumları yönetir, kararlarda son sözü söyler, bilhassa esnafın kültürel gelişmesi ile meşgul olur, onsuz toplantı yapılmazdı üçüncü görevli esnaf yiğitbaşısı adını taşırdı Esnafın yetiştirilmesi, esnaf arasındaki rütbelerin tespiti, esnafın disiplin mevzuları, verilen cezaların uygulanması, ustaların peştamal kuşatma törenleri yiğitbaşının görevleri içinde bulunmuş olduğu benzer biçimde, lonca sandığını yönetmek de ona aitti
Altıların son iki üyesi Ehl-i Hibre adını taşırdı Esnaf içinde en fazlaca sayılan ve sevilen kimselerden seçilen bu iki ve kimi zaman da üç üye esnaf ile tüccar içinde hatta lonca yönetim kurulu içinde malın yetersizliği bozukluğu sipariş bedellerinin zamanı, disiplin vakaları benzer biçimde mevzularda çıkan anlaşmazlıklarda hakemlik ederlerdi
Esnafın sefer esnasında orduda vazife alması kanundu Kapıkulu efradı ile İstanbul'da kurulan askeri ve miri imalathanelerde Dikimevi, Saraçhane, Haymehane benzer biçimde, ordunun gereksinim duyan malzemeyi hazırlayan Ehl-i Hiref ya da Erbab-ı Hiref, seferin gerektirdiği seviyede bulunmazsa, Divan-ı Hümayun sonucu ile özgür esnaf ekibi da sefere çıkmak zorunda kalırdı Bunlara orduca ekibi adı verilirdi
Osmanlı tarihinde ilk kez 1389'da, I Kosova Savaşı'na katıldıkları görülen esnafın o tarihte ordudaki mevcutları 10000 olup bunlara pazarcı deniliyordu
Sefere gidecek esnafın sayısı Divan-ı Hümayun'da tespit edilerek bu belde kadılarına bildirilir, bunlar da loncalar yaşlanmış heyetleri aracılığı ile istenilen esnafı ayırırlar, seferde ihtiyaç duyulan cenk malzemelerini yaparlar, sefer süresince ailelerinin bakımlarını da lonca orta sandığı karşılardı
Tanzimat'tan sonrasında gerek loncaların gerek gedik ve iltizam usullerinin yeni koşul ve ihtiyaçlara nazaran düzenlenmesi için bazı emekler yapılmıştır 1860'ta Midhat Paşa gedikleri için yeni bir nizamname hazırlattığı benzer biçimde, 1879'da oluşturulan İstanbul Tecim Odası'nın başlıca amacı esnafı tekrardan teşkilatlandırmak idi 1909'da, II Meşrutiyet devrinde Esnaf Cemiyetleri Talimatnamesi çıkarıldı Bundan sonrasında esnaf kendi içinde dernekler meydana getirmeye başladı 1910'da tecim ve endüstri odaları için yeni nizamnameler yapılmış oldu1913'te ise gedik ve lonca usulü tamamen kaldırıldı
Esnaf ve sanat sahiplerinin durumuna dair Cumhuriyet devrinde ilk kez 1924'te 655 sayılı Tecim ve Endüstri Odaları Kanunu gösterildi Aynı senenin Eylül ayında ise bu kanuna dayanan bir de nizamname çıkarıldı Kanunun 15 maddesi ile nizamnamenin 135 maddesi, eski esnaf cemiyetleri hükümlerini değiştiriyordu Tecim ve Endüstri Odaları Kanunu 1942'de tekrardan değiştirildi ve 4355 sayılı kanunla tüm eski kanun ve nizamnameler kaldırıldı Bu kanun, altı senelik bir uygulamadan sonrasında tekrardan değiştirildi ve esnaf odaları kaldırıldı Bugün esnaf, kendi dernekleri çevresinde kendi kendini yönetme hakkına haiz bulunmaktadır
esnaf;müsteriye iyi davranıp tatlı dil kullanandır.
Cumhurbaşkanının görevleri nedir?
Sivil müdafa kuruluşları nedir, görevleri nedir?
Akciğerin görevleri nedir?
YORUMLAR