Hukuk (Özet) : Hukuk, her şeyden ilkin bir seviye anlama gelir. Fakat hukukun öngördüğü seviye, fiilen gerçekleşen bir seviye değildir. Huk...
Hukuk (Özet) : Hukuk, her şeyden ilkin bir seviye anlama gelir. Fakat hukukun öngördüğü seviye, fiilen gerçekleşen bir seviye değildir. Hukuk, cemiyet içinde insanların hakikaten iyi mi davrandıklarını değil, iyi mi davranmaları icap ettiğini gösterir. Hukuk, kendisine uyulmak ve uygulanmak için vardır. Hakkaniyet kıymeti dolayısıyla, insanoğlu arası ilişkileri bir düzene koymak, toplumsal yaşamın gerçekleşmesini sağlamak ister. İnsanlara, “Bana uy; Beni gerçekleştir†buyruğu ile seslenir.
Hukuk düzeni, doğduğu andan itibaren kişinin karşısına kabul edilmesi ve uyulması ihtiyaç duyulan, kesinlikle doğru kurallar olarak çıkar. İnsan, özgür bir varlıktır ve iradesini hukukun buyrukları doğrultusunda kullanabileceği şeklinde, onlara aykırı bir yönde de kullanabilir. Bundan dolayı cemiyet içinde insanların tutum ve davranışlarının hukuk kurallarına uymaması, daima mümkündür.
â€œİşte hukuk, insan davranışlarını değerlendiren, çıkar çatışmalarına çözüm getiren kurallardan, normlardan meydana gelen bir sistem, bir bütündür.â€
İnsan-insan, insan-doğa ilişkilerinin insanlığın ortak çıkarı ve huzuru için evrensel ilkelerle güvence altına alınmasıdır. Hukuk, insanlık seviyesi için göstergedir. Hukukun temeli, membaı üstüne birçok düşünce ortaya atılmıştır. Bunlar membaı: tanrı, derslik çıkarları, cemiyet sözleşmesi, tabiat ve insanoğlu olarak belirten görüşlerdir.
Hukuk Nedir
Hukuk, toplumun genel menfaatini ya da fertlerin ve toplumun ortak iyiliğini sağlamak maksadıyla konulmuş olan ve kamu gücüyle desteklenen kural, hak ve kanunların bütünüdür. Daha yaygın bir tanımıyla hukuk, adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir.
Hukuk Kelime Anlamı
Hukuk kelimesi Arapça "hak" kökünden gelir ve hak kelimesinin çoğulu olarak bilinmektedir (galat-ı meşhur). Arapçda "hak" kelimesinin çoğulu "ah'kak"tır. Türk Dil Kurumu'na nazaran hukuk kelimesi, "Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım enerjisini belirleyen yasaların bütünüdür". Bunun haricinde hukukun "haklar" anlamı da vardır. Mecazi anlamda ise, ahbaplık, dostluk anlamında da kullanılır.
Teknik Anlamı
Hukuk dönemden döneme değişmiş olduğu için hala doyurucu bir tarif yapılamamıştır. Kant "Hukukçular hala hukukun tanımını aramaktadırlar" der. Günümüzde en fazla kabul edilen tanımı ise:
"Belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devlet zoruna (müeyyide) bağlanmış kurallar bütünüdür."
Bilimsel bir disiplin olarak hukuk, kendi içinde temel olarak ikiye ayrılır. Genel olarak hukukun kişiler arası ilişkileri mevzu alan kısmına Hususi Hukuk, kişiler ile devlet ya da devleti oluşturan kurumlar arası ilişkileri düzenleyen kısmına ise Kamu Hukuku adı verilir. Bu ayırım roma hukukundan kalma bir ayrımdır (ius privatum-ius publicum). Çağdaş Hukuk, Tecim Hukuku ve Devletler Hususi Hukuku hususi hukukun, buna karşılık Anayasa Hukuku, Ceza Hukuku ve İdare Hukuku kamu hukukunun başlıca alt dallarıdır.
Hukuk Kuralları ve Özellikleri
Hukuku öteki toplumu düzenleyici kurallar olan örf ve adetler, gelenekler ve dinlerden ayıran özellik devlet tarafınca güvenceye alınmış ve cebri yaptırımlara haiz olmasıdır. Hukuk kuralları insan davranışlarını düzenler ve bulunmuş olduğu toplumun kıymet yargılarını taşır. Soyutluk ve genellik özelliği yardımıyla benzer nitelikteki tüm durumlarda uygulanması sağlanır.
Yaptırım (Müeyyide)
Hukuk alanında yaptırım kamu gücü ile uygulanır. Hukuka uymayı zorlama, uymayanları cezalandırma ve uyulmadığı durumlardaki zararları en aza indirmek için kullanılır. Hukuk düzenini sağlamayı ve korumayı amaçlayan yaptırımlar gene hukuk düzeninin öngördüğü şekilde yerine getirilir.
Maddi ve manevi yaptırımlar olarak ikiye ayrılır. Maddi yaptırımlar hukuka aykırı durumlarda uygulanırken manevi yaptırımlar bu durumları engellemek için kullanılır.
Ceza hukukunda ölüm, hapis ve para cezaları; anayasa hukukunda siyasetten men, parti kapatma; vergi hukukunda vergi ve kaçakçılık cezaları şeklinde değişik hukuk dallarında değişik yaptırımlar vardır.
Hukukun Dayanağı
Hukukun dayanağı ile ilgili çeşitli dönemlerde kuramlar üretilmiştir. Bu tarz şeyleri sıralamamız gerekirse; bilinçi bir irade olarak gören kuramlar, irade dışı olarak gören kuramlar ve pozitivist kuramlar. Bu kuramların bazılar felsefik değil ortaya konduğu devrin sorunlarını çözmek ya da politik görüşleri hukuk biliminde dile getirme ihtiyacından ortaya çıkmıştır.
İdesi ve ideali hakkaniyet olan hukuk, genel olarak şu şekilde tanımlanabilir: "Hukuk, adalete yönelmiş toplumsal bir yaşama düzenidir." Bu tanımdan, hukukun üç ayrı fonksiyonu yerine getirdiğini görmekteyiz. Bu fonksiyonlar seviye, ergonomik yarar ve adalettir.
Hukukun Toplumdaki Fonksiyonları
1. Seviye Fonksiyonu
Hukukun bu fonksiyonu ile anlatılmak istenen, hukukun toplumsal yaşamı düzenleyip insanların sulh ve güvenlik içinde bir arada yaşamalarını sağlamaktır.
2. Ergonomik Yarar
(Toplumsal İhtiyaçların Karşılanması) Hukukun ergonomik amacını, toplumsal gerçeklik belirler. Hukuk bu fonksiyonu ile cemiyet içinde yaşayan insanların, birbirleri ile oluşturmak zorunda oldukları ilişkilerini ve biyolojik, ruhsal bir varlık olarak insanoğlunun yapısından meydana gelen gereksinimlerini karşılamaya çalışır. Hukuk bu fonksiyonu ile doğum, evlenme, ölüm vb. mühim biyolojik vakaları da çeşitli hükümlerle düzenler. Hiçbir hukuk düzeni yaşamın temel gerçeklerini görmezden gelemez. Hukuk düzeni, insanoğlunun naturel yapısına ve bundan ileri gelen gereksinimlerine uygun olmak zorundadır. Hukuk mühim seviyede, ekonomik gerçeklere de bağlıdır; ekonomik ihtiyaçlara uymalı ve onları karşılamalıdır.
3. Hakkaniyet
Hukuk bu fonksiyonu ile belirli bir düzenleme altına almış olduğu toplumsal gereksinimleri, aslı salt bir eşitlik düşüncesi olan hakkaniyet ölçüsüne vurarak gerçek kimliğini kazanır. Hukukun idesi ve ideali adalettir. En kısa tanımıyla hakkaniyet, “bir eşitlik düşüncesiâ€dir.
“Hakkaniyet, nesnel (objektif) ve öznel (sübjektif) olmak suretiyle iki değişik anlamda kullanılır. Hakkaniyet aslında ahlâki bir kavramdır; Bu kapsamda, erdem, erdem anlamında kişisel bir özelliği deyimler.
Şahıs daima haklı olana yönelir, her insana kendine düşeni vermek yolunda devamlı ve değişmez bir çaba gösterir. İşte bu tutum ve çabayı gösteren hakkaniyet, özne (süje) ile ilgili oluşundan dolayı öznel (sübjektif) hakkaniyet olarak nitelenir. Bir erdem olan öznel adaletin haricinde ve ondan ilkin nesnel (objektif) bir hakkaniyet terimi vardır. Nesnel hakkaniyet, kişinin bir hususi durumunu değil, kişilerin somut durumlarda gerçekleştireceği ilişki biçiminin bir hususi durumunu deyimler.
İşte hukuk alanında hukuki kıymet olarak söz mevzusu olan hakkaniyet de, bu nesnel anlamda adalettir. Şundan dolayı hukuk, insanoğlu arası ilişkileri biçimlendiren, onlara görünür ve algılanabilir bir seviye veren, bu amaca yönelen normlar bütünüdür.â€
Cemiyet içindeki davranış ve ilişkilerin değerlendirilmelerini içeren kurallar bütünü olarak hukuk, bu değerlendirmelerde hakkaniyet ölçüsünü kullandığı ve kullanmak durumunda bulunduğuna nazaran, adaletin böylece, hukukun da bir değerlendirilme ölçüsü olacağı doğaldır. Hukuk normlarında hakkaniyet acaba ne seviyede yansıtılmıştır ? Mevcut hukuk ne denli adaletlidir ? İşte burada yasa üstü hakkaniyet terimi ortaya çıkmaktadır. Bu, tüm hukuk sistemine ve sistemlerine egemen bulunan, nesnel ve salt bir kıymet niteliğindeki adalettir. Hukuk bir cemiyet düzenini ihtiva eder. Hukukun varlık sebebi de adalettir; gerek mevcut düzeni korumak, gerekse onu değiştirmeyi meşrulaştırmak için daima adalete başvurulur. Nesnel ve yasa üstü hakkaniyet hukukta karşımıza kurulu hukuk düzenlerinin asli örneği, olması ihtiyaç duyulan hukuk anlamında hukuk idesi olarak çıkar. Bu niteliği ile hakkaniyet, mevcut hukuk düzenlerinin kendisine uygun olup olmadığı açısından bir kıymet ve değerlendirme ölçüsü olur. Gene bu özelliği ile hakkaniyet, bununla birlikte hukukun idealidir. Hukukun gerçekleştirmek amacını güttüğü şey adalettir.
Birbirleri ile pozitif ve negatif karşılıklı ilişkilerde bulunan bu üç fonksiyon denge içinde olduklarında, adil bir hukuk düzeninin gerçekleşmesi sağlanır. Düzgüsel olarak tüm hukuk normları bu üç fonksiyonu da kapsar.
Netice olarak hukuk, hem adaleti gerçekleştirecek, hem toplumsal yaşama uyacak, hem de bu toplumsal yaşamın sulh içinde sürebilmesi için bir seviye görünümünü sağlamaya çalışacaktır.
Geçmişten Günümüze Hukuk
Hukuk sistemlerinde en fazla aranan özellik,yasaların açık şekilde anlaşılır olması ve kesinlik göstermesidir.Bilhassa yazının buluş edilmesinden sonrasında tüm yasalar yazılı hale getirilmiştir.Yasal kurallar sistemli şekilde toplanmış,açıklık ve kesinlik kazanmış ve kolayca başvurulacak hale getirilmiştir.
Malum en eski yasa derlemelerinden biri, Babil kralı Hammurabi’nin koyduğu yasalardır.300 kadar yasadan oluşan bu derleme,bugün de mevcud alım satım,miras,iş sözleşmesi,evlenme,hırsızlık ve adam öldürme şeklinde sorunları ele almıştı.
Değişik bir tür yasa da Musa’nın İsrail oğullarına Sina dağından getirmiş olduğu öne sürülen ve On Buyruk olarak malum yasalardır.Bunlar neredeyse tüm dünyada hukukun biçimlenmesine kaynaklık eden terbiye ilkelerini içeriyordu.
* Eski Yunanlılar yasalara insancıl kalite vermeye çalışmışlardı.O dönemlerde toplumun gereksinimlerini karşılamayan bazı kurallar vardı.Zira mevcut yasaların tanrılar tarafınca konulduğunu,bunların değişmez bulunduğunu sanıyorlardı.Fakat Solon,yasaları değişiklik yapma enerjisini elde edince toplumu tekrardan örgütlemeyi elde eden kurallar koydu.Adaletsiz olan borçları kaldırdı.Halkın ekonomik durumunu halleden birçok reformlar getirdi.Sadece o dönemlerin toplumsal şartları içinde hak ve görevler ile cemiyet üyelerinin birbiriyle çatışan çıkarlarını dengelemesi oldukça zordu.
Romalılar her işte olduğu şeklinde hukuk alanında da ergonomik uygulamaları tercih etmişlerdi.Romalı yasa koyucuların başlıca düşüncesi,ülke yönetiminin etkinliği ve düzeniydi.M.Ö. 450 senesinde bir çeşit yasa derlemesi olan Oniki Levha Yasası temeldir.Sonrasında geliştirilen ilavelerle M.S. altıncı yüzyılda son şeklini aldı.Böylece modern hukukun da temelini oluşturdu.
* A.B.D. Anayasası ‘Biz halk’diye adım atar.Yeni kurulmuş olan ülkede yasal yetkinin krallardan ya da başka yöneticilerden değil,kendi yurttaşlarından kaynaklandığını belirtir.
1804 senesinde Fransız yasaları derlenmiş ve ilk büyük uygar yasa hususi durumunu kazanmıştır.Bu derleme Fransız ve Roma hukukuna dayanıyordu.Kuzeyin geleneksel hukuku ile cenup geleneklerinin bir uzlaşmasıydı.Devrim öncesi yasaları ile devrim sonrasının yenilikleri iç içedir.
Çeşitli ülkelerin hukuki sistemleri değişik etkilerin izlerini taşır.Çağdaş hukuk büyük seviyede Roma’dan doğar.Genel hukukta yargıçlar,yasa karşısında her insanoğlunun eşit olması ilkesini gözetirler.Benzer davalarda daha ilkin alınmış olan kararlar da göz önünde tutulur.
* Modern dünyada pekçok hukuk sistemi bulunmakla birlikte bir çok ilke ve yöntemlerin membaı aynıdır.Bundan dolayı belirli gruplarda toplanabilirler.En büyük iki grup vardır.Birincisi,büyük kısmı uygar hukuktan oluşan sistemlerdir.Diğeri ise genel hükümleri kapsar.
Çağdaş hukuk sistemleri Roma hukukunun gözlem ve düşüncelerini temel alır.Genel hükümlere dayalı sistemler ise İngiliz hukukundan doğar.
* Çoğumuz yasalara uyulması icap ettiğini biliriz.Aksi halde yaptırımların asla te hoş olmayan yanları ile karşı karşıya kalırız.Para cezası,hapis ya da öteki engellemeler hiçbirimizin arzu etmediği örneklerdir.Sadece neredeyse çoğumuz günlük yaşantımızı sürdürürken bu cezaların varlığını pek düşünmeyiz.Zira yasaların, istediğimiz yaşam biçimini koruduğunu peşinen kabul etmişizdir.Yasalara uymamızın başlıca sebeplerinden biri,yaptırımlardan kaçınma isteğidir.Bir başka niçin de yasalara uymanın bir anane olmasıdır.
* Yasal yetkinin membaı nedir?Jean-Jacques Rousseau,yasaların uygulanabilecek değerde olmaları için yurttaşlar tarafınca özgürce kabul edilebilecek bir cemiyet sözleşmesi statüsüne haiz olması gerektiğine inanıyordu.John Austin ise yasaların yönetenden yönetilene verilen bir takım buyruktan başka bir şey olmadığını savunmuştu.Friedrich von Savigny yasayı,bir ulusun ruhundan,çevreden ve tarihinden naturel olarak çıkan bir şey olarak tanımlamıştı.Hakkaten de her ülkenin yasal sistemi kendine özgü nitelikler gösterir.
* Her ne kadar yasalar ülkeden ülkeye değişseler bile bazı temel kavramlar tüm hukuk sistemlerinde aynıdır.Bunların en önemlisi hakkaniyet kavramıdır.Bu kavram kişinin gereksinimleri ile toplumun gereksinimleri arasındaki sınırdır.Bu şekilde bir sınırı kişinin çıkarları ile öteki bireylerin çıkarları içinde da düşünebiliriz.Daha bir genelleme yaparsak,adaletin, kamu hukuku ile hususi hukuk arasındaki sınır bulunduğunu söyleyebiliriz.
* Sadece adaletin sağlanmasında birçok sorun ortaya çıkmıştır.Hem şu kişiye hem de bu kişiye uygulanan bir yasanın baskıcı özellik taşımış olduğu öne sürülür.Herhangi bir şahıs için adaletli olan bir yasa,başka biri için adaletsiz olabilir.Sadece kabul etmekte fayda vardır ki yasa koyucular toplumun her üyesi için ayrı ayrı yasa yapamazlar.Yasalar toplumun bütünü için yapılır.Bir çok hukuk sisteminde bu tür adaletsizlikleri giderecek çareler ortaya konulmuştur.Bazı toplumlarda yargıçlara yasaları her türlü hususi durumu gözönünde tutarak uygulamaları için yetki verilmiştir.
Günlük yaşantımızda bazı hallerde kuralların çiğnenmesi yasalarda yer alır.Mesela itfaiye araçları ile ambülanslar çabuk durumlarda trafik kurallarına uymazlar.
Türk Hukuk Zamanı
Türk hukuk tarihinde başlıca dört viraj vardır: İslamiyet'ten öncesi, İslamiyet'ten sonrası, Tanzimat ve Cumhuriyet dönemleri.
İslamiyet'ten önceki dönemde Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar'da kamu hukuku ile hususi hukuk ayrımları vardı. Orhun Anıtları ve Kutadgu Bilig şeklinde kaynaklardan günümüze kadar bu mevzuda bazı bilgiler ulaşmıştır.
İslam hukukunun adı fıkıh Fıkıh, dine, devlete ve hususi yaşayışa ilişkin kuralları kapÂsar
Tanzimat'a kadar olan dönemde Osmanlı hukuk kuralları bugünkü kurallara benzemiÂyordu. Mesela, padişahın ve onun vekilleriÂnin çeşitli kamusal konulardaki buyrukları hukuk kuralı sayılırdı. Padişah tüm siyasal ve hukuki güçleri elinde toplamıştı. Yasama (kanunnameler, fermanlar) ve yürütme yetkiÂleri ona aitti. Genel İslam ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla hukuk yaratma yetkisine haiz olan padişahlar kamu hukuku kuralları koyabilirlerdi.
Tanzimat periyodu, bugünkü hukuk sistemiÂnin temellerini atması bakımından önemlidir. Tanzimat Fermanı ve onu tamamlayan Islahat Fermanı'nın arkasından batı hukuku ülkeye girerken, İslam hukukunda da mühim düzenÂlemeler yapılmış oldu. Bunların ilki 1840 Ceza Ka-nunu'dur. 1868-76 içinde meydana getirilen çalışmaÂlardan sonrasında İslam dünyasındaki ilk uygar kanun ve borçlar kanunu olan "Mecelle" hazırlanmıştır. Diğer hukuk alanlarında da birçok emek harcamalar olmuş, 1876'da Kanun-ı Esasi adıyla ilk anayasa yürürlüğe girmiştir. Modern hukuk devleti anlayışını benimsemenin ilk adımlan bu zamanda atılmıştır. II. MeşrutiÂyet (1908-18) de yeni ve laik kökenli yasaların çoğaldığı bir dönem olmuştur.
Cumhuriyet periyodu Türk hukukunun başÂlıca iki özelliği vardır. Birincisi, dinsel kayÂnaklı hukukun kaldırılarak laik hukuka ve yasalara geçilmesidir. Bu değişme, din devleÂtinden laik devlete geçişin de bir parçasıdır. İkincisi, yeni yasaların pek çoğunun batı ülkelerinden alınması ve Türkçe'ye aktarılÂmasıdır. Böylece laik ve batı kökenli hukuk ve yasalar Türkiye Cumhuriyeti hukuk sisteÂminin temelini oluşturmuştur.
SÖZLEŞžME
SUÇ
ŞžİRKET
TAZMİNAT
TELİF HAKKI
VASİYET
YARGIÇ
Hukukun Kaynakları
Hukuk kurallarının iyi mi ve ne suretle meydana geldiklerini, nereden çıktıkÂlarını ifade eden kaynaklara hukuku doğuran kaynaklar ya da hukuku yaratan kaynaklar denir. Hukuk kurallarının dışa karşı hangi şekillerde göründüğünü gösteren kaynaklara ise, hukuku bildiren kaynaklar ya da mahiyetlerine de uyÂgun düşecek şekilde hukukun şekli kaynakları denilmektedir.
1. Hukukun Şžekli Kaynakları
Hukukun şekli kaynakları denildiği süre karşımıza yazılı kaynaklar, yazıÂsız kaynaklar ve destek kaynaklar olmak suretiyle başlıca üç kaynak çıkmaktadır.
A. Yazılı Kaynaklar
Yazılı hukuk kurallarını içeren kaynaklardır. Bu kaynaklarda yer edinen yazılı hukuk kuralları yetkili bir merci tarafınca konulmuşlardır. Yetkili bir merci tarafınca konulmuş olan ve yürürlükte bulunan hukuk kurallarının tümüne birden “mevzu hukuk†(konulmuş hukuk) ya da uygulamadaki deyimiyle mevzuat adı verilmektedir.
Yazılı kaynaklar; kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler ve yöÂnetmeliklerden oluşmaktadır.
1. Kanunlar
Hukukun yazılı kaynaklarının en başlangıcında kanunlar gelir. Kanun, AnayasaÂnın yetkili kıldığı organ tarafınca yazılı bir halde ve bu ad altında tespit edilÂmiş bulunan genel, devamlı ve soyut hukuk kurallarından ibarettir.
Meclise kanun teklif etmeye, Bakanlar Kurulu ve Türkiye Büyük Millet MecÂlisi üyeleri yetkilidirler. Bakanlar Kurulunun (hükümetin) hazırlayarak Meclise sunmuş olduğu kanun projelerine kanun tasarısı ya da kanun layihası denir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, kısaca milletvekillerinin sundukları projeye ise kaÂnun teklifi denilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul olunan kanunÂları Cumhurbaşkanı onbeş gün içinde yayımlar. Cumhurbaşkanı yayımlanmaÂsını uygun bulmadığı kanunları tekrar görüşülmek suretiyle gösterdiği gerekçeÂle beraber aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Sadece, Cumhurbaşkanının bütçe kanunlarını geri gönderme yetkisi yoktur. Kanunlar, Başbakanlık tarafınca çıkartılmakta olan Resmi Gazetede yayımlanır. KanunÂların hangi tarihte yürürlüğe gireceği çoğu zaman kendi metninin sonunda yer edinen yürürlük maddesinde belirtilir. Kanun kendi metninde yürürlük tarihini gösterme mis bulunuyorsa, bu takdirde 1322 sayılı Kanun uyarınca, Resmi Gazete ile yaÂyımını izleyen günden itibaren kırkbeş gün sonrasında yürürlüğe girer.
Kanunlar, kaide olarak yürürlüğe girdikten sonraki vakalara uygulanırlar. Başka bir deyimle kaide, kanunların geçmişe etkili (makable şamil) olmaması, kısaca geriye yürümemesidir.
Kanunların genel olması demek, kanunun belli bir şahıs ya da vakası değil, ayÂnı durumda bulunan tüm kişileri ve aynı nitelikteki tüm vakaları kapsaması anlama gelir.
Kanunların devamlı olması ise, kanunların yürürlüğe girdikleri tarihten itibaÂren kapsamına giren şahıs ve vakalara daima uygulanması anlama gelir.
Milletlerarası andlaşmalar da nitelikleri itibariyle kanun sayılırlar. KanunlaÂrın Anayasaya aykırı hükümler içermemesi gerekir. Buna Anayasanın üstünÂlüğü ilkesi denir.
Kanunların Anayasaya uygunluğunun denetimi bakımından çoğu zaman biri siyasal denetim diğeri ise yargısal denetim olmak suretiyle iki denetim türü sözko-nusu olabilir. Siyasal denetim, kanunların Anayasaya uygunluğunun siyasal bir organ, mesela Meclis tarafınca denetlenmesi yoludur. Yargısal denetim ise, bu kontrolün bağımsız bir yargı organı tarafınca yapılmasını ifade eder.
2. Kanun Hükmünde Kararnameler
Kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanunÂla yetki vermesi üstüne Bakanlar Kurulu tarafınca belli mevzuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır. Bunlar da tıpkı kanunlar şeklinde resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girerler. Kanun hükmünde kararname çıkarÂma yetkisi, vatanımızda ilk kere 1961 tarihindeki eski Anayasamızın 64′ncü maddesinÂde 1971 senesinde meydana getirilen bir değişiklikle ortaya çıkmıştır. Osmanlı imparatorluÂğunda “1876 Kanunu Esasisi†(Anayasası), Vekiller Hey’etine Muvakkat Kanun adıyla kararname çıkartarak geçici hükümler koyma yetkisi tanımıştı; fakat Cumhuriyet döneminde gerek 1924 tarihindeki Anayasamız (Teşkilatı Esasiye KaÂnunumuz) gerek 1961 tarihindeki T.C. Anayasası Bakanlar Kurulu’na bu şekilde bir yetki tanımamışlardır. Yetki veren kanunda (yetki kanununda), çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin amacı, kapsamı ve ilkeleriyle bu yetkiyi kullanma süÂresinin ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağının gösterilmesi gerekir.
Sadece, Anayasamızın 91′inci maddesinin ilk fıkrasında, sıkıyönetim ve olaÂğanüstü haller saklı kalmak suretiyle, temel haklar, şahıs haklan ve ödevleri ile siyaÂsi haklar ve ödevlerin kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği belirtilmektedir. Kanun hükmünde kararnameler yayımlandıkları gün “Türkiye Büyük Millet Meclisiâ€ne sunulurlar. Yayımlandıkları gün TBMM’ne sunulmayan kararnameler bu tarihte, TBMM tarafınca reddedilen kararnameleri ise, red kararının yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkarlar.
3. Tüzükler
Tüzükler, herhangi bir kanunun uygulanmasını göstermek ya da kanunun emrettiği işleri belirtmek suretiyle, kanunlara aykırı olmamak şartıyla ve Danıştayın incelemesinden geçirtilerek Bakanlar Kurulu tarafınca çıkarılırlar. CumhurÂbaşkanı tarafınca imzalanırlar ve kanunlar şeklinde Resmi Gazete’de yayımlanırÂlar. Tüzük çıkarma yetkisi Anayasamızca bir tek Bakanlar Kuruluna tanınmışÂtır. Tüzüklerin iptaline ilişkin davalara “Danıştay†bakar. Tüzüklere eskiden NiÂzamname denilirdi.
4. Yönetmelikler
Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi vazife alanlarını ilÂgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak suretiyle ve bunlara aykırı olmamak şartıyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır. Yönetmeliklerin kaÂnuna aykırı olduğu iddiası hakkaniyet mahkemelerinde ileri sürülebileceği şeklinde, yöÂnetmeliğin iptali için Danıştay’a da başvurulabilir. Yönetmeliklere eskiden Genelge denilirdi.
B- Yazısız Kaynaklar (Örf ve Tane Hukuku)
Örf ve tane hukuku Angto-Ameri/can hukuk sisteminde yazılı hukuktan daÂha mühim bir hukuk membaı olması durumunda, bizim hukuk sistemimizde sadece taÂli (ikinci derecede) bir hukuk membaıdır. Hakim ilk kere yazılı kaynaklara başÂvurmak zorunda olduğu içindir ki, yazılı kaynaklara asli kaynaklar da denilmekÂtedir. Örf ve tane hukuku, yetkili bir organ tarafınca bilerek ve istenerek konulÂmuş olan kurallar değildir. Bunlar toplumda kendi kendilerine doğarlar. HerhanÂgi bir adetin, bir geleneğin bir örf ve tane hukuku kuralı düzeyine ulaşabilmesi için, bazı unsurları içermekte olması gerekir.
1. Unsurları
Alelade bir adetin, bir geleneğin örf ve tane hukuku kuralı olabilmesi için üç unsurun birarada bulunması gerekir.
a- Maddi Unsur :
Örf ve tane hukukunun maddi unsuru devamlılık ya da tekrarlanmadır. O adetin, o geleneğin azca çok uzunca bir süreden beri uygulanmakta olması, onun toplumda ilk kere kimin tarafınca uygulanmış bulunduğunun bilinmemesi halinde mevcut sayılacaktır.
b- Manevi Unsur :
Örf ve tane hukukunun manevi unsuru genel inanıştır. Cemiyet vicdanında, bu davranış biçiminde bulunmak zorunluluğu hakkında genel bir inanç yer etÂmemişse, o adetin bir örf ve tane hukuku kuralı niteliğini kazanması mümkün değildir.
c- Hukuki Unsur :
Hukuki unsur maddi yaptırımdır. Uzun zamandan beri tekrarlanmakta olan ve kişilerin kendilerini uymaya zorunlu ettikleri adetin bununla birlikte devlet güÂcüyle de desteklenmiş olması gerekir.
2-Türleri
a- Genel Örf ve Tane Hukuku
Memleketin her yerinde malum ve uygulanmakta olan kurallardır. Bu tür örf ve tane hukuku kurallarıfıa örnek olarak ortakçılık ve yarıcılık gösterilebilir. OrÂtakçılık, inek, koyun, keçi, manda şeklinde semere (ürün) veren hayvanlarla ilgili bir örf ve tane hukuku kuralıdır. Yarıcılık ise, tarıma elverişli toprakla ilgili bir örf ve tane hukuku kuralıdır.
b- Hususi Örf ve Tane Hukuk
Ülkenin belli bir yöresinde ya da belli bir meslek grubuna dahil bulunan kimÂseler içinde malum ve uygulanan kurallardır. Belli bir yörede geçerli olan örf ve tane hukuku kurallarına “yerel örf ve tane hukuku†denilmektedir. Mesela bir tek Ege bölgesinde, bilhassa izmir ve dolaylarında çok eskiden beri uyguÂlanmakta olan paftos ve örfü belde bu nitelikteki örf ve adetlerdendir.
Paftos, başkasına ilişik bir arazide bağ yetiştirme; örfü belde ise, başkasının arsasına bina yaptırma ile ilgilidir. Hususi örf ve tane hukuku kurallarının bir kısÂmı ise, bir tek belli bir meslek grubuna dahil bulunan kimseler içinde geçerÂlidirler. Bunlara örnek olarak ticari örf ve adetler gösterilebilir. Ticari örf ve adetÂler, tecim hukukunun ikincil kaynaklarındandır.
C.Destek Kaynaklar
Destek kaynaklardan biri bilimsel görüşler, diğeri ise yargısal kararlardır.
1. Bilimsel Görüşler
Bilimsel görüşler, çoğu zaman tartışmalı olan hukuki mevzularda hukuk bilginleÂrinin ileri sürmüş oldukları görüş, fikir ve kanaatlerdir. Buna öğreti ya da öğreti denilmektedir.
2.Yargısal Kararlar
Mahkemelerin vermiş oldukları kararlarda bir probleminin çözümlenmesi ile ilÂgili olarak kabul edilmiş olan ilkeleri yansıtırlar, benzer bir probleminin çözümlenÂmesinde destek bir rol oynarlar. Mahkeme kararlarının, kısaca yargısal kararlaÂrın hakimleri bağlayıcı niteliği yoktur. Sadece uygulamada mahkemelerin yargıÂsal kararlara ve bilhassa Yargılayın kararlarına büyük seviyede uymakta oldukları görülmektedir.
Yargılayın daire kararlarının ve hatta genel kurul kararlarının hakimleri bağlayıcı niteliği olmamasına karşılık, “içtihadı birleştirme kararlanâ€nın bağlayıÂcı niteliği vardır, içtihadı birleştirme kararları Yargıtayda “İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu†(Büyük Genel Kurul ve Minik Genel Kurullar) tarafınca verilir ve Resmi Gazetede yayımlanır. İçtihadı birleştirme yoluna, Yargılayın iki daireÂsinin kararları ya da bir dairesinin çeşitli tarihlerde verdiği kararlar içinde bir aykırılık bulunmuş olduğu veya yerleşmiş bir içtihadın değiştirilmesine gerek duyulÂduğu zamanlar başvurulur.
Hukuk Sistemleri
Hukuk biliminde şekil, öncelikler ve ilkeler doğrultusunda bazı sistemler ortaya çıkmıştır.
Roma hukuku
Kara Avrupası ülkelerinin yanında Türkiye'nin de uyguladığı sistemdir.Bu sistemde hukuk, yurttaşlar arasındaki ilişkileri düzenlemeyi öncelikli hale getirmiştir.Bu sebeple Çağdaş Hukuk öteki sistemlere nazaran çok daha ileri düzeydedir.Bu sistemlerde hukuk hususi hukuk ve kamu hukuku olarak ikiye ayrılır.Hukuku yaratan yasa koyucular yapar. Continental-law da denir.
Ortak hukuk
Anglo-Amerikan vatanlarında uygulanan sistemdir. XI. yüzyılda İngiltere'de gelişmiştir.Roma hukuk sistemi şeklinde hukuku bölümlere ayırmaz ek olarak hukuk yaratıcısı olarak yargıçları görürler. Fakat gelişme ve hızla gelişen teknolojinin getirmiş olduğu yenilikler yüzünden ortaya çıkan eksiklikler çıkarılan yasalarala giderilmeye çalışılmıştır. Hukuk fakültelerinde Common-law adıyla anılır.
İslam hukuku
Dinsel ilkelere dayanır ve hukukun yaratıcısı olarak Kur'an görülür ek olarak çıkan bazı eksikliklerde Peygamberin sözleri ve davranışları (Sünnet) dikkate alınır. Benzetme (analoji) ve İcma (mahkeme içtihatları ve bilimadamlarının görüşleri) hukukun oluşumunda mühim paya haizdir. Osmanlı İmparatorluğunda da uygulanan bu sistem 1926'da çıkarılan Çağdaş Kanun ile Türkiye'de son bulmuştur.
Osmanlı imparatorluğunda uygulanan hukuk sistemi bir padişahın varlığından dolayı batıdaki şeklinde monarşik algılansa da şeyhulislamın bir padişahı görevden alabilme yetkisinin varlığı islam hukukunun ne aşama de uygulandığını gösterir
Günümüzde İslami kuralların uygulanmış olduğu ülkeler olmakla beraber, hukuk olarak İslam Hukukunun uygulanmış olduğu bir ülke yoktur.
İslam hukuku, içtihatlar ile en parlak zamanını yaşadıktan sonrasında bu (içtihat) kapının kapatılmasıyla pasifleşmiştir.
Toplumcu Hukuk
Rusya komünist devriminden sonrasında toplumcu ülkelerde uygulanan sistemdir.Daha çok ekonomik koşullara dayanır ve en mühim dayanağı iyelik hakkının kişilere değil topluma ilişik olmasıdır.Bireyler arasındaki hususi hukuktan çok cemiyet çıkarları gözetilmiştir.Ek olarak Marksist ve Leninist düşünceye nazaran toplumcu hukuk geçici bir durumdur ve toplumu düzenlemek içindir ve cemiyet komünist düzene geçmiş olduğu süre yaptırıma dayanan bir hukuk sistemine gerek kalmayacaktır.Komünizmin Avrupa'da çökmesinden sonrasında toplumcu hukuk sistemide negatif yönde etkilenmiştir.
Devletler hukuku
Birleşmiş Milletler bayrağı
Devletleri birbirleri arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk dalıdır.Membaı temel hukuk ilkeleri, internasyonal andlaşmalar ve internasyonal yargı makamlarının verdikleri kararlardır.Gerçekçi anlayışa nazaran uluslararsı hukukun oyuncuları devletlerdir.Sadece bilhassa Avrupa insan Hakları Sözleşmesi ile devletler, vatandaşlarının da internasyonal mahkemelere başvurmasına izin vermişler ve bu mahkemelerin kararlarına uyacaklarını duyuru etmişlerdir.
bilhassa ikinci dünya savaşından sonrasında kurulan birçok internasyonal teşkilat kendi hukuklarını evrensel ilkeler doğrultusunda yapmakta ve uygulamaktadır.Bunun en somut örneği Birleşmiş Milletler'dir.
YORUMLAR