İslam dininde toplumsal yadımlaşma nedir? İslam’da toplumsal yardımlaşma niçin önemlidir, iyi mi olmalıdır? Hakkında bilgi. İslâm dininde ...
İslam dininde toplumsal yadımlaşma nedir? İslam’da toplumsal yardımlaşma niçin önemlidir, iyi mi olmalıdır? Hakkında bilgi.
İslâm dininde ahlâk güzelliğinin en fazla övülen yönlerinden birisini, toplumsal yardımlaşma teşkil eder. Bu bununla birlikte kişinin âhiret yaşamı bakımından da mükâfata kavuşmasına niçin olur. Çoğu zaman İslâmiyet’te türlü hayrat ve hasenatın (Hayırlı işler, iyi işler) amaçlarında toplumsal yardım ve dayanışma esprisi mevcuttur. Bu yalnız fertler arasındaki ilişkiler için değildir, hatta daha çok toplumun yararına olan müesseselerin yapım ve işleyişinde kendini gösterir. Ama fertlerin korunması, servetin -bir ölçüde- vasıtalı şekilde kontrolü kanalıyla toplumda güçsüzlerin, yoksulların muhtaç durumlardan kurtarılması bir kardeşlik ve ortaklaşa yardım duygusu içinde el ele tutuşarak sorunların çözümlenmesi ilk planda İslâmiyet’in açıkça telkin ve tavsiye etmiş olduğu bir yükümlülüktür. Çünkü imanlı insanoğlunun mümin kardeşine her elverişli fırsatta mümkün olan desteğe koşması, dara düşene el uzatması, yolda kalana kanat germesi, borçluyu kurtarması, yetimi koruması, açı doyurması, çıplağı giydirmesi, evsizi barındırması, işsize iş güç bulması, hastaya ilaç araması vb. İslâmlığın fazileti icabıdır. Bu benzer biçimde görevleri Kelâm-i Kadiminde Allah, hadislerinde Peygamber komut buyurmuştur. Hayra ve din kardeşlerinin güçlüklerini maddi ya da içsel olsun çözümlemede gösterilen çabaya karşı görülecek mükâfatlar da bilinmeyen değildir. Allah’ın yarattığı ve lütfedip ruhundan nefhettiği Beni Adem’e (Ademoğlu) her hal ü kârda gösterilecek ilgi, yapılacak yardım, güçlükten çekip çıkarma yolunda harcanacak emek indellah (Allah katında) makbul olur, halk içinde da beğenilir.
Cenab-ı Hakk’ın yardımlaşma, yardımda dikkat edilecek hususlar, kimlere yardım yapılmasının gerekliliği mevzularındaki emirlerinden bir kaç örnek vermeyi yararlı buluruz. El-Maide Sûresi’nde 2. âyetin meali şöyledir: “… İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek ve haddi aşmak üstünde yardımlaşmayın. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki: Allah, cezası çok çetin olandır.”
Toplumsal yardımda yalnız fertlerin birbirine yardımları kafi olmayıp bununla birlikte onlar yerine devletin görevleri de söz mevzusudur. Bilhassa “Ganimetlerde beşte bir: Allah’ın, Resulünün, hısımların, yetimlerin, yoksulların, yolcularındır…” Bu şu anlama gelir ki: Meselâ bir muharebede düşmandan elde edilmiş her türlü zenginlikte yetimlerin, yoksulların, yolcuların da oranı vardır. Bu tür şeyler ise toplumun korunmasına itina göstermesi lüzumlu, çoğu zaman kuvvetli olmayan ve ekonomik imkânları sınırı olan kimselerdir. Doğrusu İslâm: dar gelirli, yufka zırhlı, gariplik ya da yetimlik sebebiyle sahipsiz görünümlü kimseleri kanatları altına almış, onları koruma koşulları ve yollarını göstermiştir.
Müslümanlar’ın muhtaçlara hangi şeyleri nafaka (idame için lüzumlu olan şeylerin tümü) olarak vermelerinin yerinde olacağı da belirlenmiştir. El-Bakara Sûresi’nde bu konudaki Allah buyruğu şu mealdedir: “Onlar hangi şeyi nafaka olarak vereceklerini sana merak ederler. De ki: Maldan vereceğiniz şey ananın, babanın akrabanın, yetimlerin, yoksulların, yo! oğlunun (misafirin) hakkıdır. Her ne hayır işlerseniz şüphesiz Allah onu çok iyi bilen (mükâfatını da veren) ‘dir.”
VERİRKEN İYİ DÜŞÜNÜN…
Müslümanlar’a toplumsal yardım niyetiyle gözükmese dahi Allah yolunda yapılacak harcamanın : malın, servetin en iyisinden olması da gereklidir. Çünkü gerçek iyilik ama en fazla sevilen şeylerden vermektedir: “Allahu Taâlâ Âl-i İmran Sûresi”nde şöyleki buyurmuştur: “Siz sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcayıncaya kadar hiç bir zaman iyiliğe ermiş (birr ü taat etmiş) olmazsınız. Her ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu bilicidir.” Bu âyet-i kerime indirilince sahabeden bazıları en fazla sevilmiş olduğu bahçesini, atını ve başka şeylerini Allah yolunda vermişlerdir. Hasan-i Basri demiş ki:
“Bir kimse sevilmiş olduğu bir tek hurmayı dahi Allah rızası için sadaka olarak verirse, bu âyetteki “birr” (iyilik)e mazhar olmuş olur…” Bununla birlikte bilindiğine nazaran Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz yoksul fukaraya bol miktarda şeker dağıtırmış. Kendisinden sebebini sormuşlar. Verdiği çözüm şundan ibaret olmuş: “Çünkü ben en fazla şekeri severim.” Buradaki nükteye, inceliğe dikkat ister: Bir takım kimseler malının, yiyeceklerinin en iyisini ve kullanılmağa, yemeğe en temiz şekilde elverişli olanını değildir, küçük oranda yaramazını muhtaçlara verir ve bununla bir toplumsal yardım hizmeti gördüklerini sanır, etrafa da bu durumu yayarlar. Bu âyetin anlamına nüfuz etmek isteyen anlayacaktır ki vaziyet başkadır. Bir insan verecekse kendi yediğinden bozulmamış ve gıda enerjisini yitirmemiş yiyeceğinden yoksula vermelidir. Giyeceğinden verecekse eskimiş kullanılmaz hale gelmiş olan elbise ve sairesini değildir, hemen hemen giyime elverişli ve evde kalsa kendisinin de çekinmeden giyebileceği giysilerinden vermelidir. İşte ama o vakit görevini yapmış, iyiliğe erişmiş olduğu benzer biçimde toplumun da şükranına layık bir harekette bulunmuş ve toplumsal yardım kadrosunda bir hizmeti başarmış mevcuttur.
Aslen toplumsal desteğe mevzu teşkil eden hususlar içinde İslâm’ın farz, vacip ya da sünnet olarak kişilere ya da kuruluşlara yüklediği bir takım harcamalar vardır. Meselâ zekât farzdır, fitre vermek ya da kurban kesmek vaciptir, sadaka çoğu zaman sünnettir. Bunlardan biride zekât ve fitrenin zamanı, nisabı veriliş şekli evvelde bellidir. Kurban için de şartlar muayyendir. Ama sadakanın zamanı mekânı yoktur. Her fırsatta ve her imkânda yoksula, garibe, yetime, yolda kalmışa, muhtaca verilebilir ve sevabı çoktur.
YORUMLAR