ÖLÜM ADETLERİ İstanbul ölüm adetleri, gelenekleri, uygulamaları hakkında bilgi. İstanbul’da ölüm öncesi, ölüm esnasında ve ölümden sonrasınd...
ÖLÜM ADETLERİ
İstanbul ölüm adetleri, gelenekleri, uygulamaları hakkında bilgi. İstanbul’da ölüm öncesi, ölüm esnasında ve ölümden sonrasında meydana getirilen uygumalar nedir?
İstanbul halkı içinde eskiden hastalığın uzaması ölümün ilk habercisi sayılırdı. Fakat, ölüme yaklaşıldığı anlaşılsa dahi ölüm gerçekleşmeden hastanın iyileşmesi beklenir, “Allahtan umut kesilmez”, “Çıkmayan canda umut vardır” atasözleriyle iyileşme beklentisi dile getirilirdi.
Allahtan umut kesilmez”, “Çıkmayan canda umut vardır
Bir kimsenin ölüm hemen çok zahmet çekmesi günahkârlığına, zahmetsiz ölmesi ise cennetlik olduğuna yorumlanırdı. Uzun devam eden bir hastalıktan sonrasında gelen ölüm, hasta ile beraber yakınlarını da azap içinde bıraktığından dolayı üzücü kabul edilir; bu nedenle herkesçe “Az ağrı-sancı, âsân ölüm” sözüyle özetlenen kısa devam eden bir rahatsızlığın arkasından gelen ölüm istek edilirdi. “Üç gün yatak dördüncü gün toprak” atasözüyle de anlatılan bu türlü ölümlerde “Bu şekilde ölüm dostlar başına” denilirdi.
Yaşlı kişiler içinde kefenlerini alanlara, cenaze için harcanacak para biriktirenlere, gömüleceği gömüt yerini alıp, gömüt taşını hazırlatanlara dahi rastlanırdı. Ölüm öncesi bu şekilde hazırlık yapılmasının günah olduğuna inananlar da bulunmakla birlikte ölünce, kendinden ilkin ölen yakınlarının yanına gömülme isteği daha ağır basardı.
Ölümün yaklaştığı anlaşılınca hastanın başucunda “Yasin” okunurdu. Bu anane günümüzde de devam etmektedir. Hasta ölüm haline yaklaşınca umut kesilir de can veremediği anlaşılırsa sevdiklerinden birinin yanında olmamasından kaynaklandığı düşünülür ve söz mevzusu şahıs yanına çağrılırdı. Uzaksa bir eşyası ya da resmi hastanın yatağına konularak bu durumun giderilmesine çalışılırdı. Ölüm yatağındaki hastanın ağzına sık sık su ya da zemzem damlatılır, zemzem olmaması halinde suyun içine gülsuyu katılırdı. Bu uygulama hastanın son hemen hararetinin arttığı ve su içme ihtiyacı duyduğu inancından kaynaklanırdı.
Ölümün yaklaştığı anlaşılınca hastanın başucunda “Yasin” okunurdu
Ölüm gerçekleştikten sonrasında cenazenin ayakları yumuşak bir bezle bağlanır, kolları yanlarına uzatılır, ağzının açık kalmaması için çenesi bağlanır, gözleri kapatılıp yüzü örtülür, karnı şişmesin diye göbeğinin üstüne kara saplı bir bıçak konulur ve kıbleye getirilmek suretiyle rahat döşeğine yatırılırdı. Cenazenin yatmış olduğu odaya kedi girmemesine dikkat edilirdi. Çünkü üstünden kedi atlarsa ölünün hortlayacağına inanılırdı. Ölünün yatmış olduğu odaya çocuklar ve hamile hanımlar alınmaz ve ölüyü cinsiyetine bakılırsa aynı cinsten insanoğlu beklerdi.
Akşamüstü ölenlerin cenazesi ertesi günü, sabahleyin ölenlerin cenazesi öğlen ya da ikindi vakti kaldırılırdı. Cenazenin acele gömülmesi sevap sayılırdı. Ölenin ailesi, vakası yakınlarına, cenaze töreninde bulunmasını istediği insanlara da haber verirdi. Haber verme işi eskiden sala verilerek yapılırdı. Günümüzde daha çok basın kanalıyla yapılmaktadır. Fakat ölenin vasiyeti, yakınlarının isteği üstüne sala verilerek duyurulduğu da olmaktadır.
Cenazeler eskiden evlerde yıkanırdı. Bu sırada öd ağacı yakılır, başka bir odada ise Kuran okunurdu. Ölü erkekse çoğu zaman mahalle imamı ya da müezzinleri, kadınsa halk içinde bu işi meslek edinmiş olan yaşlı hanımlar yıkardı. Bu işi meydana getiren hanımlar için halk içinde “ölüyü yıkayıcı” denilirdi. Günümüzde bu hizmetler belediyenin büyük mezarlıklarda kurduğu gasilhanelerde ya da cami gasilhanelerinde gerçekleştirilmektedir.
Cenazeler eskiden evlerde yıkanırdı
Tabut evden alınırken dua edilir ve cenaze tezkiye (tanıyanlardan sorarak iyi halli bulunduğunu bildirme) edilir ve namaz kılınmak suretiyle camiye götürülür. Evvelinde tabut omuzda eller üstünde götürülürken, bugün cenazeler belediyeden ya da cenaze işleriyle ilgilenen firmalardan gelen otomobillerle götürülmektedir. Cenaze töreninde tabutu taşımanın sevap olduğuna inanılır ve bir süre elde göç eder. Cenazeye yolda rastlayanların tabutun arkasında kırk adım yürümeleri, bu durumu yapamayanların ise asla eğer olmazsa ayağa kalkmaları ve ölüye saygı göstermeleri âdetti.
Tabut cami avlusunda musallaya konulur, namazı kılınır ve bir süre sonra mezarlığa götürülür. Önceleri otomobil olmadığı için elde götürülür ve bu sırada da hafızlar tarafınca ilahiler okunurdu.
Cenaze mezara eskiden tabutsuz gömülürdü. Az görülmekle beraber tabutla gömülecekse tabutun kapağının kafa tarafı kesilir ve cenazenin göğsünden yukarısı açıkta bırakılır. Cenaze mezara ayakları kıbleye gelecek şekilde sağ tarafının üstüne yatırılır. Kefen çözülüp cenaze gömülürken Kuran okunması mümkün. Gömülme işlemi bitince dua edilip, mezarın başucunda telkin verilir. Halk inancına bakılırsa telkin bitince ölü başını kaldırır, başı tahtalara vurduğu süre eyvah ben öldüm der ve o süre ölürmüş. Cenaze gömülürken üstüne üç kürek ya da üç avuç toprak atmak sevap sayılır.
Cenaze mezara eskiden tabutsuz gömülürdü. Az görülmekle beraber tabutla gömülecekse tabutun kapağının kafa tarafı kesilir ve cenazenin göğsünden yukarısı açıkta bırakılır. Cenaze mezara ayakları kıbleye gelecek şekilde sağ tarafının üstüne yatırılır. Kefen çözülüp cenaze gömülürken Kuran okunması mümkün. Gömülme işlemi bitince dua edilip, mezarın başucunda telkin verilir. Halk inancına bakılırsa telkin bitince ölü başını kaldırır, başı tahtalara vurduğu süre eyvah ben öldüm der ve o süre ölürmüş. Cenaze gömülürken üstüne üç kürek ya da üç avuç toprak atmak sevap sayılır.
İstanbul’da mezarlar 1 ya da 1,5 m derinlikte kazılır. Mezarın duvarları örülürse “lahit”, örülmeden bırakılırsa “âdi mezar” ismi verilir. Lahit mezarların üstü beton ve taşla, bayağı kabirlerin üstü ise kalınca tahtalarla kapatılıp üzerine toprak dökülerek tümsek hale getirilir ve sıkıştırmak için sulanır.
Cenaze gömüldükten sonrasında fakirlere sadaka dağıtılarak mezarlıktan dönülür. Aynı gün akşam ile yatsı içinde 51 kez Fatiha okunması mümkün. Bunun ölenin mezarında ışık olacağına inanılır. Ölü gömüldüğü akşam hafızlar tarafınca devir hatmi indirilir. Devir hatminde bulunanlara irmik helvası ikram edilir. Ölüm tarihinden itibaren yedi ya da kırk akşam “Yasin” ölünün ruhu için okunması mümkün. Ölünün yatmış olduğu oda ile yıkandığı yer eskiden bir takım ailelerce ölüm tarihinden başlayarak yedi gece, bir takım ailelerce kırk gece ışıklandırılırdı. Odanın kapısı da bu süre içinde asla kapatılmazdı.
Cenaze gömüldükten sonrasında fakirlere sadaka dağıtılarak mezarlıktan dönülür
Ölüye ait eşyalar gereksinim halinde satılır ya da fakirlere dağıtılırdı. Saat, cüzdan, katman, kalem şeklinde bir takım küçücük eşyaları yakınları tarafınca yadigâr olsun diye saklanırdı. Ölünün borcu var ise derhal ödenir, buna olanak bulunamazsa alacaklı ile ödeme koşulları hakkında anlaşılırdı. Bu yolla ölünün borçlu yatması önlenirdi. Ölü evinde eskiden üç gün ocak yakılmaz ve yiyecek pişirilmezdi. Bu süre içinde ölü evine komşular tarafınca yiyecek getirilirdi. Günümüzde bu uygulama yaygın olmamakla beraber devam ettirilmektedir. Ölünün arkasından uzun uzadıya ağlamak ve yas içinde kalmanın günah olduğu hatta ölüyü gücendiren bir hareket olduğu inancı yaygındır.
Ölünün arkasından uzun uzadıya ağlamak ve yas içinde kalmanın günah olduğu hatta ölüyü gücendiren bir hareket olduğu inancı yaygındır
Ölüm vakasıyla beraber yakınları, dostları, komşuları başsağlığı dilemek amacıyla ölenin ailesini evinde ziyaret ederler. Bu ziyaret cenaze kaldırılmasından başlayıp ölü gömüldükten bir süre sonrasında da devam eder. Ölünün ailesini ziyaret edemeyecek kadar uzakta bulunan yakınları ise başsağlığı dilemeyi mektup, telgraf ve telefonla yaparlar. Son zamanlarda buna gazete ilanları da eklenmiştir.
Ölünün gömüldüğü tarihten kırk gün sonrasında burnunun düşeceğine ve elli iki gün sonrasında da uzuvlarının dağılacağına inanılır. Bu yüzden ölünün kırkıncı günü lokma döktürülerek komşulara ve tanıdıklara dağıtılır ya da mevlit okutulur.
Ölüm sonrası ilk gece ruhun evde bulunduğuna, ondan sonrasında da kutsal gecelerde geleceğine inanılır. Başka bir inanışa bakılırsa cuma günleri, ramazanlarda, bayramlarda, kandil akşamlarında ölenin ruhu evin saçağının altına gelir ve ailesinden Kuran ister. Bu yüzden kutsal günlerde Yasin okunarak ölünün ruhuna affetme âdeti vardır. Bu töre günümüzde de devam etmektedir.
YORUMLAR