SAKALAR Su tesisatı olmayan eski İstanbul evlerinde su ihtiyacı, türlü yollarla karşılanırdı. En kolay cevap aracı, her evin yakınında bulun...
SAKALAR
Su tesisatı olmayan eski İstanbul evlerinde su ihtiyacı, türlü yollarla karşılanırdı. En kolay cevap aracı, her evin yakınında bulunan mahalle çeşmeleriydi. Çeşmelerin önünde oluşan kalabalık, bir takım evlerin çeşmeden uzak oluşu, ev işlerinin devamlı çeşmeye gitmeye uygun olmaması İstanbulları başka çözümler aramaya itti.
15. yy’da kurulan saka loncası, evlere para karşılığında su taşıyan kişileri bir araya getirmişti. 19. yy’ın sonuna kadar evlere suyu bu loncaya bağlı kişiler taşırdı. Her mahallenin loncaya kayıtlı belli başlı sayıda sakası bulunurdu. Sakalar, sularım sebillerden alırdı. Sebillerin önünde toplanarak buralardan su alacak vatandaşları engellememeleri için hangi sebilden hangi sakaların su alacakları da belirlenmişti. İzin belgesi almadan su alıp satmak yasaktı. Gene bir takım sebillerden de ticari maksatla su alımı yasaklanmıştı.
Sakaların sebillerden su almaları gediğe bağlanmıştı. “Saka gediği” bir imtiyaza bağlı olup alınır, satılır, vârislere intikal ederdi. Saka gedikleri, başka gediklerin kaldırılmasından sonrasında da bir süre daha devam etmiştir. II. Abdülhamid zamanında (1876-1909) Kâğıthane’deki memba sularının Galata ve Beyoğlu’na borularla getirilmesi, gediklerin hükmünü yavaş yavaş ortadan kaldırmaya başlamıştı. Halk. sakalardan ve gedik usulünden son aşama şikâyetçiydi. Sakalar, bir takım çeşmeleri, sanki mülkleriymiş benzer biçimde kullanırlar, buralardan su aldıktan sonrasında çeşmenin suyunu da kesip giderlerdi. Mahalle halkı ya da çeşme yaptıran kimseler, gediği olmayan bir takım çeşmelerin üstüne “Bu çeşmede saka gediği yoktur” ibaresi yazılmış mermer levhalar koyarlardı.
Sakalar evlere suyu, ilk başlangıçta “kırba” denilen ten tulumlarla taşırlardı. Kırbalar. 45-50 litre kadar su alır, sakaların omuzlarına geniş, ten bir kayışla asılırdı. Sakalar kırbaların altına, ciğerlerini rutubetten korumak için ten bir yelek giyerlerdi. Görünüş itibariyle çirkin olan kırba, su taşımak için oldukça ergonomik bir araçtı. Sakalar, evlerin önüne geldikleri vakit kapının önüne sıralanmış kovalara ya da içeride bulunan büyük, ağzı tülbentle kapalı bulunan küplere kırbanın fil hortumu benzer biçimde uzanan meşin borusuyla suyu boşaltırlardı. Su boşaltıldıktan sonrasında saka, hortumu kırbanın üstündeki çengele takarak başka bir eve doğru yola koyulurdu.
Bir takım sakalar, kırbaları sırtlarına vurarak dolaşırlarken bazıları da daha çok para kazanabilmek için at ya da eşeğin sırtına üç-dört kırba asarak ticaretlerini sürdürürlerdi. Atla dolaşan kırbalar özellikle lokanta, kahve benzer biçimde çok oranda su tüketen bölgelere satış yaparlardı. Müşteriler, paralarını aydan aya kırba hesabıyla öderlerdi. Çetele ya da kertme geleneği oldukça yaygındı. Saka, her gün bıraktığı kırba sayısı kadar evin kapısının kenarına tebeşirle işaret koyar, ay sonunda bu tür durumlar toplanırdı. Fakat nerede ise her ay müşterilerle saka içinde çetele kavgası asla noksan olmazdı. Hattâ bir takım müşteriler, sakaların onası kesik tebeşir kullandığını bir çekişte aslen iki çizgi çizerek hile yaptıklarını iddia ederlerdi. 19. yyın sonundan itibaren kırbayla su taşıma geleneği de ortadan kalkmıştı. Hamidiye. Terkos suyu taşıyan sakalar, sularını gaz ya da zeytinyağı tenekelerine doldurarak at otomobilleriyle satmaya başlamışlardı.
Sakaların görevlerinden birisi de yangın çıkmış olduğu vakit su taşımaktı. Su nazırının maiyetindeki Sakalar Ocağında bulunanlar bu işle görevliydiler.
Yeniçeri Ocağının su ihtiyacı, sakalar tarafınca karşılanırdı. II. Mahmud’un (18081839) 1826’da Vak’a-i Hayriye ile bu ocağı kapatmasıyla bunların ismi sebilciye çevrildi.
Sarayda sakabaşının emrinde bulunan sakalar, sularını gümüş kaplar içinde taşıdıklarından kendilerine “sakayân-ı sîm-i hassa” ismi verilmişti. Sakabaşı, divan toplantısı olduğu günlerde erkâna şerbet dağıtırdı. Sakabaşılar, aslen baltacılar arasından seçilirken usule aykırı davranışlarından dolayı. I. Mahmud zamanından (17301754) itibaren hasekiler arasından seçilmeye başlanmıştı.
İstanbul’da sakalar bir takım semtlerde 1950′ li yılların sonuna kadar hizmet vermeye devam etmişlerdir.
YORUMLAR