İstanbul’da sünnet çoğu zaman 5-11 yaşları içinde yapılırdı. Sünnet yaşlarının belirlenmesinde uğurlu olduğu düşünülerek eskiden tek rakamlı...
İstanbul’da sünnet çoğu zaman 5-11 yaşları içinde yapılırdı. Sünnet yaşlarının belirlenmesinde uğurlu olduğu düşünülerek eskiden tek rakamlı yaşlar tercih edilirdi. Sünnet düğünü çoğu zaman mütevazı bir törenle evlerde yapılır, mali şartları iyi olanlar ise heybetli düğünler düzen ederlerdi. 1908’e kadar düğünler evlerde, bu tarihten sonrasında da giderek salonlarda yapılmaya başlandı.
İstanbul’da sünnet genel olarak güz mevsiminde gerçekleştirilirdi. Sünnet için süre belirlendikten sonrasında lüzumlu giyim ve malzemeler, Kapalıçarşı ya da Mahmutpaşa’dan alınırdı. Giysisi tamamlayan ve kullanılması gelenek olan iki mühim öğe, başa giyilen “sünnet takkesi” ile çapraz olarak elbisenin üstüne gelen “Maşallah” yazılı ince kumaştan şeritti. 1880’li yıllara kadar “sünnet teli” denilen ve başlığa takılarak bele kadar inen telleri kullanmak da âdetti. Sünnet yatağının hazırlanıp süslenmesi için lüzumlu olan fener, balon şeklinde malzemeler de çarşı alışverişinin mühim kısmını oluştururdu.
Sünnet olacak çocuk, 1 hafta evvel akrabalara, komşulara götürülerek el öptürülür ve bu ziyaretler esnasında da düğün daveti yapılırdı. Ziyaret edilen kişiler de küçüklere şeker ve tatlı ikram ederek “Kırk bir kere maşallah! İnşallah düğününü de görürüz!” diyerek memnuniyetlerini dile getirirlerdi.
İstanbul’da sünnet düğünüyle ilgili en mühim törenlerden birisi de Eyüp Sultan Türbesi ziyaretidir. Çocuklar, bu türbeyi ziyaret etmeyi, dönüşte Eyüp oyuncakçılarına da uğranacağını bildiklerinden çok severlerdi. 19. yy’ın ortalarına kadar sünnet evlatlarının bilhassa midilli cinsi süslenmiş atlara bindirilerek davul zurna eşliğinde ve yer yer kasideler okunarak köy köy dolaştırılması da âdetti. Günümüzde aynı gelenek, hususi olarak tutulan otomobillerle yerine getirilmektedir.
Sünnetten bigün ilkin çocuğun hamama götürülerek güzelce yıkanması ve sağ eline kına yakılması da kaybolmaya yüz tutmuş eski sünnet âdetlerindendir. Gene bugün terk edilmiş mühim bir sünnet âdeti de adam evlatlarının tepelerindeki bir tutam saçın asla kesilmeden örülmesi ve senelerce uzatılmış bu saçın sünnet günü kesilmesiydi.
İstanbul’da sünnet düğünleri eskiden perşembe günü öğleden evvel yapılırdı. Düğün sabahı evvel tutulmuş olan çengi, hokkabaz, curcunabaz ve Karagöz sanatçıları eve gelirler, kendilerine tahsis edilmiş olan odalarda hazırlıklarına başlarlardı. Sabah sünnet edilecek çocuk, geniş bir entari giydirilerek sünnet odasına götürülürdü. Bu esnada korkudan tavan arasına gizlenen ya da uzak mahallelere kaçanlar da olurdu. Hokkabazların “oldu da tamamlandı maşallah” avazları içinde sünnet edilen çocuk, süslenmiş yatağına yatırılırdı. Yatağı nazardan korumak için çörekotu serpme âdeti vardı. Düğüne gelen davetliler, gelirlerine nazaran muhakkak bir armağan getirirlerdi. Getirilen hediyeler yatağa, para ya da takılar da yastığın altına konurdu. Sünnet düğünlerinde eskiden kurban kesme âdeti de yaygındı.
Yazın sünnet düğünleri evlerin bahçelerinde yapılır, büyük konaklarda ise bahçelere çadırlar kurularak daha görkemli bir şekilde gerçekleştirilirdi. Eski düğünlerde gündüz meydana getirilen eğlenceler hanımlar, gece yapılanlar da erkekler için olurdu.
Sünnet düğünleri, aile içinde komşuların ve akrabaların katılımıyla yapıldığı şeklinde “meydan düğünleri” adıyla değişik hayır kurumları ve belediyeler vasıtasıyla da toplu olarak yapılırdı. İstanbul’da eskiden tulumbacıların öncülük etmiş olduğu bu düğünlerin harcamalarını varlıklı kişiler karşılardı. Kimsesiz ya da ekonomik şartları uygun olmayan ailelerin evlatları da böylelikle düğünden yoksun olmadan sünnet ettirilmiş olurdu. Bu anane bir seviyede günümüzde de sürmektedir.
Uğur Göktaş
YORUMLAR