Toplumlarda yaygın bir inanış olan nazar olgusu İstanbul halkının yaşayışında da mühim bir yere sahipti . Eski İstanbul’da hayranlık duyula...
Toplumlarda yaygın bir inanış olan nazar olgusu İstanbul halkının yaşayışında da mühim bir yere sahipti. Eski İstanbul’da hayranlık duyulan, kıskanılan bir kişiye yönelen beğeni, imrenme ya da haset dolu bakışların “nazara uğramaya niçin olacağı inancı hâkimdi. İnsanların yanında başka canlılar ve nesneler de nazardan etkilenebilirdi.
Toplumlarda yaygın bir inanış olan nazar olgusu İstanbul halkının yaşayışında da mühim bir yere sahipti.
Eski İstanbul halkı içinde Hz Muhammed’in sahabeleriyle bir mezarlıktan geçerken “Bu mezarlıkta kaç şahıs yatıyorsa, ne olursa olsun yarısından büyük bölümü nazardan ölmüştür” şeklindeki sözlerinin nazarın korkunçluğunu gösterdiğine inanılırdı. Bu düşünceye bağlı olarak “nazar insanı mezara, hayvanı kazana sokar” denilir.
nazar insanı mezara, hayvanı kazana sokar
Nazar değmesini önlemek, nazarın fena etkilerinden korunmak amacıyla; tütsüleme, kurşun dökme, okutma ve vücudun görünen bir yerine nazarlık takma şeklinde tedbirlere başvurulurdu.
Nazar değen bir kişinin okunması üfürükçü hocalar kanalıyla yapılırdı. Üfürükçüler şehrin türlü yerlerinde sanatlarını açıkça icra ederlerdi. Okuma, kısmet açma, kaybolan eşyayı bulma, karı kocayı bir araya getirme ya da ayırma şeklinde durumların yanında nazarı önlemek için de yapılır;
peşinden muskalar yazılır, rüyalar yorumlanırdı. Nazara karşı en etkili önlemlerden birisi de, değişik türleri bulunan nazarlıktı.
Nazarın bilhassa kuvvetsiz ve savunmasız olmaları sebebi ile yeni doğan evlatları etkileyeceğine; nazara uğrayan evlatların hastalanıp ölebileceğine inanılarak tüt-süleme, kurşun dökme, okuma ve nazarlık takma önlemlerinin yanında başka uygulamalara da başvurulurdu.
Çocuk çamaşırı hazırlanırken hamile hanım bu tarz şeyleri evin erkeğine göstermekten çekinir, çocuk doğuramayan hanımefendilerin ve nazarı değeceğinden korkulan kişilerin yanında çocuk çamaşırı dikilmezdi.
Yeni doğan çocuğun yüzüne mavi yemeni örtülür, mavi elbise giydirilirdi. Minik küçüklere kırmızı ve sarı elbise giy-dirildiği takdirde nazara uğrayacaklarına ve bu sebeple ortaya çıkan hastalıkların geçmeyeceğine inanılırdı.
Nazara uğramayı engelleyici tedbirler içinde “Maşallah”. ‘Allah bağışlasın”. “Allah nazardan saklasın” şeklinde ifadeler de mühim yer tutardı. İngiliz yazar. J. Pardoe eski İstanbul ile ilgili gözlemlerini aktarırken bu ifadelerin fena ruhların kudretini yok ettiğine inanıldığını anlatmaktadır.
İstanbul’da yaşayan Rumlar ise biri sıhhat ve geçim durumlarının iyiliğinden söz ettiğinde derhal göğüslerine tükürür şeklinde yapar ve böylece nazarı önleyeceklerine inanırlardı.
Eski İstanbul halkı bir taraftan nazarın negatif etkilerinden korunmaya çalışırken, başka taraftan nazarı değeceği fikredilen mavi gözlü, sarı saçlı, keskin bakışlı kişilerle karşı karşıya gelmemeye itina gösterirdi.
YORUMLAR