Kızılderililer

KIZILDERİLİ TARİHİ BEYAZ ADAM YüREĞİN NE KADAR KARA İMİŞ " Yüce Tanrı , rüzgarın içinde duyduğum ses kimin sesi,tüm dünyaya yaş...


KIZILDERİLİ TARİHİ

BEYAZ ADAM YüREĞİN NE KADAR KARA İMİŞ
" Yüce Tanrı , rüzgarın içinde duyduğum ses kimin sesi,tüm dünyaya yaşam veren kimin nefesi -duy beni-. Senden ilkin geldim . Senin evlatlarından biriyim. Ben ufak ve güçsüzüm , senin gücüne ve bilgeliğine ihtiyacım var. Güzellikler içinde yürüyelim ve gözlerim hep farkına varabilsin kırmızı ve mor gün batımının. Ellerim saygı göstersin senin yapmış olduğu ve yarattıklarına,kulaklarım açıkça duyabilsin sesini.



Beni o şekilde bilge yap ki ben bana ait insanlarıma öğrettiklerini anlayabileyim ve kayalara ve yapraklarına arasına gizlediğin derslerini anlayabileyim. En büyük düşmanım olan kendimle savaşıp kendi içimdeki gücü bulabileyim ve hazır olayım sana gelirken;Temiz ellere ve saf gözlere , öyleki yasam batan bir günbatımı benzer biçimde solmaya başladığında ruhum sana saf ve lekesiz gelebilsin."

İlk Amerikalılar
Kızılderili, Şimal ABD yerlilerine verilen genel isimdir.
Buzul Çağı'nın en şiddetli döneminde, M.Ö 34.000 - M.Ö 30.000 yıllarında, yeryüzündeki suyun mühim bir kısımı büyük kıtasal buz katmanları halindeydi. Bunun sonucunda, Bering Denizi şimdiki düzeyinden yüzlerce metre daha aşağıdaydı ve Asya ile Şimal ABD içinde, adına Beringia denilen, bir kara köprüsü oluştu. Beringia'nın en geniş döneminde 1.500 kilometre kadar olduğu sanılıyor. Nemli ve ağaçsız bir tundra olan bölge, otlar ve başka bitkilerle kaplıydı ve bu da ilk insanların yaşamak için avladıkları büyük hayvanları çekiyordu.
Şimal ABD'ya ilk erişen insanoğlu, yeni bir kıtaya ayak bastıklarını nerede ise kesinlikle bilmiyorlardı. Herhalde, atalarının binlerce senedir yapmış olduğu benzer biçimde Sibirya kıyılarında av ardında koşuyorlardı ve sonrasında da kara köprüsünü aşmışlardı.
M.S ilk yüzyıllarda, bugün Arizona'da Finiks kentinin bulunmuş olduğu yöreye yakın yerleşim birimlerinde, top oynamak için alanların ve Meksika'da bulunanlara çok benzeyen piramit biçimli kümbetlerin yanı sıra kanal ve sulama sistemleri kuran Hohokumlar yaşıyordu.
İlk yerleşimciler Seminoller, Çerokiler ve Mişuki kabileleri ile karşılaştılar. İspanyol kaşifler ise Kaliforniya'da Soson, Payitu, Kahula, Mevuk ve başka bir takım kabilelerle karşılaşmışlardır. 19. yüzyılda, Avrupalı kaşifler batıya doğru göç ederken Kızılderili kabileleri kendi topraklarından sürmüşlerdir. Bu dönem avrupada Apaçi, Siyu ve Komançi ve başka kabilelerle meydana getirilen utanç verici savaşlar zamanlarıdır. Bu savaşlardan geriye kalan çok az sayıda yerli ise, Rezervasyonlarda (Kızılderililer için ayrılmış araziler) olarak malum ufak bir alanda yaşamaya yükümlü edilmişlerdir.
Bugün ABD'de hükümet tarafınca resmen tanınan 554 Kızılderili kabilesi vardır.
Kızılderililer 1952 yılına kadar Rezervasyon denilen toplama kamplarında yaşamışlardır. 1626 senesinde Hollandalıların satın almış olduğu New York'ta günümüzde 85.000'den fazla Kızılderili yaşamaktadır.

Şükran Günü'nün Anlamı
1620'lerde Avrupa'dan yerleşim için ilk kez May Flower (Mayıs Çiçeği) gemisiyle ABD'ye gelen Pligrimler (yerleşimci ve hacı) ilk geldiklerinde aylarca devam eden yolculuklarından dolayı bitkin, hasta ve açtırlar. Kızılderililer onları karşılar ve yiyecek verir, hindi avlamasını, mısır ekmesini öğretirler. üç yıl sonrasında İngiliz Vali William Bradford büyük bir yiyecek hazırlar ve Kızılderililer'i çağırır. Kızılderililerin şefi Massoit 90 kişiyle bu törene katılır.
O günden sonrasında her hasat sonrasında yiyecek geleneği sürer. 1863'de Reis Abraham Lincoln Şükran Günü'nün ulusal bayram olmasını önerir, fakat bu tavsiye, 1941'de Kurultay'de karara bağlanır ve her senenin kasım ayının son perşembesi Şükran Günü olarak ulusal bayram duyuru edilir.

Toplama Kampları
ABD'da ilk Kızılderili yerleşim bölgeleri, 1840'lı yıllarda oluşturuldu. O yıllarda, Avrupa kökenli Amerikalılar, ülkenin garp bölgelerine yerleşmek için Kızılderili kabilelerini de önlerine katarak ilerliyordu. Kızılderililer, doğup yetiştikleri toprakları terk etmek ve “reservation†ismi verilen, anavatanlarından daha ufak mıntıkalara yerleşmek zorunda bırakıldı.
Günümüz ABD'sinde Kızılderililerin ortalama % 85'i rezervasyonların haricinde yaşıyor ve her büyük kentin kendi Kızılderili toplumları var.ABD'da 300'den fazla kızılderili yerleşim bölgesi mevcuttur.
ABD'de ekonomik olarak 3 büyük kabile var: Misissippi Choctawlar (5 bin şahıs. kasino, hoparlör işleri yapıyor) Oklahoma Choctawlar (35 bin şahıs. Kumarhane, benzin istasyonu ve oteller zincirleri var) ve Oklahoma Chickasawlar (200 bin şahıs).
Amerikan Bayanlar Ulusal Basketbol Birliği'nde (WNBA) tek bağımsız ekip, sahibi bir Kızılderili kabilesi olan Konektikıt San. Konektikıt eyaletinin MoheganlarMohegan Kabilesi 2003'te Orlando Miracle kulübünü satın aldı ve Konektikıt'a taşınan ekip bundan sonra maçlarını Mohegan Sun adlı devasa kumarhane ve eğlence kompleksindeki salonda oynamaya başladı. O zamana kadar her WNBA ustalaşmış ekibi bir NBA kulübüne aitti.
Rezervasyon bölgeleri dışındaki ilk yatılı okulda 1879'dan 1918'e kadar okuyan ortalama 10.000 Kızılderili çocuk; medenileştirilme hedefi ile kendi yerli dillerini konuşan ve kültürlerinin başka yanlarını korumaya çalışan öğrencilerin cezalandırmaya dayandığı bir ortamda yetiştirilmişlerdir.
Kanadalı araştırmacı Ethel G. Stewart, 250 bin sözü geçen Navaho kabilesinin Orta Asya Türkleri'nin konuşmuş olduğu Atabaşkan dilini konuştuğunu gösterdi.

Kızılderili ve Türk Dillerinde Kullanılan Ortak Kelimeler
Bir takım örnekler:
Kızılderili lehçelerinde - Türkçe
  • Tepek - Tepe
  • Yatkı - Ev, yatılan yer
  • Dodohişça - Dudak
  • Atış-ka - Ateş
  • T-sün - Uzun
  • Yu - Su, yu-mak, yıkamak
  • Lı-ık - Vatan, ili
  • Tete - Dede
  • Tamazkal - Hamam, temiz kal
  • Hogan - Kerpic ev, Hopan
  • Missigi - Mısır
  • Türe- Türe, Töre
  • Hu - Merhaba
  • Yanunda - Yanında
  • Aş-köz - Yiyecek
  • Tapa - Tuba
  • İldiş - Dişleme
Alıntı







  • Afrika yerlileri ve kızılderililer maskeyi hangi amaçlarla kullanmışlardır?


  • Kızılderililer hakkında bilgi verir misiniz?



Yaralı Diz Katliamı
Wounded Knee Katliamı, (Türkçe'de "Yaralı Diz" anlamına gelir) Lakota Siuları ile Birleşik Devletler arasındaki son büyük çatışmadır. General Nelson A. Miles tarafınca Yerli İşleri Komisyonuna yazılan bir mektupta çatışma sonrasındaki vakalar kırım olarak nitelendirilmiştir.
1890'da ABD hükümeti Amerikan yerlileri (Kızılderili) arasındaki "Hayalet Dansı" nın bir cenk dansı olduğundan şüpheleniyordu. Fakat bu dans Kızılderililer için mukaddes bir seremoni idi ve bir takım yerliler ellerinden alınan haklara bu mukaddes dansı icra ederek kavuşacaklarına inanmışlardı. Cenk Bakanlığı yerlilerin bir isyan hareketine kalkışacakları düşüncesiyle 7. Süvar alayını Pine Ridge ve Rosebud bölgelerindeki Lakota yerlilerinin kamp yerine göndermiş, bu mukaddes dansı icra edenleri tutuklamak istemişti.



29 Kasım1890'da Birleşik Devletlerin beş yüz kişilik 7. Süvarialayı Minneconjou Lakota yerlilerinin kamp yerlerini çevirmiş ve çıkan çatışmada yirmi beş süvariye karşılık, aralarında altmış iki hanım ve çocuğun yer almış olduğu 153 Siu öldürülmüştür. Fakat çatışma sırasındaki kargaşada tam olarak kaç kişinin öldüğü bilinmemektedir.
Dee Brown 1970 senesinde yazdığı Bury My Heart at Wounded Knee adlı incelemesinde (Türkçe'ye Kalbimi Vatanıma Gömün olarak çevrilmiştir) Kristof Kolomb'un İspanya Kraliçesine Kızılderililerle ilgili şunları yazdığını aktarır: "Yeryüzünde bunlardan biride daha iyi bir millet bulunmadığına Majestelerin önünde yemin içebilirim. Komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son aşama tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar." Fakat sözlerine şöyleki devam eder: "Elli insanla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz.â€
1890'da Wounded Knee'deki Siu katliamı Kizilderili özgürlüğünün simgesel olarak sonu oldu. Katliamı yaşayan Kara Geyik o gün bir başka şeyin daha öldüğünü söyler: "O süre kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi kocamışlığımın şu yüksek tepesinden gerilere baktığımda, yerde birbirleri üstünde yığılı duran boğazlanmış bayanları ve evlatları hâlâ o genç gözlerimle görebiliyorum. Ve orada, o çamurun içinde bir şeyin daha öldüğünü ve o kar fırtınasına gömüldüğünü görebiliyorum. Evet, bir halkın düşü öldü orada..."
Bu katliamı yaşayanlardan birisi, Gelincik Louise yaşadıklarını şöyleki anlatıyordu: "Kaçmaya çalıştık. Ama yaban sığırı benzer biçimde tek tek vurdular bizi. Beyazların içinde de iyi insanoğlu bulunduğunu biliyorum, ama bayanları ve evlatları da vurduklarına bakılırsa askerler çok fena insanoğlu olmalı. Kızılderili askerler ak ufaklıklara hiç bir zaman bu şekilde yapmazlardı."

Kırım sonrası

Amerikan Ordusu kırım sonrasında ölüleri gömmek için sivil vatandaşlar kiraladı. Cenk meydanına gelenler soğuk havada 84'ü adam, 44'ü hanım, 18'i çocuk Lakota cesedi ile karşı karşıya kaldı. Katliamdan yaralı kurtulan 7 Lakotalı Wounded Kne Creek bölgesindeki Pine Ridge hastanesinde öldü.
General Nelson Miles, katliamın sorumlusu albay Forsyth'ı görevden almış, Askerî Araştırma Mahkemesi taktik hatasından dolayı kendisini eleştirmiş fakat gene de mahkemede hakkında beraat sonucu çıkmıştır.
Bir süre sonra The Wonderful Wizard of Oz'un yazarı olarak ünlenecek olan genç editör L.Frank Baum 3 Ocak 1891 senesinde Aberdeen Saturday Pioneer'da şunları yazmıştı:

"Öncüler daha evvel güvenliğimizin tek yolunun Yerlilerin tamamen yok edilmesine bağlı bulunduğunu duyuru etmişlerdi. Asırlardır onlara karşı hata edip durmaktansa medeniyetimizi korumak adına daha büyük bir hata yapmış olup bu evcilleşmeyen ve evilleştirilemeyen yaratıkları dünya üstünden tek bir iz kalmamacasına yok etseydik daha iyi yapardık. Bizler bayağı insanoğlu ve beceriksiz komutanların emri alt kısmındaki askerler için gelecek güvenliğimiz bunda yatmaktadır. Ters takdirde gelecekte de geçmişte olduğu benzer biçimde kızılderililerle tümüyle sorun yaşayacağımızı bekleyebiliriz."


Yirminci yüzyılın sonlarında Wounded Knee Katliamına karşı protesto sesleri daha da yükselmiş, tarihçi Dee Brown aynı adla bir kitap yazmış, Buffy Sainte-Marie ise protest bir müzik bestelemişti. ünlü oyuncu Marlon Brando 1973'de Baba (The Godfather) filmindeki rolüyle en iyi adam oyuncu branşında verilen Oskar ödülünü Yaralı Diz Katliamı sebebiyle reddetmişti. 27 Mart 1973'teki ödül törenine kendi adına konuşma yapması için Sacheen Littlefeather adlı Kızılderili genç bir hanımı gönderdi. Brando'nun kaleme almış olduğu, genç Kızılderilinin süre darlığı sebebiyle tümünü okuyamadığı yazının bir kısımı şu şekildeydi:

"Marlon Brando... benden süre darlığı ile şu anda sizinle paylaşamayacağım uzun bir konuşma yapmamı istedi fakat basınla paylaşmaktan sevinç duyacağım şey şu ki o... çok üzülerek bu eli açık ödülü kabul edemiyor. Ve bunun sebebi de... günümüz film endüstrisinin ...beni affedin.. ve televizyonlardaki filmlerdeki tekrardan çevrimlerde Amerikan Yerlilerine yaptıkları ve Wounded Knee'deki son olaylardır. Bu akşam karşılıklı bulunamadığım için beni affedin gelecekte kalplerimiz ve anlayışlarımızda sevgi ve cömerlikte biraraya geleceğiz. Marlon Brando adına sizlere teşekkür ederim."


Littlefeather, süre darlığı sebebiyle tamamını okuyamadığı konuşmanın tam metnini basına dağıtmıştır. Brando'nun basına dağıtılan metininden bir bölümün çevirisi:

"200 yıl süresince toprağı, ailesi, ve özgür olma hakkı için savaşan Yerli halka şöyleki dedik:

"İndir silahını dost gel beraber oturalım. İndirirsen eğer silahını dost senle barıştan söz ederiz, senin hayrına anlaşırız beraber."


Silahlarını indirdiklerinde onları katlettik bizler. Onlara yalan söyledik. Onları topraklarından koparmak için kandırdık. Onları açlığa mahkum ettik ki antlaşma dediğimiz ama hiçbir zamanda andımıza sadık kalmadığımız o hileli anlaşmaları zorla imzalasınlar. Onları, yalnızca yaşamın anımsayacağı kadar uzun bir süredir yaşam vermiş bu kıtada dilencilere döndürdük. Ve zamanı istediği kadar çarpıtılmış dahi olsa iyi mi yorumlarsanız yorumlayın: Bizler doğru yapmadık. Ne adil davrandık ne de dürüst. Onlara karşı ne haklarını geri vermek zorundaydık ne de anlaşmalarımıza sadık kalmak, çünkü gücümüzün üstünlüğü bizlere diğerlerinin haklarına saldırma, mallarını gaspetme, yalnızca yaşamlarını ve özgürlüklerini savunmaya çalışırken onların yaşamlarını ellerinden alma hakkını sağlıyordu ki onların erdemleri suça dönüşürken bizim ahlâksızlıklarımız erdem oluyordu.
Fakat o şekilde bir şey var ki bu sapkınlığın ulaşamayacağı, o da tarihin büyük hükmü. Güvenli olun ki tarih bizi yargılayacaktır. Ama umurumuzda mı? O iyi mi bir ahlâki şizofrenidir ki tüm dünyanın işitmesi için ulusumuzun en tepesindeki sesle ciğerlerimiz patlayana kadar bizim taahhütlerimizi tuttuğumuzu haykırırız da tarihin tüm sayfaları, Amerikan Yerlilerinin yaşamındaki son 100 yıl süresince geçirdikleri tüm o aç, susuz günler ve geceler bu sesin dediklerinin tam zıttını söyler........"


Alıntı






Washington Kentindeki Büyük Reis bizlere, topraklarımızı satın alabilmek istediğini vurguluyor. Büyük reis bizlere bununla beraber dostluk ve iyi niyet dolu sözler de gönderiyor. Bu dostça bir davranıştır. Zira bizler onun bu dostluğa ihtiyacı olmadığını çok iyi biliriz.
Bizler onun isteğini düşüneceğiz. Eğer bizler satmaya razı olmazsak kim bilir o süre ak adam tüfeği ile gelecek ve bizim topraklarımızı zorla alacaktır.
Sema iyi mi satılır? Ya da satın alınır? Ya toprakların sıcaklığı? Bu durumu tasarlamak bizlere yabancıdır. İnsan, havanın tazeliğine , suyun şakırtısına haiz eğer olmazsa onu iyi mi satabilir? Siz onu bizlerden iyi mi satın satın alabilirsiniz?
Seattle Reis ne söylerse Washington'daki Reis bunun doğruluğuna güvenli olmalıdır. Tıpkı ak kardeşimizin mevsimlerin yine geleceğine güvenli olduğu benzer biçimde. Bana ait sözlerim yıldızlara benzer. Onlar hiçbir süre sönmez.
Bu dünyanın her bir parçası ulusum için kutsaldır. Parıldayan her çam yaprağı, her kumsallık kıyı, karanlık ormanlardaki sis, dağlardaki her geçit, vızıldayan her böcek… ulusumun fikir ve yaşantılarında kutsaldır.
Ağaçların içinde yükselen özsuyu Kızılderili insanın anılarını da taşır.
Beyazların ölüleri, yıldızların altında dolaşmak için uzaklara giderlerken doğdukları toprakları unuturlar. Fakat bizim ölülerimiz bu esrarengiz dünyayı hiçbir süre unutmazlar. Çünkü bu dünya Kızılderililerin annesidir. Bizler bu toprakların bir parçasıyız.
O güzel kokulu çiçekler bizim kız kardeşlerimiz, Geyik, at ve büyük kartal da bizim adam kardeşlerimizdir.
Yüksek kayalıklar, yeşil çayırlar, tayların ve insanların vücutlarının ılıklığı aynı bir aileye aittir.
Washington'daki büyük reis bizlerden topraklarımızı istediği süre , işte tüm bu tarz şeyleri bizlerden istemektedir. O bizlerden çok şey istemektedir.
Büyük reis bizlere bir yer vereceğini ve bizim orada rahatça yaşayacağımızı söylüyor. Böylelikle o bizim babamız olacak bizler onun evlatları. Bu tarz bir olay asla olabilir mi?
Suların çıkardığı sesler atalarımızın öykülerini anlatır. Derelerin ve ırmakların parıltıları sudan lanmaz. Onlar atalarımızın parıltılarıdır.
Bilmiyorum. Bizim davranışlarımız sizinkilerden farklıdır. Bizler size bu toprakları sattığımız süre biliniz ki onlar kutsaldır. Sizin çocuklarınız da onların mukaddes olduklarını öğrenmelidirler.
Suların çıkardığı sesler bizim atalarımızın sesleridir. Irmaklar bizim kardeşimizdir. Onlar bizim susuzluğumuzu giderirler. Kayıklarımızı taşır ve balıkları ile bizim çocuklarımızı doyururlar. Topraklarımızı sattığımız süre bu durumu hatırınızda tutmalısınız. Irmaklar sizin de kardeşlerinizdir. Ve siz şimdiden başlayarak ırmaklara karşı iyiliğinizi esirgememelisiniz. Diğeri kardeşlerinize de.
Kızılderili adam, onun topraklarına giren ak adam karşısında her yerde geriledi. Sabahın sisinin, dağların ötesinden doğan Güneşin önünden kaçtığı benzer biçimde.
Bu topraklarda , babalarımızın külleri mevcuttur. Bu topraklar bizlere kutsaldır.
Ama ak insanın bizim ne düşündüğümüzü anlamadığını da biliriz. Toprağın her bir parçası onun için aynıdır. O sanki gece gelir ve topraktan istediği şeyi alır ve gider. Toprak onun kardeşi değildir düşmanıdır. Onu elde ettikten sonrasında daha ilerilere gider ve onu terk eder.
Babalarının mezarlarını geride bırakır ve tekrar onlarla ilgilenmez. Babalarının mezarları ve evlatlarının doğum hakkı çabucak unutulur.

O , anası olan toprağı ve kardeşi olan gökyüzünü talan edilecek şeyler ya da birden fazla koyuna ya da birden fazla inciye satılacak şeyler olarak görür. Onun açlığı dünyayı saracak ve geriye çölden başka bir şey kalmayacak.

Beyazların şehirlerinde sessizlik denen şey yoktur. Orada yaprakların seslerini ya da böceklerin vızıltılarını duyamazsınız. Tüm bu tür şeyler bana ait bir yırtıcı olmamdan ve bu tarz şeyleri anlayamamamdan lanır. Gürültü ve patırtı bizim kulaklarımızı tırmalar.
Kuşların ötüşü ya da geceleyin kurbağaların bağırışı olmadıktan sonrasında bütün ülkelerde ne vardır?
Kızılderili , bir gölün üstünden eserek gelen rüzgarın sesini ve taze kokusunu sever. Öğleyin yağan yağmurun taze çam yapraklarından süzüp getirmiş olduğu reçine kokusundan hoşlanır.
Kızılderili adam için hava kıymetlidir. Çünkü her şey aynı solunumdan hisse alır. Hayvan, ağaç ve insan. Hepsinin solunum etmiş olduğu hava aynıdır. Ak adam soluduğu havanın bilincinde değilmiş benzer biçimde. Tıpkı ölmüş bir insanoğlunun fena kokuları duymadığı benzer biçimde. Fakat bizler size topraklarımızı satarsak biliniz ki hava bizim için kıymetlidir.
Topraklarımızı satmak üstüne tekrar düşüneceğiz. Eğer buna karar verirsek bunun bir koşulu olacaktır:Ak adam topraklarımızdaki hayvanlara kardeşleri benzer biçimde işlem etmelidir. Ben bir vahşiyim ve başka türlüsünü anlayamam. Ben şimdiye kadar ak adam tarafınca öldürülüp bırakılmış binlerce ve binlerce manda (bizon) gördüm. Ben bir vahşiyim ve demir atın (lokomotif) sırf onun yoluna çıkmasın diye öldürülen mandadan daha kıymetli bulunduğunu anlayamam.
Hayvanları olmadıktan sonrasında insanların ne önemi vardır? Eğer tüm hayvanlar onları bıraksalardı insanoğlu ruhlarının yalnızlığından ölmezler miydi?
Hayvanların başına gelenler çok geçmeden insanların da başına gelecektir. Hayatta her şey birbirine bağlıdır. Toprağın başına gelenler, onun oğullarının da başına gelir.
Sizler çocuklarınıza toprağa kıymet vermelerini öğretmelisiniz. Sizler de çocuklarınıza bizim çocuklarımıza öğrettiğimiz şeyleri öğretiniz. Toprak bizim annemizdir.
Toprağın başına gelenler, onun oğullarının da başına gelir. Toprağa tükürürseniz kendi yüzünüze tükürmüş olmuş olursunuz.
Zira bizler biliyoruz ki toprak insana değildir, insan toprağa aittir.
Her şey , bir aileyi birbirine bağlayan kan benzer biçimde birbirine bağlıdır. Toprağın başına gelenler, onun oğullarının da başına gelir.
İnsan , yaşamın dokusunu yaratmamıştır. O dokunun bir parçasıdır. Hayır gündüzle gece bir arada yaşayamazlar.
Ak insanın topraklarımızı satın alması isteğini düşüneceğiz. Fakat bana ait ulusum soruyor:
-Ak adam neyi satın alabilmek istiyor? Gökyüzünün maviliği, toprakların sıcaklığı, koşan impalanın hızı iyi mi satılabilir? Bizler size bu tarz şeyleri iyi mi satabiliriz? Siz bu tarz şeyleri iyi mi satın alabilirsiniz?
Kızıl derili adam bir kağıt parçasını imzaladığı ve onu ak adama verdiği için siz bu topraklara istediğiniz her şeyi yapabilir misiniz?
Havanın serinliğine ve suyun parıltısına haiz değilsek onları size iyi mi satabiliriz? Sonuncusu da öldürüldükten sonrasında mandaları iyi mi satın satın alabilirsiniz?
Bizler teklifinizi düşüneceğiz. Bizler satmaya razı olmadığımız takdirde ak insanın tüfeği ile gelip topraklarımızı alacağını bilmekteyiz. Bizler yırtıcı insanlarız. Ak adam ise geçici olarak iktidardadır. O tüm dünyanın kendisine ait bulunduğunu ve kendisinin bir Tanrı bulunduğunu sanmaktadır.
Bizler sizin başka topraklara göç etmemiz teklifinizi düşüneceğiz. Orada sükun içinde kalan sayılı günlerimizi geçireceğiz.
Günlerimizin kalan kısmını nerede geçireceğimiz mühim değildir. Çocuklarımız babalarının gururlarının kırıldığını ve yenildiklerini gördüler. Savaşçılarımız utandırıldılar. Yenilgiden sonrasında günlerini miskince geçirdiler. Vücutlarını tatlı yemeklerle ve içkilerle zehirlediler.
Günlerimizin geriye kalanını nerede geçireceğimizin bir önemi yoktur. Aslına bakarsan geriye pek fazla süre kalmamıştır. Bir çok kış geçtikten sonrasında geriye kendi uluslarının mezarlarında matem tutacak kimse de kalmayacak.
O millet ki bir vakitler kuvvetli idi ve geleceğe umutla bakıyordu. Oysa şimdi ormanlarda başı boş dolaşmaktan başka meydana getirecek bir şeyleri kalmadı. Fakat ben ulusumun çöküşüne niçin ağlayayım. Uluslar insanlardan oluşur. Başka şeyden değildir. İnsanlar ise denizdeki dalgalar gibidir. Gelip geçerler.Onlara yol gösteren ve onlarla bir arkadaş benzer biçimde konuşan bir Tanrıya haiz olan ak adam dahi, hepimiz için belirlenmiş olan alın yazısından kaçamayacaktır.
Kim bilir bizler tamamımız kardeşiz. Yalnız bizler, ak insanın da bigün keşfedeceği bir şeyi şimdiden biliyoruz. Bizim Tanrımız da aynı Tanrıdır. Sizler bizim topraklarımıza haiz olacağınızı düşündüğünüz benzer biçimde ona da haiz olmayı düşünüyorsunuz. Fakat buna muktedir olamayacaksınız. O insanların Tanrısıdır. Kızılderililerin de beyazların da. O yüzden bu topraklar değerlidir. O toprakları yaralamak onun Tanrısını hor görmektir. Beyazlar da bigün bu dünyadan göç edeceklerdir. Kim bilir tüm başka ırklardan daha hızlı.
Yataklarınızı zehirlemeye devam ederseniz bigün kendi çöplerinizin içinde boğulacaksınız. Fakat batışınız esnasında etrafa çok parlak bir ışık salacaksınız. Bu sizi buraya getiren ve Kızılderili adama hakim olmanızı söyleyen Tanrının kudretinden gelecektir. Sizin bu kaderiniz bizim için bir muammadır.
Tüm mandalar öldürüldükten sonrasında, yaban atları evcilleştirildikten, ormanların en gizli saklı köşeleri dahi insanların ağır kokuları ile kirletildikten, sempatik tepeler konuşan tellerle doldurulduktan sonra… çalılıklar nerede? Kayboldular! Kartallar nerede? Gittiler! Hızla koşan taya, hızla koşan ava quot;allahaısmarladıkquot; demek ne anlamına gelir? Bir yaşamın sonu sırf daha çok şeye haiz olmaktan mı geçer? Tanrı sizin hayvanlara ve Kızılderililere hakim olmanızı istedi. Fakat bunun sebebi bizim için muammadır.
Bizler ak adamı anlayamıyoruz. Olurya ak insanın ne rüra gördüğünü ya da uzun kış gecelerinde çocuklarına ne masal anlattığını bilseydik bir ihtimal o süre onu anlayabilirdik. Fakat bizler yaban insanlarıyız ve ak insanın düşleri bizlere saklıdır. Bundan dolayı bizler kendi yolumuzdan gideceğiz.
Bizler her şeyden ilkin her insanoğlunun istediği benzer biçimde yaşama hakkını tanır ve sayarız.Bizi birbirimize bağlayan şeyler pek azdır. Bizler sizin teklifinizi düşüneceğiz. Eğer ona evet dersek bu sırf bizlere vaad ettiğiniz toprakları güvenceye alabilmek içindir. Kim bilir orada geriye kalan kısa günlerimizi alıştığımız şekilde geçiririz.
Size bu toprakları sattığımız süre siz de onları bizim sevdiğimiz benzer biçimde seviniz. Onlarla ilgileniniz. Onları bu gün bulduğunuz benzer biçimde koruyunuz. Tüm kuvvetinizle, kalbinizle, ruhunuzla onları çocuklarınız için koruyunuz. Tanrının sizi sevilmiş olduğu benzer biçimde siz de onları seviniz. Çünkü bizler bir şey biliyoruz: Tanrımız aynı Tanrıdır. Bu dünya kutsaldır. Ak adam dahi ortak kaderimizden kaçamaz. Bizler tamamımız kardeşiz. Bu durumu süre gösterecek
Son Kızılderili de bu dünyadan gittiği ve onun hatırası yalnız bir bulutun sonsuz çayırlar üstündeki gölgesi olarak kalmış olduğu süre, babalarımızın ruhu bu kıyılarda ve bu ormanlarda yaşamaya devam edecektir. Çünkü onlar bu toprakları seviyorlardı. Yeni doğan bir bebeğin tıpkı annesinin kalp atışlarını sevilmiş olduğu benzer biçimde.


Duwarmish Kızılderililerinin Reisi Reis Seattle


*ŞEF JOSEPHNEZ, Pierce kabilesi (1840 - 1904)
Şef Joseph'in ismi insanlarının içinde İn-mu-too-yah-lat-lat'dır. ( sudan toprağa düşen yıldırım) Şef Jozef federal hükümetin onları kamplara yerleştirmek için zor uygulamasına karşı kabilesiyle beraber büyük direniş göstermiştir. Mıntıkaya gelen Levis ve Clark adındaki iki misyoner yerlilere devamlı beyazlarla beraber yaşayabileceklerini anlattılar. Jozef çocukluk çağının büyük kısmını bu şekilde Hristiyanlığı yaymaya çalışan misyonerlerin yakınında geçirdi.
1855 de Şef Jozef'in babası olan yaşlı Jozef federal hükümet'le insanlarını onlara ayrılan bölgenin içinde tutacak bir anlaşma imzaladı, 1863 de bir başka anlaşma daha imzaladı. Ama bu anlaşmayı kabilesi hiçbir süre kabul etmedi.
Bu ikinci anlaşmanın (uygulanmayan ve kabul edilmeyen anlaşma) peşinden şefliğe oğul Jozef geldi. (1877) Sonraki aylar cenk ve zorluklarla geçti. Halkın pek çok Federal Hükümet tarafınca Oklahoma'daki toplama kamplarına gönderildi. Gidenlerin pek çok açlıktan ve sıtmadan, öldü.
Jozef kendi ülkesine dönebilmek için herşeyi denedi. 1885 de kabilesinin pek çok üyesiyle beraber Washington'a gene bir kampa gönderildi . Daha sonraki yıllarında ise bir çok kızılderili şefi benzer biçimde ülkesinden uzak bir sürgün olarak öldü. Oysa 1879 da tüm ABD vatandaşlarına eşit haklar verilmişti. Ama Jozef tekrar topraklarını göremedi. Kamp doktoruna bakılırsa o üzüntüden ölmüştü.

*CRAZY Horse (Tashunca-uitco) Tashunkewitko, Oglala-Sioux kabilesi (1849-1877)
Crazy Horse geleceği görme gücüne haiz bir liderdi. Lakota halkının anane ve değerlerinin yaşamasına çok ehemmiyet vermişti.
Genç bir erkekken dahi ünlü bir savaşçıydı. 13 yaşından daha evvel düşmanları Crow kızılderililerinden ilk atını çaldı. (Kızılderililerde düşmana sezdirmeden yanaşabilmek iyi bir savaşçı olmanın ilk şartıydı). 1865-1868'de Oglala şefi Red Cloud ile Amerikalı yerleşimcilere karşı Wyoming'de savaştı. 1867'de J. Fettermen'ın birliklerinin Fort Phil Kearny' de yenilmesinde kilit görevi oynadı. Crazy Horse gözüpekliği ve cesaretiyle haklı bir üne sahipti ama bu özellikleri yanında inançlarına sıkı sıkıya bağlılığıyla da tanınırdı. Mesela fotoğrafının alınmasını daima şiddetle reddetmişti.
Hükümet Lakota kamplarına rezervasyonlara dönmelerini emrettiği süre onlara karşı büyük bir direniş başladı. Crazy Horse bu direnişin lideri idi. İlk evliliğini bir Cheyenne hanımıyla yapmış oldu. 1200 Lakotalı ve Cheyenne ile büyük bir güç oluşturdu. Custer'ın Sitting Bull'un kabilesine yapmış olduğu saldırıya bir karşı hücum yapmış olup Custer'ın yedinci süvari alayını bozguna uğrattı. Crazy Horse Amerikalıları kuzeyden ve garptan , Şef Gall'ın önderliğindeki Hunkpapa savaşçıları ise cenup ve doğudan kuşattı.
Lakotalıların Little Bighorn'daki zaferinden sonrasında Sitting Bull ve Gall Kanada'ya geçti. General Nelson Miles tarafınca Lakotalılar ve onlarla birlik olan yerlilere karşı gaddar bir takip sürdürdü. 1876-77. Bu amansız takip ve buffalo nüfusunun devamlı azalması Crazy Horse'u 6 Mayıs 1877de teslim olmak zorunda bıraktı.
Yenilgiye karşın o hep özgür ruhunu korudu. Hasta karısını ailesinin yanına götürmek için rezervasyonu izinsiz terkederken General George Crook onu tutukladı. Bu Crazy Horse için tekrardan mücadelenin başlangıcı oldu. Tutuklamaya ilk başlarda itiraz etmeyen Crazy Horse ilk fırsatta tekrardan mücadeleye başladı. Bir askerin süngüsüyle öldüğü süre silahsızdı.

*
Seattle,Suqwamish ve Duwamish kabilesi (1786-1866)
Sealth olarak ta malum Seattle George Vancouver Puget Sound'e ulaştığında çok gençti. Kısa süre önce anne ve babasının kabileleri olan Suqwamish ve Duwamish'ler beyazlarla çok az ilişkiler kurmuşlardı. Sonraki yıllarda da ak yerleşimcilerle iyi ilişkiler kurmaya çaba ettiler. Sealth genç bir erkekken şeflik babasından ona geçti. Bölgesindeki başka kabilelerle yapmış olduğu savaşlarda şefliğini kanıtlama etti. Seattle Fransız Katolik misyonerlerinin baskı ve tesiri altında kaldı. Bunun bir sonucu olarak 1830 senesinde Hristiyanlığı kabul etti. Vaftiz adı olarak Noah (Nuh) ismini aldı.
1850'lerde ak yerleşimciler arttı ve zenginleştiler. Gittikçe daha çok ak yerleşimci mıntıkaya gelmeye başladı. Washington Territorisi bölgedeki kızılderili kabilelerini yeni bir anlaşma için çağırdı. Bu anlaşmaya bakılırsa bölge kabilelerini bir rezervasyona yerleştirmek istiyorlardı. Rezervasyonun kontrolü hükümet tarafınca yapılacaktı. Seattle sulh için bir konsey kurdu. Sulh istenmesine karşın ihtilaf uzun seneler sürdü. Seattle son olarak olarak Puget Sound'un batısında ufak bir mıntıkaya taşındı ve yaşamının geri kalan kısmını orada geçirdi.

* SİTTİNG BULL (Oturan Boğa) Tatanka-Iyotanka Hunkpapa, Sioux kabilesi (1831-1890)
Şefliğinin yanında büyücü tabip olan Sitting Bull Federal hükümetin tutsak almış olduğu son Sioux (Lakota) şefidir. İsminin anlamı (oturan boğanın) baskıya boyun eğmeyen, baskılara karşı oturarak ayak direyen boğa demekti.
Sioux'lar 1850 lerin başlarında beyazların yayılma hareketleriyle baskıları hissetmeye başladılar. Sitting Bull 1863 de Hunkpapa av bölgesini tehdit etmeye başladıkları ana kadar ak yerleşimcilere müdahale etmedi. O kendindeki liderliği 10 yaşlarında ilk bufalosunu avladığında ve ilk kez bir düşmana sezdirmeden yaklaşabildiğinde farkına vardı. Strong Heart derneğinin lideri oldu, sonrasında da Silent Eaters'ların seçkin ve mühim bir üyesi oldu. Bu grup kızılderililerin refahı için çalışıyordu. 14 yaşlarında ilk savaşına gitti, ilk kez askerlerle 14 yaşlarında karşı karşıya geldi. Lakota kabilesine 1868'de şef oldu.
Beyazlarla cenk Ft. Larami anlaşmasıyla 1868 de tamamlandı ama Black Hills'de ( Bu bölge kızılderililer için kutsaldı) altının keşfi bölümde gene gerilimin artmasına sebep oldu. 1872 senesinde demiryolu işinde çalışan beyazları korumuş olan askerlerle mühim çatışmalara girdiler. 1876 yılının Mart ayında Rosebud Creek' de meydana getirilen Lakota , Cheyenne ve Arapaholar'ın iştirak ettiği Güneş Dansı töreninde Sitting Bull gelecekten haberler aldı.. Ak askerlerin gökyüzünden gelen çekirgeler benzer biçimde Lakota kampına üşüştüklerini görmüş oldu. Bir çok hafta sonrasında General George Armstrong Custer ve 7. süvari alayı yerlilerin kampına saldırdılar. Federal hükümet bu saldırıyla barışı açıkça tehdit etmişti. Ve orada bir sürü kızılderiliyle neredeyse tüm ak askerler öldü. 4 yıl sonrasında, buffaloların neslinin tükenmesi sebebiyle halkının yiyecek bulamaması Sitting Bull'u teslim olmaya zorladı. 1881 in çok sert ve insafsız bir kışında Sitting Bull ve hala onun yanında olan bir grup kızılderili federal askerlere teslim olmak zorunda kaldılar. 19 Temmuz1881'de o ve ufak oğlu elinde tüfeğiyle federal hükümetin ofisine gelmiş olarak teslim oldular. Sitting Bull arkadaş olmak istediklerini göstermek istemişti ve “ kabilemin anımsayacağı son tutsak ben olmak istiyorum†dedi.
Sitting Bull Cenup Dakota'da Standing Rock'da kızılderililer için yapılmış kampta tutsak tutuldu. 1885'lerde kızılderililer beyazların seçtiği şeflerle yönetilir oldular. 1885'de Sitting Bull'e Buffalo Bill'in Yırtıcı Garp'sına alınması için rezervasyondan ayrılma izni verildi, haftada 50 usd karşılığında ata binerek şov yapıyordu. Buna yalnız 4 ay dayanabildi ve sonrasında ayrıldı. Standing Rock'a dönünce Sitting Bull Grand River'da (Grand Nehri) doğduğu yere yakın bir mekanda ufak bir kulübede yaşadı. Rezervasyon kurallarına uymayı reddetti. İki eşi ile beraber yaşıyordu, hristiyanlığı kabul etmemişti ama buna karşın Lakota'ların yeni nesil evlatlarının okuma ve yazma bilmesi icap ettiğini düşündüğünden çocuklarını yakındaki bir Hristiyan okuluna gönderiyordu. Dönüşünden kısa bir süre sonrasında Sitting Bull mistik güçleri vesilesiyle Custer'ın uğrayacağı bozgunu görmüş olduğu benzer biçimde tekrardan geleceği görmüş oldu. Bu kez tarafındaki tepenin üstüne inmiş bir tarla kuşu ona sesleniyordu. (Seni, kendi halkından olan Lakotalılardan birisi öldürecek). 5 yıl kadar bir süre sonrasında bu kehanette doğru çıktı.
1890 sonbaharında Sitting Bull'a Hayalet dansı ile ilgili haberler geldi. Hayalet Dansı törenleri Beyazlar'ın kızılderili topraklarını terketmeleri ve kızılderililerin eski yaşamlarına tekrardan kavuşmaları isteğinin ifadesiydi. Lakotalar bu törenlere Pine Ridge ve Rosebud Reservasyonlarında da katılmıştı. Federal hükümet için çalışan ajanlar yasaklanmış bu töreni hükümete haber verdiler. Standing Rock kayalıklarında meydana getirilen bu törene Sitting Bull hala çok sayılan ve sevilen mistik güçlere haiz bir önder olarak katıldı. Kicking Bear isminde bir Miniconjou Lakotalı Sitting Bull'e Federal hükümete bağlı askerlerin gelip onu tutuklayacağı haberini verdi. Hükümet ise oraya 43 Lakota polisini yollamıştı. 1890 Aralığının 15'inde günün ilk ışıkları doğmadan Sitting Bull'un kulübesini top ateşine tutular. Sitting Bull'un tarafında olan kızılderililer onu korumaya çalıştılar. Ama peşinden gelen Lakota polislerinden birisi Sitting Bull'u kafasından vurdu. Kehanet gerçekleşmiş Sitting Bull halkından birisi tarafınca öldürülmüştü. Tanrıların üstün güçlerle donattığı bir bilge yaşamıyordu bundan sonra.
Sitting Bull North Dakota Fort Yates 'te defnedildi. Naaşı 1953'te South Dakota Mobridge'ye nakledildi. Mezarında nişan olarak granit bir mızrak vardı. O Lakotalılar içinde yalnızca parlak fikirleri olan ve korkusuz bir savaşçı olarak değildir bununla beraber çok iyi bir baba, yetenekli bir müzisyen, cana yakın ve dost canlısı bir insan, derin bir din bilgisine (Şamanizm) haiz ruhani önder ve mukaddes güçlere haiz bir şef olarak hatırlanmaktadır.

* SEQUOYAH, Cherokee kabilesi
Bir çok tarihçi tarafınca Sequoyah Çerokiler içinde alfabeyi geliştirmesiyle tanınır. İddialara bakılırsa Çeroki alfabesiyle bir takım hikayeler yazıya geçirilmiştir. Ama bu tür şeyler sonradan kaybolmuştur. Ta ki Sequoyah alfabe ile ilgili çalışmalara başlayana kadar. Alfabede meydana getirilen bu emek harcamalar kabile için çok ehemmiyet taşımaktadır. Yazıyı oluşturan bu sistemin bütünüyle tekrardan, tek tek oluşturulması muhteşem bir çabanın varlığının işaretidir.
Sequoyah 1770 senesinde Tennessee nehri yakınında Tuskegee'de bir Çeroki nahiyesinde dünyaya geldi Sequoyah yarı kızılderiliydi. Anası kızılderili babası beyazdı. Bazen delikanlı ingilizce olan adıyla tanındı kısaca George Gist ya da Guess, ak babasından kalan bir miras olan soyadı ile.
Sequoyah, kabilesinin eski anane, görenek ve unutulmaya yuz tutmuş adetlerini tekrardan diriltti çünkü o biliyordu ki bir toplumun sürekliliğinin ve var olabilmesinin ve de özgürlüğünün tek koşulu geleneklerin göreneklerin ve kendi dillerinin yaşatılmasıydı. O hiç bir zaman İngilizce öğrenmedi, konuşmadı ve yazmadı.
Sequoyah bununla beraber çok iyi bir gümüş sanatçısıydı. Daima kabiliyetleriyle insanları kendine fanatik bıraktı. Bir av kazasında sakatlandı. Av yapamadı. Bundan dolayı planlar yapabilmek, düşünebilmek ve analiz etmek için çok zamanı oldu.
Creek Savaşlarında ve 1812 cenginde bir asker benzer biçimde vazife yapmış oldu.
Sequoyah'ın Çeroki dili ile uğraşırken ona ayırdığı zihinsel ve fizyolojik uğraş karşısında ailesi ve arkadaşları onun çıldırdığını ya da büyülendiğini düşündüler.
Sequoyah kabilesine dil emekleri hakında bilgi verirken dedi ki†Moses isminde bir adam çok eski zamanlarda ilk kez bir taşın üstüne işaret yapmış oldu. Bizler şimdi bu işareti iyi mi seslendireceğimize onları iyi mi yazıp, anlayacağımıza karar vereceğiz “
Tarihçilerin söylediğine bakılırsa Sequoyah Çeroki dilinin sesli ve sesiz harflerin kombinasyonu ile oluştuğunu tespit etti ve uzun ve sabırlı emek harcamalar sonucu 75 karekterin kombinasyonu ile Çeroki seslerini oluşturdu. (Bu alfabeyi ve harfleri kitabımızın diller bülümünde, Çeroki alfabesi panosunda bulabilrsiniz.)
Sequoyah bu çalışmalarını kısa sürede halkına açtı. Böylelikle mühim sayıda Çeroki insanı okumayı ve yazmayı öğrendi. Bir çok melez kızılderili aslına bakarsanız ingilizce okuma ve yazmayı biliyordu. Fakat Çeroki alfabesi hakikaten genç yaşlı her insanın kolayca okuyup yazabileceği bir dil oldu. Çok kısa bir sürede benimsendi, öğrenildi ve yayıldı.
1827 de Çeroki konseyi ulusal bir gazete çıkarabilmek için ana para ayırdı. Sonraki senenin başlarında bir el baskı makinası ve alfabe karakterleri Bostondan deniz kanalıyla daha sonrada Çerokilerin başkenti New Echota'ya ulaşmak için karadan 200 milden fazla yol katedilerek getirtildi.
Gazete Çeroki dili ve ingilizce olarak iki sütun halinde basıldı. Sütunların başlangıcında Çeroki diliyle “Tsa la gi Tsu lehisanunhi†İngilizce olarakta “Cherokee phoenixâ€(Çeroki Ankakuşu) yazıyordu.
21 şubat 1828 Birleşik Devletlerde basılan ilk kızılderili gazetesi oldu.

* ŞEF COCHISE - CHİRİCAHUA, Apache kabilesi
Cochise yapmış olduğu şeylerle kendinden sonrakilerce takip edilen mühim bir şef olmuştur. O, başka Apaçi liderleri benzer biçimde babasından sonrasında şef olmamış, bu makama kendisini yetiştirmesi ve üstün kabiliyetleriyle gelip, çevresindeki insanlara kendini kabul ettirmiş, nüfuz elde etmiştir. Törenler, kutlamalar bilhassa dinsel nitelikli ayinler Apaçilerin yaşamında doğumdan ölüme kadar olan süreç içinde mühim bir parçadır. İnsanın ve kabilenin geleceği bu törenlerde evvelde tesbit edilebilirdi. Cochise hemen hemen 4 günlükken (4 sayısı Apaçilerin uğurlu sayısıdır. )bir şaman ya da büyücü onun için hususi bir beşik yapmış (bu beşiğin hususi ismi “toschâ€dur.) ve bu beşiğe bir poşet içinde çiçek tozlarıyla, sinek kuşunun tırnaklarını koyarak Cochise'yi şeytanın gücüne karşı korumuştu. O konuşmayı öğrendiğinde ilk mocosinlerini giymesi için bir merasim daha yapılmış, takip eden baharda da ilk saç kesme töreni yapılmıştı. Apache dininin mühim parçalarnı oluşturan şölenler, danslar ve şarkılar ileride şef olacak Cochise için tek tek uygulanıyordu.
Cochise'ya Apaçi dini ve inançları onları anlayacak düzeye gelir gelmez öğretilmişti. Ailesinden “Apaçi Tanrıâ€, “Usenâ€, “Beyaz Boyalı Kadınâ€, “Suyun Çocuğuâ€, “Dağ Baharıâ€benzer biçimde yerlilerin mitolojilerinde mühim yeri olan hikayeleri dinledi.
Apaçiler için tanrılar herşeydi. Ve Cochise tanrılardan bir çok hediye aldı, büyük kabiliyetlere haiz oldu , olacakları evvelde tahmin edebilme becerisini aldı. Apaçiler onun tanrılardan almış olduğu bu hediyelerle iyi bir savaşçı ve önder olacağına inandılar. Apaçiler tanrıların bir çok çeşidi olduğuna inanıyorlardı. Bazıları iyi bazıları kötüydü. Tanrılar onların mücadelelerinin yanındaydılar. Bu durumu düşmanlara anlatmak ve kendi inançları için hayatta kalmak zorundaydılar. Bundan dolayı de savaşım etmeleri gerekirdi.
Dağ tanrıları denen güçler Cochisa'nın topraklarında bir mağarada yaşarlardı. Apaçiler bu tanrıların koruma gücü olduğuna inanırlardı. Düzenledikleri törenlerle tanrılara yardım etmeyi amaçlarlardı. Olurya onların yardımları bir miktar ta olsa tanrıların işini kolaylaştırabilirdi.
Anası ona bir çok şey öğretti. Her ne kadar başka erişkin erkekler benzer biçimde yiyecek, temizlik, odun toplamak benzer biçimde şeyleri yapmadıysa da öğrendi.
Cochisa bilimlerin önemine inanıyordu. Zamanı erişince tek tek dağları, taşları, geçitleri öğrendi, yaşadıkları bölgeyi inceden inceye tanıdı. O ne süre hareket edeceğini, iyi mi sezdirilmeden düşmana ve avına yaklaşılabileceğini, hangi tür derinin Apaçiler için kıymetli bulunduğunu, fakat avcılığın ne kadar zor bulunduğunu öğrendi. Ormanda otlayan bir geyik sesi işittiği süre, sürünerek yanaşabilmeliydi. Ona yeterince yanaşılmazsa av yapılamazdı Eğer avına yaklaşmak istiyorsan en mühim şey buydu. Tüm bu özellikleri inceden inceye ve tek tek öğrendi. Bol miktarda gözlem yapmış oldu.
Cochisa 17-18 indeyken bundan sonra bir destek savaşçı olmuştu. Onun ismi Goci, sonrasında Cochise diye değişti. O düşmanlarının altından atlarını alabilecek kadar marifetliydi. Tüm yaşamında düşmanları içinde korku saçan ama kızılderililer ve arkadaşları içinde çok büyük bir savaşçı ve çok güvenilir bir insan oldu.
Apaçiler düşmanı tanımanın ona misilleme yapmaktan ve kan dökmekten daha mühim bulunduğunu anladılar.
Cochisa bir dış ilişkiler uzmanı benzer biçimde insanlarının hakları için savaşım etti. Cochisa'nın tarihe geçmiş çok mühim sözleri vardır. O öldüğü süre savaşcılarının birgünden daha uzun bir süre acılarını gösteren çığlıklar attığı söylenir. Federal hükümet Cochisa ölünce onun liderliğini yapmış olduğu yerlilerle olan anlaşmayı bozdu ve onları dağlık ülkelerden boş, düz , kuru Arizona çölüne sürdü. Pek pek çok gitmeyi reddetti. Bu durumu reddedenler ise Florida'da hapsedildi, ya da Oklahoma'da tüberküloz ve başka hastalıklardan öldüler. Pek pek çok fakat uzun seneler sonrasında bulundukları kamplardan çıkarılıp topraklarına gönderildi.

Geronimo Apaçileri Apaçi değerlerine bakılırsa şekillendirdi, yönlendirdi. Onlar zorluklara yüreklilikle göğüs germeyi Geronimo'yla tekrardan hatırladılar.
Chiricahua'lar mevsimlere bakılırsa sık sık yer değiştirirdi. Avcılık ve çiftçilik yapabilecekleri döneme ve yere bakılırsa göç yaparlardı. Eğer asla yiyecek bulamazlarsa sık sık onlara yakın olan başka kabilelere saldırırlardı. Istila etmek ve kendine yapılanın öcünü alabilmek bu bölge kabileleri içinde onurlu bir davranış şekli sayılırdı.
ABD'nın bu bölgelerine beyez yerleşimcilerin ulaşmasıyla, mıntıkaya de İspanyollar geldi. İspanyollar Hristiyandı ve Kızılderilileri köle olarak görüyorlar ve onlara hıristiyanlığı kabul ettirmek istiyorlardı. Geronimo'nun genç karısı ve evladı ispanyollar tarafınca öldürüldü. Ve bir rivayete bakılırsa o öldürebileceği kadar ak öldürmeye yemin etti.
1876'da ABD Ordusu Chiricahua'ları bir kızılderili kampına taşımayı denedi . Fakat Geronimo Meksika'ya firar etti. O beyazlar tarafınca korku saçan bir Apaçi olarak tanıtıldı. Yapmış olduğu şeyler abartılı bir şekilde yansıtıldı. Askerler onu yakalayabilmek için çok büyük mücadeleler verdiler. Mücadelenin son 5 ayında 5000 asker ve 500 keşifci izlerini takip ederek Geronimo'ya ve kampına ulaştı. O ve adamları teslim olmaya zorlandılar. Ve sonunda yakalandı Arizona'ya geri gitmeyi umdu ama Geronimo ve adamları Florida St. Augustine'ye nakledildi. Nakledildikleri yerde pek çok sıtma ve tüberkülozdan öldü. Sıtma bu kıtada daha evvel var olmayan bir hastalıktı.Beyazların kıtaya taşımış olduğu bu hastalık, yerlilerin bağışıklık sistemleri tarafınca tanınmadığı için buna karşı dirençleri yoktu.
Geronimo tekrar büyük bir aşkla sevilmiş olduğu topraklarını göremedi. Arizona'da seneler sonrasında federal hükümetin hapsettiği kampta bir mahkum olarak öldü.

* Şef Washakie (wahsh'-uh-kee), Shoshoni kabilesi (1804-1900 )
Washakie (wahsh'-uh-kee) Wyomingdeki Şark Shoshoni yerlilerinin şefidir. O savaşçılığı kadar ak keşifçilerle olan dostça ilişkileri ile de tanınmıştır. 1850 ‘lerde demiryolu yapımı için devlete yardım etti. Sorunları dostça çözmeye çalıştı. Dostluk ve barışla tüm sorunların çözülebileceğine inanıyordu. Fakat beyazlar onun bu barışcıl yaklaşımına daima savaşla ve yağmayla karşılık verdi. O tüm yaşamı süresince halkının geleceği ve refahı için çalıştı.

“Beyaz adam bizlere verdiği sözü tutmuyor. Ak adam avlarımızı vuruyor, postlarımızı gaspediyor, sığırları otlaklarımızı tüketiyor. Sizin kuvvetli ve büyük hükümetiniz bizim haklarımızı savunmuyor. Onlar sözlerini tutmadı. Toprağımızı işlemek için aracımız yok. ürünümüzü hasat edecek araç-gereç bırakmadılar. Hayvanlarımız hala kuvvetsiz ve hala yiyeceğimiz yok. Gelişmek için okula ihtiyacımız var. Hala evlatlarımızın okulu yok.

--Yine söylüyorum hükümet sözünü tutmuyor!—â€


Büyük Şef ve Liderler

  • American Horse (Sioux)
  • Black Elk (Lakota)
  • Big Bear (Lakota)
  • Big Foot (Lakota)
  • Dull Knife (Cheyenne)
  • Fool Crow
  • Gall (Hunkpapa Sioux)
  • Little Wolf (Cheyenne)
  • Low Dog (Lakota)
  • Pontiac (Ottawa)
  • Pope (poh-pay) (Tewa Pueblo)
  • Quanah Parker (Commanche)
  • Rain-in-the-Face (Sioux)
  • Red Cloud (Lakota)
  • Red Jacket (Seneca)
  • Roman Nose (Cheyenne)
  • Santana (Kiowa)
  • Sequoyah (Cherokee)
  • Sitting Bull (Tatanka Iyotanka) Hunkpapa Sioux
  • Spotted Tail (Brule Sioux)
  • Standing Bear (Lakota)
  • Tamahay (Sioux)
  • Tecumseh (Shawnee)
  • Two Strike (Tashunkekokipapi) Sioux


Kaynak: Native Arts




Kızılderililerin beyazlarla olan ilişkisi 16'ıncı yüzyılın başlangıcında Normandiyalı, Basklı ve Portekizli armatörlerin Newfoundland (Kanada) açıklarına morina balığı avcılığı yapmak için gelmeleri ve yerlilerle madeni eşya karşılığı kürk almaları biçimindeki değiştokuş ticaretiyle başlar, Şimal ABD'daki İspanyol, İngiliz, Hollanda ve Fransız varlığının karmaşık güç ilişkilerinde devam eder, 1753-1763 Fransa-İngiltere ve 1763 Fransız-Kızılderili Savaşı benzer biçimde topyekun muharebelerde şekillenir, İç Cenk öncesi Amerikan eyaletleri ile mücadeleye ve İç Cenk sonrası ABD hükümeti karşısındaki nihai yenilgiye varır.

ukiyoe014doolittle2pm9



Film karelerinden öğrenilen kahramanlık gösterilerinde yüzlerce kurşunun üstüne gözünü kırpmadan atılan vazife adamları, düşsel bir bütün ülkelerde doğaüstü becerileriyle şahlanan kostümlü kahramanlarına pek sık rastlanır, oysa 'kahramanlık' hikayelerinin ardında pek çok kez halkların acıları uzanır. Gene pek çok kez, bu acılara nüfuz etmek kolay olmaz, çünkü her devrin 'uygar' haberleşme-iletişim kanallarının kalınca sis perdesi, o puslu coğrafyadaki zayıf sesi duyup da duraksamayan isteksiz ve kuşkucu kulakları kendi yalancı güneşiyle avutur. Şimal ABD Kızılderililerin zamanı bir 'kahramanlık' safsatasının değildir, en azından bir 'direniş' yolculuğunun tarihidir. 1861'deki İç Cenk'tan sonrasında son federasyon askerinin de cenup eyaletlerinden çekilmiş olduğu sıralarda, kısaca ak adam toprağa ve doğal üretim güçlerine sahipken, yeni eyalet kanunlarıyla kağıt üstünde 'özgür' ama gerçet hayatta çulsuz ve perişan olan Afrika kökenlilerin bir parça toprakta bir parça ekmek umuduyla akın akın Garp'ya, Kansas'a göç ettikleri yıllarda Kızılderililer için mengenenin son kertesi de kapanmak üzeredir. Tatanka İyotanka'nın (Oturan Boğa), 19 Temmuz 1881'de, açlık çeken ve donmak suretiyle olan, pek çok hanım ve çocuk 200 kişiyle beraber teslim olmasını izleyen seneler, Kızılderililerin direnişinin bir kıvılcımla parlayıp sonrasında da ebediyen söndüğü senelerdir.

"Büyük nehirdeki uzun yolculuğu gördüm ve ağladım."


greatspiritpv7



Yukarıdaki bu mısra, 1931-1932 senesinde tehcir yolunda telef olan binlerce Çoktavın söylediği bir türkünün mısrasıdır. 1938-1939 kışında Yerli Bölgesi adındaki (bakınız Tehcir Yasası başlıklı kutucuk) tehcir bölgesine, komşuları Çoktavlar benzer biçimde sürülen ortalama 14 000 bin Çeroki, içlerinden 4 000 bini soğuk ve açlıktan öldüğünde, o uğursuz 1 600 kilometrelik yolculuğa, Şark'dan Garp'ya zorla sürülen 90 kızılderili halkın ortak acısının ismini koyar; 'Gözyaşı Yolculuğu'. Tehcir bölgeleri için bir örnek verilecekse bunun en iyi örneği Kaliforniya eyaletidir. Eyalette 1849'da 150 binin üzerinde olan yerli nüfusu 1870'te 30 binden daha üye düşmüştür. Oysa o kampların ismi resmi olarak 'koruma' kampıdır, kısaca 'rezerveyşın' ve senelerce Fransızca okunuşuyla her yerde bol miktarda söylenen rezervasyon kampı. Bir de 'isyankarlar' için askeri tehcir kampları vardır, Kızılderili İşleri Müdürlüğü'nün emirinin askeri uygulaması açıktır; kafa dansı yapmak, güneş dansı yapmak benzer biçimde ayinleri yapanlara, İngilizce öğrenmemekte ya da konuşmamakta ısrar edenlere 10 güne kadar aç bırakma cezası verilmektedir. Madem ki ak asker yiyeceği verecektir, o halde Kızılderili ya uygarlaşmalıdır ya da ölmeli.

1940-1960 arası Navaholar için de sıkıntılı senelerdir; bölgelerine (Rio Grande-Büyük Kanyon arası) göçmen Amerikalılar gelmiştir. Bu durumdan doğan anlaşmazlıklar sonucu 1863'te Albay Kit Carson komutasındaki ordu Navahoların üstüne gönderilir. O bölümde toplam mevcudu 8 000 olan Navaholar, New Mexico'ya 300 kilometre yürütülüp askeri tehcir kampında 4 yıl cenk esiri olarak tutulurlar. Fakat nüfuslarının yüzde 25'ini açlık, hastalık ve soğuktan kaybettikten sonrasında geri dönebileceklerdir.


İsyan kıvılcımından alev denizi çakar...


ukiyoe007terpning2eo8

1850'de beş Çakıltaş (Bu kabile kendisini 'Bizler İnsanlar' olarak adlandırır, günümüzde tümüyle yok olmuşlardır) kızılderilisi Oregon'da isyan kıvılcımını çakar. Asılmadan ilkin Kızılderililere 'Misyonerlerimiz size, İsa'nın halkı için öldüğü öğretmedi mi' dendiğinde, Şef Tiloukaikt şöyleki çözüm verir:

'Evet, şimdi ikimiz de halkımız için ölüyoruz'.

Derhal her yerde çakan kıvılcımlar bundan yalnız bir sene sonrasında Laramie Kalesi'nin önüne 10 000 kıvılcım olarak büyüyecektir; Lakotalar, Şayenler, Arapaholar, Şoşoniler, Kuzgunlar, Asininbuanlar, Beyazbalçıklar, Hidatsalar, Arikaralar... İlk Laramie Kalesi Anlaşması (1951) Lakotaların başı çekmiş olduğu toplam 12 kabileyle imzalanır. Söz uçar yazı kalır denir ama ak insanın yazısının mürekkebi daha kağıda değmeden uçar. Kaliforniya'nın, köleliğin yasak olduğu Federasyon eyaletlerine katılmasından derhal sonrasında 1949'da ilk Altına Saldırı devri başlar. Gelgelelim eyalet, 1950 Uzlaşma Yasası olarak da bilenen Kaçak Köleler Yasası ile aslına bakarsak köleliği fiilen meşru kılar. Bu yasa bir süre sonra bölgedeki Kızılderililerin köleleştirilmesini elde edecektir. Bölümde sayısı iki yüze yaklaşan Kızılderili halkından yüze tanıdığından 500 reisle toplam 18 anlaşma yapılmıştır (16'sı 1951'de, ikisi de 1952'de). Bu 18 anlaşma Kızılderililere yalnız 35 bin kilometrekarelik bir alan bırakır. Bu anlaşmalara bir süre sonra ne eyalet ne de federal hükümet uyar. üstelik anlaşma yapılmayan ortalama 90 kadar kabile sonraları 'mevcudu tükendi' olarak anılacaktır. Yerine getirilmeyen anlaşmalara imza atıp atmamış olmak ne farkına varır? Altına Saldırı dönemiyle süregelen kıyım süreci sonucunda 1890'a gelindiğinde, bölgedeki Kızılderililerin baştaki 150-200 bin nüfusu 15 bine kadar düşmüştür. Bu durumu yalnız rakamdan mı ibaret sayacaksınız?

1851'deki ilk Laramie anlaşmasına imza koyanlardan birisi olan Yanıkten (bir Lakota klanı) Şefi Fetheden Ayı, Mormonlar'a ait bir ineği öldüren Lakota'yı almaya gelen Laramie Kalesi askerleri tarafınca Ağustos 1854'te vurulur. Teğmen John Gratten, öldüren ineğin yerine Laramie Kalesi Anlaşması uyarınca inek vermek isteyen şefi dinlemeyip illa da Kızılderiliyi alabilmek istemektedir. Şef, buna karşı çıkınca vurulmuştur. Lakotaların karşı ateşinde askerlerden yalnız birisi sağ kalır. Bunun üstüne Cenk Bakanlığı tarafınca gönderilen Albay William Harney'nin (bir süre sonra General olacaktır) intikam ordusu, civardaki ortalama 5 000 Yanıkten ve Ogalalayı (ikisi de Lakota klanıdır) aramaya başlar. Ash Hallow'da ilk rastladıkları köyü basıp 86 kişiyi öldürürler, bunlardan biride 70'i hanım ve çocuktur. Ak adam, karşısında savaşçı bulamıyorsa en azından hanım ve evlatları öldürmek mevzusunda çok deneyimli bulunduğunu kıtaya ilk kez ayak basmış olduğu yıllardan itibaren göstermiştir. Bu katliamdan kurtulanlardan birisi bir süre sonra büyük bir Ogalala şefi olarak anılacak olan Kızıl Bulut'tur. Kızıl Bulut, 1866-1888 tarihleri içinde Amerikan güçlerine karşı en başarı göstermiş çatışmaları gerçekleştiren savaşçı ve önderdir. Onun liderliğindeki akınlarda, bir cenk şefi olan Çılgın At'ın ismi, hem cenk meydanındaki muhteşem mahareti ve cesareti hem de Lakota halkının geleneklerine sıkı sıkıya bağlı yaşamasıyla efsaneleşecektir. Kızıl Bulut, yerleşimciler ve madenciler Bozeman Geçidi'ni kullanarak Wyoming topraklarına daha rahat akabilsinler diye inşa edilen üç kaleye aniden iki yıl süresince yapmış olduğu akınlarla ve türlü mevkilerdeki çatışmaları kazanmasıyla Amerikan hükümetini İkinci Laramie Anlaşması'na
zorlamıştır. Amerikan hükümeti üç kalenin ikisini yıkmış, bir ötekini boşaltmıştır. Amerikan hükümetine karşı cenk yürütüp başarı göstermiş olan ilk ve tek Kızılderili şefi odur.

Kazanılan son meydan savaşı


katliam



İkinci Laramie Anlaşması'ndan bir sene ilkin, 1867'de, İç Cenk'ın bitişinin derhal ertesinde, binlerce yerleşimci Garp'ya doğru yola çıkmışken, ovalara sulh getireceğini söyleyen Garp Orduları Komutanı General Sheridan da bufaloları avlamaya başlar, avlağı kurutunca Kızılderilileri mıntıkadan çıkarmanın daha kolay olacağını düşünmektedir. Aynı yıl, 'Hekim Yeri Deresi' denilen bir mekanda (Kansas) Kiovalar, Komançiler, Apaçiler, Şayenler, Arapaholar ve daha niceleri barışı konuşmak için Kurultay'nin görevlendirdiği komisyonla otururlar. üç haftalık görüşmelerden sonrasında Kızıl Dere'in cenup ve kuzeyindeki yerleşim bölgeleri üstünde uzlaşılır ve katılımcı kabileler imza atar. Demiryolunun ve ak yerleşimcilerin gelmeyeceğine, askeri karakolun uzak mevkide kurulacağı benzer biçimde maddeler üstünde anlaşılır. Bundan bir sene sonrası ise General Sheridan'ın görevlendirdiği General Custer'ın (tümgeneral) bir Şayen köyünde 100'den fazla adam, hanım ve evladı da katlettiği yıl olur. Anlaşma koşullarını hiçe sayan hükümetin marifetiyle 1974'te, General Custer, Lakotaların mukaddes saydığı Karatepeler'de askeri güzergah ve kale mevki için keşfe çıkar. Bulgu birliğindeki iki 'madencinin' altın keşfetmesi ise bu mukaddes topraklara beyazların akınını başlatacaktır. 1874-1875'te Hekim Yeri Anlaşması'na aykırı olarak süregelen ak yerleşimci ve asker istilasına karşı süregelen bir çok çarpışma Kızıl Dere Savaşı olarak anılır. 1875'te federal hükümet Karadağlar için Lakotalar'a 6 milyon usd önerir. Lakotalar 1868 Laramie Kalesi Anlaşması'na bağlı kalacaklarını söyleyerek teklifi reddeder. Bunun üstüne General Goerge Crook, General Alfred Terry ve Albay John Gibbon Lakotalar'ın üstüne gönderilir. Terry komutasındaki General Custer ilkin davranır, birliklerini ikiye böler ve Lakotaların ana kampına hücum etmek suretiyle harekete geçer. Ufak Büyükboynuz Nehri'nde Lakota, Şayen ve Arapaho savaşçılarıyla karşı karşıya gelir. Tek bir askerin sağ kurtulmuş olduğu, yıldırım hızında bir çarpışma olur. Kızılderili hanımlar askerlerin cesetlerinin kol, kafa ve bacaklarını koparırlar, diğeri bütün ülkelerde tüm halde dolaşamasınlar, dönerek yine savaşamasınlar diye... General Custer'ın cesedinin kulağına iğne sokarlar, daha iyi duysun diye: 'Sana söylememiş miydik Custer? Tekrar ulaştığında bebeklerimizin öcünü alacağız diye?' Bir tek bir askerin diğeri dünyaya tüm olarak gitmesine izin verirler; yerde bir asker yatmaktadır, borazanı sımsıkı kavramış olan kopuk kolu hala başka elindedir, üstünde bufalo postu... Yüzülen kafa derisinin yerinde at kılından peruk vardır, enerjisini diğeri dünyaya taşısın diye.

Ne diyordu Beş Millet'un (İrokua da denir; Dere Ulusu, Çeroki, Çiksav, Çoktav, Seminole) anayasasında? 'Toprak, bir uçtan bir uca, orada oturan insanların mülküdür. Ongwehonweh (bir yerin aslolan halkı), sahiplenip yerleştikleri toprağın doğuştan sahibidir ve başka asla kimse topraklarını onlardan alamaz. Bu yasa çok eski zamanlardan kalmadır. Yüce Yaratıcı bizi aynı kandan ve aynı topraktan yarattı. Değişik diller değişik ulusları oluşturduğundan, Yaratıcı değişik avlanma bölgeleri saptayıp aralarına sınır çekti. Yabancı ulustan birisi Beş Millet topraklarına gelip sığınmak ve yerleşmek isterse, başvurduğu ulusun reisleri konukseverlikle yaklaşır ve onu ulusun üyesi yapar. Bu durumda o, alt tarafta sayılanlar haricinde her mevzuda ulusun başka üyeleriyle eşit hak ve imtiyazlara haiz kabul edilir. Siyah boncuklardan yapılmış bir vampum kemeri (erguvan ve ak renkteki boncuk) kemeri, beş cenk reisinin silaha sarılma ve adamlarıyla işgale karşı direnme yetkisini simgeler. Bu şekilde bir cenk, toprakları müdafa savaşı olarak adlandırılır.' Evet, savaşlar kaybedilebilir ama bazılarının hikayeleri onurlarıyla beraber hatırlanır.



Tehcir Yasası



hikaye10063



Amerikan hükümeti, 1820'lerde kızılderilileri, kendi belirlediği bölgelerde (rezervasyon kampları) yaşamaya zorlamaya başladı. 1824'te Kızılderili İşleri Müdürlüğü kuruldu ve aynı yıl ABD ordusu Oklahoma'da Kızıl Dere'de Towson Kalesi ve Arkansas Nehri'nde Gibson Kalesi benzer biçimde ileri karakollar kurarak Çeroki ve Çoktav kabilelerini Güneydoğu'dan çıkarıp Mississippi'nin batısındaki yeni Yerli Bölgesi'ne gitmelerini sağlama görevini üstlendi. 1830'da Kızılderili Tehcir Yasası (The Indian Removal Act) Reis Andrew Jackson'ın alev ateş mücadelesi sonucunda Kurultay'den geçti. Buna bakılırsa Şark'daki tüm kabileler yurtlarını koyup Garp'da onlara ayrılmış olan topraklara yerleşecekti. İlerleyen yıllarda tüm kabileler, topraklarını, bulunduklar eyaletlere bırakan anlaşmalara imza koymak zorun kaldılar ve şu ya da böyle toplama bölgelerine sürüldüler. Bunların öncesinde Johnson-M'Intosh (1823), Çeroki-Georgia Eyaleti (1831) ve Worcester-Georgia Eyaleti (1831) davaları önemlidir. Bu davalarda hukuki olarak ortaya çıkan en mühim netice Çerokilerin bir etnik halk olarak kabul edilmesi ve Georgia Eyaleti yasalarının Çeroki bölgesinde geçerli olamayacağının tescil edilmesidir. Normal olarak bu kararlar Reis Andrew Jackson ve orduyu durdurmamıştır. Reis Jackson ve Cumhuriyetçiler Kurultay'yi ele geçirip 'Tehcir!' diye bağırırlarken, ulusal kahraman olarak saygı gören Tennessee delegesi Davy Crockett'in siyasal yaşamı, Çerokileri desteklediğinden dolayı bitirilir.


Davy Crockett şöyleki diyecektir: 'Dürüst olup lanetlenmeyi, ikiyüzlü olup sonsuza kadar anılmaya yeğlerim'.


Sonuçta 200'e yakın kabileden 90'ı Yerli Bölgesi olarak adlandırılan (şimdiki Kansas ve Oklahoma) mıntıkaya sürülmüştür.


Kim hangi silahı kullandı?


IdoSit4



Kızılderililer Amerikan ordusuna karşı yalnız ok, yay ve mızrakla mı karşı koydular? Normal olarak hayır. Fakat 'tüfek kullandılar' dersek de büyük bir hata yaparız. Ilk olarak şunu vurgulamakta yarar var: Filmlere inanmayın. 1870'lere kadar Kızılderililer tüfeği etkin bir şekilde kullanamamışlardır. Tüfekleri, büyük genellikle yerleşimcilere ya da askerlere verdikleri baskınlardan ele geçirebildikleriyle kısmen kürk avcılarından aldıkları tüfeklerdir. Şu demek oluyor ki deyim yerindeyse, ana silahları ok haricinde tek tük 'ikinci el' tüfek kullanmışlardır. üstelik Amerikan ordusunun bundan sonra ağır makineliler kullanmaya başladığı 1870'li yıllardan sonrasında dahi ok ve yay cenk alanından büsbütün silinmemiştir. Fakat tüfek deyip geçmemek gerek. Amerikan ordusu iki tip tüfek kullanmıştır; seri atışlı Spencer, Winchester ve Henry ile tek atışlı Springfield. Ordu bir dönem seri atışlı Spencer'ı kullanmış bir süre sonra Springfield'e geçmiştir. Bu tüfek uzun seneler Kızılderili savaşlarında ordunun ana silahı olmuştur. Bunun tek bir sebebi vardır; menzil. Seri atışlı tüfeklerin menzili tek atışlı Springfield'ın öldürücü menzilinden kısadır. Kızılderililerin seri atışlı tüfekleri fakat İç Cenk sonrasında geniş kapsamlı olarak kullanmaya başlamışlardır (cenk bitince ordu elde kalan tüfekleri tabanca tüccarlarına vermiştir). Şu örneği vermek yerinde olacak. Ufak Büyükboynuz Savaşı'ndan ilkin bir sene devam eden çatışmalara topluca verilen isim olarak Kızıl Dere Savaşı (1874-1875) üstüne Teksas Tarih Komisyonu'nun 1998'deki resmi verileri şunu ortaya koyuyor: Ordu, ismi geçen harpte 72 mm'lik Parrot topunun yanısıra dakikada 300 atış yapabilen Gatling makinelisini ilk kez kullanmıştır. Askerleride uzun menzilli ve tek atışlı Springfield tüfekleri varken, Kızılderililerin silahı ağırlıklı olarak kısa menzilli ve seri atışlı tüfek ile ok ve yaydır.


Efsaneleşmiş şefler ve özlü sözleri


indiensfromwwwmetacafecom7kq8


'İnsanlarım beyazlardan ne kadar uzak durursa içim o denli rahat olacak. Sizin, insanlarıma okuma ve yazma öğretmenizi isterim ama yaşam şekilleri beyazlar benzer biçimde olmamalı, ak adam fena kalpli, fena bir yaşamı var. Bir ak adam benzer biçimde yaşamaktansa bir kızılderili olarak ölmeyi yeğlerim.'
Lakota (Siu) şefi Oturan Boğa (Tatanka İyotanka)

'Beyazların dili, yanlış görünen doğru bir şey ve doğru görünen yanlış bir şey yaptıklarında iyi mi da yumuşuyor.'
Seuk Şefi Kara Şahin (Makataimeshekiakiak)

'Hiçbir kabilenin, değildir yabancılara, birbirlerine dahi yurtlarını satmaya hakkı yoktur. O halde havayı, denizleri, dünyayı da satın! Mukaddes Ruh bu dünyayı, bizler çocuklarına bağışlamadı mı?'
Şavni Şefi Tecumseh

'Özgür bir adam, bir yere kapatılıp, istediği yere gitme özgürlüğünden yoksun edilmekten memnun olacağını beklerseniz nehirlerin tersine akmasını da bekleyebilirsiniz.'
Nimipu (Nez Perce) Şefi Şef Joseph (Hinmahtooyahlatkek, Amerikan basını ona Kızıl Napolyon demiştir)

'Bizler varlıklı olmak istemiyoruz, sulh ve rahatlık istiyoruz. (1875'te Karadağlar için tavsiye edilen 6 milyon dolardan sonrasında söylemiştir)

'Niçin bizlere, bizi soymaktan ve elimizdekileri almaktan başka bir şey yapmayan hükümet temsilcileri gönderiyorsunuz?'
Ogalala-Lakota Şefi Kızıl Bulut (MakhpiyaLuta)

Hikariya Apaçilerinin bir efsanesi: Ateşin kökeni

Eski zamanlarda ağaçlar konuşurdu. İnsanlar, ateşleri olmadığından, ağaçları yakamazdı. Ateş, sonunda tilki yardımıyla bulundu. Bigün tilki, onlar benzer biçimde ses çıkarmayı öğrenmek için kazların yanına gitmişti. Kazlar bu durumu tilkiye öğreteceklerini söylediler, fakat bundan ötürü onlarla beraber uçması gerekiyordu. Tilkiye uçması için kanat verdiler ve uçarken gözlerini açmamasını tembihlediler. Kazlar havalanınca, tilki de onlarla birlikte uçtu. Karanlık çöktüğü sırada ateşböceklerinin yaşamış olduğu çitle çevrili bir yerin üstünden geçiyorlardı. Ateşböceklerinin parıldayan ışıkları gözkapaklarından içeri sızınca, tilki gözlerini açıverdi. Aniden kanatları onu taşımaz olmuştu. Çitlerin arasına, ateşböceği yuvalarının olduğu yere düştü. Tilki, ne olduğuna bakmaya gelen iki ateşböceğine, çitlerin dışına iyi mi çıkabileceğini söylemeleri için ardıç yemişinden birer kolye verdi. Ateşböcekleri de tilkiye, buyruk verilince, çitlerden geçmek isteyenlere eğilip yardım eden bir sedir ağacı gösterdi. Akşam olunca tilki, ateşböceklerinin su içtiği pınara gitti. Orada boya halletmeye yarayan bir renkli toprak buldu. Bununla kendini beyaza boyadı. Ateşböceklerinin yanına döndüğünde, bir şölen vermeleri icap ettiğini söylemiş oldu. Dans edip eğlenmeliydiler, üstelik onlara bir davul da yapacaktı. Ateşböcekleri tilkinin önerisini kabul edip, büyük bir şölen ateşi yakmak için odun toplamaya koyuldular. Topladıkları odunları kendi korlarıyla tutuşturdular. Şölen başlamadan ilkin, tilki, kuyruğuna sedir kabuğu şeritleri bağladı. Sonrasında da o güne kadar görülmemiş bir davul yapmış oldu. Davulu çalmaya başladı, çalmaktan sıkılınca da ateşböceklerinden herhangi birine verdi. Ateşin yanına geçip oturdu. Kuyruğunu da ateşin içine soktu. 'Ben bir büyücüyüm' dedi tilki, 'bana ait kuyruğum yanmaz.' Gene de gözünü kuyruğundan ayırmadı. Kuyruğuna bağladığı sedir kabukları iyice tutuşunca, 'Burası amma da sıcakmış, yol verin de serin bir yere gideyim' dedi. Tilki kuyruğunda ateşle kaçarken, ateşböcekleri 'Dur, yolu bilmiyorsun, geri dön' diye bağırıyorlardı. Tilkiyse 'Eğil ağacım, eğil' diyerek dosdoğru sedir ağacına koştu. Ağaç eğilip onu çitin başka tarafına geçirdi. Çalılar ve ağaçlar, tilkinin kuyruğundaki sedir kabuklarından sıçrayan kıvılcımlarla tutuşup yanmaya başlamıştı. Yangın hızla dünyaya yayıldı. Tilki koşmaktan yorulunca, ateşi şahine verdi. Şahin de ateşi bir süre taşıdıktan sonrasında kızıl turnaya verdi. Turna güneye doğru uçtu, fakat ulaşamadığı bir ağaç kaldı. Bu ağaç günümüzde de yanmaz. (Hirakiya Apaçilerinin dilinde bu ağacın bir ismi yoktur.) Ateşböcekleri tilkiyi inine kadar takip etmişti. Tilkiye, ateşi onlardan çalıp dünyaya yaymış olduğu için, ceza olarak onu hiç bir zaman kullanamayacağını söylediler.

Kafa teni yüzmek

Beyazlar kafa teni yüzen Kızılderilileri 'yırtıcı' olmakla suçlar. Bir de işin başka tarafına bakalım. BirKızılderili savaşçısı için düşman 'aşağı' değildir. Öldürmüş olduğu hasmının kafa derisini yüzen Kızılderili, hasmının 'enerjisini' aldığına inanır.

Kara Ağızlar ve Köpek Askerler

Yanak ve çenelerini siyaha boyayan Şayenlerin Kara Ağızlar'ı ve Lakotaların Köpek Askerler'i en ünlüleriydi. Köpek Askerler, kabilenin son olarak müdafa hattını oluşturduğundan dolayı çok saygı görüyordu. Ucu yerde sürünen bir dönem ve mukaddes bir ok taşıyorlardı. Yalnızca üyelerinin söyledikleri ve yalnız ölümle yüzyüze gelindiğinde söylenebilen bir şarkıları vardı. Ölümü hiçe sayan savaşçılardı.







kzlderilikabilelerilist


Orjinal Boyut İçin üstüne Tıklayınız



200px Big Mouth Spring

Bir Kızılderili Savaşçısı



2007 yılının Aralık ayında, en mühim Kızılderili kabilelerinden birisi olan Lakota Siyuları ABD vatandaşlığından çekildiklerini ve kendi devletlerini kuracaklarını duyuru etmişlerdir. Toprakları beş ayrı ABD eyaletinin sınırları içinde olan Lakotalar'ın bu girişiminin neticeleri hemen hemen kesinleşmemekle beraber, Kızılderililerin büyük soykırımdan bu yana ilk bağımsızlık girişimleri olarak tarihe geçmiştir.

ABD yayılmacılığı altında yok olan kabilelerin ürünlerde yaşayan adları

ABD'liler ise tüm dünyaya pazarladıkları ürünlerinden birkaçına Kızılderili kabileleri adları vermiştir. Örnek olarak:
  • Cherokee: Chrysler tarafınca üretilen bir Jip
  • Apache: ABD Hava Kuvvetleri tarafınca üretilen bir Helikopter markası, bir bilgisayar donanım ürünleri üreten marka, bir server adı,
  • Comanche: ABD Hava Kuvvetleri tarafınca üretilen bir Helikopter Markası, Chrysler'in ürettiği bir kamyonet modeli.
  • Pontiac (ünlü Kızılderili Şefi): 80'li yılların ABD lı en meşhur spor otomobil markalarından birisi
  • Cayenne: Porsche'nin ilk kez ürettiği Jip'e verdiği isim
  • Fox: ABD'de bir TV kanalı
  • Black Hawk : Helikopter markası
  • Kentucky: Kökeni; Iroquois Kızılderililerinin kullandıkları dilde “ken-tah-ten†sözcüğünden gelen ve “Yarının ülkesi†anlamına gelen kelime. Bununla birlikte tüm dünyaya yayılmış bir restoranlar zincirinin ismidir. (Kentucky Fried Chicken).
Kızılderili ve Türk dillerinde kullanılan ortak kelimeler
Kızılderililer

Koloni Süreci ve Kızılderililer

Avrupalı kaşifler ABD'ya ulaştığında, ABD'da yüzlerce değişik kabile bulunmaktaydı. Bu kabilelerden bir pek çok ortak bir dili ve kültürü paylaşıyorlardı. Ilkin İspanyol asıllı denizciler İspanyol Kraliçesi adına bu topraklara ayak basmış bir süre sonra başta İngiltere olmak suretiyle başka Avrupa sömürgeci devletleri de aynı rotayı izleyerek ABD'ya askerlerini, kaşiflerini göndermişlerdir. Avrupalı ak insanın sertlik düşkünlüğünden haberdar olmayan yerliler onları sevinçle karşılamış, ellerindeki altın vs. benzer biçimde şeyleri onlarla paylaşmak istemişler fakat sömürge güçlerinin baskısı hatta katliamı altında soykırıma uğramışlardır.

13 Haziran 2008'de Kanada Başbakanı Stephen Harper, Kanada Parlamentosunda düzenlenen bir törende Kızılderililerden resmen özür dilemiştir.





Navaho


Navaho (ya da Diné), ABD'nin genellikle New Mexico eyaletinde yaşayan aynı isminde kabileye ait Kızılderililerin ismi. ABD'deki en kalabalık Kızılderililer olup Navahoca konuşurlar. Kanadalı araştırmacı Ethel G. Stewart, 250 bin sözü geçen Navaho kabilesinin Orta Asya Türkleri'nin konuşmuş olduğu Atabaşkan dilini konuştuğunu gösterdi.


270px Navajo flagsvg

Yaşam bölgeleri


Navaholar coğu Kızılderililerin aksine şimdiki oldukları yere beyazlar tarafınca zorla getirilmemişlerdir. ABD hükümeti tarafınca tanınan Navaholara bugün Birleşik Devletlerin şimal batısında ortalama 69.000 km² büyüklüğünde toprak verilmiştir.

Navahoların doğuşu


Navahoların ne süre Asyadan Kanadaya ordanda şimdiki oldukları yere geldikleri tam olarak belirgin degildir. Tahminlere bakılırsa M.Ö. 900 ile M.Ö. 1000 yılları arası bu mıntıkaya yerleştikleri düşünülmektedir.

19. yüzyıl Navaholar


1848 senesinde Meksika, güneybatıyı ABD Birleşik Devletleri'ne bırakınca Navaholarla olan sürtüşmeler arttı. Navaholar, İspanyol, Pueblo ve ak Amerikalıların yerleşim bölgelerine saldırmaya başladılar. Ayrıca beyazlar Navaho topraklarını istilâ etmekle meşguldüler. Bir süre sonra Birleşik Devletler orduları Navaho topraklarına baskınlar düzenlemeye başladılar ve türlü yerlerde askeri karargâhlar kurdular. Nihayet, federal hükümet, Navahoları, Yeni Meksika'nun doğusunda Bosque Rodendo'da "rezervasyon" ismi verilen Kızılderililere ayrılmış mıntıkaya yerleştirmeyi kararlaştırdı. 1863 senesinde Albay Kit Carson yönetiminde bir grup asker Navaho topraklarına girerek çiftliklerini ve sürülerini yok etmiş ve 800 Navaholuyu da Bosque Rodendo'ya sürmüştür. Tarihte bu, "Uzun Yürüyüş" olarak bilinir.

Kültür
  • Navaholar halı ve kilimleriyle de bilinir.
Dil
  • Navaholar, Atabask dilleri içindeki bir dil olan Navaho dilini konuşmaktadır. II. Dünya Savaşı'nda Amerikan ordusu sıkıntılı kriptolama yöntemlerine bir cevap olarak Navaho dilini kullanmıştır.
Arizona eyaletinde eski Fort Defiance (Navaho dilinde: Tséhootsooí) yakınında Navaholar (1873)


497px Navajofamilya

Bir Navaho, maske ve vücut boyama içeren merasim giysisiyle (1904)


492px ZahadolzhC3A1 Navaho

Navaho kilimi

433px Navajo rug





  • Afrika yerlileri ve kızılderililer maskeyi hangi amaçlarla kullanmışlardır?


  • Kızılderililer hakkında bilgi verir misiniz?


Kaynak:msxlabs.org

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Kızılderililer
Kızılderililer
http://img201.imageshack.us/img201/8670/ukiyoe014doolittle2pm9.jpg
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/kzlderililer.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/kzlderililer.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content