Levhalar Başlangıçta tüm kıtaların Pangea adında tek bir kıta olduğu, sonradan parçalanıp dağılarak zamanla günümüzdeki yerlerine ul...
Levhalar
Başlangıçta tüm kıtaların Pangea adında tek bir kıta olduğu, sonradan parçalanıp dağılarak zamanla günümüzdeki yerlerine ulaştığı görüşüne dayanan kıtaların kayması kuramını aslında 1912'de bir meteorolog olan Alman bilim adamı Alfred Wegener ortaya attı. Dünya'nın yüzeyi kesintisiz gibi görünüyorsa da, gerçekte dev boyuttaki bir yap-boz gibi birbirine geçen parçalardan oluşmaktadır. Levha adı verilen bu parçalar, çok yavaş olarak sürekli biçimde birbirlerine göre hareket ederler. Bir levha, yanlızca okyanusal ya da kıtasal litosferden oluşabildiği gibi her iki litosfer türünü de içerebilir. Levhalar, levha sınırı ya da levha kenarı ile sonlanır. Depremlerin ve yanardağların çoğu bu bölgelerde görülür. Pangea verilen tek kıta parçasını çevreleyen denize Panthalassa denmekteydi. Zaman içerisinde katmanlar hareket ettikçe Pangaea ikiye ayrıldı. Kuzeyde Laurasia ve güneyde Gondwanaland oluştu. Bu iki kıta Tethys (Tetis) denizi ile ikiye ayrıldı. Katmanların hareketi ile kıtalar iyice ayrılarak bugünkü halini aldı.
Peki bu levhalar nasıl oluşmaktadır ve nasıl hareket etmektedir?
Bu sorunun cevabını da "Levha Tektoniği (Plaka Tektoniği)" vermektedir. Levha tektoniği kuramını belgeleyen kanıtlar artık inandırıcı bir düzeye ulaştığından levhaların hareketi kavramı bugün benimsenmiştir. Bundan sonraki aşama söz konusu bu hareketlerin itici gücünü tespit etmek olacaktır. Bu gücün kökeniyse yerkürenin incelenmesi çok zor olan derin katmanlarında aramak gerekir. Levhaların yer değiştirmesinden üst mantoda oluşan konveksiyon akımlarının sorumlu olduğu, genel olarak kabul edilen bir fikirdir. Bu olay "Konveksiyon Akımları Kuramı" olarak ortaya atıldı. Konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlanmaktadır ve şöyle işler: Sıcak maddeden daha soğuk ve yoğun olan madde aşağı doğru inerken, daha az yoğun olan sıcak madde yukarı çıkar. Karasal mantoda derin kısımlar sıcakken üst magma daha soğuktur. Sıcak madde sürekli yükselirken, soğuk madde aşağı iner. Yukarı-aşağı olan bu hareket sırasında madde hareket ederken yüzeydeki plakaları hareket ettirir. Okyanus yarıklarında konveksiyon, litosferi alt magmanın derinlerine iter. Plakanın diğer ucunda, yarığın olduğu bölümde konveksiyon, iç magmadan gelen sıcak ve daha hafif olan magmanın çıkışını sağlar. Bu hareketler sayesinde yerkürenin yüzeyi ile içi arasında bir dolaşım olur. Dolayısıyla konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe taşyuvarda gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla levhaların oluşmasına neden olmaktadır. Halen 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar vardır. Bu levhalar üzerinde duran kıtalarla birlikte, Astenosfer üzerinde sal gibi yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla (ortalama 1-15cm/yıl) hareket etmektedirler. Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan sıcak magmada okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen levhalardan biri aşağıya Manto'ya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını oluşturmaktadır. Konveksiyon akımlarının neden olduğu bu ardışıklı olay taşkürenin altında devam edip gitmektedir. İşte yerkabuğunu oluşturan levhaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri bu levhaların sınırları dünyada depremlerin oldukları yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olan depremlerin hemen büyük çoğunluğu bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırlarında dar kuşaklar üzerinde oluşmaktadır.
Dünya üzerinde meydana gelen depremlerin oluş yerleri ile levha sınırları birbirine uyum göstermektedir.
Levha Tektoniği Kuramı'na göre depremlerin ve volkanik aktivitelerin meydana geldiği levha sınırları üç tipte bulunmaktadır.
a) Uzaklaşan (Ayrılan) Levha Sınırları Bunlar, genişleme gösteren levha sınırlarıdır. Levhalar bu sınırlarda birbirinden açılma gösterirler. Örneğin, Okyanus Ortası Sırtları böyledir. Buralarda Astenosferden yükselen magma araladıkları sınırları yeni malzeme ile doldurarak yeni litosfer üretmiş olurlar. Okyanus ortası sırtları boyunca arz yüzeyine çıkan erimiş manto malzemeleri soğuyarak katılaştıkları jeolojik zamanın arz manyetik alanının yön ve doğrultusunu saklarlar.
b) Yakınlaşan (Çarpışan) Levha Sınırları Bunlar birbirine yaklaşma, sıkışma gösteren levha sınırlarıdır. Bu sınırlar okyanuslarda ve kıtalar arasında farklı yaklaşım sergilerler. Okyanuslarda genelde daha yoğun, ağır ve ince olan litosfer tabakası kıtasal olan litosferin altına dalarak, astenosfer derinliklerinin sıcaklığı ile eriyerek yok olurlar. (dalma-batma zonları) Kıtalar arası yakınlaşma, aslında karşılıklı bir çarpışmadan ibarettir. Çarpışmanın olduğu bu sınırlarda deprem kuşağı ve dağ silsileleri meydana getirirler.
c) Yanal Yer Değiştirme (Transform Fay Sınırları) Okyanus sırtlarında birbirlerinden konveksiyon akımları ile ayrılan litosferin bir çeşit yırtılması söz konusudur ki, böyle yırtılma hallerinde düz bir doğrultu takip edilmeyip zayıf yerlerin tercih edeceğini hepimiz deneylerimizden biliriz. Okyanus sırtları zayıf yerlere sıçrama yaptığında birbirine yanal atımlı faylarla bağlanırlar. Bu fayların doğrultuları hemen hemen sırtlara diktirler, yani, dönüşüm yapmışlardır. Bu nedenle bu faylara transform faylar denir. Faylar yanal atım yapmışlardır.
Bu üç tip yapıda da görüldüğü gibi levhaların birbirine temas ettiği, birbirini ittiği veya diğerinin altına daldığı iki levha arasında, harekete engel olan bir sürtünme kuvveti vardır.
Bir levhanın hareket edebilmesi için bu sürtünme kuvvetinin giderilmesi gerekir. Bu kuvvetin aşılması ile çok kısa bir zaman biriminde gerçekleşen şok niteliğinde bir hareket oluşur. Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimler dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsarlar. Sonunda çok uzaklara kadar yayılabilen deprem (sarsıntı) dalgaları ortaya çıkar. Bu dalgalar gözle görülmesi güç olan fakar enerjisi uzaklarda hissedilebilen elastik dalgalardır. Deprem dalgaları geçtiği ortamları sarsarak ve depremin oluş yönünden uzaklaştıkça enerjisi azalarak yayılır. Bilimadamları, bu olayı "Elastik Dalga Yayılımı Kuramı" ile açıklamaktadırlar. Bu kurama göre, herhangibir noktada, zamana bağımlı olarak, yavaş yavaş oluşan birim deformasyon birikiminin elastik olarak depoladığı enerji, kritik bir değere eriştiğinde, fay düzlemi boyunca var olan sürtünme kuvvetini yenerek, fay çizgisinin her iki tarafındaki kayaç bloklarının birbirine göreli hareketlerini oluşturmaktadır. Bu olay ani yer değiştirme hareketidir. Bu ani yer değiştirmeler ise bir noktada biriken birim deformasyon enerjisinin açığa çıkması, boşalması, diğer bir deyişle mekanik enerjiye dönüşmesi ile ve sonuç olarak yer katmanlarının kırılma ve yırtılma hareketi ile olmaktadır.
Aslında kayaların, önceden bir birim yerdeğiştirme birikimine uğramadan kırılmaları olanaksızdır. Bu birim yer değiştirme hareketlerini, hareketsiz görülen yerkabuğunda, üst mantoda oluşan konveksiyon akımları oluşturmakta, kayalar belirli bir deformasyona kadar dayanıklılık gösterebilmekte ve sonrada kırılmaktadır. İşte bu kırılmalar sonucu depremler oluşmaktadır. Bu olaydan sonra da kayalardan uzak zamandan beri birikmiş olan gerilmelerin ve enerjinin bir kısmı ya da tamamı giderilmiş olmaktadır.
Nasıl Sonuçlar Doğurur?
Levhaların bu milyonlarca yıldır suren hareketlerini fark etmemiz olası değil demiştik. Yerkurede bu hareketlilik nedeniyle oluşan değişimi yerbilimcilerin çalışmaları sayesinde
görebiliyoruz. Ancak, yerinde duramayan magmanın ve yer değişitirmekten hoşlanan levhaların bu hareketliliği kimi doğa olaylarıyla da kendini belli edebiliyor.Yeni okyanuslar, yanardağlar, volkanik adalar, okyanus çukurları, sıradağlar ve depremler bu hareketlerin sonuçlarından.
Levhaların hareketleriyle yerkabuğunun kimi yerlerinde özellikle levha sınırlarında buyuk gerilme, sıkışma ya da bukulmeler görulur. Bu basınç, kabukta kırılmalara yol
açar. Fay adı verilen bu kırıklar, depremlere neden olurlar.Depremler, kabukta oluşan gerilmenin zamanla birikerek, sonunda kaya kutlesinin zayıf bir noktasından kırılması
yla yeni bir fay oluşumuna ya da var olan fayın kaymasına bağlı olarak meydana gelir.
Birikmiş olan basınç ya da gerilme, bu kırılma ya da kaymayla bir anda boşalır ve buyuk bir enerji açığa çıkar. işte,bu enerjinin çevredeki kaya kutlelerinde oluşturduğu
titreşim ve sarsıntı da depremi yaratır.Kırılmanın ya da kaymanın başladığı noktaya “depremin
odağıâ€, odak noktasının tam ustune denk gelen yeryuzundeki noktayaysa “depremin merkezi†ya da “merkez ussu†deniyor. Kırılma ya da kayma, odaktan başlayarak
fay duzlemi boyunca ilerler.Ulkemizde görulen depremler, Kuzey Anadolu Fayı
(KAF) ve Doğu Anadolu Fayı (DAF) gibi iki buyuk fayın hareketi sonucu oluşuyor. Bu fay hareketlerinin doğurduğu bir başka sonuç da “tsunamiâ€. Deprem, yanardağ patlaması ya da toprak kayması gibi yer hareketlerinin deniz tabanında meydana getirdiği alçalma ya da yukselme
nedeniyle oluşan dev deniz dalgalarına tsunami deniyor. Tsunami dalgaları, saatte 950 km'ye varan çok yuksek hızlarda ilerlerler. Bu tur dalgalar, genellikle okyanuslarda görulur ve kıyıya yaklaştıkça hızları duşerken yukseklikleri artar. Sığ sulardaki bir tsunami dalgasının yuksekliği 30 m'den fazla olabilir.Bazen de manto tabakasının derinliklerinde, çekirdekle sı-
nır bölgede, çevrelerinden daha sıcak bölgeler oluşur. Bu “sıcak noktaâ€lardan kabuğa doğru “sorguç†adı verilen buyuk magma sutunları yukselir ve kabuktan dışarı sızar.Okyanus tabanı, bu sabit sıcak noktalar uzerinde ilerledikçe,magmanın deniz tabanından yukselmesiyle birbiri peşi
sıra yuzeye çıkan volkanik adalar ortaya çıkar. PasifikOkyanusu'ndaki Hawaii Adaları, buna guzel bir örnek.Görduğunuz gibi, deprem, yanardağ patlaması, tsunami ve birçok başka doğa olayının bilimsel bir açıklaması var.Her şey, akışkan haldeki magmanın, surekli yer değiştiren
ve çeşitli yerlerinden kırılan taşkurenin marifeti diyebiliriz.
Başlangıçta tüm kıtaların Pangea adında tek bir kıta olduğu, sonradan parçalanıp dağılarak zamanla günümüzdeki yerlerine ulaştığı görüşüne dayanan kıtaların kayması kuramını aslında 1912'de bir meteorolog olan Alman bilim adamı Alfred Wegener ortaya attı. Dünya'nın yüzeyi kesintisiz gibi görünüyorsa da, gerçekte dev boyuttaki bir yap-boz gibi birbirine geçen parçalardan oluşmaktadır. Levha adı verilen bu parçalar, çok yavaş olarak sürekli biçimde birbirlerine göre hareket ederler. Bir levha, yanlızca okyanusal ya da kıtasal litosferden oluşabildiği gibi her iki litosfer türünü de içerebilir. Levhalar, levha sınırı ya da levha kenarı ile sonlanır. Depremlerin ve yanardağların çoğu bu bölgelerde görülür. Pangea verilen tek kıta parçasını çevreleyen denize Panthalassa denmekteydi. Zaman içerisinde katmanlar hareket ettikçe Pangaea ikiye ayrıldı. Kuzeyde Laurasia ve güneyde Gondwanaland oluştu. Bu iki kıta Tethys (Tetis) denizi ile ikiye ayrıldı. Katmanların hareketi ile kıtalar iyice ayrılarak bugünkü halini aldı.
Peki bu levhalar nasıl oluşmaktadır ve nasıl hareket etmektedir?
Bu sorunun cevabını da "Levha Tektoniği (Plaka Tektoniği)" vermektedir. Levha tektoniği kuramını belgeleyen kanıtlar artık inandırıcı bir düzeye ulaştığından levhaların hareketi kavramı bugün benimsenmiştir. Bundan sonraki aşama söz konusu bu hareketlerin itici gücünü tespit etmek olacaktır. Bu gücün kökeniyse yerkürenin incelenmesi çok zor olan derin katmanlarında aramak gerekir. Levhaların yer değiştirmesinden üst mantoda oluşan konveksiyon akımlarının sorumlu olduğu, genel olarak kabul edilen bir fikirdir. Bu olay "Konveksiyon Akımları Kuramı" olarak ortaya atıldı. Konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlanmaktadır ve şöyle işler: Sıcak maddeden daha soğuk ve yoğun olan madde aşağı doğru inerken, daha az yoğun olan sıcak madde yukarı çıkar. Karasal mantoda derin kısımlar sıcakken üst magma daha soğuktur. Sıcak madde sürekli yükselirken, soğuk madde aşağı iner. Yukarı-aşağı olan bu hareket sırasında madde hareket ederken yüzeydeki plakaları hareket ettirir. Okyanus yarıklarında konveksiyon, litosferi alt magmanın derinlerine iter. Plakanın diğer ucunda, yarığın olduğu bölümde konveksiyon, iç magmadan gelen sıcak ve daha hafif olan magmanın çıkışını sağlar. Bu hareketler sayesinde yerkürenin yüzeyi ile içi arasında bir dolaşım olur. Dolayısıyla konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe taşyuvarda gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla levhaların oluşmasına neden olmaktadır. Halen 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar vardır. Bu levhalar üzerinde duran kıtalarla birlikte, Astenosfer üzerinde sal gibi yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla (ortalama 1-15cm/yıl) hareket etmektedirler. Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan sıcak magmada okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen levhalardan biri aşağıya Manto'ya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını oluşturmaktadır. Konveksiyon akımlarının neden olduğu bu ardışıklı olay taşkürenin altında devam edip gitmektedir. İşte yerkabuğunu oluşturan levhaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri bu levhaların sınırları dünyada depremlerin oldukları yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olan depremlerin hemen büyük çoğunluğu bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırlarında dar kuşaklar üzerinde oluşmaktadır.
Dünya üzerinde meydana gelen depremlerin oluş yerleri ile levha sınırları birbirine uyum göstermektedir.
Levha Tektoniği Kuramı'na göre depremlerin ve volkanik aktivitelerin meydana geldiği levha sınırları üç tipte bulunmaktadır.
a) Uzaklaşan (Ayrılan) Levha Sınırları Bunlar, genişleme gösteren levha sınırlarıdır. Levhalar bu sınırlarda birbirinden açılma gösterirler. Örneğin, Okyanus Ortası Sırtları böyledir. Buralarda Astenosferden yükselen magma araladıkları sınırları yeni malzeme ile doldurarak yeni litosfer üretmiş olurlar. Okyanus ortası sırtları boyunca arz yüzeyine çıkan erimiş manto malzemeleri soğuyarak katılaştıkları jeolojik zamanın arz manyetik alanının yön ve doğrultusunu saklarlar.
b) Yakınlaşan (Çarpışan) Levha Sınırları Bunlar birbirine yaklaşma, sıkışma gösteren levha sınırlarıdır. Bu sınırlar okyanuslarda ve kıtalar arasında farklı yaklaşım sergilerler. Okyanuslarda genelde daha yoğun, ağır ve ince olan litosfer tabakası kıtasal olan litosferin altına dalarak, astenosfer derinliklerinin sıcaklığı ile eriyerek yok olurlar. (dalma-batma zonları) Kıtalar arası yakınlaşma, aslında karşılıklı bir çarpışmadan ibarettir. Çarpışmanın olduğu bu sınırlarda deprem kuşağı ve dağ silsileleri meydana getirirler.
c) Yanal Yer Değiştirme (Transform Fay Sınırları) Okyanus sırtlarında birbirlerinden konveksiyon akımları ile ayrılan litosferin bir çeşit yırtılması söz konusudur ki, böyle yırtılma hallerinde düz bir doğrultu takip edilmeyip zayıf yerlerin tercih edeceğini hepimiz deneylerimizden biliriz. Okyanus sırtları zayıf yerlere sıçrama yaptığında birbirine yanal atımlı faylarla bağlanırlar. Bu fayların doğrultuları hemen hemen sırtlara diktirler, yani, dönüşüm yapmışlardır. Bu nedenle bu faylara transform faylar denir. Faylar yanal atım yapmışlardır.
Bu üç tip yapıda da görüldüğü gibi levhaların birbirine temas ettiği, birbirini ittiği veya diğerinin altına daldığı iki levha arasında, harekete engel olan bir sürtünme kuvveti vardır.
Bir levhanın hareket edebilmesi için bu sürtünme kuvvetinin giderilmesi gerekir. Bu kuvvetin aşılması ile çok kısa bir zaman biriminde gerçekleşen şok niteliğinde bir hareket oluşur. Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimler dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsarlar. Sonunda çok uzaklara kadar yayılabilen deprem (sarsıntı) dalgaları ortaya çıkar. Bu dalgalar gözle görülmesi güç olan fakar enerjisi uzaklarda hissedilebilen elastik dalgalardır. Deprem dalgaları geçtiği ortamları sarsarak ve depremin oluş yönünden uzaklaştıkça enerjisi azalarak yayılır. Bilimadamları, bu olayı "Elastik Dalga Yayılımı Kuramı" ile açıklamaktadırlar. Bu kurama göre, herhangibir noktada, zamana bağımlı olarak, yavaş yavaş oluşan birim deformasyon birikiminin elastik olarak depoladığı enerji, kritik bir değere eriştiğinde, fay düzlemi boyunca var olan sürtünme kuvvetini yenerek, fay çizgisinin her iki tarafındaki kayaç bloklarının birbirine göreli hareketlerini oluşturmaktadır. Bu olay ani yer değiştirme hareketidir. Bu ani yer değiştirmeler ise bir noktada biriken birim deformasyon enerjisinin açığa çıkması, boşalması, diğer bir deyişle mekanik enerjiye dönüşmesi ile ve sonuç olarak yer katmanlarının kırılma ve yırtılma hareketi ile olmaktadır.
Aslında kayaların, önceden bir birim yerdeğiştirme birikimine uğramadan kırılmaları olanaksızdır. Bu birim yer değiştirme hareketlerini, hareketsiz görülen yerkabuğunda, üst mantoda oluşan konveksiyon akımları oluşturmakta, kayalar belirli bir deformasyona kadar dayanıklılık gösterebilmekte ve sonrada kırılmaktadır. İşte bu kırılmalar sonucu depremler oluşmaktadır. Bu olaydan sonra da kayalardan uzak zamandan beri birikmiş olan gerilmelerin ve enerjinin bir kısmı ya da tamamı giderilmiş olmaktadır.
Nasıl Sonuçlar Doğurur?
Levhaların bu milyonlarca yıldır suren hareketlerini fark etmemiz olası değil demiştik. Yerkurede bu hareketlilik nedeniyle oluşan değişimi yerbilimcilerin çalışmaları sayesinde
görebiliyoruz. Ancak, yerinde duramayan magmanın ve yer değişitirmekten hoşlanan levhaların bu hareketliliği kimi doğa olaylarıyla da kendini belli edebiliyor.Yeni okyanuslar, yanardağlar, volkanik adalar, okyanus çukurları, sıradağlar ve depremler bu hareketlerin sonuçlarından.
Levhaların hareketleriyle yerkabuğunun kimi yerlerinde özellikle levha sınırlarında buyuk gerilme, sıkışma ya da bukulmeler görulur. Bu basınç, kabukta kırılmalara yol
açar. Fay adı verilen bu kırıklar, depremlere neden olurlar.Depremler, kabukta oluşan gerilmenin zamanla birikerek, sonunda kaya kutlesinin zayıf bir noktasından kırılması
yla yeni bir fay oluşumuna ya da var olan fayın kaymasına bağlı olarak meydana gelir.
Birikmiş olan basınç ya da gerilme, bu kırılma ya da kaymayla bir anda boşalır ve buyuk bir enerji açığa çıkar. işte,bu enerjinin çevredeki kaya kutlelerinde oluşturduğu
titreşim ve sarsıntı da depremi yaratır.Kırılmanın ya da kaymanın başladığı noktaya “depremin
odağıâ€, odak noktasının tam ustune denk gelen yeryuzundeki noktayaysa “depremin merkezi†ya da “merkez ussu†deniyor. Kırılma ya da kayma, odaktan başlayarak
fay duzlemi boyunca ilerler.Ulkemizde görulen depremler, Kuzey Anadolu Fayı
(KAF) ve Doğu Anadolu Fayı (DAF) gibi iki buyuk fayın hareketi sonucu oluşuyor. Bu fay hareketlerinin doğurduğu bir başka sonuç da “tsunamiâ€. Deprem, yanardağ patlaması ya da toprak kayması gibi yer hareketlerinin deniz tabanında meydana getirdiği alçalma ya da yukselme
nedeniyle oluşan dev deniz dalgalarına tsunami deniyor. Tsunami dalgaları, saatte 950 km'ye varan çok yuksek hızlarda ilerlerler. Bu tur dalgalar, genellikle okyanuslarda görulur ve kıyıya yaklaştıkça hızları duşerken yukseklikleri artar. Sığ sulardaki bir tsunami dalgasının yuksekliği 30 m'den fazla olabilir.Bazen de manto tabakasının derinliklerinde, çekirdekle sı-
nır bölgede, çevrelerinden daha sıcak bölgeler oluşur. Bu “sıcak noktaâ€lardan kabuğa doğru “sorguç†adı verilen buyuk magma sutunları yukselir ve kabuktan dışarı sızar.Okyanus tabanı, bu sabit sıcak noktalar uzerinde ilerledikçe,magmanın deniz tabanından yukselmesiyle birbiri peşi
sıra yuzeye çıkan volkanik adalar ortaya çıkar. PasifikOkyanusu'ndaki Hawaii Adaları, buna guzel bir örnek.Görduğunuz gibi, deprem, yanardağ patlaması, tsunami ve birçok başka doğa olayının bilimsel bir açıklaması var.Her şey, akışkan haldeki magmanın, surekli yer değiştiren
ve çeşitli yerlerinden kırılan taşkurenin marifeti diyebiliriz.
Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Levha Tektoniği Teorisi (Levha Tektoniği Kuramı)
Levha Nedir?
Dünyamızı oluşturan ana levhalar hangileridir?
Levha hareketleri
Güneybatı İzlanda'da Ãlfagjá vadisi üzerindeki köprü, Avrasya ve Kuzey Amerika kıta tektonik levhalarının sınırındadır.
Levha hareketleri veya Levha Tektoniği olarakta bilinir, en geniş anlamıyla litosferin yapısını ve bu yapıyı doğuran evrimi araştıran jeoloji dalıdır
Tektonik (Yunanca tekton 'dan), Yapısal Jeoloji ile yakından ilgili fakat ondan farklı bir jeoloji disiplinidir. Yapısal Jeoloji kayaçların geometrisi ile uğraşır, oysa Tektonik, yeryuvarının büyük ölçekli yapıları ve bunları oluşturan kuvvetler ve hareketler üzerinde durur.
Temel İlkeler
Levhalar
Yer yüzeyinin kabuğu, manto üzerinde, 'izostazi' adı verilen, bir ağacın su üzerinde yüzmesi ile karşılaştırılabilecek bir denge halinde dururlar. Mantonun kaldırma gücü, su ve ağaç örneğinde olduğu gibi kabuğun manto içine 'batmış' olan hacmi ile orantılıdır. Bu nedenle yükseltilerin fazla olduğu kıta bölgelerinde, artan kütle ile koşut olarak kabuğun manto derinliklerine uzanan kısmı da daha fazla olmalıdır. Yüksek dağ sıralarının derinlere dalan 'kökleri' yer kabuğunun böyle alanlarda 70 km. kadar kalın olmasına yol açar. Öte yandan, karaların yükselmesi, bağıl olarak daha hafif materyelden oluşmaları ile ilişkilidir. Böylece okyanusal kabuk daha ince olmasına karşın daha ağır materyelden oluşmuştur, ve astenosfer içine doğru kıtalara oranla daha fazla 'batmış' durumdadır. Bu, kıtaların manto içerisine doğru uzanan daha derin kökleri olmasına rağmen, ağırlık merkezlerinin okyanus tabanlarına oranla daha yüksekte yer alması ile sonuçlanır.
Yüzey şekillerinin jeolojik zaman boyutu içinde evrimi levha hareketleri çerçevesinde gerçekleşir. Yer kabuğu ve hemen altındaki manto katmanının birleşmesinden oluşan taş küre (litosfer), yavaş bir hareketle yer değiştiren 12 ayrı 'levha' halinde, değişken bir yap-boz tablosu oluşturur. Yarı akışkan astenosfer tabakası üzerinde yüzer durumda bulunan bu levhaların hareketi için gereken enerjiyi, astenosfer tabakasındaki konveksiyon akımları sağlar. Levhalar birbirleriyle sürekli temas halinde olduklarından, hareketlerinin yön ve şiddetini, yerin derinliklerinden gelen itici gücün özellikleri olduğu kadar levhaların birbiri ile olan ilişkileri de belirler. Böylece, kısa dönemde belirli bir düzen içinde süren levha hareketlerinin, zaman ölçeği büyütüldüğünde kaotik ve önceden belirlenemez bir biçimde gerçekleştiği gözlenir.
Tabaka sınırları
1-Astenosfer.
2-Litosfer.
3-Sıcak nokta.
4-Okyanus kabuğu.
5-Batan levha.
6-Kıta kabuk.
7-Kıta sırt bölgesi.
8-Yaklaşan sınır tabaka.
9-Uzaklaşan sınır tabaka.
10-Dönüşümsel sınır tabaka.
11-Kalkan şekilli Volkan.
12-Okyanus sırtı.
13. Yaklaşan tabaka sınırı.
14-Strato-volkan.
15-Adalar çizgisi.
16-Tabaka.
17-Astenosfer.
18-Hendek
Levhaların hareketlerinde yer kabuğunun bütün bu özellikleri rol oynar. Levhalar ortalama olarak yılda birkaç santimetre ölçeğinde hareket ederler (Bu kayma en uç örnek olan Pasifik levhası için yılda 15 santimetreye ulaşmaktadır). Hareket halindeki levhaların birbirleri arasında üç tür ilişkisi olabilir.
1)Yaklaşma,
2)Uzaklaşma,
3)Yan yana kayma.
Yeryüzünün alanı sabit olduğuna göre yaklaşma sınırlarında bir miktar levha yüzeyinin yok olması, uzaklaşma sınırlarında ise yeni levha yüzeyi yaratılması gerekmektedir. Bu nedenle birinci tür levha sınırlarına 'yıkıcı', ikinci tür sınırlara ise 'yapıcı' sınırlar adı verilir. üçüncü tür, 'yanal doğrultulu' ya da 'dönüşüm' (transformation) sınırlarıdır.Yaklaşan levhalardan ikisi de okyanusal levha ise biri diğerinin altına doğru kayar, bu durum 'dalma-batma' olarak adlandırılır. Bir okyanus levhası, bir kıta levhası ile karşılaştığında, daha ağır olduğu için onun altına doğru kayar, yine dalma-batma durumu gerçekleşir. Dalma-batma söz konusu olduğunda manto tabakasının sıcak derinliklerine inen taş küre dilimi ısınarak erir ve akışkan halde yükselir. Bu, yaklaşma sınırlarındaki yanardağ etkinliğinin ve dağ oluşumunun temelidir. İki kıtasal levhanın yaklaşması ise çarpışma ile sonuçlanır, her iki levha da manto içine batamayacak kadar hafif ve kalın olduğundan büyük bir deformasyonla yüksek dağ sıraları ve platolar ortaya çıkar (Himalaya dağları ve Tibet yaylası gibi).
Uzaklaşan levhalar ise yeni okyanus kabuğunun oluşmasına yol açarlar. Bu olay, iki levha arasında açılan boşluğa üst manto lı akışkan materyelin dolması ve soğuyarak katılaşması sonucunda gerçekleşir. Bu şekilde oluşan okyanus sırtları yer kabuğunun en genç bölgeleridir. Levhalar ayrıldıkça sırt ortadan büyümeye devam eder, sırtın her iki yanına doğru uzaklaşan genç litosfer soğudukça hacmi azalır, yoğunluğu artar ve hem küçülme hem de batma nedeniyle yükseltisi azalır. Okyanus tabanının okyanus sırtından en uzak kesimleri en yaşlı kısmıdır. Bu alanların eninde sonunda bir başka levha ile karşılaşarak batmaya başlaması kaçınılmaz olduğundan okyanusal kabuğun ömrü sınırlıdır ve bilinen en yaşlı okyanus kabuğu örnekleri 190 milyon yıl yaşındadır. Bu şekilde okyanus kabuğu sürekli yenilenirken, kıta kabuğu dalma-batma mekanizması ile ortadan kaldırılamadığından, yanardağ ve dağ oluşum etkinlikleri ile kıta kütlesine eklenen materyel zaman içinde giderek artar, milyarlarca yıllık süreç içerisinde kıtalar alan ve kalınlık açısından büyümeye devam ederler. Bazen bir kıta, ters yönde etki eden kuvvetlerin sonucunda ikiye ayrılabilir. Böyle bir durumda uzaklaşan parçaların arasını doldurmaya başlayan manto materyeli yine okyanus kabuğu niteliğinde bir yapı oluşturmaya başlar, bu alanın soğuyup alçalması sonucunda yeni bir okyanus doğmuş olur. Bazen de her iki yanından iki ayrı kıtanın altına kaymakta olan bir okyanus, iki kıtanın çarpışması ile sonuçlanan bir süreç ile tümüyle yok olabilir.
Okyanus-Kıta
Kıta-Kıta
Okyanus-Okyanus
Güneybatı İzlanda'da Ãlfagjá vadisi üzerindeki köprü, Avrasya ve Kuzey Amerika kıta tektonik levhalarının sınırındadır.
Levha hareketleri veya Levha Tektoniği olarakta bilinir, en geniş anlamıyla litosferin yapısını ve bu yapıyı doğuran evrimi araştıran jeoloji dalıdır
Tektonik (Yunanca tekton 'dan), Yapısal Jeoloji ile yakından ilgili fakat ondan farklı bir jeoloji disiplinidir. Yapısal Jeoloji kayaçların geometrisi ile uğraşır, oysa Tektonik, yeryuvarının büyük ölçekli yapıları ve bunları oluşturan kuvvetler ve hareketler üzerinde durur.
Temel İlkeler
Levhalar
Yer yüzeyinin kabuğu, manto üzerinde, 'izostazi' adı verilen, bir ağacın su üzerinde yüzmesi ile karşılaştırılabilecek bir denge halinde dururlar. Mantonun kaldırma gücü, su ve ağaç örneğinde olduğu gibi kabuğun manto içine 'batmış' olan hacmi ile orantılıdır. Bu nedenle yükseltilerin fazla olduğu kıta bölgelerinde, artan kütle ile koşut olarak kabuğun manto derinliklerine uzanan kısmı da daha fazla olmalıdır. Yüksek dağ sıralarının derinlere dalan 'kökleri' yer kabuğunun böyle alanlarda 70 km. kadar kalın olmasına yol açar. Öte yandan, karaların yükselmesi, bağıl olarak daha hafif materyelden oluşmaları ile ilişkilidir. Böylece okyanusal kabuk daha ince olmasına karşın daha ağır materyelden oluşmuştur, ve astenosfer içine doğru kıtalara oranla daha fazla 'batmış' durumdadır. Bu, kıtaların manto içerisine doğru uzanan daha derin kökleri olmasına rağmen, ağırlık merkezlerinin okyanus tabanlarına oranla daha yüksekte yer alması ile sonuçlanır.
Yüzey şekillerinin jeolojik zaman boyutu içinde evrimi levha hareketleri çerçevesinde gerçekleşir. Yer kabuğu ve hemen altındaki manto katmanının birleşmesinden oluşan taş küre (litosfer), yavaş bir hareketle yer değiştiren 12 ayrı 'levha' halinde, değişken bir yap-boz tablosu oluşturur. Yarı akışkan astenosfer tabakası üzerinde yüzer durumda bulunan bu levhaların hareketi için gereken enerjiyi, astenosfer tabakasındaki konveksiyon akımları sağlar. Levhalar birbirleriyle sürekli temas halinde olduklarından, hareketlerinin yön ve şiddetini, yerin derinliklerinden gelen itici gücün özellikleri olduğu kadar levhaların birbiri ile olan ilişkileri de belirler. Böylece, kısa dönemde belirli bir düzen içinde süren levha hareketlerinin, zaman ölçeği büyütüldüğünde kaotik ve önceden belirlenemez bir biçimde gerçekleştiği gözlenir.
Tabaka sınırları
1-Astenosfer.
2-Litosfer.
3-Sıcak nokta.
4-Okyanus kabuğu.
5-Batan levha.
6-Kıta kabuk.
7-Kıta sırt bölgesi.
8-Yaklaşan sınır tabaka.
9-Uzaklaşan sınır tabaka.
10-Dönüşümsel sınır tabaka.
11-Kalkan şekilli Volkan.
12-Okyanus sırtı.
13. Yaklaşan tabaka sınırı.
14-Strato-volkan.
15-Adalar çizgisi.
16-Tabaka.
17-Astenosfer.
18-Hendek
Levhaların hareketlerinde yer kabuğunun bütün bu özellikleri rol oynar. Levhalar ortalama olarak yılda birkaç santimetre ölçeğinde hareket ederler (Bu kayma en uç örnek olan Pasifik levhası için yılda 15 santimetreye ulaşmaktadır). Hareket halindeki levhaların birbirleri arasında üç tür ilişkisi olabilir.
1)Yaklaşma,
2)Uzaklaşma,
3)Yan yana kayma.
Yeryüzünün alanı sabit olduğuna göre yaklaşma sınırlarında bir miktar levha yüzeyinin yok olması, uzaklaşma sınırlarında ise yeni levha yüzeyi yaratılması gerekmektedir. Bu nedenle birinci tür levha sınırlarına 'yıkıcı', ikinci tür sınırlara ise 'yapıcı' sınırlar adı verilir. üçüncü tür, 'yanal doğrultulu' ya da 'dönüşüm' (transformation) sınırlarıdır.Yaklaşan levhalardan ikisi de okyanusal levha ise biri diğerinin altına doğru kayar, bu durum 'dalma-batma' olarak adlandırılır. Bir okyanus levhası, bir kıta levhası ile karşılaştığında, daha ağır olduğu için onun altına doğru kayar, yine dalma-batma durumu gerçekleşir. Dalma-batma söz konusu olduğunda manto tabakasının sıcak derinliklerine inen taş küre dilimi ısınarak erir ve akışkan halde yükselir. Bu, yaklaşma sınırlarındaki yanardağ etkinliğinin ve dağ oluşumunun temelidir. İki kıtasal levhanın yaklaşması ise çarpışma ile sonuçlanır, her iki levha da manto içine batamayacak kadar hafif ve kalın olduğundan büyük bir deformasyonla yüksek dağ sıraları ve platolar ortaya çıkar (Himalaya dağları ve Tibet yaylası gibi).
Uzaklaşan levhalar ise yeni okyanus kabuğunun oluşmasına yol açarlar. Bu olay, iki levha arasında açılan boşluğa üst manto lı akışkan materyelin dolması ve soğuyarak katılaşması sonucunda gerçekleşir. Bu şekilde oluşan okyanus sırtları yer kabuğunun en genç bölgeleridir. Levhalar ayrıldıkça sırt ortadan büyümeye devam eder, sırtın her iki yanına doğru uzaklaşan genç litosfer soğudukça hacmi azalır, yoğunluğu artar ve hem küçülme hem de batma nedeniyle yükseltisi azalır. Okyanus tabanının okyanus sırtından en uzak kesimleri en yaşlı kısmıdır. Bu alanların eninde sonunda bir başka levha ile karşılaşarak batmaya başlaması kaçınılmaz olduğundan okyanusal kabuğun ömrü sınırlıdır ve bilinen en yaşlı okyanus kabuğu örnekleri 190 milyon yıl yaşındadır. Bu şekilde okyanus kabuğu sürekli yenilenirken, kıta kabuğu dalma-batma mekanizması ile ortadan kaldırılamadığından, yanardağ ve dağ oluşum etkinlikleri ile kıta kütlesine eklenen materyel zaman içinde giderek artar, milyarlarca yıllık süreç içerisinde kıtalar alan ve kalınlık açısından büyümeye devam ederler. Bazen bir kıta, ters yönde etki eden kuvvetlerin sonucunda ikiye ayrılabilir. Böyle bir durumda uzaklaşan parçaların arasını doldurmaya başlayan manto materyeli yine okyanus kabuğu niteliğinde bir yapı oluşturmaya başlar, bu alanın soğuyup alçalması sonucunda yeni bir okyanus doğmuş olur. Bazen de her iki yanından iki ayrı kıtanın altına kaymakta olan bir okyanus, iki kıtanın çarpışması ile sonuçlanan bir süreç ile tümüyle yok olabilir.
Okyanus-Kıta
Kıta-Kıta
Okyanus-Okyanus
Sebep: Sayfa düzeni
KITALARIN KAYMASI
Frank Bursley Taylor,Amerika'lı amatör bir jeologdur.Ailesinin ekonomik durumu çok iyi idi.Bu nedenle akademik disipline uymamak için hem parası hem de zamanı vardı.Afrika ile Güney Amerika kıyıları arasındaki şekil benzerliği bir çok kişi gibi onun da dikkatini çekiyordu.Bir süre düşündükten sonra 1908 yılında kıtaların çok eski zamanlarda kayarak yer değiştirdiğini ileri sürdü.Her ne kadar jeoloji konusunda amatör bir gözlemci olsa da dünyadaki sıradağların,kıtalar arasındaki çarpışmaların etkisiyle sıkışarak oluşmuş olabileceğini öngördü.Ama elinde hiçbir kanıt yoktu.Dolayısı ile düşünceleri ciddiye alınmadı.
1904-1982 yılları arasında yaşamış olan Charles Hapgood,1958 yılında yazdığı ‘Yerkabuğu Hareket Ediyor' adlı kitabında kıtaların hareket halinde olduğunu kesinlikle kabul etmedi.Bu kitap,Einstein'in önsöz yazması nedeniyle ün kazanmıştır.
*
Günümüzdeki kıtaların,büyük taşküre,yani litosfer levhalarının sürüklenerek yer değiştirmesi sonucunda ortaya çıktığına ait ilk düşünceler 18.yüzyılın sonlarında ortaya atılmıştı.Güney Amerika'nın doğusundaki çıkıntının Afrika'nın batı kıyılarındaki girintiye tam oturduğuna dikkati çeken kişi,Alman doğa bilimci Alexander von Humboldt oldu.1800 yılında ileri sürdüğü görüşlerinde Atlas Okyanusu'nun iki yakasının çok eski tarihlerde bitişik olduğunu belirtti.Bu tarihten 50 yıl sonra Fransız bilim adamı Antonio Snider,Kuzey Amerika ve Avrupa'daki kömür yataklarında belirlenen benzer bitki fosillerinin Humboldt'un varsayımını doğruladığını söyledi.
Kıtaların kayması kuramını savunanlar, Atlas Okyanusu'nun iki yakasındaki kıta sahanlıklarının uyumlu olmasının yanısıra bu görüşlerini destekleyen jeolojik kanıtlar toplamışlardır.Her iki yakanın kayaç yapısı benzerlik gösterir.
*
Kıtaların kaymasına ilişkin ilk ayrıntılı ve geniş kapsamlı kuramı,1912 yılında Alman meteorolog Alfred Wegener geliştirdi.Çok sayıda jeolojik ve paleontolojik veriden yararlanarak,jeolojik zamanın büyük bölümü boyunca tek bir kıtanın bulunduğunu ileri sürdü ve bu kıtayı Pangaea olarak adlandırdı.
Jura Dönemi'nin belirli bir evresinde Pangaea çeşitli parçalara ayrılmıştı.Bu parçalar giderek birbirinden uzaklaşmıştı.Bugün Amerika kıtasını oluşturan bölümlerin batıya doğru sürüklenmesiyle Atlas Okyanusu ortaya çıkmıştı.
Zaten jeologlar Güney Amerika ile Afrika'nın Atlas Okyanusu kıyıları boyunca uzanan en eski deniz çökellerinin Jura yaşlı olduğunu,bu dönemde iki kıtayı ayıran okyanusun bulunmadığını söylüyorlardı.
Yerküre tarihi boyunca geçerli olan standart modelle bağdaşmayan birçok bitki ve fosil anormallikleri Wegener'in dikkatini çekmişti.Geleneksel biçimde yorumlandığı zaman bunlardan çok azının mantıklı göründüğünü anladı.Okyanusların farklı yakalarında benzer hayvan fosillerine sık sık rastlanıyordu.Bu fosillerin ait olduğu hayvanların okyanusları yüzerek aşmadıkları besbelli bir olgudur.Keseli hayvanlar Güney Amerika'dan Avustralya'ya nasıl gitmişti? Birbirlerinin aynısı olan salyangozlar nasıl oluyor da hem İskandinavya'da hem de New England'da ortaya çıkmıştı?Norveç'in 600 km.kuzeyindeki çok soğuk bölgelerde kömür damarları ve diğer yarı-tropik kalıntılar ne arıyordu?
Wegener, Pangaea sayesinde bitki ve hayvanların her yana dağılmasını sağlayan bu görüşlerini ‘Kıta ve Okyanusların Kökeni' kitabında anlattı.
*
Birinci Dünya Savaşı nedeniyle Wegener'in görüşleri fazla ilgi çekmedi.Ama 1920 yılında kitabının düzeltilmiş ve genişletilmiş ikinci baskısı çıkınca hemen tartışma konusu oldu.Aslında o günlerde kıtaların hareket ettiği konusunda herkes aynı fikirdeydi.Ama bu hareketin yatay değil,dikey doğrultuda olduğu kabul ediliyordu.İzostazi,yani dengelenme olarak bilinen dikey hareket süreci o güne kadar jeolojiye esas teşkil ettiği halde,bu hareketin nasıl ve neden oluştuğunu açıklayan bir kuram yoktu.
1937 yılında Güney Afrika'lı jeolog Alexander L.Du Toit, Wegener'in varsayımı üzerinde çeşitli düzeltmeler yaptı ve başlangıçta kuzeyde Lavrasya,güneyde Gondvana olmak üzere iki ana kıtanın bulunduğunu ileri sürdü.
‘Fırından çıkmış elma' kuramı 19.yüzyılın sonlarında Avusturyalı Eduard Suess tarafından ortaya kondu.Bu kurama göre,eriyik haldeki Yerküre soğudukça tıpkı fırından çıkmış bir elma gibi buruşmuş,böylece okyanus havzaları ve sıradağlar oluşmuştu.Bu görüşü yansıtan bilgiler uzun süre ders kitaplarında yer aldı.Ancak,bu türden her durağan sürecin Yerküre'yi en sonunda engebesiz bir yuvarlağa dönüştüreceği,çünkü erozyon nedeniyle çıkıntıların düzlenip
çukurların dolacağını James Hutton çok önceden göstermişti.
*
20.yüzyılın başlarında Rutherford ve Soddy bir konuya dikkat çekmişlerdi.Dünyada bulunan elementler büyük oranda ısı rezervleri içeriyordu. Bu rezervler Eduard Suess'in önerdiği türden bir soğuma ve büzülmeye olanak tanımayacak büyüklüktedir.Kaldı ki Eduard Suess'in kuramı doğru olsaydı,dağlar yeryüzüne eşit biçimde dağılırlardı.Ayrıca dağların yaşları hemen hemen aynı olmalıydı.Oysa Ural ve Apalaş gibi bazı sıradağların,Alp ve Kayalık gibi diğer dağlardan yüz milyonlarca yıl yaşlı olduğu daha 20.yüzyılın başında biliniyordu.
*
Wegener'in görüşleri bilim dünyasına fazla radikal geldi.Onun jeoloji konusunda altyapısının olmayışı da ileri sürdüğü kanıtların önemsenmemesine ve önerilerinin küçümsenmesine neden oldu.Ama söyledikleri doğruydu.Jeologların birtakım açıklamalar yapmaları gerekiyordu.Fosillerin dağılımı konusuna açıklık getirmek için bir takım kara kütlelerini,eskiden olan ama şimdi olmayan kara köprüleri ile birbirine bağladılar.Bu kara köprülerinin ne sayıda olduğu da belirsizdi.Nitekim Hipparion soyundan eski bir at türünün aynı zamanda hem Fransa'da hem de Florida'da yaşamış olduğu anlaşılınca Atlantik'in iki yakası arasına bir tane konduruverdiler.Nedense aynı soydan türler farklı yerlerde bulgulandıkça daha önce öngörülmeyen yeni kara köprüleri ortaya çıkıyordu.Çok geçmeden eski tapir soylarının aynı anda hem Güney Amerika'da hem de Güneydoğu Asya'da yaşamış olduğu anlaşılınca,oraya da bir kara köprüsü çekildi.Kısa zaman içinde tarih öncesindeki denizlerin haritaları dünyanın her tarafında bir yerden diğerine uzanan varsayımsal kara köprüleriyle dolmuştu.Bu birleştirici yollar,sadece bir canlıyı bir kara kütlesinden diğerine taşımak gerektiğinde haritalarda ansızın ortaya çıktığı gibi,bazen de önceki varlıkları siliniyordu.Bu işlerin hiçbirinde somut kanıt yoktu.Bütün bu varsayımlar 50 yıl boyunca bilim dünyasında yer aldı.
İşin ilginç tarafı,kara köprüleri bile bazı açıklamalarda yetersiz kalıyordu.Avrupa'da bulgulanan bir tribolit türü Newfoundland'de de bulgulanmıştı,ama yalnızca bir tarafında.3.000 km. uzanan okyanusu aşabilen bu yaratık,300 km.genişliğindeki bir adada sıkışmış gibiydi. Avrupa'da ve Amerika'nın kuzey batısında bulunan,ama arada kalan bölgede hiçbir izine rastlanmayan bir diğer tribolit türünün durumunu açıklamak için ise kara köprülerinin yerine sanki üstgeçit gerektiği ortaya çıkıyordu.
*
1950'li yıllarda Yerküre'nin magnetik alanının jeolojik geçmişteki yapısına ilişkin olarak elde edilen bulgular,kıtaların kayması kuramına olan ilgiyi arttırdı. Birtakım mineraller,korkayaçların bileşeni olarak kristalleşirken kalıcı bir mıknatıslanmaya uğrarlar.Bu mıknatıslanmanın yönü,Yerküre'nin magnetik alanının o dönemdeki ve yerdeki yönüyle aynıdır.Daha sonraları ufalanma yoluyla ana kayaçtan dökülen mıknatıslanmış mineral parçaları,tortul çökeller halinde birikirler.Bu kez o dönemdeki magnetik alanın doğrultusunda yeniden yönlenirler.Nitekim,yeryüzünün değişik bölgelerinden seçilen farklı yaşlardaki kayaçlar üzerinde yapılan magnetizma incelemeleri,magnetik kutupların farklı dönemlerde farklı yerlerde bulunduğunu göstermiştir.Magnetik kutupların yer değiştirme eğrileri,çeşitli kıtalar için farklıdır.Bu farklılıklar bugün ayrı olan kıtaların bir zamanlar bitişik olduğu varsayımı ile açıklanır.
*
Wegener'in görüşlerinde hatalı taraflar da vardı.Grönland'ın her yıl 1,6 km. batıya kaydığını ileri sürmüştü.Bu rakam dikkate alınmayacak ölçüde abartılı karşılandı.Kaldı ki kara kütlelerinin hareketi konusunda inandırıcı açıklaması yoktu.Kuramına inanmak için,kıtaların yerkabuğunu iterek ilerlediğini,bunu yaparken tıpkı toprağı yarıp geçen bir pulluk gibi davrandığını,üstelik arkasında hiç iz bırakmadığını kabul etmek gerekir.
Kıtaların kaymasına ilişkin en anlamlı açıklama Arthur Holmes'ten geldi.İngiliz jeolog çok elverişsiz koşullarda yaptığı araştırmalardan sonra Yerküre'nin en az 3 milyar yıllık,muhtemelen çok daha yaşlı olduğunu ilan etmişti.Aynı zamanda radyoaktif ısınmanın Yerküre içinde konveksiyon,yani taşınım akımları üretebileceğini anlayan ilk bilim adamıydı.Teorik olarak bu akımların kıtaları yeryüzü etrafında kaydırabilecek kadar güçlü olabileceğini ileri sürdü.
Kıtaların kayması kuramı bu şekliyle tatmin edici açıklamalar getirmiyordu.Daha sonra açıklanacak olan deniz dibi yayılması ve levha tektoniği gibi kuramlar durumu anlaşılır kılacaktır.
DENİZ DİBİ YAYILMASI
Deniz dibi yayılması kuramı,okyanusların tabanındaki yer kabuğunun,deniz altı dağ dizisi boyunca oluştuğunu ileri sürer.Bu kuram daha oluşmadan önce, hemen hemen 20.yüzyılın ortalarına kadar,büyük miktarlardaki tortulun nereye gittiğinin cevabı bilinmiyordu.Yeryüzündeki nehirler,aşındırılmış maddeleri denizlere taşırlar.üstelik bu işlem dünyamızın şekil kazanmasından bu yana sürmekteydi.Aşınmış maddelerin taşınma hızını ve geçmiş olan yıl sayısını düşününce ortaya çıkan rakam ürpertici boyutlardadır.Bu güne kadar okyanusların dibinde kilometrelerce kalınlığında tortul tabakası birikmiş olmalıydı. Öyle ki,okyanus dipleri şimdiye kadar yüzeye çıkmış bulunmalıydı.
*
Amerika'lı jeofizikçi Harry Hess,İkinci Dünya Savaşı boyunca bir nakliye gemisinde komutanlık yaptı.O günlerdeki gemiler yankılı iskandil denilen bir cihazla takviye edilmişlerdi.Aslında bu cihaz yeni tip bir derinlikölçerdi.Kıyıya yanaşan bir geminin sığ sularda manevra yapmasını sağlıyordu. Hess,bu cihazı fırsat buldukça bilimsel çalışmaları için kullandı.Bu sayede çok önemli bir keşifte bulundu.Herkesin sandığı gibi okyanus tabanı eski değildi.Ayrıca çamurla kaplı nehir ya da göl yatağı gibi kalın bir tortul tabakasıyla da örtülü değildi.Buna karşılık eski alüvyonlara özgü kaygan bir balçık örtüsü vardı.Her yanı kanyonlarla,çatlaklarla ve yarıklarla delik delikti.En önemlisi de guyot olarak adlandırılan volkanik deniz dağları vardı.Hess savaş içinde araştırmalarına devam edemedi.Bu konulara savaştan sonra eğilecekti.
*
1950'li yıllarda okyanusbilimciler önemli bir gerçeği bulguladılar.Yeryüzünde mevcut olan en yüksek ve en geniş dağ sırası suların altındaydı.Bu sıradağlar tüm deniz yatakları boyunca uzanır.İzlanda'da yolculuğa başlayan biri güneye doğru gittikçe,kendisini Atlas Okyanusu'nun ortalarında aşağı bir seviyede bulur.Denizaltı dağ dizisini takip edince Afrika'nın dibinden geçer.Oradan Hint Okyanusu'na,oradan da Avustralya'ya ulaşır.Bu dağ dizisi doruk yerlerinde ada veya takımada gibi su üstüne çıkmış olur.
*
Harry Hess,deniz dibi yayılması kuramını 1960 yılında açıkladı.Deniz diplerinden alınan karot örnekleri,yani özel bir burguyla çıkarılan silindir veya havuç şeklindeki örnekler,okyanus tabanının Atlantik'in ortasındaki okyanus sırtları civarında oldukça genç olduğunu,ama doğuya vaya batıya gidildikçe yaşlandığını gösteriyordu.Şu halde,merkezdeki çöküntü hattının her iki tarafında durmadan yeni okyanus kabuğu oluşuyordu.Arkadan yeni kabuk geldikçe öndeki kabuk çöküntü hattından itiliyordu.Başka bir ifade ile,Yerküre'nin manto katmanından lanan ergimiş maddeler,okyanusları kuşatan 60 bin km.lik orta okyanus tepelerinden dışarı yükselir.Magma soğurken sırtların kanat bölümlerinden uzaklara doğru itilir.Bu yayılma,birbiri ardına daha genç okyanus tabanları yaratır.Bu madde akıntıları kıtaların sürüklenmesine yol açar.Zira kabuk,kıta sınırlarına vardığında,dalma-batma ile Yerküre'nin içine dalar.Bu durum,büyük miktarlardaki tortulun nereye gittiğini de açıklar.
LEVHA TEKTONİĞİ
1906 yılında Fransız fizikçi Bernard Brunhes,gezegenin manyetik alanının zaman zaman yer değiştirdiğini saptamıştı.Bu değişimlere ilişkin kayıtların belli bazı kayaçlara doğum anlarında kalıcı olarak işlendiğini bulguladı.Yani,kayaçların içindeki ufak demir cevherleri,kayaçların oluşumu sırasında manyetik kutupların bulunduğu yönü gösterir.Kayaçlar soğuyup katılaştıkça aynı yönü göstermeyi sürdürür,oluşum sürecinde manyetik kutupların nerede olduklarını bir bakıma hafızalarına alırlar.1950'li yıllarda iki İngiliz bilimadamı,Britanya'daki kayaçlar içinde donmuş olan eski manyetik kayıtları inceleyince bir hayli ilginç bir sonuçla karşılaştılar.Çok uzun zaman önce Britanya kendi ekseni etrafında dönmüş ve kuzeye doğru yol almıştı. Ayrıca, Avrupa ile Amerika'nın aynı dönem için geçerli olan manyetik kayıt haritalarının yan yana getirildiği zaman birbirine uyduğunu da anladılar.Ancak bu görüşler ilgi görmedi.
*
1963 yılında D.Matthews ve F.Vine,Atlas Okyanusu'nun tabanı üzerinde yapılmış manyetik incelemeleri ele alarak,deniz tabanlarının, Harry Hess'in söylediği gibi yayılmakta olduğunu ve kıtaların da hareket ettiğini kanıtladılar.Böylece,yeryüzünün birbiriyle bağlantılı parçalardan kurulu bir mozaik oluşturduğu benimsenmiş oldu.Bu parçalar arasındaki şiddetli sürtünme ve sıkıştırmalar,gezegenin pek çok yüzey davranışından sorumludur.Sadece kıtalar değil,yerkabuğunun tamamı hareket halindedir.1968 yılında yayınlanan bir makale ile bu olaya levha tektoniği adı verildi.Böylece deniz dibi yayılması kuramı ile kıtaların kayması kuramı birleştirilmiş oldu.Yerküre'nin taşküre bölümü çok sayıda büyük levhalardan oluşmakta ve bu levhalar,yermantosunun yumuşak ve kısmen erimiş üstmanto katmanının üstünde yüzmektedir.Okyanus ortası sırtlar,bazı levhaların kenarlarında oluşur.Böyle yerlerde taşküre levhaları ayrılır ve yükselen manto malzemesi,uzaklaşan kenara eklenerek yeni okyanus tabanı oluşur.Levhalar sırtlardan uzaklaştıkça kıtaları da beraberlerinde sürükler.
*
Levha tektoniği,geçmişte ve günümüzdeki depremleri,yanardağ etkinliklerini,dağların oluşum süreçlerini açıklamak için, yer yüzeyini oluşturan çok büyük kabuk bloklarının hem çarpışmaları hem de ayrılmaları hareketlerini inceleyen bir kuramdır.Yerkabuğu,bir düzine kadar büyük levha ile bir dizi küçük levhadan oluşur.Bunların hepsi farklı yönlerde ve farklı hızlarda hareket eder.Levhalardaki kayaçlar esnemez bir kütle halinde hareket eder.Fazla bükülmez özelliktedirler.Levhaların, üzerlerinde taşıdıkları kara kütleleriyle ilişkileri rastlantısal ölçülerdedir.Kuzey Amerika Levhası,kıtanın kendisinden çok daha büyüktür.Levha sınırları,kıtanın batı kıyısını belli belirsiz izler.İzlanda,tam ortasından ikiye ayrılmıştır.Yani tektonik açıdan yarısı Amerika,diğer yarısı ise Avrupa'lıdır.
Levhaların kenarları veya sınırları dar kuşaklar biçimindedir.Dünyadaki depremlerin ve yanardağ etkinliklerinin %80'I burada olur.
üç tip sınır vardır:
1-Okyanus ortasında 80.000 km. boyunca uzanan uzun,etkin sırtların tepe noktalarını izleyen ve çekme gerilimlerinin yol açtığı ince depremler kuşağı.
2-Bu sırtların düzlüklere karıştığı etek alanları.Bu bölgelerdeki kırıklar boyunca gerçekleşen depremler çok daha şiddetlidir.Bu depremler,kırığın her iki yakasındaki levhaların ters yönlerde birbirlerine sürtünerek hareket etmesinden lanır.
3-Bu sınır tipini oluşturan depremler daha seyrek dağılmış olmakla birlikte,çok daha derin odaklıdır.
*
Şimdiki ve geçmişteki kara kütleleri arasındaki bağlantılar bir hayli karmaşıktır.Kazakistan bir zamanlar Norveç'e ve New England'a bağlıydı.ABD sahillerinde bulunan herhangi bir çakıl taşının,aynı özellikleri gösteren benzeri Afrika sahillerindedir.Bu ve benzeri olgular,kayaçların yer değiştirdiğine ait örneklerdir.Sürekli bir çalkantı,levhaları birbirine geçip tek bir hareketsiz levhaya dönüşmesini engeller.Jeologların yaptıkları gözlemlere göre,Atlantik Okyanusu Pasifik'ten daha büyük hale gelene dek genişleyecektir.Afrika kuzeye doğru itilmektedir.Sonuçta Akdeniz ortadan kalkacak ve Fransa'dan Hindistan'a kadar uzanan bir dağ sırası oluşacaktır.Avustralya Asya ile birleşecektir.Bizler bu değişimlerin farkında değiliz.Bu olaylar, bir insanın kısa olan ömrü için algılanması olanaksız özelliktedir.Şu anda yerküreye bakan birisinin gördüğü manzara,enstantane çekilmiş bir fotoğraf gibidir.Oysa Yerküre'nin ömrü çok uzundur.
Frank Bursley Taylor,Amerika'lı amatör bir jeologdur.Ailesinin ekonomik durumu çok iyi idi.Bu nedenle akademik disipline uymamak için hem parası hem de zamanı vardı.Afrika ile Güney Amerika kıyıları arasındaki şekil benzerliği bir çok kişi gibi onun da dikkatini çekiyordu.Bir süre düşündükten sonra 1908 yılında kıtaların çok eski zamanlarda kayarak yer değiştirdiğini ileri sürdü.Her ne kadar jeoloji konusunda amatör bir gözlemci olsa da dünyadaki sıradağların,kıtalar arasındaki çarpışmaların etkisiyle sıkışarak oluşmuş olabileceğini öngördü.Ama elinde hiçbir kanıt yoktu.Dolayısı ile düşünceleri ciddiye alınmadı.
1904-1982 yılları arasında yaşamış olan Charles Hapgood,1958 yılında yazdığı ‘Yerkabuğu Hareket Ediyor' adlı kitabında kıtaların hareket halinde olduğunu kesinlikle kabul etmedi.Bu kitap,Einstein'in önsöz yazması nedeniyle ün kazanmıştır.
*
Günümüzdeki kıtaların,büyük taşküre,yani litosfer levhalarının sürüklenerek yer değiştirmesi sonucunda ortaya çıktığına ait ilk düşünceler 18.yüzyılın sonlarında ortaya atılmıştı.Güney Amerika'nın doğusundaki çıkıntının Afrika'nın batı kıyılarındaki girintiye tam oturduğuna dikkati çeken kişi,Alman doğa bilimci Alexander von Humboldt oldu.1800 yılında ileri sürdüğü görüşlerinde Atlas Okyanusu'nun iki yakasının çok eski tarihlerde bitişik olduğunu belirtti.Bu tarihten 50 yıl sonra Fransız bilim adamı Antonio Snider,Kuzey Amerika ve Avrupa'daki kömür yataklarında belirlenen benzer bitki fosillerinin Humboldt'un varsayımını doğruladığını söyledi.
Kıtaların kayması kuramını savunanlar, Atlas Okyanusu'nun iki yakasındaki kıta sahanlıklarının uyumlu olmasının yanısıra bu görüşlerini destekleyen jeolojik kanıtlar toplamışlardır.Her iki yakanın kayaç yapısı benzerlik gösterir.
*
Kıtaların kaymasına ilişkin ilk ayrıntılı ve geniş kapsamlı kuramı,1912 yılında Alman meteorolog Alfred Wegener geliştirdi.Çok sayıda jeolojik ve paleontolojik veriden yararlanarak,jeolojik zamanın büyük bölümü boyunca tek bir kıtanın bulunduğunu ileri sürdü ve bu kıtayı Pangaea olarak adlandırdı.
Jura Dönemi'nin belirli bir evresinde Pangaea çeşitli parçalara ayrılmıştı.Bu parçalar giderek birbirinden uzaklaşmıştı.Bugün Amerika kıtasını oluşturan bölümlerin batıya doğru sürüklenmesiyle Atlas Okyanusu ortaya çıkmıştı.
Zaten jeologlar Güney Amerika ile Afrika'nın Atlas Okyanusu kıyıları boyunca uzanan en eski deniz çökellerinin Jura yaşlı olduğunu,bu dönemde iki kıtayı ayıran okyanusun bulunmadığını söylüyorlardı.
Yerküre tarihi boyunca geçerli olan standart modelle bağdaşmayan birçok bitki ve fosil anormallikleri Wegener'in dikkatini çekmişti.Geleneksel biçimde yorumlandığı zaman bunlardan çok azının mantıklı göründüğünü anladı.Okyanusların farklı yakalarında benzer hayvan fosillerine sık sık rastlanıyordu.Bu fosillerin ait olduğu hayvanların okyanusları yüzerek aşmadıkları besbelli bir olgudur.Keseli hayvanlar Güney Amerika'dan Avustralya'ya nasıl gitmişti? Birbirlerinin aynısı olan salyangozlar nasıl oluyor da hem İskandinavya'da hem de New England'da ortaya çıkmıştı?Norveç'in 600 km.kuzeyindeki çok soğuk bölgelerde kömür damarları ve diğer yarı-tropik kalıntılar ne arıyordu?
Wegener, Pangaea sayesinde bitki ve hayvanların her yana dağılmasını sağlayan bu görüşlerini ‘Kıta ve Okyanusların Kökeni' kitabında anlattı.
*
Birinci Dünya Savaşı nedeniyle Wegener'in görüşleri fazla ilgi çekmedi.Ama 1920 yılında kitabının düzeltilmiş ve genişletilmiş ikinci baskısı çıkınca hemen tartışma konusu oldu.Aslında o günlerde kıtaların hareket ettiği konusunda herkes aynı fikirdeydi.Ama bu hareketin yatay değil,dikey doğrultuda olduğu kabul ediliyordu.İzostazi,yani dengelenme olarak bilinen dikey hareket süreci o güne kadar jeolojiye esas teşkil ettiği halde,bu hareketin nasıl ve neden oluştuğunu açıklayan bir kuram yoktu.
1937 yılında Güney Afrika'lı jeolog Alexander L.Du Toit, Wegener'in varsayımı üzerinde çeşitli düzeltmeler yaptı ve başlangıçta kuzeyde Lavrasya,güneyde Gondvana olmak üzere iki ana kıtanın bulunduğunu ileri sürdü.
‘Fırından çıkmış elma' kuramı 19.yüzyılın sonlarında Avusturyalı Eduard Suess tarafından ortaya kondu.Bu kurama göre,eriyik haldeki Yerküre soğudukça tıpkı fırından çıkmış bir elma gibi buruşmuş,böylece okyanus havzaları ve sıradağlar oluşmuştu.Bu görüşü yansıtan bilgiler uzun süre ders kitaplarında yer aldı.Ancak,bu türden her durağan sürecin Yerküre'yi en sonunda engebesiz bir yuvarlağa dönüştüreceği,çünkü erozyon nedeniyle çıkıntıların düzlenip
çukurların dolacağını James Hutton çok önceden göstermişti.
*
20.yüzyılın başlarında Rutherford ve Soddy bir konuya dikkat çekmişlerdi.Dünyada bulunan elementler büyük oranda ısı rezervleri içeriyordu. Bu rezervler Eduard Suess'in önerdiği türden bir soğuma ve büzülmeye olanak tanımayacak büyüklüktedir.Kaldı ki Eduard Suess'in kuramı doğru olsaydı,dağlar yeryüzüne eşit biçimde dağılırlardı.Ayrıca dağların yaşları hemen hemen aynı olmalıydı.Oysa Ural ve Apalaş gibi bazı sıradağların,Alp ve Kayalık gibi diğer dağlardan yüz milyonlarca yıl yaşlı olduğu daha 20.yüzyılın başında biliniyordu.
*
Wegener'in görüşleri bilim dünyasına fazla radikal geldi.Onun jeoloji konusunda altyapısının olmayışı da ileri sürdüğü kanıtların önemsenmemesine ve önerilerinin küçümsenmesine neden oldu.Ama söyledikleri doğruydu.Jeologların birtakım açıklamalar yapmaları gerekiyordu.Fosillerin dağılımı konusuna açıklık getirmek için bir takım kara kütlelerini,eskiden olan ama şimdi olmayan kara köprüleri ile birbirine bağladılar.Bu kara köprülerinin ne sayıda olduğu da belirsizdi.Nitekim Hipparion soyundan eski bir at türünün aynı zamanda hem Fransa'da hem de Florida'da yaşamış olduğu anlaşılınca Atlantik'in iki yakası arasına bir tane konduruverdiler.Nedense aynı soydan türler farklı yerlerde bulgulandıkça daha önce öngörülmeyen yeni kara köprüleri ortaya çıkıyordu.Çok geçmeden eski tapir soylarının aynı anda hem Güney Amerika'da hem de Güneydoğu Asya'da yaşamış olduğu anlaşılınca,oraya da bir kara köprüsü çekildi.Kısa zaman içinde tarih öncesindeki denizlerin haritaları dünyanın her tarafında bir yerden diğerine uzanan varsayımsal kara köprüleriyle dolmuştu.Bu birleştirici yollar,sadece bir canlıyı bir kara kütlesinden diğerine taşımak gerektiğinde haritalarda ansızın ortaya çıktığı gibi,bazen de önceki varlıkları siliniyordu.Bu işlerin hiçbirinde somut kanıt yoktu.Bütün bu varsayımlar 50 yıl boyunca bilim dünyasında yer aldı.
İşin ilginç tarafı,kara köprüleri bile bazı açıklamalarda yetersiz kalıyordu.Avrupa'da bulgulanan bir tribolit türü Newfoundland'de de bulgulanmıştı,ama yalnızca bir tarafında.3.000 km. uzanan okyanusu aşabilen bu yaratık,300 km.genişliğindeki bir adada sıkışmış gibiydi. Avrupa'da ve Amerika'nın kuzey batısında bulunan,ama arada kalan bölgede hiçbir izine rastlanmayan bir diğer tribolit türünün durumunu açıklamak için ise kara köprülerinin yerine sanki üstgeçit gerektiği ortaya çıkıyordu.
*
1950'li yıllarda Yerküre'nin magnetik alanının jeolojik geçmişteki yapısına ilişkin olarak elde edilen bulgular,kıtaların kayması kuramına olan ilgiyi arttırdı. Birtakım mineraller,korkayaçların bileşeni olarak kristalleşirken kalıcı bir mıknatıslanmaya uğrarlar.Bu mıknatıslanmanın yönü,Yerküre'nin magnetik alanının o dönemdeki ve yerdeki yönüyle aynıdır.Daha sonraları ufalanma yoluyla ana kayaçtan dökülen mıknatıslanmış mineral parçaları,tortul çökeller halinde birikirler.Bu kez o dönemdeki magnetik alanın doğrultusunda yeniden yönlenirler.Nitekim,yeryüzünün değişik bölgelerinden seçilen farklı yaşlardaki kayaçlar üzerinde yapılan magnetizma incelemeleri,magnetik kutupların farklı dönemlerde farklı yerlerde bulunduğunu göstermiştir.Magnetik kutupların yer değiştirme eğrileri,çeşitli kıtalar için farklıdır.Bu farklılıklar bugün ayrı olan kıtaların bir zamanlar bitişik olduğu varsayımı ile açıklanır.
*
Wegener'in görüşlerinde hatalı taraflar da vardı.Grönland'ın her yıl 1,6 km. batıya kaydığını ileri sürmüştü.Bu rakam dikkate alınmayacak ölçüde abartılı karşılandı.Kaldı ki kara kütlelerinin hareketi konusunda inandırıcı açıklaması yoktu.Kuramına inanmak için,kıtaların yerkabuğunu iterek ilerlediğini,bunu yaparken tıpkı toprağı yarıp geçen bir pulluk gibi davrandığını,üstelik arkasında hiç iz bırakmadığını kabul etmek gerekir.
Kıtaların kaymasına ilişkin en anlamlı açıklama Arthur Holmes'ten geldi.İngiliz jeolog çok elverişsiz koşullarda yaptığı araştırmalardan sonra Yerküre'nin en az 3 milyar yıllık,muhtemelen çok daha yaşlı olduğunu ilan etmişti.Aynı zamanda radyoaktif ısınmanın Yerküre içinde konveksiyon,yani taşınım akımları üretebileceğini anlayan ilk bilim adamıydı.Teorik olarak bu akımların kıtaları yeryüzü etrafında kaydırabilecek kadar güçlü olabileceğini ileri sürdü.
Kıtaların kayması kuramı bu şekliyle tatmin edici açıklamalar getirmiyordu.Daha sonra açıklanacak olan deniz dibi yayılması ve levha tektoniği gibi kuramlar durumu anlaşılır kılacaktır.
DENİZ DİBİ YAYILMASI
Deniz dibi yayılması kuramı,okyanusların tabanındaki yer kabuğunun,deniz altı dağ dizisi boyunca oluştuğunu ileri sürer.Bu kuram daha oluşmadan önce, hemen hemen 20.yüzyılın ortalarına kadar,büyük miktarlardaki tortulun nereye gittiğinin cevabı bilinmiyordu.Yeryüzündeki nehirler,aşındırılmış maddeleri denizlere taşırlar.üstelik bu işlem dünyamızın şekil kazanmasından bu yana sürmekteydi.Aşınmış maddelerin taşınma hızını ve geçmiş olan yıl sayısını düşününce ortaya çıkan rakam ürpertici boyutlardadır.Bu güne kadar okyanusların dibinde kilometrelerce kalınlığında tortul tabakası birikmiş olmalıydı. Öyle ki,okyanus dipleri şimdiye kadar yüzeye çıkmış bulunmalıydı.
*
Amerika'lı jeofizikçi Harry Hess,İkinci Dünya Savaşı boyunca bir nakliye gemisinde komutanlık yaptı.O günlerdeki gemiler yankılı iskandil denilen bir cihazla takviye edilmişlerdi.Aslında bu cihaz yeni tip bir derinlikölçerdi.Kıyıya yanaşan bir geminin sığ sularda manevra yapmasını sağlıyordu. Hess,bu cihazı fırsat buldukça bilimsel çalışmaları için kullandı.Bu sayede çok önemli bir keşifte bulundu.Herkesin sandığı gibi okyanus tabanı eski değildi.Ayrıca çamurla kaplı nehir ya da göl yatağı gibi kalın bir tortul tabakasıyla da örtülü değildi.Buna karşılık eski alüvyonlara özgü kaygan bir balçık örtüsü vardı.Her yanı kanyonlarla,çatlaklarla ve yarıklarla delik delikti.En önemlisi de guyot olarak adlandırılan volkanik deniz dağları vardı.Hess savaş içinde araştırmalarına devam edemedi.Bu konulara savaştan sonra eğilecekti.
*
1950'li yıllarda okyanusbilimciler önemli bir gerçeği bulguladılar.Yeryüzünde mevcut olan en yüksek ve en geniş dağ sırası suların altındaydı.Bu sıradağlar tüm deniz yatakları boyunca uzanır.İzlanda'da yolculuğa başlayan biri güneye doğru gittikçe,kendisini Atlas Okyanusu'nun ortalarında aşağı bir seviyede bulur.Denizaltı dağ dizisini takip edince Afrika'nın dibinden geçer.Oradan Hint Okyanusu'na,oradan da Avustralya'ya ulaşır.Bu dağ dizisi doruk yerlerinde ada veya takımada gibi su üstüne çıkmış olur.
*
Harry Hess,deniz dibi yayılması kuramını 1960 yılında açıkladı.Deniz diplerinden alınan karot örnekleri,yani özel bir burguyla çıkarılan silindir veya havuç şeklindeki örnekler,okyanus tabanının Atlantik'in ortasındaki okyanus sırtları civarında oldukça genç olduğunu,ama doğuya vaya batıya gidildikçe yaşlandığını gösteriyordu.Şu halde,merkezdeki çöküntü hattının her iki tarafında durmadan yeni okyanus kabuğu oluşuyordu.Arkadan yeni kabuk geldikçe öndeki kabuk çöküntü hattından itiliyordu.Başka bir ifade ile,Yerküre'nin manto katmanından lanan ergimiş maddeler,okyanusları kuşatan 60 bin km.lik orta okyanus tepelerinden dışarı yükselir.Magma soğurken sırtların kanat bölümlerinden uzaklara doğru itilir.Bu yayılma,birbiri ardına daha genç okyanus tabanları yaratır.Bu madde akıntıları kıtaların sürüklenmesine yol açar.Zira kabuk,kıta sınırlarına vardığında,dalma-batma ile Yerküre'nin içine dalar.Bu durum,büyük miktarlardaki tortulun nereye gittiğini de açıklar.
LEVHA TEKTONİĞİ
1906 yılında Fransız fizikçi Bernard Brunhes,gezegenin manyetik alanının zaman zaman yer değiştirdiğini saptamıştı.Bu değişimlere ilişkin kayıtların belli bazı kayaçlara doğum anlarında kalıcı olarak işlendiğini bulguladı.Yani,kayaçların içindeki ufak demir cevherleri,kayaçların oluşumu sırasında manyetik kutupların bulunduğu yönü gösterir.Kayaçlar soğuyup katılaştıkça aynı yönü göstermeyi sürdürür,oluşum sürecinde manyetik kutupların nerede olduklarını bir bakıma hafızalarına alırlar.1950'li yıllarda iki İngiliz bilimadamı,Britanya'daki kayaçlar içinde donmuş olan eski manyetik kayıtları inceleyince bir hayli ilginç bir sonuçla karşılaştılar.Çok uzun zaman önce Britanya kendi ekseni etrafında dönmüş ve kuzeye doğru yol almıştı. Ayrıca, Avrupa ile Amerika'nın aynı dönem için geçerli olan manyetik kayıt haritalarının yan yana getirildiği zaman birbirine uyduğunu da anladılar.Ancak bu görüşler ilgi görmedi.
*
1963 yılında D.Matthews ve F.Vine,Atlas Okyanusu'nun tabanı üzerinde yapılmış manyetik incelemeleri ele alarak,deniz tabanlarının, Harry Hess'in söylediği gibi yayılmakta olduğunu ve kıtaların da hareket ettiğini kanıtladılar.Böylece,yeryüzünün birbiriyle bağlantılı parçalardan kurulu bir mozaik oluşturduğu benimsenmiş oldu.Bu parçalar arasındaki şiddetli sürtünme ve sıkıştırmalar,gezegenin pek çok yüzey davranışından sorumludur.Sadece kıtalar değil,yerkabuğunun tamamı hareket halindedir.1968 yılında yayınlanan bir makale ile bu olaya levha tektoniği adı verildi.Böylece deniz dibi yayılması kuramı ile kıtaların kayması kuramı birleştirilmiş oldu.Yerküre'nin taşküre bölümü çok sayıda büyük levhalardan oluşmakta ve bu levhalar,yermantosunun yumuşak ve kısmen erimiş üstmanto katmanının üstünde yüzmektedir.Okyanus ortası sırtlar,bazı levhaların kenarlarında oluşur.Böyle yerlerde taşküre levhaları ayrılır ve yükselen manto malzemesi,uzaklaşan kenara eklenerek yeni okyanus tabanı oluşur.Levhalar sırtlardan uzaklaştıkça kıtaları da beraberlerinde sürükler.
*
Levha tektoniği,geçmişte ve günümüzdeki depremleri,yanardağ etkinliklerini,dağların oluşum süreçlerini açıklamak için, yer yüzeyini oluşturan çok büyük kabuk bloklarının hem çarpışmaları hem de ayrılmaları hareketlerini inceleyen bir kuramdır.Yerkabuğu,bir düzine kadar büyük levha ile bir dizi küçük levhadan oluşur.Bunların hepsi farklı yönlerde ve farklı hızlarda hareket eder.Levhalardaki kayaçlar esnemez bir kütle halinde hareket eder.Fazla bükülmez özelliktedirler.Levhaların, üzerlerinde taşıdıkları kara kütleleriyle ilişkileri rastlantısal ölçülerdedir.Kuzey Amerika Levhası,kıtanın kendisinden çok daha büyüktür.Levha sınırları,kıtanın batı kıyısını belli belirsiz izler.İzlanda,tam ortasından ikiye ayrılmıştır.Yani tektonik açıdan yarısı Amerika,diğer yarısı ise Avrupa'lıdır.
Levhaların kenarları veya sınırları dar kuşaklar biçimindedir.Dünyadaki depremlerin ve yanardağ etkinliklerinin %80'I burada olur.
üç tip sınır vardır:
1-Okyanus ortasında 80.000 km. boyunca uzanan uzun,etkin sırtların tepe noktalarını izleyen ve çekme gerilimlerinin yol açtığı ince depremler kuşağı.
2-Bu sırtların düzlüklere karıştığı etek alanları.Bu bölgelerdeki kırıklar boyunca gerçekleşen depremler çok daha şiddetlidir.Bu depremler,kırığın her iki yakasındaki levhaların ters yönlerde birbirlerine sürtünerek hareket etmesinden lanır.
3-Bu sınır tipini oluşturan depremler daha seyrek dağılmış olmakla birlikte,çok daha derin odaklıdır.
*
Şimdiki ve geçmişteki kara kütleleri arasındaki bağlantılar bir hayli karmaşıktır.Kazakistan bir zamanlar Norveç'e ve New England'a bağlıydı.ABD sahillerinde bulunan herhangi bir çakıl taşının,aynı özellikleri gösteren benzeri Afrika sahillerindedir.Bu ve benzeri olgular,kayaçların yer değiştirdiğine ait örneklerdir.Sürekli bir çalkantı,levhaları birbirine geçip tek bir hareketsiz levhaya dönüşmesini engeller.Jeologların yaptıkları gözlemlere göre,Atlantik Okyanusu Pasifik'ten daha büyük hale gelene dek genişleyecektir.Afrika kuzeye doğru itilmektedir.Sonuçta Akdeniz ortadan kalkacak ve Fransa'dan Hindistan'a kadar uzanan bir dağ sırası oluşacaktır.Avustralya Asya ile birleşecektir.Bizler bu değişimlerin farkında değiliz.Bu olaylar, bir insanın kısa olan ömrü için algılanması olanaksız özelliktedir.Şu anda yerküreye bakan birisinin gördüğü manzara,enstantane çekilmiş bir fotoğraf gibidir.Oysa Yerküre'nin ömrü çok uzundur.
Levhalar Niçin Hareket Eder?
Levha tektoniği kuramını belgeleyen kanıtlar artık inandırıcı bir düzeye ulaştığından levhaların hareketi kavramı bugün benimsenmiştir.Bundan sonraki aşama söz konusu bu hareketlerin itici gücünü tespit etmek olacaktır.Bu gücün kökeniyse yerkürenin incelenmesi çok zor olan derin katmanlarında aramak gerekir. Levhaların yer değiştirmesinden iç mantoda oluşan konveksiyon akımlarının sorumlu olduğu, genel olarak kabul edilen bir fikirdir.Bu akımlar hücreler oluşturarak tektonik sırtların altında ıraksarlar.
Levhaların altında derinlerde gelişen bu itici güce bizzat levhaların davranışı da eklenir. Astenosferin sırtlar düzeyine yükselişi, göreli olarak hafif bir malzemenin varlığıyla açıklanır; topografik olarak yüksek konumdaki bu malzeme yerçekimi etkisiyle yanlara doğru akar.Tersine okyanus taşküresi yaşlandıkça soğur ve dolayısıyla yoğunluğu artar.Bu yoğun katmanın batması levhanın derine doğru çekilmesine yol açar.Ne var ki yer kürenin içinde ne olup bittiğini anlamak için jeofizikçilerin yapacağı daha pek çok şey vardır. Olaya her şeyden önce sismolojik yöntemle yaklaşacaklar.
Levhalar Niçin Hareket Eder?, THÉMA LAROUSSE
Levha Tektoniği PLAKA TEKTONİĞİ olarak da bilinir, geçmişteki ve günümüzdeki depremleri, yanardağ etkinlikleri ve dağ oluşumu süreçlerini, Yer yüzeyini oluşturan çok büyük kabuk bloklarının (levhalar) karşılıklı hareketleriyle (çarpışmaları ve ayrılmaları) açıklayan kuram. Yer kabuğu bir düzine kadar büyük levha ile bir dizi küçük levhadan oluşur.
Levhalardaki kayaçlar esnemez (rijit) bir kütle halinde hareket eder; bunlar fazlaca bükülmez (fleksür) ve pek az sismik ya da volkanik etkinlik gösterir.Levhaların kenarları (sınırları) ise dar kuşaklar biçimindedir; dünyadaki depremlerin ve yanardağ etkinliklerinin yüzde 80'i burada yer alır.üç tip sınır vardır.Bunlardan birincisi, okyanus ortasında 80 bin km boyunca uzanan uzun, etkin sırtların tepe noktalarını izleyen ve çekme gerilmenin yol açtığı çok ince bir sığ depremler (odağı 65 km'ye kadar olan depremler) kuşağıdır.İkinci tip sınıra ise bu sırtların düzlüklere karıştığı etek alanlarında karşılaşılır.Bu bölgelerdeki kırıklar boyunca gerçekleşen dep-remler çok daha şiddetlidir; bu depremler, kırığın her iki yakasındaki levhaların ters yönlerde birbirlerine sürtünerek hareket etmesinden lanır.üçüncü sınır tipini oluşturan depremler daha seyrek dağılmış olmakla birlikte, çok daha derin odaklıdır (145 km'den daha derin).Bu depremler, okyanus tabanının nor-mal düzeyinden çok daha derinlere (10,5 km'ye kadar) indiği çukurluklar boyunca çok ince bir kuşak oluş-turur.Bu sınırdan uzaklaştıkça maksimum deprem derinliği bir eğim düzlemi boyunca giderek artar; çukurlukların sınır bölgelerinde iyice sığlaşan depremlere ise temel olarak buralardaki yanardağ etkinlikleri neden olur. Sırtların tepe noktalarındaki depremlere, her iki yakadaki levhaların ters yönlerde hareket etmesi sonucunda oluşan gerilmeler yol açar.Bu hareket aynı zamanda alttaki sıcak kayaçlar üzerindeki basıncın açığa çıkmasını sağlayarak bunların erimeye başlamasına neden olur.Böylece oluşan magmalar yükselerek ya-nardağları oluşturur (İzlanda'da olduğu gibi), ardından katılaşarak germe kuvvetlerinin süren etkisiyle çatlar.Bu süreçle her levhanın kenar bölümlerine yeni volkanik kayaçlar eklenir ve levhalar "yapıcı" sınır ya da ıraksak sınır olarak adlandırılan bu sınırlar boyunca büyür.Lehvaların hareket etmekte olduğunu gösteren tek kanıt depremlerin yapısı değildir; okyanusların zemininde oluşan volkanik kayaçların yaşı da bu ol-guya işaret eder.Kayaçların yaşı, bunların üzerine çökelen tortulların içerdiği fosillere bakılarak ya da gemilerden gerçekleştirilen ölçümlerle bu kayaçların magnetizmalarındaki sapmaların belirlenmesi ve yorumlanmasıyla saptanabilir.Bu çalışmaların sonucunda, en genç volkanik kayaçların okyanus ortası sırt-ların tepe noktalarında ve en yaşlıların da en derin bölgelerde, yani okyanus çukurluklarında yer alanlar olduğu belirlenmiştir.Ama hiçbir yerde 190 milyon yıldan daha yaşlı kayaca rastlanmamıştır; daha yaşlı ok-yanus kayaçlarının zaman içinde tahrip olduğu düşünülmektedir. Çukurluk sınırı "yıkıcı" sınır ya da yakınsak sınır olarak tanımlanır, çünkü bu bölgede okyanus kayaçları bir eğim düzlemi boyunca yermantosunun içine taşınır.Bu tür yerlere dalma-batma bölgesi denir. Herhangi bir kıtanın dalma-batma olayı gerçekleşen kenar bölümlerinde yanardağ etkinlikleri karalardaki kayaçların yapısını değiştirir ve And Dağları gibi sıra dağların ya da dağ zincirlerinin oluşumuna yol açar. Öteki yerlerde ise yanardağ etkinlikleri, Büyük Okyanus'un güneybatısında olduğu gibi ada yaylarının o-luşmasına yol açar.Yıkıcı sınırlar, kıta kabuk kayaçlarının oluşturduğu, buna karşılık okyanus kayaçlarının mantoya gömüldüğü yerlerdir.Kıta kayaçlarının yoğunluğu düşük olduğundan, bunlar mantoya batmaz;bir çukurluğa taşındıklarında çarpışarak dağ zincirlerinin oluşumuna neden olurlar.Örneğin Alpler, Afrika ile Avrupa'nın; Himalayalar ise Hindistan ile Asya'nın çarpışması sonucunda ortaya çıkmıştır. Levhaların yanal büyüklüğü oldukça iyi belirlenmiştir, ama kalınlıklarına ilişkin bulgular daha be-lirsizdir.Okyanus sırtlarının doruklarında levhalar çok incedir; ama ısı akışı ve sismik bulgular, doruktan a-şağıya inildikçe levhaların tabanının hızla derinleştiğini, doruktan 9-19 km aşağıda 48-57 km'ye, 960 km aşağıda da 115 km'ye ulaştığını göstermektedir.Levhaların kalınlığı 145 km'yi çok ender aşar.Her levha katı ya da esnemez manto kayaçları ile okyanus kabuk kayaçlarından oluşur; bunlarda her zaman kıta kayaçlarının bulunması gerekmez (örn. Pasifik Levhasında hiç kıta kayacı yoktur).Katı manto ve kabuk ka-yaçlarından oluşan bölgeye taşküre (litosfer) denir; manto kayaçlarının daha yüksek sıcaklıklarda bulundu-ğu ve bu nedenle tektonik gerilmeler altında plastik biçim bozulmasına uğradığı kuşak ise astenosfer olarak adlandırılır.Karalarda, taşkürenin altında her zaman astenosfer bulunmaz.Ayrıca, elmaslı kimberlit gibi volkanik kayaçların varlığı, kıtalardaki taşküre kalınlığının en az 190 km olduğunu ve levha hareketlerine neden olan manto akışının daha da derinlerde gerçekleştiğini göstermektedir.
Manto hareketleri, Yer'in iç kesimlerinde radyoaktif bozunum sonucunda oluşan ısının yüzeye akta-rılması zorunluluğundan lanır; bu nedenle konveksiyon (ısının taşınması) düzeni, zamana bağlı ola-rak değişir.Eski levha sınırlarının yerinin değişmesi de bu olgudan lanır.Kuzey Amerika'daki Batı Cordilleraların oluşmasına neden olan dalma-batma süreci 10 milyon yıl kadar önce büyük ölçüde tamam-lanmıştır (gene de benzer bazı etkinlikler yanardağlar üretmeye [örn. Washington'daki Saint Helens Ya-nardağının süren püskürmeleri] ve Alaska'da depremlere neden olmaya devam etmektedir). Yüz milyomlarcayıllık bir zaman süreci içinde manto konveksiyonundaki değişmeler, iki büyük blok (Lavrasya [*] ve Gondvana [*]) halinde bulunan eski kıtaların 160-180 milyon yıl kadar önce ayrılarak Atlas ve Hint Okyanuslarının oluşmasına yol açmıştır.Benzer biçimde, kıtalar arasında gerçekleşen bir dizi çarpışma, Kuzey Amerika'nın doğusundaki Apalaş Dağları ile Avrupa ve Afrika'daki Kaledoniyen-Hersiyen dağların oluşmasına neden olmuştur.Manto konveksiyonu hızı, temel olarak manto içindeki ısı üreti-minin kareköküne bağlıdır.Yani, radyojenik ısı üretiminin bugünkünden 5 kat daha fazla olduğu 3 milyar yıl önce, konveksiyon hızı da bugünkünden en az 3 kat daha fazlaydı.Ama bu tür hareketlerin yüzeyde al-dığı biçimlerin daha farklı olduğu sanılmaktadır.Çünkü 4 milyar yıl öncesinde taşküre çok inceydi ve mantoya kolayca gömülüyordu, bu nedenle de kıta kayaçları bulunmuyordu.Yer tarihinin büyük bölümünde gerçekleşen levha tektoniği etkinliklerinin doğası henüz belirlenememiştir.
Levhaların birbirinden uzaklaştığı yerlerde:
1-Okyanus ortası sırtları,(Atlas Okyanusundaki sırt 2500m yüksekliktedir.)
2-volkanik adalar,
3-Kabuk oluşumu,
4- Okyanus tabanı genişlemesi olayları yaşanır.
5-Uzaklaşmayla oluşan kırıklardan magma yeryüzüne çıkar ve volkanizma olayları oluşur.
Yine levhaların birbirinden uzaklaştığı yerde okyanus tabanından bazal tik lavlar çıkar ve bunlar katılaşarak kıta kenarlarına eklenir Kıtalar birbirinden uzaklaşır, okyanus tabanları genişler. Ayrılan levhalara en iyi örnek Atlas Okyanusudur.
Başlıca ayrılan levhalar,
Avustralya İle Antarktika, Afrika, Hindistan,
Amerika levhaları ile Afrika, Avrasya, Antarktika
Pasifik levhası İle Antarktika, Naska, Kokos
Okyanus-Okyanus
Birbirine kavuşan levhalar boyunca:
1-Dalma -batma olayı oluşur.
2- Okyanusal ve bir kıtasal levhanın çarpışmasıyla derin okyanus çukurları meydana gelir.
3- Volkanizma, Volkanik ada yayları ortaya çıkar,
4-Bir bariyer gibi dizilen volkanik ada yayları kıtalar ile okyanuslar arasında iç denizleri oluşturmaktadır.
5- Depremler oluşmaktadır.
6- Kabuk erimesi ve magma oluşumu gerçekleşir.
7- metemorfizma olayları meydana gelmektedir.
8- İki kıtasal ya da bir kıtasal ve bir okyanusal levhanın çarpışmasıyla kıvrımlı dağ sıraları oluşur.
Örnek; Kuzeyde yer alan Avrasya kıtası ile güneyde yer alan Gondwana kıtasının çarpışması sonucu güney Avrupa ile Kuzey Afrika arasında yer alan Tethys(tetis) denizindeki tortullar sıkışmış, kıvrılıp yükselerek alp-Himalaya dağ sisteminin oluşmasına yol açmıştır.
Kavuşan levhalara en güzel örnek ise Pasifik Okyanusudur.
Başlıca kavuşan levhalar;
Avustralya- Pasifik,
Avrasya- Pasifik,
Avrasya - Hindistan
Pasifik - Kuzey Amerika
Not: Dünya üzerindeki volkanik alanlarla; deprem bölgeleri, fay hatları, genç kıvrım dağları ve sıcak su ları arasında bir paralellik vardır. Bu alanların çoğu Kıta veya levha sınırlarında yer alır. Genç sıradağlar, Volkanlar, volkanik ada yayları, Okyanus ortası sırtları, Büyük trans form faylar, grabenler, sıcak su ları, deprem zonlarının hemen hepsi bu hatlardadır. Sebebi bu alanlarda yer kabuğunun hareket halinde olmasıdır.
LEVHA SINIRLARI HARİTASI
Tektonik depremler özellikle son jeolojik devirlerde oluşmuş arazilerde daha çok görülür. Çünkü bu gibi alanlarda yer katmanları henüz tam yerine oturmamıştır ve kırıklarla parçalanmıştır.
1-Okyanus ortası sırtları,(Atlas Okyanusundaki sırt 2500m yüksekliktedir.)
2-volkanik adalar,
3-Kabuk oluşumu,
4- Okyanus tabanı genişlemesi olayları yaşanır.
5-Uzaklaşmayla oluşan kırıklardan magma yeryüzüne çıkar ve volkanizma olayları oluşur.
Yine levhaların birbirinden uzaklaştığı yerde okyanus tabanından bazal tik lavlar çıkar ve bunlar katılaşarak kıta kenarlarına eklenir Kıtalar birbirinden uzaklaşır, okyanus tabanları genişler. Ayrılan levhalara en iyi örnek Atlas Okyanusudur.
Başlıca ayrılan levhalar,
Avustralya İle Antarktika, Afrika, Hindistan,
Amerika levhaları ile Afrika, Avrasya, Antarktika
Pasifik levhası İle Antarktika, Naska, Kokos
Okyanus-Okyanus
Birbirine kavuşan levhalar boyunca:
1-Dalma -batma olayı oluşur.
2- Okyanusal ve bir kıtasal levhanın çarpışmasıyla derin okyanus çukurları meydana gelir.
3- Volkanizma, Volkanik ada yayları ortaya çıkar,
4-Bir bariyer gibi dizilen volkanik ada yayları kıtalar ile okyanuslar arasında iç denizleri oluşturmaktadır.
5- Depremler oluşmaktadır.
6- Kabuk erimesi ve magma oluşumu gerçekleşir.
7- metemorfizma olayları meydana gelmektedir.
8- İki kıtasal ya da bir kıtasal ve bir okyanusal levhanın çarpışmasıyla kıvrımlı dağ sıraları oluşur.
Örnek; Kuzeyde yer alan Avrasya kıtası ile güneyde yer alan Gondwana kıtasının çarpışması sonucu güney Avrupa ile Kuzey Afrika arasında yer alan Tethys(tetis) denizindeki tortullar sıkışmış, kıvrılıp yükselerek alp-Himalaya dağ sisteminin oluşmasına yol açmıştır.
Kavuşan levhalara en güzel örnek ise Pasifik Okyanusudur.
Başlıca kavuşan levhalar;
Avustralya- Pasifik,
Avrasya- Pasifik,
Avrasya - Hindistan
Pasifik - Kuzey Amerika
Not: Dünya üzerindeki volkanik alanlarla; deprem bölgeleri, fay hatları, genç kıvrım dağları ve sıcak su ları arasında bir paralellik vardır. Bu alanların çoğu Kıta veya levha sınırlarında yer alır. Genç sıradağlar, Volkanlar, volkanik ada yayları, Okyanus ortası sırtları, Büyük trans form faylar, grabenler, sıcak su ları, deprem zonlarının hemen hepsi bu hatlardadır. Sebebi bu alanlarda yer kabuğunun hareket halinde olmasıdır.
LEVHA SINIRLARI HARİTASI
Tektonik depremler özellikle son jeolojik devirlerde oluşmuş arazilerde daha çok görülür. Çünkü bu gibi alanlarda yer katmanları henüz tam yerine oturmamıştır ve kırıklarla parçalanmıştır.
Levha Tektoniği Teorisi (Levha Tektoniği Kuramı)
Levha Nedir?
Dünyamızı oluşturan ana levhalar hangileridir?
Kaynak:msxlabs.org
YORUMLAR