Mekanik Nedir?

MEKANİK sıf. (fr. mâcanique; lat. me- chanicus; yun. mekhanikos, mekhane, makineden). 1. Hareketle ve onun özellikleriyle, mekanikl...

MEKANİK sıf. (fr. mâcanique; lat. me- chanicus; yun. mekhanikos, mekhane, makineden).

1. Hareketle ve onun özellikleriyle, mekanikle ilgili olan şey için kullanılır.

2. Bir makinenin, bir mekanizmanın ve bilhassa de bir taşıt motorunun, bir bisikletin vb. hareket etmesini elde eden sistemin işleyişiyle ilgili şey için kullanılır: Mekanik arıza. Mekanik güçlükler sebebiyle pilot durmak mecburiyetinde bırakıldı.




3. Bir mekanizmayla çalıştırılan şey için kullanılır: Mekanik piyano.

4. ELEKTRİKLİ'nin karşıtı olarak, elektrik kullanmadan, kolay bir mekanizmayla çalışan şey için kullanılır: Mekanik oyuncak. Mekanik biçme makinesi. Mekanik tıraş makinesi. Mekanik kıyma makinesi.

5. istençdışı ya da makine benzer biçimde kendiliğinden meydana getirilen şey için kullanılır: Mekanik davranışlar.


*-*Bot. Mekanik katman, üç yüzünde odunlaşmış kalınlıklar bulunan hücre tabakası. (Kalınlaşmamış olan dış yüz kururken büzülür ve dokuların yırtılmasıyla erkekorganlarda başçıkların ya da bir takım eğreltilerde sporkeselerinin açılmasını sağlar.)


*-*Ger day. Bir gerecin mekanik özelliği, bu gerecin, belirgin içkuvvetlerin tesiri alt kısmındaki davranışını tanımlamayı elde eden her tür özelliği (bilhassa esneklik limiti, kopma gerilmesi, esneklik modülü, kopma uzaması).


*-*Mad. oc. ve Bayınd. Mekanik dolgu, dolgu malzemesini mekanik araçlarla (taşıyıcı yükleyici, bantlı konveyör vb.) taşımaya ve yerleştirmeye dayanan dolgu yöntemi. || Mekanik kazı, bir makineyle ka- yaçları parçalama yöntemi. (Bk. ansikl. böl.)


*-*Miner. ve Krist. Mekanik ikizlenme, mekanik bir zorlama uygulayarak bir tekkristali ikizlenmiş kristale dönüştürmek işlemi. || Kristallerin mekanik bölünmesi, bir kristali dilinim yöntemiyle ve kafessel bir düzlem süresince iki bölüme ayırmak işlemi.


*-*Mobc. Mekanik mobilya, dış görünüşünü değiştirmeyi elde eden bir mekanizmayla donatılmış mobilya. (Bk. ansikl. böl.)


*-*Teknol. Mekanik çekiç, ŞAHMERDAN'ın eşanlamlısı.


♦ a.

1. Hareketi meydana getirmeye ya da iletmeye yönelik organlar bileşimi.

2. Makinelerin, bunlarıg yapım ve çalışmalarının incelenmesi.


*-*Biyol. Gelişme mekaniği, alman em- briyolojist VVİlhelm Roux'nun (1850-1924) önerilmiş olduğu ve "nedensel embriyoloji"yi tanımlamak için kullandığı Entwicklungs mechanik'm türkçe karşılığı.


*-*Fiz. Kuvvetleri ve hareketleri İncelemeyi amaçlayan ilim. (Bk. aniskl. böl.) || Göreli mekanik, görelilik kuramından yola çıkarak kurulmuş mekaniğe verilen isim. || Ku- vantal mekanik ya da dalga mekaniği, kuvantal kuramın diğer isimleri. (Kuvantal kuramı, parçacıkların hareketi yerine, klasik olmayan özgül cisimlerin, kısaca kuvantonların hareketlerini incelemiş olduğu seviyede, “mekanik" ismi, bilhassa yetersiz kalmaktadır ve giderek kaybolmaya mahkûmdur. Sözde bir dalga-tanecik ikiliğini belirtmeyi amaçlayan "dalga mekaniği" adlandırması, geçerliliğini çoktan yitirmiştir.) || Rasyonel mekanik, matematiksel görünümü altında incelenen mekanik.


*-*Gökbil. Gök mekaniği, gökbilimin, evrensel çekim tesiri alt kısmındaki gökcisimlerinin hareketini inceleyen dalı.


*-*Tekst. Armür mekaniği, tesirleri ya da desenleri oldukça minik fasone kumaşlar dokumada kullanılan, jakar mekaniğinden türetilmiş çerçeve kumanda sistemi. (Tek kalkmalı mekanikler, kısaca her gücü çerçevesi, her atkı atışta işleyen bir ya da iki kancaya bağlı mekanikler ve çift kalkmalı mekanikler, kısaca her gücü çerçevesi, çift ve tek atkı atışları için almaşık olarak hareket eden iki ya da pek çok kancaya bağlı mekanikler olarak ayırt edilir.)


*-*ANSİKL. Fiz. Mekanik geleneksel olarak üç büyük kısma ayrılır: uzayı, zamanı ve sebeplerinden bağımsız olarak hareketleri betimleyen kinematik; dengeyi ve kuvvetlerin hareketsiz cisimlere tesirini inceleyen statik; kuvvetlerin etkisiyle oluşan hareketleri incelemeyi amaçlayan dinamik. Bu kısımlar, Galilei'den Newton'a dek gelişen, bir süre sonra XVIII. ve XIX. yy.'lar süresince zenginleşen "klasik" mekaniğe karşılık gelir. Daha sonraları Lagrange ve Hamilton'un değişimsel şekilde tekrardan ele aldıkları Nevvton yasaları, klasik mekaniğin temel ilkelerini oluşturur.

XIX. yy.'ın sonundan bu yana, başka mekanik dallar ortaya çıkmıştır: istatistiksel mekanik, göreli mekanik, kuvantal mekanik.

Mekaniğin zamanı, şüphesiz, yalnız açıklık getirmiş olduğu soruların önemi sebebiyle değildir ama konularının, mantıksal kesinliği ve matematiksel yöntemi diğer bilimlerden önceleri kullanmaya olanak veren görece yalınlığı sebebiyle de, bilimler tarihinin en mühim dalını ve bu bilimlerin bir örneğini oluşturur.


* Statik. Statik, yunan Antikçağı'nda, bilhassa kolları eşit olmayan kaldıracın denge kuramı mevzusunda büyük bir gelişmeye şahit oldu. Bu kuram, iki değişik yönde geliştirildi. Aristoteles görüşünden etkilenen birincisinde, kaldıracın denge yasasının kuruluşu, gizil hızlar ilkesi'ne dayandırıldı; buradan, bir kaldıraç denge konumundan uzaklaştırdığında, uçlarında yer edinen her ağırlığın kazanmaya eğilim gösterdiği hıza, gizil hız ismi veriliyordu. Buna karşılık Arkhimedes (İ.Û 287-212), statiği, ağırlık mârkezi terimi üstüne kurdu.

Yunan bilimi, bu yöntemlerden birisini ya da öbürünü kullanarak, kolları eşit olmayan kaldıraçta, dengenin, her bir ağırlığın, bu ağırlıktan geçen düşey ile kaldıracın durağan dönme noktasından geçen düşey arasındaki uzaklıkla çarpımı birbirine eşit olduğunda gerçekleştiğini gösterdi. Galilei, günümüz moment kavramından başka bir şey olmayan bu çarpıma momento ismini verdi.

Statik, XIV. yy.'ın başından başlayarak kimi gelişmelere şahit oldu. Jondanus Nemorarius (7-1237), eğik bir düzlem üstündeki bir "cismin" dengesini tekrardan ele aldı ve devamlı hareketin olanaksızlığı ilkesinden yola çıkarak bu dengenin koşullarını elde etti. Galilei, gençlik çalışmalarının büyük kısmını statiğe adadı; Arkhimedes'in nazar açısından yola çıkarak, yalnız kaldıracı değildir, başka kolay makineleri de (makara, makara bloku, bocurgat, vinç) inceledi.


* Hidrostatik. Hidrostatiğin Antikçağ'daki tek büyük kazancı, Arkhimedes ilkesi oldu. Hidrostatiğin diğer temelleri fakat XVI. yy. sonunda atıldı. Stevin, şu teoremleri tanıtladı:

1. bir sıvının, birleşik iki kaptaki düzeyleri aynıdır;

2. bir sıvının, bir kabın dibine uyguladığı tazyik, bu dip bölüm üstünde yer edinen su sütununun ağırlığına eşittir; bu sebeple bu tazyik kabın ne hacmine ne de şekline bağlıdır;

3. sıvının, kabın herhangi bir eğimdeki bir çeperine uyguladığı tazyik, her düzeyde, yüksekliği bu çeperin düzeyi ile sıvı yüzeyi arasındaki uzaklığa eşit su sütununun tabana uyguladığı basınca eşittir.


Pascal (1623-1662), Stevin'in elde etmiş olduğu neticeleri daha doyurucu bir şekilde tanıtladı ve kaleme aldı; "suyla dolu bir kabın kuvvet çoğaltıcı bir makine" bulunduğunu göstererek, hidrolik presin temelini oluşturan süreci ortaya koyması hidrostatiğe kazandırdığı en büyük zenginlik oldu. Pascal mekaniğin gelişimine daha çok sıvıların dengesini, bilhassa, havanın ve boşluğun tesiri sözkonusu olduğunda inceleyerek, katkıda bulundu.

Torricelli, bir taraftan Aristoteles öğretisine karşı havanın ağırlığı olduğu ve diğer taraftan gene aristotelesçilik görüşlerine karşıt olarak, boşluğun varlığının kabul edilmesi gerektiği düşüncesini ortaya attı. Bu şartları aydınlığa kavuşturmak amacıyla, 1643'te, cıvayla dolu koşut iki kolu olan bir tüp kullanarak bir deney tasarladı ve kapalı koldaki belirgin bir cıva sütununun ağırlığının, cıvanın üstünde, özgür havada yer edinen hava sütununun ağırlığıyla dengelendiğini ve cıvanın kapalı kolda boş bir hacim bırakmasının, boşluğun varlığını kanıtladığını gösterdi.

Pascal, 13 aralık 1647'de, havanın ağırlığından lanan bir atmosfer basıncının varlığına daha kati bir kanıt getirmek için, yükseltileri mühim seviyede değişik iki noktada, cıva düzeyleri arasındaki farkı gözlemlemeye olanak veren Döme tepesi deneyini tasarladı.


* Dinamik. Aristoteles zamanında dinamik, yalnızca ayaltı bölümde yer edinen cisimlerle ilgileniyordu, çünkü gökcisimlerinin devamlı çembersel ve düzgün hare keti en iyi veri olarak görülüyordu.

Ayaltı dünyasında egemen olan dinamik, temelde şu görüşlere dayanıyordu: cisimler, ağırlar ve hafifler, hareketler ise, tabii hareketler ve şiddetli hareketler olmak suretiyle iki büyük kategoriye ayrılmıştı. Ağır cisimlerin, düz çizgi halinde, dinginlik bölgeleri olan, Yer'in merkezine doğru indikleri, hafifçe cisimlerin ters yönde gittikleri kabul ediliyordu. Cisimlere fırlatma yöntemiyle kazandırılan hareketler; şiddetli hareketler olarak tanımlanıyordu. Bu vurum, hareketi frenlemekle beraber sürdürülmesini de elde eden havaya iletiliyordu. Genel olarak, hareket türü ister tabii, ister şiddetli olsun, bir cismin hızının, kendisine etkiyen kuvvetle orantılı ve Aristoteles boşluğun varlığını yadsıdığından gene kendine daima etkiyen hava direnciyle ters orantılı olduğu düşünülüyordu. Buna bakılırsa, düzgün bir hareketin dahi, varlığını sürdürmek için bir kuvvete gereksinimi vardı.

Mekanik aristotelesçilik görüşünden fakat XIV. yy.'ın başlangıcında, bilhassa impe- tüs teriminin ortaya atılmasıyla kurtulmaya başladı. XIV., XV. ve XVI. yy. “mekanikçiâ€lerine bakılırsa, hareketi, başlangıç vurumunun cisme kazandırdığı impetüs oluşturuyor ve sürmesini sağlıyordu. Cisim yukarıya doğru fırlatıldığında, impetüs, çekimin zıt yöndeki tesiri sebebiyle yavaş yavaş azalır. Ağır cisimlerin düşmesinde, şüphesiz bir başlangıç vurumu yoktur ama, cisim, çekim tesiri sebebiyle, yavaş yavaş bir impetüs kazanır. VI. yy.'da bizanslı ioannes Philoponos'un ortaya attığı ama o zamanlar önemi tam anlaşılamayan impetüs kuramını, bilhassa Jean Buridan (1300'e doğru - 1358'den sonrasında), Albrecht von Sachsen (1316- 1390), Nikolaus von Kues (1401-1464), Benedetti (1530-1590) geliştirdi.

Dinamiğin, Ortaçağ sonunda ve XVI. yy.'da şahit olduğu bu mühim gelişme düzgün hareketin ve "düzgün biçimsiz hareket" olarak nitelenen düzgün hızlanan hareketin tanımına ve özelliklerine ilişkin garip bir kinematik kurguyla renk kazanmıştır.

Galilei, cisimlerin özgür düşmesini, bir cismin eğik bir düzlemden inişini, sarkacı, balistiği, eylemsizlik ilkesini, “Galilei" göreliliğini, hareketi ve Yer'in hareketini inceleyerek, çağıl dinamiği kurdu.

Galilei, çağdaşları içinde bu problemleri inceleyen tek şahıs değildi ama bunlara ilişkin en büyük gelişmeyi o sağlamış oldu. Galilei'nin haricinde, bu poblemleri bilhassa Torricelli, peder Mersenne (1588-1648), Gassendi (1592-1655), Roberval ve Descartes inceledi. Huygens, Galilei'nin de incelemiş olduğu ve mekaniğin daha sonraki gelişiminde büyük bir rol oynayacak olan merkezkaç kuvvet ve cisimlerin çarpışması benzer biçimde problemleri ele aldı. Bilhassa cisimlerin çarpışması problemi, önceleri, Descartes ve VVallis (1616-1703) başta olmak suretiyle pek çok ilim adamını meşgul etmişti ama bu mevzuya ilişkin kati yasaları ilk kuranlar Huygens ve ondan bağımsız olarak Wren (1632-1723) oldu.


* Özgür düşme. Ağır cisimlerin ideal ama büyük bölümü kez, hava direncinin göz ardı edildiği, hakikaten çok az uzak haldeki özgür düşmelerine ilişkin kati yasayı, ilk kez Galilei kurdu. Bu nedenle, kolaylık olsun diye, kuramsal olarak, özgür düşmenin düzgün hızlanan bir harekete bakılırsa oluştuğunu ortaya attı. Ağır cismin hızının süre ile ve katedilen mesafelerin dönemin karesi ile orantılı bulunduğunu gösterdi.

Galilei bununla birlikte, tasarımı çok yalın deneylerle ve aristotelesçi görüşlere karşıt olarak, en azından hava direnci göz ardı edildiğinde, ağır bir cismin özgür düşme esnasında kazanılmış olduğu hızın ve belirgin bir zamanda katettiği yolun biçiminden, hacminden ve yoğunluğundan bağımsız bulunduğunu gösterdi. Huygens, cisimlerin düşmesine ilişkin yasadan yola çıkarak, sonsuz minik yer değiştirmeleri göz önüne alan ve eylemsizlik ilkesine dayanan daha doyurucu bir izah etme getirdi.

Ağır bir cismin bir eğik düzlem üstünden kaymasına ilişkin kati yasayı da ilk olarak Galilei kurdu; bu yasayı kurarken, üçlü bir nazar açısına dayanan ideal bir şartları göz önüne aldı: ağır cismin sürtünmesi ve öz hareketi göz ardı edilebilir; eğik düzlemin türlü noktalarındaki yerçekimi doğrultularının birbirine koşut oldukları varsayılır.

1638'de Galilei, ilke olarak, düzlemin eğimi ne olursa olsun, cismin aynı iniş yüksekliği için, son hızın aynı bulunduğunu ortaya koydu. 1639'da bu ilkeyi, özgür düşme yasasından yola çıkarak tanıtladı. Cismin, eğik düzlem üstünden iniş süresinin, belirgin bir iniş yüksekliği için, düzlemin uzunluğu ile orantılı bulunduğunu ileri devam eden yasayı kurdu. Galilei, bu yasaları izah ederken, yolunun alt noktasında kazanılmış olduğu vurumun etkisiyle yükselen bir cisme ilişkin, kinetik enerji, iş, potansiyel enerji ve hatta mekanik enerjinin korunumu kavramlarının habercisi olan görüşleri ortaya koydu.


* Eylemsizlik ilkesi. Galilei'nin bir cismineğik bir düzlem üstünde kayışını incelemesi, eylemsizlik ilkesi'ne ilişkin açıklamasının, noksan de olsa ilk ana kaynağını oluşturdu. Bu izah etme, aristotelesçi dinamiği çürüterek, çağıl mekaniğin temellerini attı. Galilei, eylemsizlik ilkesi düşüncesine, düzlemin eğimini yavaş yavaş azaltarak ulaştı. Eğim azaldıkça, yerçekiminin, düzlem doğrultusuna izdüşümü olan momente da azalır ve sınır koşulda, düzlem yatay hale getirildiğinde bu “momento†sıfır olur. Düzlem üstündeki hız değişiminin tek sebebi bu momento olduğundan, Galilei, düzlem üstünde, hızın değişmez kalmış olduğu ve bakışım sebebiyle, düz bir çizgi ışığında sürdüğü sonucuna vardı. Kısıtlamalarla da olsa, eylemsizlik ilkesinin bir açıklamasını verdi.

Eylemsizlik ilkesi fakat 1630'da, Descartes zamanında, tüm genelliğiyle açıklandı. Descartes, hareket etmeye süregelen her cismin, kendi kendine durmadan kısaca üstüne bir kuvvet etkimedikçe hareketini sürdüreceğini belirtti.


*Görelilik ilkesi. XVII. yy.'ın başına dek mutlak bir uzayın -eşdeğer bir deyimle karşılaştırma sisteminin- varlığından hiçbir süre kuşku edilmemişti. Bu da, bir karşılaştırma sistemi hareket halinde olduğunda, bu hareketi ortaya koyacak araçların daima bulunabileceğinin düşünüldüğü ve tabiat yasalarının fakat mutlak uzayda geçerli olduğu anlamına geliyordu. Hareket eden bir karşılaştırma sisteminde bu yasaların aynı şekilde ortaya çıkmaları olanaksızdı. Bu durumda da temelde aristotelesçiliğin esinlendirdiği genel görüşlere ilk karşı çıkan Galilei oldu. Doğrusal ve düzgün bir hızla hareket etmekte olan bir geminin direğinin tepesinden bırakılan taşla ilgili olarak tasarlanan (1643'te Torricelli tarafınca gerçekleştirilmiştir) ünlü deney bilinmektedir. Galilei bu taşın, karada olduğu benzer biçimde, düşey olarak direğin dibine düşeceğini savundu. Bundan yalnız vapur üstünde meydana getirilen deneylerin geminin hareket etmekte bulunduğunu kanıtlayamayacağı sonucunu çıkardı.

Bilinmiş olduğu benzer biçimde Galilei bu kanıtlamayı yerin kendi etrafındaki hareketi ile ilgili tartışmalar sebebiyle geliştirmiştir Vapur kendi çevresinde dönen Yer'in görüntüsü olarak göz önüne alındığından Galilei bu tartışmalardan Yer'in dönmekte bulunduğunu çıkaramıyor, yalnız dönmediğinin ispatla- namayacağı sonucuna varıyordu.

"Galilei göreliliği" ismi verilen bu ilke ile daha genel olan, bir mutlak hareketin tanımlanması ve deneysel olarak ortaya konması, başka bir deyişle birbirlerine bakılırsa doğrusal ve düzgün bir hareket yapıyor olsalar dahi karşılaştırma sistemlerinden mutlak uzaya karşılık geldiği kabul edilebilecek ayrıcalıklı bir tanesinin belirlenmesinin, mümkün olup olmadığının bilinmesi problemi birbirlerinden farklıdır. Einstein'ın görelilik kuramının ortaya çıkmasına kadar bu sorun hiçbir süre açıklığa kavuşmamış ve birbirine zıt doğrulamaların mevzusu olmuştur.

Böylelikle Descartes Galilei göreliliğini kabul etmekle kalmamış ve "bulunmuş olduğu fikredilen yere bağlı olarak bir cisim hareket ediyor ya da etmiyor denebilir†diyerek düşüncesini daha genel bir şekilde açıklamıştır. Buradan durmakla hareket etmek içinde fark yoktur sonucunu çıkararak aristotelesçilerin temel görüşlerinden birisini yıkmıştır. Fakat Galilei göreliliğinin genelleştirilmesi ile elde edilmiş bu görüş Descartes'ın hareket miktarının (bir cismin hacmi ile hızının çarpımı) korunumu temel önerisi ile çelişmekteydi.

Huygens de Galilei göreliliğini kabul etmiş ve cisimlerin çarpışması yasasının çıkarılmasında bundan dikkati çekici şekilde yararlanmıştır. Fakat göreli hareket ve mutlak hareketle ilgili daha genel suali ihtiyatlı olarak "evrenimizde bir şeyin hakikaten hareketsiz olup olmadığını araştırmanın lüzumlu olduğuna inanmıyorum†şeklinde yanıtlamıştır. Bununla birlikte merkezkaç kuvvetin ilk inceleyicisi olmuş, hareketli bir referans sistemi kullanarak ve hareketin yapısı ne olursa olsun, hareketli bir eksen takımında hareketin belirlenmesini başlatarak bu problemin açıklanmasında ilerleme kaydetmiştir; söz mevzusu sorun fakat Clairaut (1742) tarafınca doğru olarak ele alınmış ve bilhassa düşen bir cismin doğuya doğru sapmasını hesaplayan Coriolis (1832-1835) tarafınca daha derin bir şekilde incelenmiştir.

Bu mevzuda Nevvton da kararsızdı. Bir taraftan Galilei görelilik ilkesini temel olarak alıyordu, fakat başka taraftan da mutlak bir uzay bulunduğunu ifade ediyor ve bunun nasıl belirlenebileceğini gösterdiğini tahmin ediyordu.


* Sarkaç. Galilei bununla birlikte bir ipin ucunu asılı bir ağırlıktan oluşan kolay sar- kaç'a ait yasaları ilk kez kuran kimsedir. Bir taraftan, hakikaten kanıtlamaksızın, salınımlartn eşsüreliliğini ileri sürmüş, başka taraftan da, gene gerçek bir kanıtlama yapmaksızın sarkacın periyodunun uzunluğunun karekökü ile orantılı bulunduğunu ifade eden yasayı açıklamıştır.

Sarkaçla Huygens de ilgilenmiştir. Eşsüreliliğin yalnız minik salınımlar için söz mevzusu bulunduğunu ve bu eşsüreliliğin ortalama bulunduğunu göstermiştir. Bununla birlikte sarkacın T periyodunu L uzunluğuna bağlayan yasayı belirlemiştir: g yerçekimi ivmesi olmak suretiyle T=2x 'JUğ.

Başka taraftan, genliği ne olursa olsun, kusursuz eşsüreli olan sarkacın bir çevrim eğrisi üstünde salınan sarkaç bulunduğunu göstermiştir. Huygens bununla birlikte periyodu bileşik bir sarkacın (bir eksen çevresinde salınan katı cisim) dönemine eşit olan kolay sarkacın uzunluğunu belirlemiştir; bu nedenle bileşik bir sarkacın salınım merkezi terimini açıklığa kavuşturmuş ve türlü tipte katı cisimle niçin konumunu belirlemiştir. Bu problemterin çözümü Huygens'i, süre ölçümü kendi alanında büyük bir gelişme elde eden, zemberekli saat çarkının icadına ve yapımına yöneltti.


* Balistik. Ortaçağ'ın sonunda ve XVI. yüzyıl'da topçuluğun bulunması ve geliştirilmesi ile balistik bilhassa ehemmiyet kazanmıştır. Fakat XVII. yüzyıl'ın başına kadar merminin hızının ve yörüngesinin belirlenmesi yalnız sağlam temele dayanmayan kimi tartışmalara yol açtı. Bununla birlikte merminin hareketinin gözlenmesi impetus kuramının temelini oluşturmuştur. Uzun süre merminin atış yönünde doğrusal bir yörünge izlediği, hareketinin bir özgür düşme ile son bulmuş olduğu, yörüngenin bu iki kısmının bir daire yayı ile birleştiği zannedilmiştir. 1550'de Tartaglia yörüngenin baştan sona kadar bir eğri bulunduğunu göstermiş, fakat bu eğrinin biçimini belirleyememiştir.

Burada da ilk kez Galilei, boşlukta, yörüngenin bir parabol bulunduğunu göstermiştir. Bu sonuca, hareketlerin birleştirilmesi ilkesini kullanarak varmıştır.


* Koruma yasası, darbe yasası, merkez Galilei'nin bilhassa eğik düzlemle ve sarkaçla ilgili incelemelerinde, üstü kapalı bir şekilde, impeto ismi altında mevcuttu. Bu kavram Huygens tarafınca açıklığa kavuşturulmuştur. Fakat bu kavrama, bilhassa kendisini Descartes taraftarları ile karşı karşıya getiren ünlü kinetik enerji kavgası ile, aslolan dikkati çeken Leibniz (1646 -1716) olmuştur. Aralarındaki temel ayrılık descartesçıların kuvvetlerin toplam işinin sıfır olduğu bir sistemde yalnız kütle ile hızın çarpımına eşit olan ve yönlü olmayan bir büyüklük olarak ele alınan hareket miktarının korunduğunu ileri sürmelerinden lanmaktadır. Leibniz ise yönlü olmayan bu büyüklüklerin korunmadığını kanıtlama kabiliyetini göstermiştir. Korunan, günümüz dilinde bir vektörler toplamı olarak göz önüne alınan, yönlü hareket miktarlarının toplamıdır. Leibniz, başka taraftan, yönlü hareket miktarları toplamının, toplam işin sıfıra eşit olduğu durumlarda, mesela yatay bir düzlem üstünde bulunan cisimlerin çarpışmasında, korunan başka büyüklükle, kısaca kinetik enerjilerin 0-m/z) toplamı ile karıştırılmaması icap ettiğini göstermiştir.

Cisimlerin bir yatay düzlem üstünde çarpışma'sı yasalarının belirlenmesi de günümüz mekaniğinin kuruluşuna katkıda bulunmuştur. Descartes bu yasaları kurduğunu sanmıştır. Fakat elde etmiş olduğu sonuçların deneylerle çeliştiği çok geçmeden görülmüştür. Bu başarısızlık, temelde, yukarıda belirtildiği benzer biçimde yanlış olarak yönlü olmayan hareket miktarlarının korunduğunun düşünülmesinden lanmaktadır.

Cisimlerin çarpışması ile ilgili kati yasaların kuruluşunu VVren'e ve bilhassa Huygens'e borçluyuz. Huygens bu yasaları 1652-1656 yılları içinde kusursuz esnek cisimler için, Galilei göreliliğini ve yukarıda belirtilen iki korunum ilkesini göz önünde tutarak, akıldan gerçekleştirdiği bir deney ile elde etmiştir.

Antikçağ'dan bu yana merkezkaç kuvvet'in başka tip kuvvetlerden (ağırlık, tazyik, vb.) açık olarak değişik kendine özgü nitelikleri bulunmuş olduğu biliniyordu. Fakat merkezkaç kuvvet fakat XVII. yüzyıl'ın ortasında kendisini belirleyen iki büyüklükten, dönme çemberinin çapı ile dönmenin açısal hızından hareketle hesaplanabilmiştir. Huygens'e borçlu olduğumuz bu belirleme mekanikte, XVII. yüzyıl'da Nevvton'dan ilkin meydana gelen, en dikkati çeken gelişmelerden birisidir. Bu değerin hesaplanması için Huygens'in kullandığı yöntem de dikkat çekicidir; bu yöntem temel olarak dönmekte olan cisme “hareketli karşılaştırma sistemi" ismi verilen bir eksen ekibi bağlamak ve bir iple dönme çemberinin merkezine bağlı olduğu varsayılan cismin bırakılması hemen böylelikle bırakılan cismin çembere çizilen teğete bakılırsa yapmış olduğu hareketin, ağırlığın yerine cismin teğete bakılırsa izdüşüm kuvveti alınmak koşuluyla, cisimlerin özgür düşme yasasına bakılırsa gerçekleşeceğinin düşünülebileceğini göstermekten ibarettir.


*Newton bireşimi. XVII. yüzyıl'da dinamikte meydana gelen ilerlemeler, uyumsuz, organik olmayan bir tüm oluşturdu ve pek çok vakası, bilhassa gezegenlerin hareketini açıklamasız bıraktı. Bu hareketin yasaları Kepler tarafınca açıklandı; ama bu yasalar kanıtlamaları yanlış olduğu anlaşılan düşüncelere dayanıyordu. Bilhassa Kepler hâlâ, aristoteles dinamiğine uygun olarak, hızın kuvvetle orantılı olduğuna inanıyordu.

ilk kez Newton Principia philosophiae naturalis isminde yapıtında, dinamiğin tutarlı ve genel bir kuramını açıkladı. Kütle terimini (eylemsizlik hacmi) madde miktarı olarak açıkça tanımladı. Kütleyi kati olarak yerçekiminden (ağırlığı olan kütle) ayırt etti.

Sonrasında üç ilke açıkladı:

1. Galilei'ye mal etmiş olduğu fakat verdiği izah etme daha genel ve daha doğru olan Descartes'ın açıklamasının aynı olan eylemsizlik ilkesi;

2. bilhassa çarpışan iki cismin gözleminden esinlendiği anlaşılan, fakat aralarında temas bulunmayan iki çişimin etkileşimi için genişlettiği etkinin ve tepkinin eşitliği ilkesi;

3. ne tür olursa olsun (ağırlık, tazyik, çekme vb.) kuvvetin kütle ile ivmenin çarpımına eşit olduğu ilkesi. Nevvton yanlış olarak bu yasayı Galilei'ye mal etmiştir; Galilei bu yasayı ünlü üştü kapalı olarak ve yalnız boşlukta düşmekte olan bir cisim üstüne yerçekiminin (durağan kuvvet) tesirini belirten hususi hal için açıklamıştır.


Newton bu üç temel ilkeye, Galilei'nin bir merminin boşluktaki parabolik yörüngesi ile ilgili hususi hal için kullandığı hareketlerin bileştirilmesi ilkesinden değişik, fakat ona çok yakın olan iki kuvvetin paralelkenar kuralına bakılırsa bileştirilmesi temeline dayanan, kuvvetlerin bileştirilmesi ilkesini eklemiştir Bu ilke XVII. yüzyıl'da statikte açıklanan kuvvetlerin paralelkenar yasasına bakılırsa bileştirilmesi ilkesine de benzemektedir.

Newton genel dinamiğini ilkin gezegenlerin hareketlerini oluşturmak için uygulamıştır. Fakat bu uygulama, aristoteles anlayışına son veren evrensel çekim yasasının keşfini de içermektedir. Evrensel çekim yasası ilkesine bakılırsa Yer'in kendi yüzeyinde bulunan bir cisme uyguladığı çekim, Güneş'in ya da bir gezegenin bir başka gezegen üstüne uyguladığı çekim ile aynı yapıdadır; bu çekimler tesir ve tepki ilkesine uygun olarak, karşılıklıdır. Nevvton Kepler yasalarını kullanarak evrensel çekimin, aradaki uzaklığın karesi ile ters orantılı bulunduğunu göstermiştir. Evrensel çekim yasası yerçekiminin, Galilei'nin zannettiği benzer biçimde, durağan olmadığı ve yükselti ile artıp azaldığı sonucunu vermiştir.

XVIII. ve XIX. yüzyıllarda mekanikte, yalnız uygulama kendi alanında ve Nevvton mekaniğinin daha iyi formüle edilmesinde, ilerleme kaydedilmiştir. Bu ilerlemelere XVIII. ve XIX. yüzyıllarda başlıca Maupertius (1698-1589), Daniel Bernoulli (1700-1782), Clairaut (1713-1765), Euler (1707-1783), d'Alembert (1717-1783), Lagrange (1736 -1813), Laplace (1749-1827), Poisson (1781-1840), Jacobi (1804-1851), Hamilton (1805-1865) katkıda bulunmuşlardır.

Nevvton mekaniğinin ilk uygulamaları, Nevvton'un yalnız en kolay taraflarını geliştirdiği, gök mekaniği ile ilgilidir. Bilhassa Ay ele alınmış ve gezegenlerin Nevvton' un önceleri gösterdiği benzer biçimde yalnız birinci yaklaşıklıkla eliptik olan yörüngelerinin belirlenmesinde gelişme kaydedilmiştir. Başka taraftan Nevvton'un neredeyse yalnız nokta mekaniği ile ilgilenmiş olmasına rağmen Euler katı cisim mekaniğini geliştirmiştir.


• Akışkanlar mekaniği. Nevvton mekaniğinin en devrimci uygulamasını, hem uygulamalı hem de kuramsal akışkanlar mekaniğinde, daha açık olarak akışkanlar dinamiğinde meydana gelen gelişme oluşturur. Akışkanlar mekaniği XVIII. yüzyıl' dan itibaren dikkat çekici bir gelişme göstermiştir. Daha evvel XVII. yüzyıl'da bu alanda bir takım kayda kıymet sonuçlar alınmıştır. Torricelli (1608-1647), cisimlerin düşmesi benzerliğine dayanarak, bir sıvının içinde bulunmuş olduğu kabın alt tarafında bu- Tünan dar bir delikten çıkarken v akış hızının h yüksekliğinin kare kökü ile orantılı bulunduğunu kanıflâmaksızın, belirtmiştir. Fransa'da, Mariotte (1620-1684),' Suların hareketlerinin incelenmesi (1686) isminde yapıtında akışkanların dirençlerinin incelenmesinde benzerliği göz önüne almış ve direncin, hızın karesi ile orantılı bulunduğunu göstermiştir.

1738'de Daniel Bernoulli, hidrostatiği de kapsayan Hydrodynamica isminde yapıtını yayımladı. Daniel Bernoulli'yi yönlendiren ilke kinetik enerjinin korunması, daha açık bir deyişle "gerçek inme ile potansiyel çıkış" arasındaki eşitlik olmuştur. Bu temele dayanarak Torricelli yasasını kanıtlamış ve g yerçekimi ivmesini göstermek suretiyle v= V2ğh yaparak kesinleştirmiştir. D'Alembert 1744'te, sıkıştırılamayan, benzeşik ve ağırlığı olmayan akışkanlarla sınırı olan kalan Akışkanların dengelerinin ve hareketlerinin incelenmesi adlı yapıtını yayımladı. Hidrodinamiğe daha güvenilir temeller kazandırmak isteyen d'Alembert bu yapıtında Daniel Bernoulli'yi eleştirdi. Kendisine bilhassa, Akışkanların direncinin yeni bir kuramı üstüne araştırma (1752) adlı yapıtında açıklamış olduğu kendi ismini alan ünlü paradoks için borçluyuz; buna bakılırsa, deneylerden elde edilenlerin aksine olarak, kuram, bir akışkan içinde hareket eden bir cismin hiçbir dirençle karşılaşmayacağı sonucunu vermektedir.

Euler 1755'te hidrodinamik denklemlerını daha açık hale getirdi. D'Alembert buna rağmen sıkıştırılabilir olsun ya da olmasın, benzeşik olsun ya da olmasın her tür akışkanı göz önüne alıp akışkanlar mekaniğine tüm genelliğini kazandırdı. O zamanlar tamamen yeni olan devamlı ortamların kinematiği problemini açıklığa kavuşturmuş ve akışkanlar mekaniği sorunlarını matematiksel çözümleme problemlerine indirgemiştir. 30 yıl kadar sonrasında Lagrange hidrodinamik denklemlerinin daha dikkati çeken ifadelerini vermiştir.

Mekaniğin tarihinde XVIII. yüzyıl'da, Nevvton mekaniğinin uygulamaları yanında, Nevvton mekaniğine daha genel, daha yalın ve daha derin bir matematik for- mülasyon verilmesi için büyük bir uğraş sarfedıldiğine şahit olundu.

Bu ilerlemeyi başlıca, Dinamik (1743) adlı kitabı ile d'Alembert'e ve bilhassa Analitik mekanik (1788) adlı kitabı ile Eu- ler tarafınca tasarlanan ve kısmen işlenen, mekaniğin tüm dallarını (statik, hidrostatik, maddesel elemanların ve katiların dinamiği, hidrodinamik) bir araya toplama projesini gerçekleştiren, Lagrange'a borçluyuz. Lagrange dinamik denklemlerini daha genel bir biçime sokmayı başarmıştır; bu denklemler klasikleşmiştir. XIX yüzyıl'da mekanikteki gelişme, başlıca, göreli hareketle ilgili mevzularda, bilhassa Coriolis ile esneklik, kılcallık, devamlı ortamlarda hareketlerin yayılması kuramları ve mekaniğin genel denklemlerinin açıklanması alanlarında, başlıca Poisson, Hamilton ve Jacobi ile mühim seviyede ilerlemeler kaydetti.

Mekanik ilkelerinin, bilhassa Hertz'in (1857-1894) ve Mach'ın (1838-1916) emekleri ile derinleştirilmesi ve Boltzmann' ın ve Gibbs'in termodinamiğe sıkı bir şekilde bağlı olan istatistik mekaniği ilkeleri mekanikte XIX. yüzyıl'ın ikinci yarısında meydana gelen iki temel gelişmeyi oluşturur.


*-*Mad. oc. ve Bayınd. Mekanik kazı. Madenci kazması tüm mekanik kazı araçlarının atasıdır. Mekanik kazı araçları çoğu zaman kesicilerle donatılmış, kafası hareketli makinelerden oluşur; bu makinelerin kesicileri ardışık olarak kayaçla temas ederek onu parçalar. Yaygın olarak iki tip kesici kullanılır: matkap ve molet.

Matkap saniyede metre hızla kayaç üstünde hareket ederek dilim kazısı yapar. Çok sert, ayrışık ya da aşındırıcı kayaçlarda matkaplar darbe ve aşınma etkisiyle zaman içinde kullanılamaz hale gelir. Kullanılan başlıca matkap tipleri şunlardır: delici uçlu matkap dikdörtgen kesitlidir ve gevrek kayaçlarda kullanılır; tungsten karbüründen yapılmış delici uç, aşındırıcı kayaçlar karşısında derhal aşınan takımın gövdesini korur; çubuk dişli matkaplar dikdörtgen kesitlidir ve dayanıklı kayaçların kazısında kullanılır; konili matkap çem- bersel kesitlidir; bu matkapta kuvvetler takımın sert fakat kırılgan kayaçlara uyarlanmış ucunda yoğunlaşır. Buna karşılık çok acele ısındığından dayanıklı kayaçlarda kullanılamaz. Konili matkaplar eksenleri çevresinde dönerek çalıştıklarından aşınma kuramsal olarak koninin her yerinde aynıdır.

Molet güçlü bir basınçla bastırıldığı kayacın üstünde özgür olarak kayan bir disktir: bu durumda kayaç kazılan bölümün her iki yanından çatlar. Molet belli başlı yörüngelere bakılırsa kayaç üstünden kez geçirilerek kazı ilerletilir. Yaygın olarak kullanılan moletler şunlardır: diskti molet en yaygın olanıdır; bir rulmana tutturulmuş bir ya da pek çok karbür halkadan oluşur. Çapı (150 ile 300 mm içinde) ve kesme açısıyla (60 ile 105° içinde) belirtilir; eksenel diş tertipli molet bir rulman üstüne yerleştirilmiş kesik konisel bir dişli ekibi biçimindedir. Kopan parçalar kayaca giren her dişe karşılık geldiğinden kazı süreci daha kesiklidir Eksenel diş tertipli molet temelde derin petrol sondajlarında kullanılır. Kimi zaman, eğrilik yarıçapı diskli molet kullanımına olanak vermeyecek denli minik dağdelenlerde dönme ekseninin derhal yanında bulunmaktadır; tamburlu molet üstüne tungsten karbüründen minik bilyeler mıhlanmış bir silindirden (ya da koni gövdesinden) oluşur; temelde diğer molet tiplerinin kullanılamadığı bir öğütme aygıtı sözkonusudur. Bu tip moletler yalnızca dağdelenlerde bulunmaktadır.

Matkaplı makineler, galeri sürmek, fere açmak (kazı yükleme makinesi) ve şantiyede cevher kazısı yapmak için maden ocaklarında yaygın olarak kullanılır. Bilhassa imar işlerinde kullanılan moletli makinelerden (dağdelenler) maden ocaklarında da yararlanılır: fere açmada kullanılan göç eder sondaj aygıtları, büyük altyapı galerileri açmada kullanılan dağdelenler.


*-*Mobc. Mekanik mobilya. Bir sürü mekanik sandalye, koltuk türü vardır: demir bir kremayer yardımıyla, bunların arkalığında az ya da çok eğim sağlanabilir (XVI. yy.'dan başlayarak bu şekilde çok kullanıldı); kimi süre, oturulacak kısım yuvarlaktır ve kendi ekseni çevresinde dönebilir ya da katlandığında basit bir koltuk görünümünde olan mobilya, açılınca kitaplık merdivenine dönüşür; vb. XVIII. yy.'da gizli saklı bir şifreyle donatılmış pek çok mekanik mobilya türü yaratıldı. Özenle gizlenen bir mekanizmayla istenildiğinde raflar uzatma tahtaları, türlü bölmeler ortaya çıkarılıyor, böylelikle aynı masa, wc, yazı ya da okuma masası olarak kullanılabiliyordu; bu türün en tanınmış örneği Tronchin masasıdır.


Kaynak: Büyük Larousse







  • Mekanik Enerji Nedir? Mekanik Enerji Hakkında Genel Bilgiler


  • Mekanik Ventilasyon Nedir?


  • Mekanik Denge


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Mekanik Nedir?
Mekanik Nedir?
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/mekanik-nedir.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/mekanik-nedir.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content