MüCAZAT, -tı (ar. cezaan mücâzât, karşılık). Esk. Cezalandırma, bir suçun karşılığında ceza verme: "Yetmez mi bu çektiğim mücaz...
MüCAZAT, -tı (ar. cezaan mücâzât, karşılık). Esk. Cezalandırma, bir suçun karşılığında ceza verme: "Yetmez mi bu çektiğim mücazat?" (A. H. Tarhan).
—İsi. huk. Mücazatı tedibiye, eski ceza kanununda cünha (cürüm) fiilinin cezası. (Bir haftadan fazla hapis, memuriyetten uzaklaştırma, para cezası vb.) || Mücazatı tekdiriye, eski ceza kanununda kabahat fiilinin cezası. (Yirmi dört saatten bir haftaya kadar hapis, yüz kuruşa kadar para cezasından ibarettir.) || Mücazatı terkibiye, eski ceza kanununda yazılı cinayet suçunun cezası. (Ölüm, müebbet ya da geçici kürek, medeni haklardan yoksun bırakma vb. cezalar).
—İsi. huk. Mücazatı tedibiye, eski ceza kanununda cünha (cürüm) fiilinin cezası. (Bir haftadan fazla hapis, memuriyetten uzaklaştırma, para cezası vb.) || Mücazatı tekdiriye, eski ceza kanununda kabahat fiilinin cezası. (Yirmi dört saatten bir haftaya kadar hapis, yüz kuruşa kadar para cezasından ibarettir.) || Mücazatı terkibiye, eski ceza kanununda yazılı cinayet suçunun cezası. (Ölüm, müebbet ya da geçici kürek, medeni haklardan yoksun bırakma vb. cezalar).
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR