mukabele isim (muka:bele) Arapça mu®¥bele 1 . Karşılık verme, karşılama, karşılık. 2 . Karşı gelme, başkaldırma. 3 . Toplu...
mukabele
isim (muka:bele) Arapça mu®¥bele
1 . Karşılık verme, karşılama, karşılık.
2 . Karşı gelme, başkaldırma.
3 . Toplu yerlerde yüksek sesle hatim okunurken Kur'an okumasını bilenlerin gözleriyle Kur'an'ı takip etmesi, bilmeyenlerin dinlemesi:
"Tevfik'in kızı selatin camilerine ramazanda mukabele için büyük ücretlerle çağrılıyordu."- H. E. Adıvar.
4 . eskimiş Karşılaştırma, karşılıklı yapılan okuma.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
mukabelede bulunmak
mukabele etmek
mukabele okumak
mukabele etmek
mukabele okumak
Mukabele
İslam Ansiklopedisi
Sözlük anlamı, karşılık verme, karşılaştırma demektir. Terim olarak anlam şudur: Daha çok Ramazan ayında olmak üzere camilerde hafızÂlar tarafından Kur'an okunması ve dinleyenler tarafından da bunun yiÂne Kur'an'dan takip edilmesidir. Bu geleneğin kaynağı, Hz. Peygamberin her Ramazanda o ana kadar vahyedilen Kur'an bölümlerini Cebrail (A.S.)'a okuması onun da PeygamÂbere okuması suretiyle karşılaştırmaÂlarıdır. Buna mukabele veya arza denÂmiştir.
İslam Ansiklopedisi
Mukabele
Mukabele karşılıklı Kuran'ı takip etmek demektir. İyi bilen biri Kuran'ı okur, diğerleri de takip ederler. Hz. Peygamber her yıl Ramazan'da bir kez Cebrail'e böylece inen ayetleri okur; Cebrail de takip ederdi. Mukabele, Ramazan ayının güzel bir geleneğidir.
Mukabele karşılıklı Kuran'ı takip etmek demektir. İyi bilen biri Kuran'ı okur, diğerleri de takip ederler. Hz. Peygamber her yıl Ramazan'da bir kez Cebrail'e böylece inen ayetleri okur; Cebrail de takip ederdi. Mukabele, Ramazan ayının güzel bir geleneğidir.
MUKABELE a. (ar. mukabele).
1. Bir söz ya da davranışa karşılık vermek: Bu davranışına mukabeleyi uygun görmüyorum.
2. Esk. Genellikle iki metni ya da belgeyi kontrol amacıyla karşılıklı okuma, karşılaştırma.
3. Mukabele etmek, mukabelede bulunmak, karşılık vermek.
—Ask. tar. Mukabele-ı piyade, OsmanlI devletinde tımar gelirlerine göre yanında yaya asker getirmekle yükümlü olan tımarlıların kaydını tutan kalem. || Mukabele -i satfeyn, safların savaş meydanında karşılıklı gelmesi. || Mukabele-i süvari, OsmanlI devletinde tımar ve zeamet sahiplerinin getirmekle yükümlü oldukları atlı askerlerin kaydını tutan kalem. (Süvari mukabele kalemi de denilen bu kurumda ayrıca, süvarilerle ilgili muhasebe kayıtları tutulurdu.)
—Hat. Mukabele kaydı, kopya edilen bir nüshanın aslıyla karşılaştırılıp denetlendikten sonra son sayfasına düşülen kayıt. (Bu tür kayıtlar kitabın güvenilirliğini artırıyordu.)
—ikt. tar. Mukabele akçesi, er ve subaylarla memurların bir yerde kaldıkları zaman oradaki masraflarını karşılamak üzere yöre halkından alınan bir tür geçici vergi. (Yavuz Sultan Selim zamanında çıkarıldığı ileri sürülen bu vergi, bazı yerlerde sürekli vergi biçiminde uygulanarak beş yılda yirmi akçe olarak alınırdı. Bazı yerlerde de para yerine zahire kabul edilirdi. Bu vergi Tanzimat'tan sonra kaldırıldı.)
—isi. Camilerde ya da evlerde, hafızlar tarafından dinleyenlere karşı Kuran okuma ve dinleyenlerin bunu ezbere ya da Kitap yüzünden izleyip sürmeleri. (Mukabele, daha çok camilerde ramazan ayında okunur. Bir namazdan önce ya da sonra her gün bir cüzü birkaç hafız sırayla okurlar. Biri, cüzün bir bölümünü okurken, ötekiler onu izler, şaşırması ya da yanlış okuması durumunda düzeltirler.)
—Tasav. Şeyhin gözetiminde dervişlerin bir araya gelerek toplu zikir yapmaları.|| Zikir meclisi. || Zikir halkası. || Mevlevilikte sema || Mukabele günü, dergâhta ayın yapılan gün.
1. Bir söz ya da davranışa karşılık vermek: Bu davranışına mukabeleyi uygun görmüyorum.
2. Esk. Genellikle iki metni ya da belgeyi kontrol amacıyla karşılıklı okuma, karşılaştırma.
3. Mukabele etmek, mukabelede bulunmak, karşılık vermek.
—Ask. tar. Mukabele-ı piyade, OsmanlI devletinde tımar gelirlerine göre yanında yaya asker getirmekle yükümlü olan tımarlıların kaydını tutan kalem. || Mukabele -i satfeyn, safların savaş meydanında karşılıklı gelmesi. || Mukabele-i süvari, OsmanlI devletinde tımar ve zeamet sahiplerinin getirmekle yükümlü oldukları atlı askerlerin kaydını tutan kalem. (Süvari mukabele kalemi de denilen bu kurumda ayrıca, süvarilerle ilgili muhasebe kayıtları tutulurdu.)
—Hat. Mukabele kaydı, kopya edilen bir nüshanın aslıyla karşılaştırılıp denetlendikten sonra son sayfasına düşülen kayıt. (Bu tür kayıtlar kitabın güvenilirliğini artırıyordu.)
—ikt. tar. Mukabele akçesi, er ve subaylarla memurların bir yerde kaldıkları zaman oradaki masraflarını karşılamak üzere yöre halkından alınan bir tür geçici vergi. (Yavuz Sultan Selim zamanında çıkarıldığı ileri sürülen bu vergi, bazı yerlerde sürekli vergi biçiminde uygulanarak beş yılda yirmi akçe olarak alınırdı. Bazı yerlerde de para yerine zahire kabul edilirdi. Bu vergi Tanzimat'tan sonra kaldırıldı.)
—isi. Camilerde ya da evlerde, hafızlar tarafından dinleyenlere karşı Kuran okuma ve dinleyenlerin bunu ezbere ya da Kitap yüzünden izleyip sürmeleri. (Mukabele, daha çok camilerde ramazan ayında okunur. Bir namazdan önce ya da sonra her gün bir cüzü birkaç hafız sırayla okurlar. Biri, cüzün bir bölümünü okurken, ötekiler onu izler, şaşırması ya da yanlış okuması durumunda düzeltirler.)
—Tasav. Şeyhin gözetiminde dervişlerin bir araya gelerek toplu zikir yapmaları.|| Zikir meclisi. || Zikir halkası. || Mevlevilikte sema || Mukabele günü, dergâhta ayın yapılan gün.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR