Nasrettin Hoca'nın fıkraları ne gibi mesajlar verir, örnek verir misiniz?

Nasrettin Hoca'nın fıkraları ne benzer biçimde mesajlar verir, örnek verir misiniz? Nasreddin Hoca Fıkralarında Kıymet Yargıl...

Nasrettin Hoca'nın fıkraları ne benzer biçimde mesajlar verir, örnek verir misiniz?


Nasreddin Hoca Fıkralarında Kıymet Yargıları ve Eğitim






Nasreddin Hoca, topluma ve cemiyet değerlerine bakışı ile bir sosyolog, insan ruhunun derinliklerine nüfuz edişi ile bir psikolog, lügatımızda duygu ve inceliği nüktede buluşturması ile bir nüktedandır. Onu günümüze kadar getiren, yalnız kendi kültürümüzde değil tüm dünyada yaşatan fıkralarıdır. Kıvrak bir zekânın ve keskin bir dehanın ürünü olan fıkralarda aslolan mevzu insandır. Onun komik tarafları, yanlışları, nefsanî tutumları, irade zayıflıkları, hataları, çaresizlikleri, tebessümleri, insanî ilişkileri mizahî çerçeveden ele alınır.

Hoca'nın fıkralarında amaç yalnız güldürmek değil, gülerken düşündürmektir. Bu ince nokta fıkraların değerlendirilmesinde hareket noktasıdır. Hikâyelerindeki alaylı bir söylemin aksine o, nükteli sözleriyle insanların hatalarını fark etmesini ve bu hatalardan ders çıkartmalarını ister. Bununla birlikte fıkraların doğru anlaşılıp yorumlanması için yalnız Nasreddin Hoca'nın kişiliği, bilgi seviyesi değil, hem de yaşamış olduğu ve fıkralarda anlatılan olayların geçmiş olduğu yer ve kişilerin özellikleri, o çevrenin yaşam düzeni, kıymet yargıları -hoşgörü, alçakgönüllülük, dayanışma, yardımlaşma, doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik gibi- da iyi bilinmelidir.

Fıkralar, toplumsal yapı örneklerinden hareketle verilmiştir. Bununla beraber Nasreddin Hoca'nın bizzat kendi yaşantısından bazı olgular sunması, bu değerlerin içselleştirilmesinde etkili olmuştur. Bu yaklaşım da fıkraların özgünlüğünü elde etmiştir.

Türk toplumuna bakıldığında dünyada değişen toplumsal değerlere benzer bir değişimin yaşandığına şahit olunur. Günümüzde nerede ise her yerde değişime uğramış toplumsal değerler olduğu görülmektedir; fakat toplumsal değerlerin Türklerin yaşamında ne kadar mühim bulunduğunu Nasreddin Hoca'nın fıkralarında görmek mümkündür. Yaşamış olduğu devir aydınlarınca Hâce Nasreddin diye anılan Nasreddin Hoca, bir şahsiyettir. Acıkan, dert çeken, uman, isteyen, inanan ve esnasında inancıyla alay eden, efkârlanan, sonunda efkârını bir noktada boğan halktır, halk adamıdır, su katılmamış bir Anadolu insanıdır. Onun kimliğinde yaratıcı ve yaşatıcı halkı görmek mümkündür. Halk Hoca'dır, Hoca halktır.

Karısı, evladı, komşuları, Nüktedan Akşehir delikanlıları, evine giren hırsızlar; zahmet veren dilenciler; ona akıl danışmaya gelen Akşehirliler; onun, halkı ellerinden kurtarmaya çalmış olduğu zalim Moğol emirleri ve başından geçen olay'ların çoğunda görevi olan çilekeş boz eşeği ile asırların hayalinden ve neşesinden silinmeyen büyük bir zekâdır (Banarlı, 1987: 305).

Kendini ve insanlığı, yaşamı ve dünyayı anlamış, iç dünyasında yorumlamış, fikir ve duyularının potasında anlayışını, algılayışını ve yorumlarını bir bireşim haline getirerek gülmece ve nükteyle insanlara sunmuş bilge bir kişidir. Bir başka açıdan değerlendirildiğinde o, her insanın akıl danıştığı bir hoca, bu mantıksal eleştirileriyle insanları güldürürken düşündüren bir gülmece ustası, bireylere ve toplumlara yön vermeye çalışan uzlaştırıcı tutumuyla bir toplumun öncüsüdür. Hem yaşamı hem de kişiliğiyle tarihî bir şahsiyet, hikmet sahibi mutedil bir yüce candır.

Nasreddin Hoca fıkraları, gülmece sanatının temel unsurlarıdır. Eğitici, düşündürücü özelliği her ne kadar ön planda olmasa da fıkralarda fark ettirmeden terbiye eden, hissettirmeden ders veren, fakat belirgin bir Şekilde olgunlaştıran düşünsel bir öz vardır. Halkın mantığını, zekâsını, inancını, yasama Şeklini, kısacası duyup düşündüklerini anlatır. Fikir, nüktenin içinde örtük bir haldedir ve daima tekrardan ve açıkça ifade edilmeye gereksinim duyar. Bilgece bir düşüncenin sentezi ve derin bir bilginin eseri olan gülmece ve fıkralar, Türk ruhunun neşeli yönünü oldukça iyi temsil eder. Dahası kin yerine sevgiyi, Kuşku yerine itimatı, hiddet yerine selim aklı, ümitsizlik yerine neşeyi ve ümidi öne çıkarır. Hatta Türk toplumunun kültürel kodlarının, baskın karakterinin bunlar bulunduğunu ima eder.

Fıkraların dünyası, insanoğlunun dünyasıdır. İnsanın doğası orada değişik boyutları, değişik özellikleri ile ortaya çıkar. Yoksulluktan eğitimsizliğe, yozlaşmadan siyasî istikrarsızlığa, rüşvetten hakkaniyet duygusunun zayıflamasına kadar gündelik yaşamın problemlerine eğilir. Bu yönüyle fıkralar, hep bugündür. Yaşanılan dönemin bir parçasıdır. Fıkralarda hiciv, nükte, istihza (ironi) bulunur; onun için hepimiz kendi zekâsına, alma, anlama, algı gücüne gore Hocanın fıkralarının tadına varır.

Fıkraların, kolay bir gülmece aracı olmak yerine düşündürmeye yönlendiren bir özelliği bulunmasıdır. Fıkralarda yaşama ilişkin nerede ise ne var ise örneklendiği görülmüştür. Fıkraların bu verilen konuların naturel bir eğitim ve öğretim ortamı oluşturduğu sonucuna götürür. Toplumsal değerlerle ilgili fıkralarda direkt nasihat vermek yerine yaşamdan hareketle dinleyiciye ya da okuyucuya değerlerin iyi mi algılatılması gerektiği sezdirilmeye çalışılır. Nasreddin Hoca'nın bu önü, onun bir eğitimci olarak algılanmasına zemin hazırlar. Fıkralarda, kıymet eğitimi Nas reddin Hoca'nın bu özelliğiyle örtüşmüş ve kıymet aktarımı ya da eğitimi etkili bir halde verilmiştir.

Herhangi bir toplumun ekonomik, toplumsal, kültürel durumu, inançları, beşeri tutum, davranış ve düşünceleri üstünde fıkralar yolu ile bilgi edinilebilir. Her cemiyet kendi diliyle kendini anlatır. Bu bakımdan fıkralar, bir toplumun haiz olduğu kültürü yansıtan birer ayna görevi görmektedir. Onlara bir sanatkâr elinden çıkmış kusursuz bir tablosu olarak bakılabilir. Her fıkra, ya ders verir, ya bir dünya görüşü belirtir, ya da insanı güldürür. Nasreddin Hoca fıkraları incelendiğinde bu üç amacın bir potada birleştirildiği ve tek bir amaç için söylenildiği görülür. Kişinin hem bireysel, hem toplumsal yönden eğitilmesi toplumsal realiteye ulaşabilmesidir. Feyzi Halıcı: “İnsanoğlu söyleyemediği, söyleyemeyeceği birçok gerçekleri fıkralarla dile getirir, fıkralarda yaşatır. Zamanı gerçekler, coğrafyalı gerçekler ve biyolojik gerçekler yediveren gül örneği fıkralarda çiçek açar, dal verir.†der.

Fıkralar, ilk bakışta bir eğlence, gülmece, hoş zaman geçirme aracı benzer biçimde görünse de incelendiğinde toplumun zihinsel potansiyelinin şekillenmesinde, aklın düşünme ortamının oluşmasında, gündelik yapmış olup etmeleri yönlendiren bilincin eğitilmesinde ve içinde yaşanılan ortamın problemlerine sağduyulu bir bakış, çözüm getirici bir yaklaşım kazanılmasında, kolektif bilincin oluşmasında direkt bir işleve haizdir. Bu işlevin temelinde enerjisini düşünsel bir derinlik ve bilgelik vardır.

Nasreddin Hoca fıkraları, bu özellikleriyle yaşamı ve insanî ilişkileri yansıtan mesajlarla toplumun her kesimine uygulanabilecek bir eğitim aracıdır. Bu vasıta, toplumsal değerlerin verilmesinde etkin bir halde kullanılabilir. Bilhassa sevgi, saygı, hoşgörü, hak ve hukuk, doğruluk, aile bağları, komşuluk ilişkileri benzer biçimde.

Hususi eğitime muhtaç çocuklarda, okul öncesi eğitimde ve üst öğretim basamaklarında fıkraların drama edilerek toplumsal değerlerin içselleştirilmesi sağlanabilir. Bu fıkralar vasıtasıyla nesiller içinde dönem çatışması aza indirilebilir. Unutulmaya yüz tutmuş ya da günümüzde en fazla şikâyet ettiğimiz sanal dünyadan evlatları uzaklaştıracak ve kültürel değerlerle eğitmemiz ruhsal anlamda da daha sıhhat nesiller yetiştirmemizde kolaylıklar sağlar. Fıkralarda devamlı hoşgörü dili kullanıldığı için nesiller arasındaki çatışmaların giderilmesinde etkin bir halde kullanılabilir.

Netice

Fıkralar, bir toplumun dehasını gösteren en mühim kültürel ürünlerden biridir. Fıkralarda toplumsal yapıya ilişkin temel motifleri ve değerleri görmek mümkündür. Toplumsal yaşamın sözlü ve yazılı kuralları, fıkralarda ironik bir halde yerini bulmuştur. Fıkralarda toplumsal yapıya ve değerlere ilişkin dikkat çekici veriler, direkt örneklerden hareketle verilmiştir. Hoca'nın bizzat kendi yaşantısından kesitler sunması, bu değerlerin içselleştirilmesini elde etmiştir. Toplumsal öğrenmeye yönelik bu yöntem, en temel olgularından olan değerlerin aktarımını kolaylaştırmıştır. Mesela fıkralarda hoşgörünün iyi mi olması gerektiği mevzusu açık bir halde işlenmiştir.

Nasreddin Hoca, birine karşı hoşgörülü olmanın hikmetlerini Toplumsal yapıyı ve insani ilişkilerin temelinde bu olgunun olduğu noktası devamlı canlı tutulmuştur. Fıkralarda hak ve hakkaniyet olguları ise yaşamın bir dengeleyicisi olarak betimlenmiştir. Bilhassa eşit paylaşım ve çalışmaya gore değerlendirme benzer biçimde yaklaşımlar hak ve hakkaniyet duygusunun yerleşmesinde etkili olduğu görülmüştür. Fıkralarda hak ve adaletle ilgili değerler kimi zaman bir kadı kimi zaman de bir babanın eliyle dağıtıldığı belirlenmiş, haklının haksızlığa uğraması durumunda nelerin olabileceği mevzusunda ipuçları verilmiştir. Bu değerlerin aktarımı ve eğitimi toplumsal dengeye dayalı olarak aktarılmıştır.



Nasreddin Hoca Fıkralarının Verdiği Mesajlar

Hoca'nın fıkralarında en dikkat çeken değerler aşağıdaki başlıklar halinde vermek mümkündür.

I. Hoşgörü

Hoş görmek başka inanışlara, değerlere, din ve ideolojilere anlayışlı hareket etmek, onlara saygı göstermek anlamına gelir. Hoşgörü, insan zihninin bağnazlıklardan kurtulup, özgür düşünmesi anlamını da ihtiva eder (Başgöz, 1997: 41). Nasreddin Hoca'da hoşgörü, özgür düşünme, düşünceye sınır koyan her türlü sınırlamayı kırma anlamında açık ve belirgin bir Şekilde kendini gösterir. Hiçbir süre hazır kalıpların, kolay edinilmiŞ düşüncelerin esiri olmaz. Bağımsız düşüncenin en kuvvetli temsilcisidir (Başgöz, 1997: 41). Onun hoşgörüsü, meydana gelenleri derinlemesine kavrayabilecek zekâya, bu durumlara en uygun nükteyi oluşturacak kabiliyete, yaşam tecrübesine ve sağduyuya haiz olmasından gelir.

Fıkraları hoşgörü açısından incelendiğinde hoşgörüsüzlük de karşılaşırız. Sadece Hoca'daki hoşgörüsüzlük, tembelliğe, bağnazlığa, toplumsal ilişkilerdeki tersliklere, donup taşlaşmış bir toplumsal kuruma ve düşünceye, eskimiş işlevi birmiş geleneklere, insan karakterinin eksikliğine karşıdır.


Fıkra:
Eşeğin İstediği Yere

Nasreddin Hoca bigün eşeğine binmiş. Eşeğin direnimi tutmuş Bir türlü eşeğin başını gideceği yöne çevirememiş. Bunu gören komşusu:

-Nereye gidiyorsun Hocam?, diye sormuş

Hoca da:

-Eşeğin istediği yere, demiş

Ileti:

Fıkrada bazı mevzularda inatlaşmanın doğru olmadığına işaret ederken, inatlaşmanın negatif bir kıymet olduğuna dikkat çekilmiştir. Onun bu hareketi, hayvan tabiatını iyi tahlil ettiğini ve ona gore davrandığını gösterir.



-----
Fıkra:
Kadı Olan Eşek

Bigün Hoca, eşeğini kaybeder. Ararken birine sorar:

-Eşeğimi gördün mü?

Adam, Hoca ile dalga geçmek için:

-Gördüm der, falan yerde kadılık yapıyor.

Hoca asla istifini bozmaz.

-Doğrudur, ben talebelere ders verirken kulaklarını dikip dinliyordu, der.

Ileti:

Nasreddin Hoca'nın değerler dünyasında gönül incitmek, ağır bir suçtur. Bunun bilincinde bir insan olarak hareket eder. Ona gore insanları yaptıkları alaycı davranışları sabırla dinlemek ve onları kırmadan tatlı dille, güler yüzle çözüm vermek gerekir. Böylece hoşgörüyle daha yaşanabilir ortam oluşturulabilir.



-----
Fıkra:
Eşeğin Yönü

Bigün Hoca eşeğine ters biner.

Halk:

-Hoca, eşeğin üstünde ters yönde oturuyorsun.

Hoca yanıtını yapıştırır:

- Benim yönüm değil, eşeğin yönü ters.

Ileti:

Hazırcevap olmak zekânın bir göstergesidir. İnsanlar akıl ve bilgi enerjisini kullanarak birbirilerine ölçülü davranmaları gerekir. Bilhassa insanların birbirlerinin hatalarını söyledikleri bu tutum ve davranış içinde bulunmaları toplumsal barışın sağlanmasında önemlidir. Bu da hoşgörülü olmayı mecburi kılmaktadır.



II. Din

Dini kuralların yaptırımların katı uygulamalarından ara sıra bunalan halk, direkt ortaya çıkıp bu kuralları yaptırımları eleştirip, yerlerine yeni seçenekler öneremeyeceğinin farkındadır. Tabu olan bu mevzuyu, eleştirel bakış açısına gülmece giysisi giydirip Nasreddin Hoca'nın ağzından söyletir (Cemiyet Bilim, 1997: 110). Nasreddin Hoca, dini bir biçim olarak değil bir gönül meselesi olarak görür. Tanrı inanışı, onda sevgiye dayalıdır. Dini istismar edenlere de karşıdır.


Fıkra:
Keçi Kurban Olur mu?

Bir köylünün keçisi uyuz hastalığına tutulmuş. Katran sürmesini tavsiye etmişler. Köylü, keçiyi alıp Hoca ya getirerek:

-Efendi, senin nefesin uyuz hastalığına bire birmiş. Bu keçiyi bir nefes etmeni rica ederim, der.

Merhum:

-Nefes ederim, lakin hastalığın bir an evvel hayvandan def olmasını istersen, benim nefese senin tarafınca da bir miktar katran ilave edilmelidir, der.

Ileti:

İnsanlarda din anlayışı, hurafelerden tamamıyla uzak bir anlayış olmalıdır. Din görevlileri kendilerine sorulan sorulara mensubu olduğu dinin ruhuna uygun akılcı cevaplar vermeli ve muhataplarının anlayacağı dili kullanmalıdır.



-----
Fıkra:
Aç mısın Susuz musun?

Hoca merhum köyleri dolaşıp halka vaaz etmektedir. Bir kasabaya varınca orada birkaç gün kalmaya karar verir. üç-dört gün kalır, halka vaaz eder. Fakat kimse Hoca'ya “aç mısın, susuz musun?†demez. Cemaat gereksiz bilgilerin izini sürer. Hoca bir konuşmasında İsa Peygamber'in dördüncü kat semada bulunduğunu ve Tanrı'ın izni ile orada durduğunu anlatır. Camiden çıkarken cemaatten biri:

-Hocam çok merak ettim, acaba İsa Peygamber, dördüncü kat semada ne yiyip ne içiyor? diye sorar.

Hoca'nın tepesi atar ve civarlarındaki cemaatin de işitebileceği bir halde:

-Yahu siz ne şekil adamlarsınız? Ben günlerden beri kasabanızda duruyorum, bana nasılsın, aç mısın, susuz musun diye sormuyorsunuz da tââ dördüncü kattaki İsa Peygamber'i soruyorsunuz, der.

Ileti:

İnsan inanan ve inancının gereğini yerine getirmek isteyen bir varlıktır. İnsandaki bu talep onu mensubu olduğu dinin esaslarını, kurallarını, inceliklerini öğrenmeye sevk eder. Bu mevzuda din adamları onlara destek sağlar. Sadece bu öğretide dinî kıymeti olmayan meselelerin din adına bilinmesi, anlatılması, hayata geçirilmesi uygun karşılanmaz.



III. Komşuluk Değerine İlişkin Fıkralar

Komşu tabiri, birbirine bitişik ya da yakın yerlerde yaşayanlar için kullanılır. Komşu olmanın doğurduğu bazı hak ve görevlerin yanı sıra bunların sağlandığı bir ilişkiler düzeni bulunmaktadır. Bunlara genel olarak komşuluk ya da komşuluk ilişkileri denir. Bu ilişki, hem Türk töresinden hem de İslami referanslardaki komşu hakkına ilişkin düzenlemelerden lanmaktadır. Komşuluk ilişkileri bilhassa minik yerleşim bölgelerinde toplumsal dayanışma açısından mühim olduğu benzer biçimde, ailelerin rahatlık ve itimat içinde yaşamaları açısından da önemlidir. İyi komşuluk ilişkileri mutluluk ve sevincin paylaşılmasında, sorun ve kederin göğüslenmesinde ayrı bir öneme haiz olduğundan fert ve ailelere cemiyet içinde destek olur. Dolayısıyla toplumsal bünyeyi kuvvetlendirir. Fena komşuluk ilişkileri de devamlı hastalık, güvensizlik ve yalnızlık hissi uyandırır. Türk-İslam kültürü çizgisinde toplumsal dayanışma ve yardımlaşma açısından insana aileden sonrasında en yakın toplumsal çevreyi komşular teşkil eder. Bu anlayışın ve bakışın bir ifadesi olan, ““Komşu komşunun külüne muhtaçtırâ€, “Komşuda pişer, bizlere de düşerâ€, “Ev alma komşu al†benzer biçimde atasözleri komşuluk ilişkilerinin anlamını ve boyutlarını göstermek bakımından önemlidir.

Nasreddin Hoca, geleneksel Türk toplumunda komşuluk ilişkilerini gülmece kanalıyla fıkralarında temas ederek iyi mi olması gerektiğine işaret etmeye çalışır.


Fıkra:
Sana Ne!

Bir Hoca eve doğru yürüyormuş. Arkadaşı arkadan seslenmiş:

- Aman Hocam gördün mü? Birazcık ilkin geçen helva kazanı ağzına kadar doluydu.

Hoca istifini bozmadan:

- Bana ne! demiş.

Arkadaşı:

- Fakat Hocam helva kazanı sizin eve gidiyordu, buna ne dersin? Diyince Hoca:

- O süre sana ne! Demiş.

Ileti:

İnsanların hususi yaşamı bulunduğunu ve bu yaşamın ise izlenmemesi icap ettiğini vurgularken, mahremiyet değerinin önemini soran kişiyi kırmadan çözüm vermeyi başarmıştır. Kıymeti aktarırken hem gerçekçi davranmış hem de insanı kırmadan negatif davranışların ortadan kaldırılabileceği düşüncesi fıkrada görmek mümkündür.



-----
Fıkra:
Kırk Senelik Sirke

Bir komşusu Hoca'ya demiş ki:

- Hocam, sizde kırk senelik sirke varmış, doğru mu?

- Var, demiş Hoca.

Komşusu bunu duyunca:

- O süre bana birazcık verir misin? demiş.

Hoca ellerini kaldırarak:

- Yo, komşum! demiş. Her isteyene verseydim, kırk senelik sirke olur muydu asla?

Ileti:

İnsanların maddi ve manevi gereksinimleri daima olmuştur. Bu ihtiyaçların karşılanmasında onlara destek olacak olan ya ailesi ya da de komşularıdır. Hoca, komşuluk ilişkilerini bozmamak için daima bir denge gözetmiştir. Bu denge ise mantıklı bir yolla karşı kişiyi ikna etme yolu olmuştur. Fıkrada komşuda olan her Şeyin istenmemesi icap ettiğini ironik bir üslupla vermiştir.



-----
Fıkra:
Hasta Ziyareti

Hoca bigün hastalanmış, yatağa düşmüş. Bunu duyan komşuları Hoca'yı ziyarete gelmişler. Fakat gelenler çok uzun kalıyorlar, o kadar da konuşuyorlarmış. üstelik bunlar moral bozucu sözlermiş. Gene bigün bir komşusu ziyaretine gelmiş.

- Hocam, demiŞ. Hastasın belli… Ecelin ne süre geleceği belli olmaz. Vasiyetini hazırladın mı?

Hoca:

- Evet demiş, hazırladım.

- Peki, ne yazdın, nedir vasiyetin? diye sormuş komşusu.

Hoca, manalı manalı başını sallamış:

- Vasiyetim şudur ki hasta ziyaretine gittiğiniz süre hastanın yanında fazla kalmayın.

Ileti:

Fıkrada hasta ziyaretinin Türk kültüründe önemine dikkat çekerken bu ziyaretlerin kısa ve anlamlı olmasını hem de hastayı üzecek anlam ifade etmeyen sorulardan, yerli yersiz sözlerden uzak durulması icap ettiğini vurgulanmıştır. Hoca bizzat kendi yaşamından örnekle ne yapılması icap ettiğini çarpıcı bir Şekilde aktarmıştır.



-----
Fıkra:
Ye Kürküm Ye

Hoca bigün birine davetliymiş. Hoca, o gün o davete eskice elbiseleriyle gitmiş. Hoca'yı kimse “buyur†etmemiş. Hoca bir fırsatını bulup gidip yeni elbiselerini giymiş. Geri dönmüş. Bu kez Hoca'yı oturtacak yer bulamamışlar. Hepimiz, sofrada “buyur†diyormuş. Hoca bunun üstüne:

- Ye kürküm ye! demiş. Bu saygınlık sana, diyince orada bulunanların hepsinin yüzü kızarmış.

Ileti:

Dönemin insanları içe değil, dışa saygınlık etmektedir. Oysa dış görünüşüne gore bir kişinin iyiliğine ya da kötülüğüne karar vermenin kimi zaman yanıltıcı olabilir. Toplumsal yapıda dış görünüşün mühim bir unsur olarak görülmesini eleştiren Hoca, halkın tepkisini dile getirir. Bununla beraber toplumsal ilişkilerde giymeye itina gösterildiği bunun bu şekilde olmaması icap ettiğini belirtir.



-----
Fıkra:
Kimin İçi Yanar?

Bir bayram günü Nasreddin Hoca komşusuna ziyarete gidince komşusu her misafire olduğu benzer biçimde Hoca'ya da bal ikram ediyor. Bir sini içinde gelen koca bir petek baldan her gelen konuk iki kaşık alır çekilirmiş. Komşusu bakar ki Hoca kaşığı daldırdıkça daldırıyor. Peteğin yarısına gelmiş daha duracağa da benzemiyor. Dayanamayıp:

- Aman Hoca fazla yeme yoksa için yanar, diyince Hoca cevabı yapıştırır:

- Kimin içinin yandığını Tanrı bilir.

Ileti:

Konukseverlikte aşırıya giden ev sahibi bir süre sonrasında aynı konukseverliği sürdüremeyebilir. Bu durumdan misafirin kalbi kırılabilir. O süre önceki konukseverliğin de kıymeti kalmayacaktır. En iyisi aynı düzeyde devam ettirilebilecek bir konukseverliktir. İkramda bulunmak misafirlikte mühim bir değerdir. Konuk tatlı dille, güler yüzle, meydana getirilen hizmet ve ikramla ağırlanır. Bu anlamda fıkrada verilen ileti güncelliği hâlâ korumaktadır.



-----
Fıkra:
Tavşanın Suyu

Bigün insanın biri Hoca'ya köyden bir tavşan getirir. Hoca, adama ikram ve izzet getirip yedirip içirir. Yedi gün sonrasında insanın kardeşleri gelir. Hoca onlara da ikramda bulunur. Birkaç gün sonrasında ise gene bazı adamlar gelir Hoca'ya:

- Biz tavŞan getiren insanın komşularıyız, diyince Hoca onlara bir tas su getirir. Adamlar suyu görünce Hoca'ya:

- Bu nedir? diye merak ederler.

Hoca da:

- Tavşanın suyudur, diye çözüm verir.

Ileti:

Kişilerin çıkarları için en küçük bağlantıdan bile yararlanacak Şekilde davrandığını belirtirken, dolaylı yoldan kendi çıkarı için başkalarını rahatsız etmenin yanlışlığını vurgulanmaktadır. Meydana getirilen iyiliğin karşılığı beklenilmez. Meydana getirilen iyilikten daha çok istemek karşıdaki kişiyi zor durumda bırakabilir.



IV. Hak Hukuk ve Hakkaniyet Değerine İlişkin Fıkralar

Hakkaniyet; insan onuru önünde, her değerin üstünde olabilecek içsel bir saygı, tüm insanları kapsayacak, evrensel insanî Şefkat ve ilgi, başkalarının/ötekilerin de özgürlük oranı ile optimum düzeyi iyi evlat, iyi talebe iyi eş, iyi dost, iyi komşu, iyi meslek erbabı benzer biçimde rollere ilişkin davranışlarda uyum içinde olabilecek en fazla özgürlük oranı ve ların paylaşımı bakımından eŞit haklardır. Toplumsal ilişkilerin, kıymet ve onura haiz davranışları otonomluk kazanmış insanların birbirini saymasına dayalı olması gerekir†(Erden ve Akman, 2005: 105). Hakkaniyet mekanizmasının çökmesi halkın idarecilere olan itimatını sarsar. Devletlerin devamlılığı bilhassa yöneticilerin halklarına adil ve eşit davranmalarıyla mümkündür (Tarhan, 2003: 40).

Nasreddin Hoca fıkralarının da gözde mevzuları içinde yer edinen hakkaniyet kıymeti “dönemin toplumsal ve siyasal Şartlarına gore değerlendirilmiştir. Kimi zaman fıkralarda Mutlak hakkaniyet yoktur, yasaları hükümleri uygulayanlar durumlara, konumlara, kişilere gore değişik uygulamalar yapabilirler†iletisi verilirken kimi zaman de halkın böylesine haksız uygulamalar yapanlara meydana getirilen haksızlıkları fark ettiklerini, verilen yanlış kararların ayırdında oldukları bildirilir.


Fıkra:
Eşeğin Asla mi Suçu Yok?

Hoca bigün Hortu'dan Sivrihisar'a gidecekti. Kapı önünde duran eşeğe atladı. Fakat ters binmişti.

Babası:

-Oğlum eşeğe niye ters biniyorsun? diye azarlayınca oğlan çözüm verdi:

-Kabahat yalnız benim mi? Eşeğin asla mi suçu yok. Baksana ters duruyor. Eğer o doğru dursaydı ben doğru binecektim. Niçin eşekte kabahat bulmuyorsun da beni paylıyorsun?

Ileti:

Kabahat yalnız insanlarda değildi. İçinde bulunmuş olduğu cemiyet tersine tersine işliyordu. Cemiyet muntazam olsa terslik ortadan kalkar. Suçu yalnız kişinin eylemlerinde aramamak lazım. Bozuk seviye içinde iyiler eriyor, bozuluyor.



-----
Fıkra:
Kendi Hissesi

Bigün Hoca, bir arkadaşıyla beraber köye gider ve birinin evinde konuk olurlar. Akşam olunca ev sahibi, bunlara bir tabak yoğurt getirir. Arkadaşı, kaşığının ucu ile yoğurdun ortasından bir çizgi çizerek:

- Ben kendi payıma düşen yere pekmez koyacağım, der.

Hoca buna razı olmaz ve arkadaşına:

- Bunu kabul etmem, pekmez benim tarafıma da akar, der. Fakat arkadaşına bir türlü söz dinletemez. Bunun üstünde yerinden fırlar, heybesinden zeytinyağı şişesini alır ve yoğurdun başına geçerek:

- O şekilde ise ben de payıma düşen kısma zeytinyağı koyarım, der.

Arkadaşı Şaşırır:

- Asla zeytinyağı yoğurda konur mu? Yoğurt vıcık vıcık olur, der.

Hoca, aramış olduğu fırsatı bulmuştur:

- Öyleyse, der. Sen de pekmez koyma.

Ileti:

Fıkrada insanların birbirleriyle ilişkilerinde tek taraflı olmamaları ve kendi çıkarlarını gözetip başkalarının çıkarlarını hiçe saymamaları gerektiği belirtilmiştir. Her insanın istediği Şeyi yapması durumunda toplumsal ilişkilerde karışıklığın ortaya çıkabileceği vurgulanmıştır.



V. Doğruluk

Doğruluk, insanoğlunun düşüncede, inancında, özünde, sözünde, niyetinde, sözleşmelerinde, ticaretinde özetlemek gerekirse tüm eylem ve davranışlarında doğru, dürüst, hakkı gözetir, âdil, ihlaslı ve samimi olma hâlidir. Tanrı'ın emrine ve koyduğu kurallara uygun bir yol seyretmek ve insanların haklarına riayet etmek anlamına gelir.

Hoca, bir eğitimci olarak fert ve cemiyet eğitiminde belli ilkelerin sahibi olan bir örnek insan olarak doğruluğun, dürüstlüğün önemini gülmece kanalıyla dile getirmiştir.


Fıkra:
Kedi Yedi

Nasreddin Hoca eve iki okka et getirir. Karısına:

-Aksama konuk gelecek. Yahni yaparsın†der.

Evindeki komşu bayanları, Hoca'nın karısını kandırırlar, iki okka eti pişirip bölgeler. Akşam yemeğinde misafire, çorba, arkadan pilav ve hoşaf gelir. Fakat Hoca'da Şafak atar. Karısına:

-Et ne oldu?†diye sorar.

Karısı:

-Kedi yedi, diyince Hoca, başını kaşır sonrasında kediyi ve kantarı getirmesini söyler. Kediyi tartar, bakar ki kedi iki okka gelir. Bunun üstüne:

-Hatun, bu et ise, kedi nerede, iki okka kedi ise, et nerede? der.

Ileti:

Doğruluk en büyük hazinedir. Oysa yalancılık insanı zor durumlarda bırakır. Eti kedinin yemesi vakasının yalan olduğu aŞikârdır. Nasreddin Hoca yalan söyleyenlerin ayıplarını yüzlerine vurmakta, onlarla alay etmekte ve onları yalancılıktan vazgeçirmeye iş koşturmacasındadır.



VI. Eğitim

Nasreddin Hoca, bir gülmece ustası olmasının yanı sıra bir eğitimcidir. Onun eğitimciliği yalnız medrese ve oradaki talebelerle sınırı olan kalmaz. Onun eğitimciliği toplumla da ilgilidir. Cemiyet içinde yanlış bulmuş olduğu her Şeyi eleştirmekten, işin doğrusunu göstermekten geri kalmaz. Nasreddin Hoca kişileri ironiyle eğitirken yaşamış olduğu çağda geçerli olan eğitimin temel amaçlarının fert ve toplumda yansıma biçimleri üstünde durur. Eğitimde herkesi aynı düzlemde görmez, ferdî farklılıkları dikkate alır. İnsanlara kabiliyetleri, akılları ve algılayışları ölçüsünde hitap eder. Onların ruhsal özelliklerini dikkate alır. O, eğitimde belli ilkelerin sahibidir. Ilkin işe kendisinden adım atar. Alman yazar ve düşünürü Goethe'nin: “Kendi kendisiyle alay etmeyen insan, olgun insan değildir.†sözlerini destek sunar.


Fıkra:
Kazan Doğurduğuna İnanıyorsun da Öldüğüne mi İnanmıyorsun?

Bigün Hoca komşusundan kazan ister. İşini bitirdikten sonrasında kazanın içine bir minik tencere koyup götürür, sahibine verir. Sahibi kazanın içinde tencereyi görünce:

-Bu nedir? diye Hoca'dan sorar.

Hoca:

-Kazanınız doğurdu, diyince komşu:

-Pekâlâ, deyip tencereyi kullanır.

Gene bigün Hoca kazan ister, alır götürür. Sahibi bir fazlaca müddet bekler, bakar ki kazan gelmez. Hoca'nın evine gelir. Kapıyı çalar. Hoca kapıya gelir:

-Ne istersin? diye sorar.

Komşu:

-Kazan isterim, der.

Hoca:

-Sen sağ ol, kazan merhum oldu, yanıtını verir.

Komşu tam bir Şaşkınlıkla:

-Hoca Efendi, asla kazan ölür mü? diyince Hoca:

-Ya doğurduğuna inanırsın da öldüğüne inanmaz mısın? der.

Ileti:

Kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapma ilkesi verilmiştir. Kendi çıkarlarını düşünen, insanları aldatmak için akla gelmedik senaryolar kuran insanlara ders vermek ve bunun yanlışlığını göstermek gerekir.



-----
Fıkra:
Bilenler Bilmeyenlere Anlatsın

Hoca Nasreddin Efendi Akşehir de bigün vaaz için kürsüye çıkıp:

-Ey müminler! Ben size ne söyleyeceğimi bilir misiniz? der.

Cemaat:

-Bilmeyiz, demeleriyle Hoca:

-Siz bilmeyince, ben size ne söyleyeyim? deyip kürsüden iner, bırakır gider. Gene bigün evvelki sualini yeniden edince, bu sefer de cemaat:

-Biliriz derler.

Hoca:

-Mademki bildiğiniz gibi o surette benim söylememe ne lüzum kalır? der, gene bırakır gider.

Cemaat hayrette kalmış olarak:

-Efendi tekrar kürsüye çıkarsa kimimiz biliriz, kimimiz bilmeyiz demeye karar verirler.

Hoca gene bigün kürsüye çıkıp daima olduğu benzer biçimde ahaliye sual edip de:

-Kimimiz biliriz, kimimiz bilmeyiz, yanıtını alınca Hoca, ciddiyetini asla bozmayarak:

-Ne kadar iyi, öyleki ise bileniniz bilmeyeninize öğretsin, der.

Ileti:

Hoca, cemiyet eğitiminin bilenlerin bildiklerini bilmeyenlere öğretmesi olacağını ifade eder. Hocanın her sözü, her davranışlında daima topluma dönük bir düşünce yönü vardır. Hoca her sözünde düşündürücü, her hareketinde öğrenek vericidir.



-----
Fıkra:
İnanmazsan Say

Bigün Akşehir'e üç alim gelir. Bunlar gereksiz bilgilerle kafalarını doldurmuş ve bunun verdiği gururla ortada dolaşan tiplerdir. Hoca'ya dünyanın merkezinin neresi bulunduğunu merak ederler. Hoca da:

-Eşeğimin sağ arka ayağının basmış olduğu yerdir, der.

Onlar Nasreddin Hoca'dan kanıtlama isteyince de Nasreddin Hoca:

-İnanmazsanız ölçün de görün, der.

İkinci sorulan gökteki yıldızların sayısının kaç olduğudur. Nasreddin Hoca:

-Eşeğimin kılları kadar, yanıtını verir. Gene kanıtlama istediklerin ise çözüm aynıdır.

-İnanmazsanız sayın, der.

üçüncü sual ise sakalında kaç kıl olduğu, şeklindedir. Nasreddin Hoca:

-Eşeğimin kuyruğundaki kıllar kadar, der. Gene kanıtlama istenince de Nasreddin Hoca, taşı gediğine koyar ve muhatabını kati bir üslupla susturur.

-İnanmazsan, bir kıl senin sakalından bir kıl eşeğimin kuyruğundan koparalım. Bakalım denk çıkacak mı görürüz, der.

Ileti:

Eğitimde somutlaştırma, örneklendirme çok mühim bir husustur. En girift meseleler onun dilinde beş duyu ile algılanabilecek bir hale gelir. üstelik verdiği örnekler çok canlıdır. Bununla beraber Nasreddin Hoca'nın önemsediği bir husus da bilginin gerçeklere dayanması ve bilim adına ortaya konan bilgilerin bir işse yaramasıdır. Bu fıkrasında anlatılan bu vaka onun bu tutumunu gösterir.




Kaynak emek harcama için bakınız:





  • Nasrettin Hoca'nın fıkraları ve öğütleri nedir?


  • Nasreddin Hoca kimdir, yaşamı hakkında bilgi verir misiniz?


  • Nasrettin Hoca fıkraları var mı?




Bu ileti 'en iyi çözüm' seçilmiştir.
Nasreddin Hoca Fıkralarında Kıymet Yargıları ve Eğitim






Nasreddin Hoca, topluma ve cemiyet değerlerine bakışı ile bir sosyolog, insan ruhunun derinliklerine nüfuz edişi ile bir psikolog, lügatımızda duygu ve inceliği nüktede buluşturması ile bir nüktedandır. Onu günümüze kadar getiren, yalnız kendi kültürümüzde değil tüm dünyada yaşatan fıkralarıdır. Kıvrak bir zekânın ve keskin bir dehanın ürünü olan fıkralarda aslolan mevzu insandır. Onun komik tarafları, yanlışları, nefsanî tutumları, irade zayıflıkları, hataları, çaresizlikleri, tebessümleri, insanî ilişkileri mizahî çerçeveden ele alınır.

Hoca'nın fıkralarında amaç yalnız güldürmek değil, gülerken düşündürmektir. Bu ince nokta fıkraların değerlendirilmesinde hareket noktasıdır. Hikâyelerindeki alaylı bir söylemin aksine o, nükteli sözleriyle insanların hatalarını fark etmesini ve bu hatalardan ders çıkartmalarını ister. Bununla birlikte fıkraların doğru anlaşılıp yorumlanması için yalnız Nasreddin Hoca'nın kişiliği, bilgi seviyesi değil, hem de yaşamış olduğu ve fıkralarda anlatılan olayların geçmiş olduğu yer ve kişilerin özellikleri, o çevrenin yaşam düzeni, kıymet yargıları -hoşgörü, alçakgönüllülük, dayanışma, yardımlaşma, doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik gibi- da iyi bilinmelidir.

Fıkralar, toplumsal yapı örneklerinden hareketle verilmiştir. Bununla beraber Nasreddin Hoca'nın bizzat kendi yaşantısından bazı olgular sunması, bu değerlerin içselleştirilmesinde etkili olmuştur. Bu yaklaşım da fıkraların özgünlüğünü elde etmiştir.

Türk toplumuna bakıldığında dünyada değişen toplumsal değerlere benzer bir değişimin yaşandığına şahit olunur. Günümüzde nerede ise her yerde değişime uğramış toplumsal değerler olduğu görülmektedir; fakat toplumsal değerlerin Türklerin yaşamında ne kadar mühim bulunduğunu Nasreddin Hoca'nın fıkralarında görmek mümkündür. Yaşamış olduğu devir aydınlarınca Hâce Nasreddin diye anılan Nasreddin Hoca, bir şahsiyettir. Acıkan, dert çeken, uman, isteyen, inanan ve esnasında inancıyla alay eden, efkârlanan, sonunda efkârını bir noktada boğan halktır, halk adamıdır, su katılmamış bir Anadolu insanıdır. Onun kimliğinde yaratıcı ve yaşatıcı halkı görmek mümkündür. Halk Hoca'dır, Hoca halktır.

Karısı, evladı, komşuları, Nüktedan Akşehir delikanlıları, evine giren hırsızlar; zahmet veren dilenciler; ona akıl danışmaya gelen Akşehirliler; onun, halkı ellerinden kurtarmaya çalmış olduğu zalim Moğol emirleri ve başından geçen olay'ların çoğunda görevi olan çilekeş boz eşeği ile asırların hayalinden ve neşesinden silinmeyen büyük bir zekâdır (Banarlı, 1987: 305).

Kendini ve insanlığı, yaşamı ve dünyayı anlamış, iç dünyasında yorumlamış, fikir ve duyularının potasında anlayışını, algılayışını ve yorumlarını bir bireşim haline getirerek gülmece ve nükteyle insanlara sunmuş bilge bir kişidir. Bir başka açıdan değerlendirildiğinde o, her insanın akıl danıştığı bir hoca, bu mantıksal eleştirileriyle insanları güldürürken düşündüren bir gülmece ustası, bireylere ve toplumlara yön vermeye çalışan uzlaştırıcı tutumuyla bir toplumun öncüsüdür. Hem yaşamı hem de kişiliğiyle tarihî bir şahsiyet, hikmet sahibi mutedil bir yüce candır.

Nasreddin Hoca fıkraları, gülmece sanatının temel unsurlarıdır. Eğitici, düşündürücü özelliği her ne kadar ön planda olmasa da fıkralarda fark ettirmeden terbiye eden, hissettirmeden ders veren, fakat belirgin bir Şekilde olgunlaştıran düşünsel bir öz vardır. Halkın mantığını, zekâsını, inancını, yasama Şeklini, kısacası duyup düşündüklerini anlatır. Fikir, nüktenin içinde örtük bir haldedir ve daima tekrardan ve açıkça ifade edilmeye gereksinim duyar. Bilgece bir düşüncenin sentezi ve derin bir bilginin eseri olan gülmece ve fıkralar, Türk ruhunun neşeli yönünü oldukça iyi temsil eder. Dahası kin yerine sevgiyi, Kuşku yerine itimatı, hiddet yerine selim aklı, ümitsizlik yerine neşeyi ve ümidi öne çıkarır. Hatta Türk toplumunun kültürel kodlarının, baskın karakterinin bunlar bulunduğunu ima eder.

Fıkraların dünyası, insanoğlunun dünyasıdır. İnsanın doğası orada değişik boyutları, değişik özellikleri ile ortaya çıkar. Yoksulluktan eğitimsizliğe, yozlaşmadan siyasî istikrarsızlığa, rüşvetten hakkaniyet duygusunun zayıflamasına kadar gündelik yaşamın problemlerine eğilir. Bu yönüyle fıkralar, hep bugündür. Yaşanılan dönemin bir parçasıdır. Fıkralarda hiciv, nükte, istihza (ironi) bulunur; onun için hepimiz kendi zekâsına, alma, anlama, algı gücüne gore Hocanın fıkralarının tadına varır.

Fıkraların, kolay bir gülmece aracı olmak yerine düşündürmeye yönlendiren bir özelliği bulunmasıdır. Fıkralarda yaşama ilişkin nerede ise ne var ise örneklendiği görülmüştür. Fıkraların bu verilen konuların naturel bir eğitim ve öğretim ortamı oluşturduğu sonucuna götürür. Toplumsal değerlerle ilgili fıkralarda direkt nasihat vermek yerine yaşamdan hareketle dinleyiciye ya da okuyucuya değerlerin iyi mi algılatılması gerektiği sezdirilmeye çalışılır. Nasreddin Hoca'nın bu önü, onun bir eğitimci olarak algılanmasına zemin hazırlar. Fıkralarda, kıymet eğitimi Nas reddin Hoca'nın bu özelliğiyle örtüşmüş ve kıymet aktarımı ya da eğitimi etkili bir halde verilmiştir.

Herhangi bir toplumun ekonomik, toplumsal, kültürel durumu, inançları, beşeri tutum, davranış ve düşünceleri üstünde fıkralar yolu ile bilgi edinilebilir. Her cemiyet kendi diliyle kendini anlatır. Bu bakımdan fıkralar, bir toplumun haiz olduğu kültürü yansıtan birer ayna görevi görmektedir. Onlara bir sanatkâr elinden çıkmış kusursuz bir tablosu olarak bakılabilir. Her fıkra, ya ders verir, ya bir dünya görüşü belirtir, ya da insanı güldürür. Nasreddin Hoca fıkraları incelendiğinde bu üç amacın bir potada birleştirildiği ve tek bir amaç için söylenildiği görülür. Kişinin hem bireysel, hem toplumsal yönden eğitilmesi toplumsal realiteye ulaşabilmesidir. Feyzi Halıcı: “İnsanoğlu söyleyemediği, söyleyemeyeceği birçok gerçekleri fıkralarla dile getirir, fıkralarda yaşatır. Zamanı gerçekler, coğrafyalı gerçekler ve biyolojik gerçekler yediveren gül örneği fıkralarda çiçek açar, dal verir.†der.

Fıkralar, ilk bakışta bir eğlence, gülmece, hoş zaman geçirme aracı benzer biçimde görünse de incelendiğinde toplumun zihinsel potansiyelinin şekillenmesinde, aklın düşünme ortamının oluşmasında, gündelik yapmış olup etmeleri yönlendiren bilincin eğitilmesinde ve içinde yaşanılan ortamın problemlerine sağduyulu bir bakış, çözüm getirici bir yaklaşım kazanılmasında, kolektif bilincin oluşmasında direkt bir işleve haizdir. Bu işlevin temelinde enerjisini düşünsel bir derinlik ve bilgelik vardır.

Nasreddin Hoca fıkraları, bu özellikleriyle yaşamı ve insanî ilişkileri yansıtan mesajlarla toplumun her kesimine uygulanabilecek bir eğitim aracıdır. Bu vasıta, toplumsal değerlerin verilmesinde etkin bir halde kullanılabilir. Bilhassa sevgi, saygı, hoşgörü, hak ve hukuk, doğruluk, aile bağları, komşuluk ilişkileri benzer biçimde.

Hususi eğitime muhtaç çocuklarda, okul öncesi eğitimde ve üst öğretim basamaklarında fıkraların drama edilerek toplumsal değerlerin içselleştirilmesi sağlanabilir. Bu fıkralar vasıtasıyla nesiller içinde dönem çatışması aza indirilebilir. Unutulmaya yüz tutmuş ya da günümüzde en fazla şikâyet ettiğimiz sanal dünyadan evlatları uzaklaştıracak ve kültürel değerlerle eğitmemiz ruhsal anlamda da daha sıhhat nesiller yetiştirmemizde kolaylıklar sağlar. Fıkralarda devamlı hoşgörü dili kullanıldığı için nesiller arasındaki çatışmaların giderilmesinde etkin bir halde kullanılabilir.

Netice

Fıkralar, bir toplumun dehasını gösteren en mühim kültürel ürünlerden biridir. Fıkralarda toplumsal yapıya ilişkin temel motifleri ve değerleri görmek mümkündür. Toplumsal yaşamın sözlü ve yazılı kuralları, fıkralarda ironik bir halde yerini bulmuştur. Fıkralarda toplumsal yapıya ve değerlere ilişkin dikkat çekici veriler, direkt örneklerden hareketle verilmiştir. Hoca'nın bizzat kendi yaşantısından kesitler sunması, bu değerlerin içselleştirilmesini elde etmiştir. Toplumsal öğrenmeye yönelik bu yöntem, en temel olgularından olan değerlerin aktarımını kolaylaştırmıştır. Mesela fıkralarda hoşgörünün iyi mi olması gerektiği mevzusu açık bir halde işlenmiştir.

Nasreddin Hoca, birine karşı hoşgörülü olmanın hikmetlerini Toplumsal yapıyı ve insani ilişkilerin temelinde bu olgunun olduğu noktası devamlı canlı tutulmuştur. Fıkralarda hak ve hakkaniyet olguları ise yaşamın bir dengeleyicisi olarak betimlenmiştir. Bilhassa eşit paylaşım ve çalışmaya gore değerlendirme benzer biçimde yaklaşımlar hak ve hakkaniyet duygusunun yerleşmesinde etkili olduğu görülmüştür. Fıkralarda hak ve adaletle ilgili değerler kimi zaman bir kadı kimi zaman de bir babanın eliyle dağıtıldığı belirlenmiş, haklının haksızlığa uğraması durumunda nelerin olabileceği mevzusunda ipuçları verilmiştir. Bu değerlerin aktarımı ve eğitimi toplumsal dengeye dayalı olarak aktarılmıştır.



Nasreddin Hoca Fıkralarının Verdiği Mesajlar

Hoca'nın fıkralarında en dikkat çeken değerler aşağıdaki başlıklar halinde vermek mümkündür.

I. Hoşgörü

Hoş görmek başka inanışlara, değerlere, din ve ideolojilere anlayışlı hareket etmek, onlara saygı göstermek anlamına gelir. Hoşgörü, insan zihninin bağnazlıklardan kurtulup, özgür düşünmesi anlamını da ihtiva eder (Başgöz, 1997: 41). Nasreddin Hoca'da hoşgörü, özgür düşünme, düşünceye sınır koyan her türlü sınırlamayı kırma anlamında açık ve belirgin bir Şekilde kendini gösterir. Hiçbir süre hazır kalıpların, kolay edinilmiŞ düşüncelerin esiri olmaz. Bağımsız düşüncenin en kuvvetli temsilcisidir (Başgöz, 1997: 41). Onun hoşgörüsü, meydana gelenleri derinlemesine kavrayabilecek zekâya, bu durumlara en uygun nükteyi oluşturacak kabiliyete, yaşam tecrübesine ve sağduyuya haiz olmasından gelir.

Fıkraları hoşgörü açısından incelendiğinde hoşgörüsüzlük de karşılaşırız. Sadece Hoca'daki hoşgörüsüzlük, tembelliğe, bağnazlığa, toplumsal ilişkilerdeki tersliklere, donup taşlaşmış bir toplumsal kuruma ve düşünceye, eskimiş işlevi birmiş geleneklere, insan karakterinin eksikliğine karşıdır.


Fıkra:
Eşeğin İstediği Yere

Nasreddin Hoca bigün eşeğine binmiş. Eşeğin direnimi tutmuş Bir türlü eşeğin başını gideceği yöne çevirememiş. Bunu gören komşusu:

-Nereye gidiyorsun Hocam?, diye sormuş

Hoca da:

-Eşeğin istediği yere, demiş

Ileti:

Fıkrada bazı mevzularda inatlaşmanın doğru olmadığına işaret ederken, inatlaşmanın negatif bir kıymet olduğuna dikkat çekilmiştir. Onun bu hareketi, hayvan tabiatını iyi tahlil ettiğini ve ona gore davrandığını gösterir.



-----
Fıkra:
Kadı Olan Eşek

Bigün Hoca, eşeğini kaybeder. Ararken birine sorar:

-Eşeğimi gördün mü?

Adam, Hoca ile dalga geçmek için:

-Gördüm der, falan yerde kadılık yapıyor.

Hoca asla istifini bozmaz.

-Doğrudur, ben talebelere ders verirken kulaklarını dikip dinliyordu, der.

Ileti:

Nasreddin Hoca'nın değerler dünyasında gönül incitmek, ağır bir suçtur. Bunun bilincinde bir insan olarak hareket eder. Ona gore insanları yaptıkları alaycı davranışları sabırla dinlemek ve onları kırmadan tatlı dille, güler yüzle çözüm vermek gerekir. Böylece hoşgörüyle daha yaşanabilir ortam oluşturulabilir.



-----
Fıkra:
Eşeğin Yönü

Bigün Hoca eşeğine ters biner.

Halk:

-Hoca, eşeğin üstünde ters yönde oturuyorsun.

Hoca yanıtını yapıştırır:

- Benim yönüm değil, eşeğin yönü ters.

Ileti:

Hazırcevap olmak zekânın bir göstergesidir. İnsanlar akıl ve bilgi enerjisini kullanarak birbirilerine ölçülü davranmaları gerekir. Bilhassa insanların birbirlerinin hatalarını söyledikleri bu tutum ve davranış içinde bulunmaları toplumsal barışın sağlanmasında önemlidir. Bu da hoşgörülü olmayı mecburi kılmaktadır.



II. Din

Dini kuralların yaptırımların katı uygulamalarından ara sıra bunalan halk, direkt ortaya çıkıp bu kuralları yaptırımları eleştirip, yerlerine yeni seçenekler öneremeyeceğinin farkındadır. Tabu olan bu mevzuyu, eleştirel bakış açısına gülmece giysisi giydirip Nasreddin Hoca'nın ağzından söyletir (Cemiyet Bilim, 1997: 110). Nasreddin Hoca, dini bir biçim olarak değil bir gönül meselesi olarak görür. Tanrı inanışı, onda sevgiye dayalıdır. Dini istismar edenlere de karşıdır.


Fıkra:
Keçi Kurban Olur mu?

Bir köylünün keçisi uyuz hastalığına tutulmuş. Katran sürmesini tavsiye etmişler. Köylü, keçiyi alıp Hoca ya getirerek:

-Efendi, senin nefesin uyuz hastalığına bire birmiş. Bu keçiyi bir nefes etmeni rica ederim, der.

Merhum:

-Nefes ederim, lakin hastalığın bir an evvel hayvandan def olmasını istersen, benim nefese senin tarafınca da bir miktar katran ilave edilmelidir, der.

Ileti:

İnsanlarda din anlayışı, hurafelerden tamamıyla uzak bir anlayış olmalıdır. Din görevlileri kendilerine sorulan sorulara mensubu olduğu dinin ruhuna uygun akılcı cevaplar vermeli ve muhataplarının anlayacağı dili kullanmalıdır.



-----
Fıkra:
Aç mısın Susuz musun?

Hoca merhum köyleri dolaşıp halka vaaz etmektedir. Bir kasabaya varınca orada birkaç gün kalmaya karar verir. üç-dört gün kalır, halka vaaz eder. Fakat kimse Hoca'ya “aç mısın, susuz musun?†demez. Cemaat gereksiz bilgilerin izini sürer. Hoca bir konuşmasında İsa Peygamber'in dördüncü kat semada bulunduğunu ve Tanrı'ın izni ile orada durduğunu anlatır. Camiden çıkarken cemaatten biri:

-Hocam çok merak ettim, acaba İsa Peygamber, dördüncü kat semada ne yiyip ne içiyor? diye sorar.

Hoca'nın tepesi atar ve civarlarındaki cemaatin de işitebileceği bir halde:

-Yahu siz ne şekil adamlarsınız? Ben günlerden beri kasabanızda duruyorum, bana nasılsın, aç mısın, susuz musun diye sormuyorsunuz da tââ dördüncü kattaki İsa Peygamber'i soruyorsunuz, der.

Ileti:

İnsan inanan ve inancının gereğini yerine getirmek isteyen bir varlıktır. İnsandaki bu talep onu mensubu olduğu dinin esaslarını, kurallarını, inceliklerini öğrenmeye sevk eder. Bu mevzuda din adamları onlara destek sağlar. Sadece bu öğretide dinî kıymeti olmayan meselelerin din adına bilinmesi, anlatılması, hayata geçirilmesi uygun karşılanmaz.



III. Komşuluk Değerine İlişkin Fıkralar

Komşu tabiri, birbirine bitişik ya da yakın yerlerde yaşayanlar için kullanılır. Komşu olmanın doğurduğu bazı hak ve görevlerin yanı sıra bunların sağlandığı bir ilişkiler düzeni bulunmaktadır. Bunlara genel olarak komşuluk ya da komşuluk ilişkileri denir. Bu ilişki, hem Türk töresinden hem de İslami referanslardaki komşu hakkına ilişkin düzenlemelerden lanmaktadır. Komşuluk ilişkileri bilhassa minik yerleşim bölgelerinde toplumsal dayanışma açısından mühim olduğu benzer biçimde, ailelerin rahatlık ve itimat içinde yaşamaları açısından da önemlidir. İyi komşuluk ilişkileri mutluluk ve sevincin paylaşılmasında, sorun ve kederin göğüslenmesinde ayrı bir öneme haiz olduğundan fert ve ailelere cemiyet içinde destek olur. Dolayısıyla toplumsal bünyeyi kuvvetlendirir. Fena komşuluk ilişkileri de devamlı hastalık, güvensizlik ve yalnızlık hissi uyandırır. Türk-İslam kültürü çizgisinde toplumsal dayanışma ve yardımlaşma açısından insana aileden sonrasında en yakın toplumsal çevreyi komşular teşkil eder. Bu anlayışın ve bakışın bir ifadesi olan, ““Komşu komşunun külüne muhtaçtırâ€, “Komşuda pişer, bizlere de düşerâ€, “Ev alma komşu al†benzer biçimde atasözleri komşuluk ilişkilerinin anlamını ve boyutlarını göstermek bakımından önemlidir.

Nasreddin Hoca, geleneksel Türk toplumunda komşuluk ilişkilerini gülmece kanalıyla fıkralarında temas ederek iyi mi olması gerektiğine işaret etmeye çalışır.


Fıkra:
Sana Ne!

Bir Hoca eve doğru yürüyormuş. Arkadaşı arkadan seslenmiş:

- Aman Hocam gördün mü? Birazcık ilkin geçen helva kazanı ağzına kadar doluydu.

Hoca istifini bozmadan:

- Bana ne! demiş.

Arkadaşı:

- Fakat Hocam helva kazanı sizin eve gidiyordu, buna ne dersin? Diyince Hoca:

- O süre sana ne! Demiş.

Ileti:

İnsanların hususi yaşamı bulunduğunu ve bu yaşamın ise izlenmemesi icap ettiğini vurgularken, mahremiyet değerinin önemini soran kişiyi kırmadan çözüm vermeyi başarmıştır. Kıymeti aktarırken hem gerçekçi davranmış hem de insanı kırmadan negatif davranışların ortadan kaldırılabileceği düşüncesi fıkrada görmek mümkündür.



-----
Fıkra:
Kırk Senelik Sirke

Bir komşusu Hoca'ya demiş ki:

- Hocam, sizde kırk senelik sirke varmış, doğru mu?

- Var, demiş Hoca.

Komşusu bunu duyunca:

- O süre bana birazcık verir misin? demiş.

Hoca ellerini kaldırarak:

- Yo, komşum! demiş. Her isteyene verseydim, kırk senelik sirke olur muydu asla?

Ileti:

İnsanların maddi ve manevi gereksinimleri daima olmuştur. Bu ihtiyaçların karşılanmasında onlara destek olacak olan ya ailesi ya da de komşularıdır. Hoca, komşuluk ilişkilerini bozmamak için daima bir denge gözetmiştir. Bu denge ise mantıklı bir yolla karşı kişiyi ikna etme yolu olmuştur. Fıkrada komşuda olan her Şeyin istenmemesi icap ettiğini ironik bir üslupla vermiştir.



-----
Fıkra:
Hasta Ziyareti

Hoca bigün hastalanmış, yatağa düşmüş. Bunu duyan komşuları Hoca'yı ziyarete gelmişler. Fakat gelenler çok uzun kalıyorlar, o kadar da konuşuyorlarmış. üstelik bunlar moral bozucu sözlermiş. Gene bigün bir komşusu ziyaretine gelmiş.

- Hocam, demiŞ. Hastasın belli… Ecelin ne süre geleceği belli olmaz. Vasiyetini hazırladın mı?

Hoca:

- Evet demiş, hazırladım.

- Peki, ne yazdın, nedir vasiyetin? diye sormuş komşusu.

Hoca, manalı manalı başını sallamış:

- Vasiyetim şudur ki hasta ziyaretine gittiğiniz süre hastanın yanında fazla kalmayın.

Ileti:

Fıkrada hasta ziyaretinin Türk kültüründe önemine dikkat çekerken bu ziyaretlerin kısa ve anlamlı olmasını hem de hastayı üzecek anlam ifade etmeyen sorulardan, yerli yersiz sözlerden uzak durulması icap ettiğini vurgulanmıştır. Hoca bizzat kendi yaşamından örnekle ne yapılması icap ettiğini çarpıcı bir Şekilde aktarmıştır.



-----
Fıkra:
Ye Kürküm Ye

Hoca bigün birine davetliymiş. Hoca, o gün o davete eskice elbiseleriyle gitmiş. Hoca'yı kimse “buyur†etmemiş. Hoca bir fırsatını bulup gidip yeni elbiselerini giymiş. Geri dönmüş. Bu kez Hoca'yı oturtacak yer bulamamışlar. Hepimiz, sofrada “buyur†diyormuş. Hoca bunun üstüne:

- Ye kürküm ye! demiş. Bu saygınlık sana, diyince orada bulunanların hepsinin yüzü kızarmış.

Ileti:

Dönemin insanları içe değil, dışa saygınlık etmektedir. Oysa dış görünüşüne gore bir kişinin iyiliğine ya da kötülüğüne karar vermenin kimi zaman yanıltıcı olabilir. Toplumsal yapıda dış görünüşün mühim bir unsur olarak görülmesini eleştiren Hoca, halkın tepkisini dile getirir. Bununla beraber toplumsal ilişkilerde giymeye itina gösterildiği bunun bu şekilde olmaması icap ettiğini belirtir.



-----
Fıkra:
Kimin İçi Yanar?

Bir bayram günü Nasreddin Hoca komşusuna ziyarete gidince komşusu her misafire olduğu benzer biçimde Hoca'ya da bal ikram ediyor. Bir sini içinde gelen koca bir petek baldan her gelen konuk iki kaşık alır çekilirmiş. Komşusu bakar ki Hoca kaşığı daldırdıkça daldırıyor. Peteğin yarısına gelmiş daha duracağa da benzemiyor. Dayanamayıp:

- Aman Hoca fazla yeme yoksa için yanar, diyince Hoca cevabı yapıştırır:

- Kimin içinin yandığını Tanrı bilir.

Ileti:

Konukseverlikte aşırıya giden ev sahibi bir süre sonrasında aynı konukseverliği sürdüremeyebilir. Bu durumdan misafirin kalbi kırılabilir. O süre önceki konukseverliğin de kıymeti kalmayacaktır. En iyisi aynı düzeyde devam ettirilebilecek bir konukseverliktir. İkramda bulunmak misafirlikte mühim bir değerdir. Konuk tatlı dille, güler yüzle, meydana getirilen hizmet ve ikramla ağırlanır. Bu anlamda fıkrada verilen ileti güncelliği hâlâ korumaktadır.



-----
Fıkra:
Tavşanın Suyu

Bigün insanın biri Hoca'ya köyden bir tavşan getirir. Hoca, adama ikram ve izzet getirip yedirip içirir. Yedi gün sonrasında insanın kardeşleri gelir. Hoca onlara da ikramda bulunur. Birkaç gün sonrasında ise gene bazı adamlar gelir Hoca'ya:

- Biz tavŞan getiren insanın komşularıyız, diyince Hoca onlara bir tas su getirir. Adamlar suyu görünce Hoca'ya:

- Bu nedir? diye merak ederler.

Hoca da:

- Tavşanın suyudur, diye çözüm verir.

Ileti:

Kişilerin çıkarları için en küçük bağlantıdan bile yararlanacak Şekilde davrandığını belirtirken, dolaylı yoldan kendi çıkarı için başkalarını rahatsız etmenin yanlışlığını vurgulanmaktadır. Meydana getirilen iyiliğin karşılığı beklenilmez. Meydana getirilen iyilikten daha çok istemek karşıdaki kişiyi zor durumda bırakabilir.



IV. Hak Hukuk ve Hakkaniyet Değerine İlişkin Fıkralar

Hakkaniyet; insan onuru önünde, her değerin üstünde olabilecek içsel bir saygı, tüm insanları kapsayacak, evrensel insanî Şefkat ve ilgi, başkalarının/ötekilerin de özgürlük oranı ile optimum düzeyi iyi evlat, iyi talebe iyi eş, iyi dost, iyi komşu, iyi meslek erbabı benzer biçimde rollere ilişkin davranışlarda uyum içinde olabilecek en fazla özgürlük oranı ve ların paylaşımı bakımından eŞit haklardır. Toplumsal ilişkilerin, kıymet ve onura haiz davranışları otonomluk kazanmış insanların birbirini saymasına dayalı olması gerekir†(Erden ve Akman, 2005: 105). Hakkaniyet mekanizmasının çökmesi halkın idarecilere olan itimatını sarsar. Devletlerin devamlılığı bilhassa yöneticilerin halklarına adil ve eşit davranmalarıyla mümkündür (Tarhan, 2003: 40).

Nasreddin Hoca fıkralarının da gözde mevzuları içinde yer edinen hakkaniyet kıymeti “dönemin toplumsal ve siyasal Şartlarına gore değerlendirilmiştir. Kimi zaman fıkralarda Mutlak hakkaniyet yoktur, yasaları hükümleri uygulayanlar durumlara, konumlara, kişilere gore değişik uygulamalar yapabilirler†iletisi verilirken kimi zaman de halkın böylesine haksız uygulamalar yapanlara meydana getirilen haksızlıkları fark ettiklerini, verilen yanlış kararların ayırdında oldukları bildirilir.


Fıkra:
Eşeğin Asla mi Suçu Yok?

Hoca bigün Hortu'dan Sivrihisar'a gidecekti. Kapı önünde duran eşeğe atladı. Fakat ters binmişti.

Babası:

-Oğlum eşeğe niye ters biniyorsun? diye azarlayınca oğlan çözüm verdi:

-Kabahat yalnız benim mi? Eşeğin asla mi suçu yok. Baksana ters duruyor. Eğer o doğru dursaydı ben doğru binecektim. Niçin eşekte kabahat bulmuyorsun da beni paylıyorsun?

Ileti:

Kabahat yalnız insanlarda değildi. İçinde bulunmuş olduğu cemiyet tersine tersine işliyordu. Cemiyet muntazam olsa terslik ortadan kalkar. Suçu yalnız kişinin eylemlerinde aramamak lazım. Bozuk seviye içinde iyiler eriyor, bozuluyor.



-----
Fıkra:
Kendi Hissesi

Bigün Hoca, bir arkadaşıyla beraber köye gider ve birinin evinde konuk olurlar. Akşam olunca ev sahibi, bunlara bir tabak yoğurt getirir. Arkadaşı, kaşığının ucu ile yoğurdun ortasından bir çizgi çizerek:

- Ben kendi payıma düşen yere pekmez koyacağım, der.

Hoca buna razı olmaz ve arkadaşına:

- Bunu kabul etmem, pekmez benim tarafıma da akar, der. Fakat arkadaşına bir türlü söz dinletemez. Bunun üstünde yerinden fırlar, heybesinden zeytinyağı şişesini alır ve yoğurdun başına geçerek:

- O şekilde ise ben de payıma düşen kısma zeytinyağı koyarım, der.

Arkadaşı Şaşırır:

- Asla zeytinyağı yoğurda konur mu? Yoğurt vıcık vıcık olur, der.

Hoca, aramış olduğu fırsatı bulmuştur:

- Öyleyse, der. Sen de pekmez koyma.

Ileti:

Fıkrada insanların birbirleriyle ilişkilerinde tek taraflı olmamaları ve kendi çıkarlarını gözetip başkalarının çıkarlarını hiçe saymamaları gerektiği belirtilmiştir. Her insanın istediği Şeyi yapması durumunda toplumsal ilişkilerde karışıklığın ortaya çıkabileceği vurgulanmıştır.



V. Doğruluk

Doğruluk, insanoğlunun düşüncede, inancında, özünde, sözünde, niyetinde, sözleşmelerinde, ticaretinde özetlemek gerekirse tüm eylem ve davranışlarında doğru, dürüst, hakkı gözetir, âdil, ihlaslı ve samimi olma hâlidir. Tanrı'ın emrine ve koyduğu kurallara uygun bir yol seyretmek ve insanların haklarına riayet etmek anlamına gelir.

Hoca, bir eğitimci olarak fert ve cemiyet eğitiminde belli ilkelerin sahibi olan bir örnek insan olarak doğruluğun, dürüstlüğün önemini gülmece kanalıyla dile getirmiştir.


Fıkra:
Kedi Yedi

Nasreddin Hoca eve iki okka et getirir. Karısına:

-Aksama konuk gelecek. Yahni yaparsın†der.

Evindeki komşu bayanları, Hoca'nın karısını kandırırlar, iki okka eti pişirip bölgeler. Akşam yemeğinde misafire, çorba, arkadan pilav ve hoşaf gelir. Fakat Hoca'da Şafak atar. Karısına:

-Et ne oldu?†diye sorar.

Karısı:

-Kedi yedi, diyince Hoca, başını kaşır sonrasında kediyi ve kantarı getirmesini söyler. Kediyi tartar, bakar ki kedi iki okka gelir. Bunun üstüne:

-Hatun, bu et ise, kedi nerede, iki okka kedi ise, et nerede? der.

Ileti:

Doğruluk en büyük hazinedir. Oysa yalancılık insanı zor durumlarda bırakır. Eti kedinin yemesi vakasının yalan olduğu aŞikârdır. Nasreddin Hoca yalan söyleyenlerin ayıplarını yüzlerine vurmakta, onlarla alay etmekte ve onları yalancılıktan vazgeçirmeye iş koşturmacasındadır.



VI. Eğitim

Nasreddin Hoca, bir gülmece ustası olmasının yanı sıra bir eğitimcidir. Onun eğitimciliği yalnız medrese ve oradaki talebelerle sınırı olan kalmaz. Onun eğitimciliği toplumla da ilgilidir. Cemiyet içinde yanlış bulmuş olduğu her Şeyi eleştirmekten, işin doğrusunu göstermekten geri kalmaz. Nasreddin Hoca kişileri ironiyle eğitirken yaşamış olduğu çağda geçerli olan eğitimin temel amaçlarının fert ve toplumda yansıma biçimleri üstünde durur. Eğitimde herkesi aynı düzlemde görmez, ferdî farklılıkları dikkate alır. İnsanlara kabiliyetleri, akılları ve algılayışları ölçüsünde hitap eder. Onların ruhsal özelliklerini dikkate alır. O, eğitimde belli ilkelerin sahibidir. Ilkin işe kendisinden adım atar. Alman yazar ve düşünürü Goethe'nin: “Kendi kendisiyle alay etmeyen insan, olgun insan değildir.†sözlerini destek sunar.


Fıkra:
Kazan Doğurduğuna İnanıyorsun da Öldüğüne mi İnanmıyorsun?

Bigün Hoca komşusundan kazan ister. İşini bitirdikten sonrasında kazanın içine bir minik tencere koyup götürür, sahibine verir. Sahibi kazanın içinde tencereyi görünce:

-Bu nedir? diye Hoca'dan sorar.

Hoca:

-Kazanınız doğurdu, diyince komşu:

-Pekâlâ, deyip tencereyi kullanır.

Gene bigün Hoca kazan ister, alır götürür. Sahibi bir fazlaca müddet bekler, bakar ki kazan gelmez. Hoca'nın evine gelir. Kapıyı çalar. Hoca kapıya gelir:

-Ne istersin? diye sorar.

Komşu:

-Kazan isterim, der.

Hoca:

-Sen sağ ol, kazan merhum oldu, yanıtını verir.

Komşu tam bir Şaşkınlıkla:

-Hoca Efendi, asla kazan ölür mü? diyince Hoca:

-Ya doğurduğuna inanırsın da öldüğüne inanmaz mısın? der.

Ileti:

Kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapma ilkesi verilmiştir. Kendi çıkarlarını düşünen, insanları aldatmak için akla gelmedik senaryolar kuran insanlara ders vermek ve bunun yanlışlığını göstermek gerekir.



-----
Fıkra:
Bilenler Bilmeyenlere Anlatsın

Hoca Nasreddin Efendi Akşehir de bigün vaaz için kürsüye çıkıp:

-Ey müminler! Ben size ne söyleyeceğimi bilir misiniz? der.

Cemaat:

-Bilmeyiz, demeleriyle Hoca:

-Siz bilmeyince, ben size ne söyleyeyim? deyip kürsüden iner, bırakır gider. Gene bigün evvelki sualini yeniden edince, bu sefer de cemaat:

-Biliriz derler.

Hoca:

-Mademki bildiğiniz gibi o surette benim söylememe ne lüzum kalır? der, gene bırakır gider.

Cemaat hayrette kalmış olarak:

-Efendi tekrar kürsüye çıkarsa kimimiz biliriz, kimimiz bilmeyiz demeye karar verirler.

Hoca gene bigün kürsüye çıkıp daima olduğu benzer biçimde ahaliye sual edip de:

-Kimimiz biliriz, kimimiz bilmeyiz, yanıtını alınca Hoca, ciddiyetini asla bozmayarak:

-Ne kadar iyi, öyleki ise bileniniz bilmeyeninize öğretsin, der.

Ileti:

Hoca, cemiyet eğitiminin bilenlerin bildiklerini bilmeyenlere öğretmesi olacağını ifade eder. Hocanın her sözü, her davranışlında daima topluma dönük bir düşünce yönü vardır. Hoca her sözünde düşündürücü, her hareketinde öğrenek vericidir.



-----
Fıkra:
İnanmazsan Say

Bigün Akşehir'e üç alim gelir. Bunlar gereksiz bilgilerle kafalarını doldurmuş ve bunun verdiği gururla ortada dolaşan tiplerdir. Hoca'ya dünyanın merkezinin neresi bulunduğunu merak ederler. Hoca da:

-Eşeğimin sağ arka ayağının basmış olduğu yerdir, der.

Onlar Nasreddin Hoca'dan kanıtlama isteyince de Nasreddin Hoca:

-İnanmazsanız ölçün de görün, der.

İkinci sorulan gökteki yıldızların sayısının kaç olduğudur. Nasreddin Hoca:

-Eşeğimin kılları kadar, yanıtını verir. Gene kanıtlama istediklerin ise çözüm aynıdır.

-İnanmazsanız sayın, der.

üçüncü sual ise sakalında kaç kıl olduğu, şeklindedir. Nasreddin Hoca:

-Eşeğimin kuyruğundaki kıllar kadar, der. Gene kanıtlama istenince de Nasreddin Hoca, taşı gediğine koyar ve muhatabını kati bir üslupla susturur.

-İnanmazsan, bir kıl senin sakalından bir kıl eşeğimin kuyruğundan koparalım. Bakalım denk çıkacak mı görürüz, der.

Ileti:

Eğitimde somutlaştırma, örneklendirme çok mühim bir husustur. En girift meseleler onun dilinde beş duyu ile algılanabilecek bir hale gelir. üstelik verdiği örnekler çok canlıdır. Bununla beraber Nasreddin Hoca'nın önemsediği bir husus da bilginin gerçeklere dayanması ve bilim adına ortaya konan bilgilerin bir işse yaramasıdır. Bu fıkrasında anlatılan bu vaka onun bu tutumunu gösterir.




Kaynak emek harcama için bakınız:
Eklenmiş Dosyalar
Dosya Türü: pdf
Nasreddin_Hoca_Fıkraları.pdf (448.8 KB, 332 izlenme)



Alıntı
AciL

Nasrettin Hoca'nın fıkraları ne benzer biçimde mesajlar verir, örnek verir misiniz?



Öğütler verir





  • Nasrettin Hoca'nın fıkraları ve öğütleri nedir?


  • Nasreddin Hoca kimdir, yaşamı hakkında bilgi verir misiniz?


  • Nasrettin Hoca fıkraları var mı?


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Nasrettin Hoca'nın fıkraları ne gibi mesajlar verir, örnek verir misiniz?
Nasrettin Hoca'nın fıkraları ne gibi mesajlar verir, örnek verir misiniz?
http://www.muhteva.com/wp-content/uploads/2017/04/pdf-6.gif
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/nasrettin-hocann-fkralar-ne-gibi.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/nasrettin-hocann-fkralar-ne-gibi.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content