NOT , -tu a. (fr. note). 1. Dinlerken, çalışırken, okurken, bir şeyi incelerken yazılarak bir araya getirilen ve bir şeyi tekrardan ...
NOT, -tu a. (fr. note).
1. Dinlerken, çalışırken, okurken, bir şeyi incelerken yazılarak bir araya getirilen ve bir şeyi tekrardan bulmaya, anımsamaya yarayan kısa bilgi: Ders notlan. Önündeki notlara bakarak konuşmak.
2. Bir şeyi haber vermeye, anımsatmaya yarayan kısa bilgi: Bıraktığın notu aldım.
3. Bir metinle ilgili olarak çoğu zaman ilgili bölümde sayfa kenarında yer edinen tümce ya da sözcük; izah etme: Sayfa kenarında elle yazılmış notlar vardı.
4. Ten sonunda metnin anlaşılması için lüzumlu görülen açıklayıcı yorum; açıklamalar: Sözcüklerden sonrasında yer edinen rakamlar bizi ten sonundaki notlara gönderir.
5. Bir kimsenin, kıymeti, davranışı, emek harcaması vb. ile ilgili olarak yetkili bir kimsenin yapmış olduğu yazılı değerlendirme; bilhassa okul çalışmasını değerlendirme de bir dereceyi karşılayan harf ya da sayı: Şefiniz tarafınca hakkınızda yazılmış notu okudum. Notları çok fena.
6. Bir kimsenin, bir şeyin kıymeti ile ilgili olarak edinilen kanı, verilen yargı: Bu sizin için fena bir not.
7. Not alabilmek, bir şeyi anımsamak ereğiyle ana noktalarıyla bir yere yazmak; bir tonu üstünde söylenenlerin başlıca noktalarını özetlemek gerekirse yazmak. || İyi, fena not alabilmek, iyi, fena puan alabilmek; beğenilmek ya da beğenilmemek. || Not atmak, öğrencinin çalışmasını notla oluşturmak. || Not düşmek, bir izah etme eklemek. || Bir şeyi (bir yere) not etmek, ileride anımsamak için onu bir yere yazmak, kaydetmek. || Not kırmak, herhangi bir nedenle öğrencinin puanını düşürmek. || Not tutmak, bir kimsenin söylediklerini asla farklılaştırmadan olduğu şeklinde yazmak. || Not vermek, öğrencinin bilgi ve çalışmasını bir puanla saptamak. || Bir hiç kimseye, bir şeye, iyi, fena not vermek; bir hiç kimseye iyi, fena puan vermek; o kimseyi ya da o şeyi beğenmek ya da beğenmemek. ||. Notunu vermek, numarasını vermek, bir kimse için negatif bir fikir ve kanıya ulaşmak: Gerçekte ben onun notunu çoktan vermiştim.
*-*Bür. ger. Not defteri, üstüne notlar almaya, hesap tutmaya vb. yarayan, cepte taşınabilir minik kayıt defteri: Bir adresi, harcamaları not defterine kaydetmek.
*-*Muhs. Not olarak, bir maddenin hesaba geçirilmeyip salt ilke gereği kaydedildiğini göstermek için kullanılan deyim.
*-*Ruhbil. Etken notu, teste doğal olarak tutulan kişinin bir etkenden elde etmiş olduğu netice. || Gerçek not, ölçüm kuramına bakılırsa, teste doğal olarak tutulan kişinin elde etmiş olduğu notun, hata oranı çıkarıldıktan sonraki kıymeti.
1. Dinlerken, çalışırken, okurken, bir şeyi incelerken yazılarak bir araya getirilen ve bir şeyi tekrardan bulmaya, anımsamaya yarayan kısa bilgi: Ders notlan. Önündeki notlara bakarak konuşmak.
2. Bir şeyi haber vermeye, anımsatmaya yarayan kısa bilgi: Bıraktığın notu aldım.
3. Bir metinle ilgili olarak çoğu zaman ilgili bölümde sayfa kenarında yer edinen tümce ya da sözcük; izah etme: Sayfa kenarında elle yazılmış notlar vardı.
4. Ten sonunda metnin anlaşılması için lüzumlu görülen açıklayıcı yorum; açıklamalar: Sözcüklerden sonrasında yer edinen rakamlar bizi ten sonundaki notlara gönderir.
5. Bir kimsenin, kıymeti, davranışı, emek harcaması vb. ile ilgili olarak yetkili bir kimsenin yapmış olduğu yazılı değerlendirme; bilhassa okul çalışmasını değerlendirme de bir dereceyi karşılayan harf ya da sayı: Şefiniz tarafınca hakkınızda yazılmış notu okudum. Notları çok fena.
6. Bir kimsenin, bir şeyin kıymeti ile ilgili olarak edinilen kanı, verilen yargı: Bu sizin için fena bir not.
7. Not alabilmek, bir şeyi anımsamak ereğiyle ana noktalarıyla bir yere yazmak; bir tonu üstünde söylenenlerin başlıca noktalarını özetlemek gerekirse yazmak. || İyi, fena not alabilmek, iyi, fena puan alabilmek; beğenilmek ya da beğenilmemek. || Not atmak, öğrencinin çalışmasını notla oluşturmak. || Not düşmek, bir izah etme eklemek. || Bir şeyi (bir yere) not etmek, ileride anımsamak için onu bir yere yazmak, kaydetmek. || Not kırmak, herhangi bir nedenle öğrencinin puanını düşürmek. || Not tutmak, bir kimsenin söylediklerini asla farklılaştırmadan olduğu şeklinde yazmak. || Not vermek, öğrencinin bilgi ve çalışmasını bir puanla saptamak. || Bir hiç kimseye, bir şeye, iyi, fena not vermek; bir hiç kimseye iyi, fena puan vermek; o kimseyi ya da o şeyi beğenmek ya da beğenmemek. ||. Notunu vermek, numarasını vermek, bir kimse için negatif bir fikir ve kanıya ulaşmak: Gerçekte ben onun notunu çoktan vermiştim.
*-*Bür. ger. Not defteri, üstüne notlar almaya, hesap tutmaya vb. yarayan, cepte taşınabilir minik kayıt defteri: Bir adresi, harcamaları not defterine kaydetmek.
*-*Muhs. Not olarak, bir maddenin hesaba geçirilmeyip salt ilke gereği kaydedildiğini göstermek için kullanılan deyim.
*-*Ruhbil. Etken notu, teste doğal olarak tutulan kişinin bir etkenden elde etmiş olduğu netice. || Gerçek not, ölçüm kuramına bakılırsa, teste doğal olarak tutulan kişinin elde etmiş olduğu notun, hata oranı çıkarıldıktan sonraki kıymeti.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR