OKŞAMAK g. f. 1. Bir kimseyi, bir hayvanı okşamak, sevgi belirten bir hareketle ona hafifçe dokunmak: Bir kediyi, evladı okşamak. 2...
OKŞAMAK g. f.
1. Bir kimseyi, bir hayvanı okşamak, sevgi belirten bir hareketle ona hafifçe dokunmak: Bir kediyi, evladı okşamak.
2. Bir kimseyi, bedenin bir yerini, bir nesneyi (elle) okşamak, ona hafifçe hafifçe dokunmak, elini sevgiyle üstünde dolaştırmak: Yanından geçerken yanağını okşadı. Bir taraftan konuşuyor, öte taraftan çantasının kadife yüzeyini okşuyordu.
3. Tkz. Bir kimseyi okşamak, onu dövmek, ona dayak atmak: Birazcık okşarsan aklını başına toplar.
4. Ed. Bir şeyi, bir kimsenin bedenini okşamak, bir şeyden söz ederken (rüzgâr, deniz, güneş vb.) o şeye, o hiç kimseye hafifçe değmek, varlığını zevk vererek duyurmak: Deniz, güneş ışığıyla parlayan kayalıkları okşuyordu. Rüzgârın nefesi saçlarını okşuyordu.
5. Bir kimseyi, gururunu, gözünü vb. okşamak, onu hoşnut, mutlu etmek (çoğu zaman deyimsel anlatımlarda kullanılır): Göz okşayan bir görünüm. Irmağın sesi kulakları okşuyordu. 6. Esk. Bir kimseyi, bir şeyi okşamak, onu çağrıştırmak, ona benzemek: "Veya kumdan bir tepecüğe okşar / Tağa dokunup yerinden ırmak ister" (Tarih-i ibni Kesir tercümesi, XV. yy.).
* okşanmak edilg. f. Okşanmak eylemine mevzu olmak.
* okşatmak ettirg. f.
1. Bir kimseyi, bir hayvanı (bir hiç kimseye) okşatmak, onun okşanmasına izin vermek: Kedini birazcık okşatır mısın bizlere?
2. Tkz. Bir kimseyi okşatmak, onu dövdürmek, ona dayak attırmak.
3. Esk. Bir kimseyi, bir şeyi bir hiç kimseye, bir şeye okşatmak, benzetmek: "Yüzünü okşatır bağ-ı cinane / Habeş benlerini Hidustane" (Hikmetname, XV. yy)
1. Bir kimseyi, bir hayvanı okşamak, sevgi belirten bir hareketle ona hafifçe dokunmak: Bir kediyi, evladı okşamak.
2. Bir kimseyi, bedenin bir yerini, bir nesneyi (elle) okşamak, ona hafifçe hafifçe dokunmak, elini sevgiyle üstünde dolaştırmak: Yanından geçerken yanağını okşadı. Bir taraftan konuşuyor, öte taraftan çantasının kadife yüzeyini okşuyordu.
3. Tkz. Bir kimseyi okşamak, onu dövmek, ona dayak atmak: Birazcık okşarsan aklını başına toplar.
4. Ed. Bir şeyi, bir kimsenin bedenini okşamak, bir şeyden söz ederken (rüzgâr, deniz, güneş vb.) o şeye, o hiç kimseye hafifçe değmek, varlığını zevk vererek duyurmak: Deniz, güneş ışığıyla parlayan kayalıkları okşuyordu. Rüzgârın nefesi saçlarını okşuyordu.
5. Bir kimseyi, gururunu, gözünü vb. okşamak, onu hoşnut, mutlu etmek (çoğu zaman deyimsel anlatımlarda kullanılır): Göz okşayan bir görünüm. Irmağın sesi kulakları okşuyordu. 6. Esk. Bir kimseyi, bir şeyi okşamak, onu çağrıştırmak, ona benzemek: "Veya kumdan bir tepecüğe okşar / Tağa dokunup yerinden ırmak ister" (Tarih-i ibni Kesir tercümesi, XV. yy.).
* okşanmak edilg. f. Okşanmak eylemine mevzu olmak.
* okşatmak ettirg. f.
1. Bir kimseyi, bir hayvanı (bir hiç kimseye) okşatmak, onun okşanmasına izin vermek: Kedini birazcık okşatır mısın bizlere?
2. Tkz. Bir kimseyi okşatmak, onu dövdürmek, ona dayak attırmak.
3. Esk. Bir kimseyi, bir şeyi bir hiç kimseye, bir şeye okşatmak, benzetmek: "Yüzünü okşatır bağ-ı cinane / Habeş benlerini Hidustane" (Hikmetname, XV. yy)
Kaynak: Büyük Larousse
Rüyada Okşamak Görmek
YORUMLAR