Organik ödat Fransızca organique 1 . Organlarla ilgili, uzvi. 2 . mecaz Bir görevi yerine getirmekle yükümlü kuruluşla ilgili ...
Organik
ödat Fransızca organique
1 . Organlarla ilgili, uzvi.
2 . mecaz Bir görevi yerine getirmekle yükümlü kuruluşla ilgili olan:
3 . mecaz Canlı, kuvvetli (ilişki):
Organik
Organik kelimesinin çeşitli anlamları ve ilgili makaleler vardır. Aslolan anlamı, canlı bir şeyin parçası ya da ondan meydana gelmiş bir şeyi anlatmak için kullanılır.
ödat Fransızca organique
1 . Organlarla ilgili, uzvi.
2 . mecaz Bir görevi yerine getirmekle yükümlü kuruluşla ilgili olan:
"Ne ki organik bütünlüğü ve büyüklüğü kalmamıştı."- S. Ayverdi.
3 . mecaz Canlı, kuvvetli (ilişki):
"Yaşamış olduğu dünyada gerçekliklerle olan organik bağlantısını tümüyle yitirmiştir."- S. İleri.
Birleşik Sözler
- organik kimya
- organik kütle
- organik öge
- organik ziraat
- organik ürün
Organik
Organik kelimesinin çeşitli anlamları ve ilgili makaleler vardır. Aslolan anlamı, canlı bir şeyin parçası ya da ondan meydana gelmiş bir şeyi anlatmak için kullanılır.
- Kimyada, karbon içermekte olan (birkaç kural dışı vardır) organik bileşikler.
- Çiftçilikte ve bahçecilikte, organik kelimesi gübre ve böcek ilacı ile ilgilidir, bunlar kesinlikle hayvan ya da nebat kökenlidir. Ek olarak organik ziraat olarak da kullanılır.
- Organik restoran ya da doğaya yakın anlamında organik yaşam biçimi şeklinde de kullanımları mevcuttur.
- Organik kozmetik - Organik ziraat ile elde edilmiş sertifikalı organik bitkilerin özsuları (organik hidrosol) kullanılarak üretilen kozmetik ya da dermokozmetik ürünler.
- Organik yapım eşya, petrokimyasal ve insan yapımı malzemelerin (kontrplak, vinil, camelyaf (fiberglas)) kullanılmadığı anlamında gelir.
- Ek olarak organik terimi bir bütünün ayrılmaz parçalarından birisi anlamında da kullanılır.
- Askeriyede de organik kelimesini görebiliriz; organik tabanca, organik zırh, vb.
Organik bileşiklerin özellikleri nedir?
İnorganik ve organik nedir?
Organik ziraat nedir, organik ziraat ürünleri nedir?
ORGANİK sıf. (fr. organique, lat. orga- nicus; yun. organikos).
1. Örganlarla, canlı organizmalarla ilgili: Organik yaşam. Organik olgular.
2. Bir şeyin yapısındaki, oluşumundaki bir şey için kullanılır.
*Ask. Organik birlik, müessese olarak minik ya da büyük bir birliğe bağlı otan.
*Kim. Organik kimya ile ilgili bileşikler için kullanılır. || Organik kimya, kimyanın, karbon ve karbon bileşiklerini inceleyen dalı. (Bk. ansikl. böl.)
*Mim. Organik mimarlık, mineral düzenin durağanlığını aşarak, tıpkı canlı dünya benzer biçimde, programlar, yöntemler ve biçimler içinde dinamik ve birleştirici bir bağıntı oluşturmayı amaçlayan eğilim. (Bk. ansikl. böl.)
*Patol. Organlardaki bir lezyondan ileri gelen hastalığa, bozukluğa denir.
*Pedol. Organik madde, topraklarda, yaprak ve dal döküntüleriyle köklerden (ya da kök döküntülerinden) oluşan selülozlu bileşikler, odunözü ve (daha azca oranda) bitkisel lı proteinlerin tümü. (Biyolojik etkinliğin etkisiyle [fauna ve mikroorganizmalar] bu taze organik madde kısmen ve azca ya da çok süratli bir halde bozunarak karbondioksit, amonyak ve su buharı verir. Geriye kalan da, humuslaşma vakaları denen karmaşık dönüşümler sonunda humusu meydana getirir.) || Organik toprak, profilinin büyük kısmı organik madde bakımından varlıklı toprak. (Belli başlı üç organik toprak türü vardır: humuslu topraklar [ilk 30 santimetrede ya da fazlasında % 10-15 organik madde]; humuslaşmış topraklar [% 35-40 organik madde] ve turbalar [% 60 ve daha çok]. Hususi bir türü de bozkırlardaki eşsıcaklık topraklarıdır [ya da çernozyomlar]; bunlar, köklerden oluşan organik maddeleri ihtiva ederler, organik maddeler % 10'un oldukça altında olmakla beraber tertipli bir halde dağılmıştır, kimyasal bakımdan çok yoğuşmuş ve siyahtır.)
*Petrogr. Organik kırıntılı, çok sayıda organik kalıntıya bağlı kırıntılı öğelerden oluşmuş bir tortul kayaç için kullanılır. (Eşanl. ORGANODETRİTİK.) || Organik tortul kayaç, oluşumunun en mühim ya da en belirgin kısmı canlı varlıklardan lanan kayaç (hidrokarbonlar, kömürler, diyatomit, radyolarit, spongolit, lümaşel kalkeri, falun, bileşik kireçtaşları vb.).
*ANSİKL. Kim. Organik kimya. Kimyanın bir bilim olarak geliştiği Lavoisier döneminde, canlı organizmalardan özütlenen bileşikler, doğrusu üre ya da oksalik asit benzer biçimde organik bileşikler hususi nitelikli maddeler olarak kabul ediliyor, bu maddelerin sadece yaşamsal bir gücün etkisiyle oluşabileceğine inanılıyordu. Kimyanın, bu maddelerin incelenmesiyle ilgili dalına organik kimya adı verildi. Sadece yaşamsal güç efsanesini yıkma onuru, karbon ve hidrojenden bireşim kanalıyla asetilen elde etmeyi başaran Berthelot'nun oldu. Bugün karbon ve karbon bileşiklerinin incelenmesi organik kimyanın, canlıların hücre ve dokularında meydana gelen kimyasal dönüşümlerin incelenmesi, biyokimyanın (ya da biyolojik kimya) alanına girmektedir.
Kimyanın, karbon ve karbon bileşiklerini inceleyen dalına organik kimya denmesinin geıçek sebebi, canlılardan özütlenen bileşiklerin tümünde karbon atomu bulunmasıdır; karbon atomu hakikaten de elektron yapısının uygunluğu bakımından öteki karbon atomlarının yanı sıra başka elementlerin atomlarıyla da birle- şerek sayısız madde oluşturabilir: canlıların dokularında bulunan diğeri başlıca elementler hidrojen, oksijen, azot ve nadir olarak kükürttür.
Organik bileşiklerin açlaştırılması çoğu zaman çok kolaydır; bundan dolayı bu bileşiklerin bir çok, damıtma ya da kristalleştirme kanalıyla kolayca ayrılabilen minik boyutlu moleküllerden oluşmuş ortak değerlikli bileşiklerdir. Bu bileşiklerin elementel çözümlenmesi, doğrusu kapalı formüllerinin araştırılması, azca sayıda element içermeleri sebebiyle son aşama kolaydır. Bilhassa son yıllarda erişilen teknik gelişmeler, gerek bu tür bir araştırmayı, gerekse yapısal çözümlemeleri oldukça kolaylaştırmıştır. (organik ÇÖZüMLEME.) Geçmişte durum kuşkusuz bu şekilde değildi. Kimyanın kuruluşundan (Lavoisier) ilk çağıl açık formüllerin (Butlerov, Couper, Kekulâ) ortaya konmasına dek ortalama bir yüzyıl geçti: XIX. yy.'da kök, işlevsel grup, benzeşiklik, değerlik, ornatma ilkesi kavramları bulunarak o güne değin malum çok sayıda organik bileşik, belli bir düzenlemeye doğal olarak tutuldu; organik bileşikler alifatik, aromatik, karboksilik, ayrıkhalkalı benzer biçimde çeşitli seriler halinde sınıflandırıldı.
Bugüne dek bulunan ya da bundan sonrasında bulunacak olan organik bileşiklerin sayısız olması, bu bileşiklerin adlandırılmasında mühim bir mesele yaratmaktadır. 1892'de, Cenevre kongresi'nin çalışmalarına bağlı olarak Cenevre adlandırması denen ve organik bileşikleri sistemli bir halde sınıflandıran bir ad dizini hazırlandı; ne var ki yeni bulunan açık formüller sebebiyle bu ad dizininde sık sık düzeltmeler yapılmak zorunda kalındı. O dönemde meydana getirilen, günümüzde de büyük seviyede geçerli olan organik adlandırma, basitçe r yle açıklanabilir, ilkin molekülün karbon atomları iskeleti saptanır ve buna bakılırsa bir ad verilir; eğer bileşik halkalı değilse, adı en uzun zincirden, halkalıysa en büyük halkadan türetilir. Dallanmalar var ise, bunlar ana iskelette, bir ya da daha çok hidrojen atomu yerine köklerin geçtiğini gösterir (şekilde, mesela metil- siklopentan). işlevsel grupların varlığı, önek ya da soneklerle belirtilir: mesela hidroksi- bir önek, -ol ise, alkol ve fenollerin işlevsel OH grubunun ayırtedici hususi durumunu gösteren bir sonektir. Önek ya da so-nek, işlevsel gruplarda olduğu benzer biçimde köklerde de, ana iskeletteki konumu belirten bir rakamın önüne yerleştirilir; bu da izomerlerin ayırt edilmesini sağlar. Ote taraftan biçimlenme ve yerleşmelerle ilgili ste- reokimyasal adlandırma da bu ad dizinine bakılırsa yapılır.
*Mim. Organik mimarlık. Doğada bir birlik ilkesi arayışı, Yunanlılar'ı, insan vücudundan yola çıkarak modüler oranlar kurmaya yöneltmişti. Daha doğru bir deyişle, Rönesans sanatçıları, Vitruvius'un Mi- marlık'ını bu şekilde yorumlamışlar, fakat, bunun derin neticelerini çıkarmak yerine, bilhassa biçimsel uyum üstünde durmuşlardı. Yaratılmış bir evrenin çeşitliliğine daha duyarlı olan gotik Ortaçağ, bitkiler dünyasıyla kurulacak bir özdeşliğe daha çok ağırlık veriyordu. XIX. yy.'da akılcılık bu öğretiyi olgucu bir anlamda özümledi. Viollet-le-Duc, işlevler, yapılar gelişiyorsa, "şekil de değişmelidir†sonucuna vardı; onu izleyenlerden Sullivan, Van de Velde, Hâring, Aalto ve bilhassa F. L. VVright da bu görüşü benimsediler. Organik bir mimarlık (1939) adlı yapıtın yazarı VVright, kendilerini organik olarak nitelendiren mimarlık eğilimleri üstünde büyük tesir yapmış oldu.
1. Örganlarla, canlı organizmalarla ilgili: Organik yaşam. Organik olgular.
2. Bir şeyin yapısındaki, oluşumundaki bir şey için kullanılır.
*Ask. Organik birlik, müessese olarak minik ya da büyük bir birliğe bağlı otan.
*Kim. Organik kimya ile ilgili bileşikler için kullanılır. || Organik kimya, kimyanın, karbon ve karbon bileşiklerini inceleyen dalı. (Bk. ansikl. böl.)
*Mim. Organik mimarlık, mineral düzenin durağanlığını aşarak, tıpkı canlı dünya benzer biçimde, programlar, yöntemler ve biçimler içinde dinamik ve birleştirici bir bağıntı oluşturmayı amaçlayan eğilim. (Bk. ansikl. böl.)
*Patol. Organlardaki bir lezyondan ileri gelen hastalığa, bozukluğa denir.
*Pedol. Organik madde, topraklarda, yaprak ve dal döküntüleriyle köklerden (ya da kök döküntülerinden) oluşan selülozlu bileşikler, odunözü ve (daha azca oranda) bitkisel lı proteinlerin tümü. (Biyolojik etkinliğin etkisiyle [fauna ve mikroorganizmalar] bu taze organik madde kısmen ve azca ya da çok süratli bir halde bozunarak karbondioksit, amonyak ve su buharı verir. Geriye kalan da, humuslaşma vakaları denen karmaşık dönüşümler sonunda humusu meydana getirir.) || Organik toprak, profilinin büyük kısmı organik madde bakımından varlıklı toprak. (Belli başlı üç organik toprak türü vardır: humuslu topraklar [ilk 30 santimetrede ya da fazlasında % 10-15 organik madde]; humuslaşmış topraklar [% 35-40 organik madde] ve turbalar [% 60 ve daha çok]. Hususi bir türü de bozkırlardaki eşsıcaklık topraklarıdır [ya da çernozyomlar]; bunlar, köklerden oluşan organik maddeleri ihtiva ederler, organik maddeler % 10'un oldukça altında olmakla beraber tertipli bir halde dağılmıştır, kimyasal bakımdan çok yoğuşmuş ve siyahtır.)
*Petrogr. Organik kırıntılı, çok sayıda organik kalıntıya bağlı kırıntılı öğelerden oluşmuş bir tortul kayaç için kullanılır. (Eşanl. ORGANODETRİTİK.) || Organik tortul kayaç, oluşumunun en mühim ya da en belirgin kısmı canlı varlıklardan lanan kayaç (hidrokarbonlar, kömürler, diyatomit, radyolarit, spongolit, lümaşel kalkeri, falun, bileşik kireçtaşları vb.).
*ANSİKL. Kim. Organik kimya. Kimyanın bir bilim olarak geliştiği Lavoisier döneminde, canlı organizmalardan özütlenen bileşikler, doğrusu üre ya da oksalik asit benzer biçimde organik bileşikler hususi nitelikli maddeler olarak kabul ediliyor, bu maddelerin sadece yaşamsal bir gücün etkisiyle oluşabileceğine inanılıyordu. Kimyanın, bu maddelerin incelenmesiyle ilgili dalına organik kimya adı verildi. Sadece yaşamsal güç efsanesini yıkma onuru, karbon ve hidrojenden bireşim kanalıyla asetilen elde etmeyi başaran Berthelot'nun oldu. Bugün karbon ve karbon bileşiklerinin incelenmesi organik kimyanın, canlıların hücre ve dokularında meydana gelen kimyasal dönüşümlerin incelenmesi, biyokimyanın (ya da biyolojik kimya) alanına girmektedir.
Kimyanın, karbon ve karbon bileşiklerini inceleyen dalına organik kimya denmesinin geıçek sebebi, canlılardan özütlenen bileşiklerin tümünde karbon atomu bulunmasıdır; karbon atomu hakikaten de elektron yapısının uygunluğu bakımından öteki karbon atomlarının yanı sıra başka elementlerin atomlarıyla da birle- şerek sayısız madde oluşturabilir: canlıların dokularında bulunan diğeri başlıca elementler hidrojen, oksijen, azot ve nadir olarak kükürttür.
Organik bileşiklerin açlaştırılması çoğu zaman çok kolaydır; bundan dolayı bu bileşiklerin bir çok, damıtma ya da kristalleştirme kanalıyla kolayca ayrılabilen minik boyutlu moleküllerden oluşmuş ortak değerlikli bileşiklerdir. Bu bileşiklerin elementel çözümlenmesi, doğrusu kapalı formüllerinin araştırılması, azca sayıda element içermeleri sebebiyle son aşama kolaydır. Bilhassa son yıllarda erişilen teknik gelişmeler, gerek bu tür bir araştırmayı, gerekse yapısal çözümlemeleri oldukça kolaylaştırmıştır. (organik ÇÖZüMLEME.) Geçmişte durum kuşkusuz bu şekilde değildi. Kimyanın kuruluşundan (Lavoisier) ilk çağıl açık formüllerin (Butlerov, Couper, Kekulâ) ortaya konmasına dek ortalama bir yüzyıl geçti: XIX. yy.'da kök, işlevsel grup, benzeşiklik, değerlik, ornatma ilkesi kavramları bulunarak o güne değin malum çok sayıda organik bileşik, belli bir düzenlemeye doğal olarak tutuldu; organik bileşikler alifatik, aromatik, karboksilik, ayrıkhalkalı benzer biçimde çeşitli seriler halinde sınıflandırıldı.
Bugüne dek bulunan ya da bundan sonrasında bulunacak olan organik bileşiklerin sayısız olması, bu bileşiklerin adlandırılmasında mühim bir mesele yaratmaktadır. 1892'de, Cenevre kongresi'nin çalışmalarına bağlı olarak Cenevre adlandırması denen ve organik bileşikleri sistemli bir halde sınıflandıran bir ad dizini hazırlandı; ne var ki yeni bulunan açık formüller sebebiyle bu ad dizininde sık sık düzeltmeler yapılmak zorunda kalındı. O dönemde meydana getirilen, günümüzde de büyük seviyede geçerli olan organik adlandırma, basitçe r yle açıklanabilir, ilkin molekülün karbon atomları iskeleti saptanır ve buna bakılırsa bir ad verilir; eğer bileşik halkalı değilse, adı en uzun zincirden, halkalıysa en büyük halkadan türetilir. Dallanmalar var ise, bunlar ana iskelette, bir ya da daha çok hidrojen atomu yerine köklerin geçtiğini gösterir (şekilde, mesela metil- siklopentan). işlevsel grupların varlığı, önek ya da soneklerle belirtilir: mesela hidroksi- bir önek, -ol ise, alkol ve fenollerin işlevsel OH grubunun ayırtedici hususi durumunu gösteren bir sonektir. Önek ya da so-nek, işlevsel gruplarda olduğu benzer biçimde köklerde de, ana iskeletteki konumu belirten bir rakamın önüne yerleştirilir; bu da izomerlerin ayırt edilmesini sağlar. Ote taraftan biçimlenme ve yerleşmelerle ilgili ste- reokimyasal adlandırma da bu ad dizinine bakılırsa yapılır.
*Mim. Organik mimarlık. Doğada bir birlik ilkesi arayışı, Yunanlılar'ı, insan vücudundan yola çıkarak modüler oranlar kurmaya yöneltmişti. Daha doğru bir deyişle, Rönesans sanatçıları, Vitruvius'un Mi- marlık'ını bu şekilde yorumlamışlar, fakat, bunun derin neticelerini çıkarmak yerine, bilhassa biçimsel uyum üstünde durmuşlardı. Yaratılmış bir evrenin çeşitliliğine daha duyarlı olan gotik Ortaçağ, bitkiler dünyasıyla kurulacak bir özdeşliğe daha çok ağırlık veriyordu. XIX. yy.'da akılcılık bu öğretiyi olgucu bir anlamda özümledi. Viollet-le-Duc, işlevler, yapılar gelişiyorsa, "şekil de değişmelidir†sonucuna vardı; onu izleyenlerden Sullivan, Van de Velde, Hâring, Aalto ve bilhassa F. L. VVright da bu görüşü benimsediler. Organik bir mimarlık (1939) adlı yapıtın yazarı VVright, kendilerini organik olarak nitelendiren mimarlık eğilimleri üstünde büyük tesir yapmış oldu.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR