OTURMAK gçz. f. 1 .(Bir yere, bir şeyin üstüne) oturmak, makatı üstünde dik duracak şekilde oraya yerleşmek: Yatağın üzerine oturmak...
OTURMAK gçz. f.
1 .(Bir yere, bir şeyin üstüne) oturmak, makatı üstünde dik duracak şekilde oraya yerleşmek: Yatağın üzerine oturmak. O sandalyeye oturma, sağlam değil.
2. Bu şekilde yerleştiği yerde azca ya da çok bir süre kalmak: Canı oturmuş olduğu yerden kalkmak bile istemiyordu. Ortalama uç saattir o şekilde oturuyor.
3. Ayakta durmamak, oturma pozisyonuna geçmek: Buyrun oturun. Oturmanıza izin vermedim.
4. Bir şeyin üstüne oturmak, bir şey sözkonusuysa, bir altlık, bir temel üstüne yerleştirilmiş olmak: Geniş bir kural üstüne oturan heykel beş metre boyundaydı.
5. Bir şeye, bir yere oturmak, bir şey sözkonusuysa, ona, ora
ya uygun olmak, uymak: Kapak tencereye oturmuyor. Ceket üstünüze çok güzel oturdu.
6. Bir yerde oturmak, orada yaşamak, ikamet etmek: İzmir'in neresinde oturuyorsunuz? Bir zamanlar ikimiz de o mahallede oturmuştuk. Güzel bir evde oturuyor.
7. Bir kimse sözkonusuysa, herhangi bir işte çalışmamak; zamanını hiçbir şey yapmadan geçirmek, boş durmak: Bugünlerde hep oturuyor. Oturacağına kalk da iş ara.
8. Bir kimselerle oturmak, yalnız, tek başına vb. oturmak, onunla aynı evde yaşamak, beraber yaşamak ya da yalnız yaşamak: Artık ailesiyle oturmak istemiyor. *Kiminle oturuyorsunuz? *Yalnız otunjyorum.
9. Toprak, temel, bina vb. sözkonusuysa, aşağı inerek yerleşmek: Bu sarsıntıdan sonrasında bölgede yerin oturmuş olduğu söyleniyor.
10. Bir şeye, bir şey halletmeye oturmak, ona başlamış, onu yapıyor olmak: Yemeğe oturmuştuk ki, annem geldi. Çamaşıra oturmak.
11. Bir fiyata oturmak, belli bir fiyata mal olmak: Bu düğün onlara pahalıya oturdu. Tüm bunlar bizlere tam yüz milyona oturdu.
12. Bir makama, bir mevkiye oturmak, o makama, o mevkiye geçmek: Bakanlık makamına oturur oturmaz muhaliflerini tasfiye etti.
13. Bir şey (soyut) sözkonusuysa, bir toplulukta, bir yerde benimsenmek; oraya, o topluluğa yerleşmek: Demokrasi hemen hemen bu ülkede oturmadı. Bu ilkeler toplumda oturmadan demokrasinin oturacağını söylemek iyimserlik olur.
14. Bir sayıya oturmak, bir süreli yayından söz ederken, tirajı o sayıda dengelenmek.
15. Bir yörüngeye oturmak, belli bir yörüngeye yerleştirilmiş olmak, o yörüngede dönmeye adım atmak: Iletişim uydusu programlanan şekilde yörüngesine oturdu.
16. Dibe oturmak, bir sıvı sözkonusuysa, tortuları dibe çökmek: Suyun tortuları şişenin altına oturmuş.
17. içine, yüreğine oturmak, işlemek.
18. Oturmuş olduğu dalı kesmek * BİNDİĞİ- DALI KESMEK. || Oturup kalmak, davranışlarını ayarlamak, hareket etmek: O karısının sözüyle oturup kalkar. || Yerine oturmak - YER.
*Denize. Dokuz oturak oturmak, bir gemiden söz ederken, bir sığlığa ya da kayalığa kızağa çekilmiş benzer biçimde boylu süresince oturmak. (Kürek devrinden kalma bir deyimdir.) || Karaya oturmak, bir gemiden söz ederken, herhangi bir nedenle sığlık bir mevkiye sürüklenerek, dibe oturmak,
*inş. Zemine oturmak, temeli ve tabanında pabucu bulunmayan bir duvar sözko- nusu olduğunda, direkt doğruya zemin üstüne inşa edilmek.
* oturtmak ettirg. f.
1. Bir kimseyi, bir yere, bir şeyin üstüne oturtmak, onun oturmasını sağlamak: Evladı tabureye oturtmak.
2. Bir kimseyi oturtmak, oturacak yer göstermek: Onu oturtmadan saatlerce ayakta bekletmiş.
3. Bir şeyi, bir yere oturtmak, onu oraya yerleştirmek: Heykeli kaideye oturtmak. Vidayı yuvasına oturtmak
4. Bir şeyi (soyut) bir şey üstüne oturtmak, onu kalıcılığını sağlayacak şekilde sağlam bir temel üstüne oluşturmak: Yeni rejimi tartışılmaz ilkeler üstüne oturtmak.
5. Bir kimseyi bir işe oturtmak, onun o işi yapmasını sağlamak: Kızı çamaşıra oturttum, geldim.
6. Bir kimseyi, bir makama, bir mevkiye oturtmak, onu o makama, o mevkiye geçirmek.
7. Bir süreli yayının satışını bir sayıya oturtmak, tirajının o sayıda dengelenmesini sağlamak: Gazetenin günlük satışını yüz bine oturtacağız.
8. Bir şeyi (soyut) oturtmak, onun bir toplulukta benimsenmesini, oraya yerleşmesini sağlamak: Bir toplumda demokrasiyi oturtmak.
9. Bir uyduyu, roketi vb. bir yörüngeye oturtmak, onu belli bir yörüngeye yerleştirmek.
10. Bir yere bir şey oturtmak, onu yapmak, koymak: Resimdeki kardan insanın ağzına bir pipo oturtmak.
11. Arg. Bir yerine tokat, yumruk vb. oturtmak, bir hiç kimseye vurmak.
*Mac!, cc. Sarma adında olan tahkimat üst direğini yan direk ucunda oluşturulan yuvaya yerleştirmek.
*Müz. Sesini oturtmak, bir müzisyen sözkonusuysa, sesini, nefes ve ses tekniğine en uygun ses bölgesinde kullanmak.
*Sil. Oku oturtmak, ok bedeninin alt ucundaki kertiği yay ipine yerleştirmek. || Topu oturtmak, kundağının toprağa iyice yerleşmesi için bir ya da iki kez top atışı yapmak.
*ferz. Bir giysiyi yan dikişlerinden alarak ya da penslerle daraltmak.
*Uz. havc. Bir uzay aracını yörüngeye oturtmak, bir uzay aracını fırlatma yörüngesinden bir gökcismi yörüngesine geçirmek.
* oturtulmak edilg. f. Oturtmak eylemine mevzu olmak: Oturtulduğu yerden kalkmasına izin verilmedi. Anıt, kaidesine oturtuldu. Sağlam bir temele oturtulmadıkça hiçbir savı dikkate alamayız. Yüksek bir mevkiye oturtuldu. Yörüngesine oturtulan mekik.
* oturulmak edilg. f.
1. Bir yere dik duracak şekilde yerleşilmek.
2. Hiçbir iş yapmadan durulmak: Öyleki saatlerce boş oturulur mu?
3. Bir yerde yaşanmak, kalınmak: işte buralarda oturulabilir.
4. Bir kimselerle aynı yerde yaşanmak: O insanlarla aynı evde oturulmaz.
5. Bir şeye, bir eyleme başlanmış olmak: Yemeğe saat onda oturuldu.
* oturuşmak dönşl. f. Esk. Hızı kesilmek, yatışmak; sakinleşmek: "Ol od bu resme yedi gün yandı oturuşdu kimse anın katına varmağa mecâl bulmazdı" (Tefsir-i Ebilleys tercümesi, XV. yy.).
1 .(Bir yere, bir şeyin üstüne) oturmak, makatı üstünde dik duracak şekilde oraya yerleşmek: Yatağın üzerine oturmak. O sandalyeye oturma, sağlam değil.
2. Bu şekilde yerleştiği yerde azca ya da çok bir süre kalmak: Canı oturmuş olduğu yerden kalkmak bile istemiyordu. Ortalama uç saattir o şekilde oturuyor.
3. Ayakta durmamak, oturma pozisyonuna geçmek: Buyrun oturun. Oturmanıza izin vermedim.
4. Bir şeyin üstüne oturmak, bir şey sözkonusuysa, bir altlık, bir temel üstüne yerleştirilmiş olmak: Geniş bir kural üstüne oturan heykel beş metre boyundaydı.
5. Bir şeye, bir yere oturmak, bir şey sözkonusuysa, ona, ora
ya uygun olmak, uymak: Kapak tencereye oturmuyor. Ceket üstünüze çok güzel oturdu.
6. Bir yerde oturmak, orada yaşamak, ikamet etmek: İzmir'in neresinde oturuyorsunuz? Bir zamanlar ikimiz de o mahallede oturmuştuk. Güzel bir evde oturuyor.
7. Bir kimse sözkonusuysa, herhangi bir işte çalışmamak; zamanını hiçbir şey yapmadan geçirmek, boş durmak: Bugünlerde hep oturuyor. Oturacağına kalk da iş ara.
8. Bir kimselerle oturmak, yalnız, tek başına vb. oturmak, onunla aynı evde yaşamak, beraber yaşamak ya da yalnız yaşamak: Artık ailesiyle oturmak istemiyor. *Kiminle oturuyorsunuz? *Yalnız otunjyorum.
9. Toprak, temel, bina vb. sözkonusuysa, aşağı inerek yerleşmek: Bu sarsıntıdan sonrasında bölgede yerin oturmuş olduğu söyleniyor.
10. Bir şeye, bir şey halletmeye oturmak, ona başlamış, onu yapıyor olmak: Yemeğe oturmuştuk ki, annem geldi. Çamaşıra oturmak.
11. Bir fiyata oturmak, belli bir fiyata mal olmak: Bu düğün onlara pahalıya oturdu. Tüm bunlar bizlere tam yüz milyona oturdu.
12. Bir makama, bir mevkiye oturmak, o makama, o mevkiye geçmek: Bakanlık makamına oturur oturmaz muhaliflerini tasfiye etti.
13. Bir şey (soyut) sözkonusuysa, bir toplulukta, bir yerde benimsenmek; oraya, o topluluğa yerleşmek: Demokrasi hemen hemen bu ülkede oturmadı. Bu ilkeler toplumda oturmadan demokrasinin oturacağını söylemek iyimserlik olur.
14. Bir sayıya oturmak, bir süreli yayından söz ederken, tirajı o sayıda dengelenmek.
15. Bir yörüngeye oturmak, belli bir yörüngeye yerleştirilmiş olmak, o yörüngede dönmeye adım atmak: Iletişim uydusu programlanan şekilde yörüngesine oturdu.
16. Dibe oturmak, bir sıvı sözkonusuysa, tortuları dibe çökmek: Suyun tortuları şişenin altına oturmuş.
17. içine, yüreğine oturmak, işlemek.
18. Oturmuş olduğu dalı kesmek * BİNDİĞİ- DALI KESMEK. || Oturup kalmak, davranışlarını ayarlamak, hareket etmek: O karısının sözüyle oturup kalkar. || Yerine oturmak - YER.
*Denize. Dokuz oturak oturmak, bir gemiden söz ederken, bir sığlığa ya da kayalığa kızağa çekilmiş benzer biçimde boylu süresince oturmak. (Kürek devrinden kalma bir deyimdir.) || Karaya oturmak, bir gemiden söz ederken, herhangi bir nedenle sığlık bir mevkiye sürüklenerek, dibe oturmak,
*inş. Zemine oturmak, temeli ve tabanında pabucu bulunmayan bir duvar sözko- nusu olduğunda, direkt doğruya zemin üstüne inşa edilmek.
* oturtmak ettirg. f.
1. Bir kimseyi, bir yere, bir şeyin üstüne oturtmak, onun oturmasını sağlamak: Evladı tabureye oturtmak.
2. Bir kimseyi oturtmak, oturacak yer göstermek: Onu oturtmadan saatlerce ayakta bekletmiş.
3. Bir şeyi, bir yere oturtmak, onu oraya yerleştirmek: Heykeli kaideye oturtmak. Vidayı yuvasına oturtmak
4. Bir şeyi (soyut) bir şey üstüne oturtmak, onu kalıcılığını sağlayacak şekilde sağlam bir temel üstüne oluşturmak: Yeni rejimi tartışılmaz ilkeler üstüne oturtmak.
5. Bir kimseyi bir işe oturtmak, onun o işi yapmasını sağlamak: Kızı çamaşıra oturttum, geldim.
6. Bir kimseyi, bir makama, bir mevkiye oturtmak, onu o makama, o mevkiye geçirmek.
7. Bir süreli yayının satışını bir sayıya oturtmak, tirajının o sayıda dengelenmesini sağlamak: Gazetenin günlük satışını yüz bine oturtacağız.
8. Bir şeyi (soyut) oturtmak, onun bir toplulukta benimsenmesini, oraya yerleşmesini sağlamak: Bir toplumda demokrasiyi oturtmak.
9. Bir uyduyu, roketi vb. bir yörüngeye oturtmak, onu belli bir yörüngeye yerleştirmek.
10. Bir yere bir şey oturtmak, onu yapmak, koymak: Resimdeki kardan insanın ağzına bir pipo oturtmak.
11. Arg. Bir yerine tokat, yumruk vb. oturtmak, bir hiç kimseye vurmak.
*Mac!, cc. Sarma adında olan tahkimat üst direğini yan direk ucunda oluşturulan yuvaya yerleştirmek.
*Müz. Sesini oturtmak, bir müzisyen sözkonusuysa, sesini, nefes ve ses tekniğine en uygun ses bölgesinde kullanmak.
*Sil. Oku oturtmak, ok bedeninin alt ucundaki kertiği yay ipine yerleştirmek. || Topu oturtmak, kundağının toprağa iyice yerleşmesi için bir ya da iki kez top atışı yapmak.
*ferz. Bir giysiyi yan dikişlerinden alarak ya da penslerle daraltmak.
*Uz. havc. Bir uzay aracını yörüngeye oturtmak, bir uzay aracını fırlatma yörüngesinden bir gökcismi yörüngesine geçirmek.
* oturtulmak edilg. f. Oturtmak eylemine mevzu olmak: Oturtulduğu yerden kalkmasına izin verilmedi. Anıt, kaidesine oturtuldu. Sağlam bir temele oturtulmadıkça hiçbir savı dikkate alamayız. Yüksek bir mevkiye oturtuldu. Yörüngesine oturtulan mekik.
* oturulmak edilg. f.
1. Bir yere dik duracak şekilde yerleşilmek.
2. Hiçbir iş yapmadan durulmak: Öyleki saatlerce boş oturulur mu?
3. Bir yerde yaşanmak, kalınmak: işte buralarda oturulabilir.
4. Bir kimselerle aynı yerde yaşanmak: O insanlarla aynı evde oturulmaz.
5. Bir şeye, bir eyleme başlanmış olmak: Yemeğe saat onda oturuldu.
* oturuşmak dönşl. f. Esk. Hızı kesilmek, yatışmak; sakinleşmek: "Ol od bu resme yedi gün yandı oturuşdu kimse anın katına varmağa mecâl bulmazdı" (Tefsir-i Ebilleys tercümesi, XV. yy.).
Kaynak: Büyük Larousse
Rüyada Kalkmak ve Oturmak
YORUMLAR