PİŞMEK gçz. f. 1. (Araç tümleci+) pişmek, gıdalardan söz ederken, yenebilecek duruma gelmesi, bir nesneden, bir maddeden söz ederke...
PİŞMEK gçz. f.
1. (Araç tümleci+) pişmek, gıdalardan söz ederken, yenebilecek duruma gelmesi, bir nesneden, bir maddeden söz ederken, hususi bir kullanıma elverişli duruma, kıvama ulaşması, katılaşması için ısının etkimesine bırakılmış olmak: Sebzeler, kaynar ve tuzlu suda pişmelidir. Bu çömlekler bin dereceye yakın bir ısıda pişer.
2. Tkz. Bir kimse sözkonusuysa, sıcaktan çok fazla derecede rahatsız olmak, bunalmak: Burada pişiyoruz. şu s esreleri açın küçük çapta.
3. Bedenin bır oölümünde pişik oluşmak: Çocuğun altı pişmiş.
4. Bir kimse sözkonusuysa, bir işe alışıp acemilikten kurtulmak; olgunlaşmak, bilgi ve tecrübe kazanmak: Çok az daha pişince, babası atölyenin yönetimini ona bırakacak, işin içinde pişmek.
5. Bir fikir, bir fiil, bir işten söz ederken, gelişmek: bir sonuca, bir çözüme kavuşabilecek aşamaya gelmek: Bu düşüncenin pişmesini beklemek gerek. Bu iş de bundan böyle pişti savılır işin pişmesi mizleyiciler yardımıyla hamurdan ayrılır.)
--Tekst. Pişmiş ipek, ileri derecede pişirme işleminden (zamk va da serisin yok etme) geçirilmiş ipek.
* pişirmek ettirg. f.
1. Bir besim (araç tümleci+) pişirmek, onu ısının etkimesine erteleyerek yenecek duruma getirmek: Balığı, sebzeleri pişirmek. Fırında, közde patates pişirmek. Hafifçe ateşte yahni pişirmek. Yemeği harlı ateşte bir sosu benmari usulüyle pişirmek.
2. Bir şeyi pişirmek, onu hususi bir kullanıma elverişli duruma getirmek için ısı etkisiyle sertleştirmek, değişimlere uğramasını sağlamak: Porseleni fırında pişirmek. Sırlı çanak çömleği pişirmek.
3. Bir şeyi pişirmek, o şey üstünde emek harcayarak onu iyice öğrenmek: Dersi pişirmek; o şeyi olgun ve gelişmiş duruma getirmek, derinleştirmek, yoğunlaştırmak: Tasannızı iyice piştikten sonra kesinleştiriniz.
4. Bir kimseyi pişirmek, o hiç kimseye tecrübe, bilgi kazandırmak, onu olgunlaştırmak: Yaşamış olduğu yıkım ı« felaketler onu iyice pişirdi.
5. Bir kimseyi pişirmek, bir ısı membaı ya da elbise vb. sözkonusuysa, o kimseyi rahatsız edip bunaltacak kadar ısıtmak, yakmak: Bu yün kazak beni pişirdi.
6. Pişirip kotarmak, bir işi eksiksiz şekilde yapmış olup bitirmek, tam olarak sonuçlandırmak.
* pişirilmek edilg. f. Pişirmek eylemine mevzu olmak.
* pişirtmek ettirg. f. Bir şeyi (araç tümleci+) [bir kimseye] pişirtmek, onu pişirmek eylemini (o hiç kimseye) yaptırmak: Kuru fasulye pişirtmek. Balığı fırında ve ağır ateşte pişirtmek. Aşçıya börek pişirtmek.
1. (Araç tümleci+) pişmek, gıdalardan söz ederken, yenebilecek duruma gelmesi, bir nesneden, bir maddeden söz ederken, hususi bir kullanıma elverişli duruma, kıvama ulaşması, katılaşması için ısının etkimesine bırakılmış olmak: Sebzeler, kaynar ve tuzlu suda pişmelidir. Bu çömlekler bin dereceye yakın bir ısıda pişer.
2. Tkz. Bir kimse sözkonusuysa, sıcaktan çok fazla derecede rahatsız olmak, bunalmak: Burada pişiyoruz. şu s esreleri açın küçük çapta.
3. Bedenin bır oölümünde pişik oluşmak: Çocuğun altı pişmiş.
4. Bir kimse sözkonusuysa, bir işe alışıp acemilikten kurtulmak; olgunlaşmak, bilgi ve tecrübe kazanmak: Çok az daha pişince, babası atölyenin yönetimini ona bırakacak, işin içinde pişmek.
5. Bir fikir, bir fiil, bir işten söz ederken, gelişmek: bir sonuca, bir çözüme kavuşabilecek aşamaya gelmek: Bu düşüncenin pişmesini beklemek gerek. Bu iş de bundan böyle pişti savılır işin pişmesi mizleyiciler yardımıyla hamurdan ayrılır.)
--Tekst. Pişmiş ipek, ileri derecede pişirme işleminden (zamk va da serisin yok etme) geçirilmiş ipek.
* pişirmek ettirg. f.
1. Bir besim (araç tümleci+) pişirmek, onu ısının etkimesine erteleyerek yenecek duruma getirmek: Balığı, sebzeleri pişirmek. Fırında, közde patates pişirmek. Hafifçe ateşte yahni pişirmek. Yemeği harlı ateşte bir sosu benmari usulüyle pişirmek.
2. Bir şeyi pişirmek, onu hususi bir kullanıma elverişli duruma getirmek için ısı etkisiyle sertleştirmek, değişimlere uğramasını sağlamak: Porseleni fırında pişirmek. Sırlı çanak çömleği pişirmek.
3. Bir şeyi pişirmek, o şey üstünde emek harcayarak onu iyice öğrenmek: Dersi pişirmek; o şeyi olgun ve gelişmiş duruma getirmek, derinleştirmek, yoğunlaştırmak: Tasannızı iyice piştikten sonra kesinleştiriniz.
4. Bir kimseyi pişirmek, o hiç kimseye tecrübe, bilgi kazandırmak, onu olgunlaştırmak: Yaşamış olduğu yıkım ı« felaketler onu iyice pişirdi.
5. Bir kimseyi pişirmek, bir ısı membaı ya da elbise vb. sözkonusuysa, o kimseyi rahatsız edip bunaltacak kadar ısıtmak, yakmak: Bu yün kazak beni pişirdi.
6. Pişirip kotarmak, bir işi eksiksiz şekilde yapmış olup bitirmek, tam olarak sonuçlandırmak.
* pişirilmek edilg. f. Pişirmek eylemine mevzu olmak.
* pişirtmek ettirg. f. Bir şeyi (araç tümleci+) [bir kimseye] pişirtmek, onu pişirmek eylemini (o hiç kimseye) yaptırmak: Kuru fasulye pişirtmek. Balığı fırında ve ağır ateşte pişirtmek. Aşçıya börek pişirtmek.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR