RIZA a. (at rıza'). 1. Esk. Razı olma, izin verme, kabullenme: Bu işte sizin de rızanız lüzumlu. 2. isteme, talep: Kendi rızasıy...
RIZA a. (at rıza').
1. Esk. Razı olma, izin verme, kabullenme: Bu işte sizin de rızanız lüzumlu.
2. isteme, talep: Kendi rızasıyla işten ayrıldı.
3. Hoşnutluk: Tanrı rızası için.
4. Rıza göstermek, herhangi bir mevzuda bir şeyi uygun bulmak, onun yapılmasına karşı çıkmamak, razı olmak, onamak. || Rızası olmak, izni olmak, "peki" demek. || Rızasını almak, bir iş için bir kimsenin onayını, iznini almak.
*Esk. Rızacu, razı etmek isteyen, razı etmeye çalışan. || Rıza-dade, razı olmuş, kabul etmiş: "Bunlardan birinin kuvvetini icra etmesinde ötekinin de buna rızadâde olmasında cemiyetin menfaati yoktur" (Ahmet Muammer ve Şükrü Kaya). || Rızamend, razı olan, boyun eğen. || Rıza-yı tarafeyn, karşılıklı hoşnutluk; iki tarafın da kabulü.
*Fels. Siyasal doktrinler tarihinde, bir yenenle bir yenilen içinde ya açıkça ve isteyerek ya da istemeyerek meydana getirilen antak kalma. (Bk anskl. böl.)
*Huk. Bir kimsenin kendi hukuksal durumuyla ilgili bir isteğini belirten irade açıklaması. || Bir kimsenin tek taraflı hukuksal işlemlerde açıklamış olduğu irade. || Rıza beyanı İRADE- AÇIKLAMASI. || Rıza fesadı * İRADE- BOZUKLUĞU. || Açık rıza. açık bir halde meydana getirilen irade bildirimi || Zımni rıza, örtülü bir halde meydana getirilen irade bildirimi.
*Tasav. Kulun, Tanrı'dan gelen her şeyi gönül hoşnutluğu ile karşılaması. (Bk. ansikl. böl.)
*ANSİKL. Fels. Siyasal otoriteyle ilgili konvansıyoncu kurama bakılırsa, yetke karşılıklı anlaşmalara (konvansiyonlara) dayanır ve bunun için de anlaşmaların bağladığı tarafların rızasını gerektirir Sadece, "rıza değişik biçimlerde gösterilir. Kimi zaman bir halk, yenenin egemenliğini kabule tabanca diretmesiyle razı edilir; kimi zaman de halk, kendi içinden gelmiş olarak bir hiç kimseye egemenlik otoritesi verir ve bunu tam ve eksiksiz bir özgürlükle yapar" (Pufendorf, Dejure naturae et gentium [Tabii hukuk ve devletler hukuku], 7, 7, 3.) Birinci durumda, zora dayanan ya da örtük bir rıza söz mevzusudur: eğer makul bir süre sonunda herhangi bir karşıcılık baş göstermezse, bunun, yenilenlerin rızası anlamına geldiği düşünülür. Rousseau benzer biçimde başka bazı siyasal düşünürlere göreyse, bu tür bir rıza kabul edilemez ve yenenin iktidarını hiçbir bakımdan meşru kılmaz: yenilenlerin suskunluğu, nza anlamına gelmez, rızanın açıkça belirtilmesi gerekir: “insan sadece zor altında tutulduğu sürece kuvvete boyun eğmek mecburiyetindedir." Bunun için, "ceza görmeden başkaldırabildiği an, bu şekilde davranması meşrudur" (Cemiyet sözleşmesi [Contrat social], 1, 3).
*Tasav. Tasavvufta makamlar denilen mistik erdemlerden biri de “nza"dır. ilk sufilerden es-Serrac, rızanın bu makamlardan yedincisi bulunduğunu söyler. Sadece tasavvufun gelişmesine koşut olarak nzanın sıralamadaki yeri de değişmiş olur. Tasavvuf ilke olarak evrendeki tüm varlık ve olayların kaynağının Tanrı bulunduğunu düşünür. Bu inanca bakılırsa Tanrı evrende ya cemal ya da celal sıfatlarıyla tecelli eder. Cemal sıfatının tecellisi iyilik, celal sıfatının tecellisi ise fenalık ve beladır. Sadece, Tanrı' tan gelen her şey temelde iyidir ve hoşnutlukla karşılanması gerekir. Bu makamdaki sufinin nefsi, nefs i raziye'dır. Bunu, Tanrı hoşnutluğuna ulaşmış olan nefs i merziye izler. Bu makamlara ulaşmış olan sufi hiçbir vakit sızlanmaz. Bundan dolayı beladan yakınan Tanrı'tan yakınmış olur. Sufiler Tanrı'tan hoşnutluklarını “Lütfün da hoş, kahrın da hoş" özdeyişiyle dile getirirler.
1. Esk. Razı olma, izin verme, kabullenme: Bu işte sizin de rızanız lüzumlu.
2. isteme, talep: Kendi rızasıyla işten ayrıldı.
3. Hoşnutluk: Tanrı rızası için.
4. Rıza göstermek, herhangi bir mevzuda bir şeyi uygun bulmak, onun yapılmasına karşı çıkmamak, razı olmak, onamak. || Rızası olmak, izni olmak, "peki" demek. || Rızasını almak, bir iş için bir kimsenin onayını, iznini almak.
*Esk. Rızacu, razı etmek isteyen, razı etmeye çalışan. || Rıza-dade, razı olmuş, kabul etmiş: "Bunlardan birinin kuvvetini icra etmesinde ötekinin de buna rızadâde olmasında cemiyetin menfaati yoktur" (Ahmet Muammer ve Şükrü Kaya). || Rızamend, razı olan, boyun eğen. || Rıza-yı tarafeyn, karşılıklı hoşnutluk; iki tarafın da kabulü.
*Fels. Siyasal doktrinler tarihinde, bir yenenle bir yenilen içinde ya açıkça ve isteyerek ya da istemeyerek meydana getirilen antak kalma. (Bk anskl. böl.)
*Huk. Bir kimsenin kendi hukuksal durumuyla ilgili bir isteğini belirten irade açıklaması. || Bir kimsenin tek taraflı hukuksal işlemlerde açıklamış olduğu irade. || Rıza beyanı İRADE- AÇIKLAMASI. || Rıza fesadı * İRADE- BOZUKLUĞU. || Açık rıza. açık bir halde meydana getirilen irade bildirimi || Zımni rıza, örtülü bir halde meydana getirilen irade bildirimi.
*Tasav. Kulun, Tanrı'dan gelen her şeyi gönül hoşnutluğu ile karşılaması. (Bk. ansikl. böl.)
*ANSİKL. Fels. Siyasal otoriteyle ilgili konvansıyoncu kurama bakılırsa, yetke karşılıklı anlaşmalara (konvansiyonlara) dayanır ve bunun için de anlaşmaların bağladığı tarafların rızasını gerektirir Sadece, "rıza değişik biçimlerde gösterilir. Kimi zaman bir halk, yenenin egemenliğini kabule tabanca diretmesiyle razı edilir; kimi zaman de halk, kendi içinden gelmiş olarak bir hiç kimseye egemenlik otoritesi verir ve bunu tam ve eksiksiz bir özgürlükle yapar" (Pufendorf, Dejure naturae et gentium [Tabii hukuk ve devletler hukuku], 7, 7, 3.) Birinci durumda, zora dayanan ya da örtük bir rıza söz mevzusudur: eğer makul bir süre sonunda herhangi bir karşıcılık baş göstermezse, bunun, yenilenlerin rızası anlamına geldiği düşünülür. Rousseau benzer biçimde başka bazı siyasal düşünürlere göreyse, bu tür bir rıza kabul edilemez ve yenenin iktidarını hiçbir bakımdan meşru kılmaz: yenilenlerin suskunluğu, nza anlamına gelmez, rızanın açıkça belirtilmesi gerekir: “insan sadece zor altında tutulduğu sürece kuvvete boyun eğmek mecburiyetindedir." Bunun için, "ceza görmeden başkaldırabildiği an, bu şekilde davranması meşrudur" (Cemiyet sözleşmesi [Contrat social], 1, 3).
*Tasav. Tasavvufta makamlar denilen mistik erdemlerden biri de “nza"dır. ilk sufilerden es-Serrac, rızanın bu makamlardan yedincisi bulunduğunu söyler. Sadece tasavvufun gelişmesine koşut olarak nzanın sıralamadaki yeri de değişmiş olur. Tasavvuf ilke olarak evrendeki tüm varlık ve olayların kaynağının Tanrı bulunduğunu düşünür. Bu inanca bakılırsa Tanrı evrende ya cemal ya da celal sıfatlarıyla tecelli eder. Cemal sıfatının tecellisi iyilik, celal sıfatının tecellisi ise fenalık ve beladır. Sadece, Tanrı' tan gelen her şey temelde iyidir ve hoşnutlukla karşılanması gerekir. Bu makamdaki sufinin nefsi, nefs i raziye'dır. Bunu, Tanrı hoşnutluğuna ulaşmış olan nefs i merziye izler. Bu makamlara ulaşmış olan sufi hiçbir vakit sızlanmaz. Bundan dolayı beladan yakınan Tanrı'tan yakınmış olur. Sufiler Tanrı'tan hoşnutluklarını “Lütfün da hoş, kahrın da hoş" özdeyişiyle dile getirirler.
Kaynak: Büyük Larousse
Zübeyde Hanım'la Ali Rıza Efendi'nin babalarının adları nedir?
Ahmed Rıza
Rıza Çalımbay
YORUMLAR