SALDIRGANLIK a. 1. Saldırgan bir kimsenin yapısı, tutumu, eğilimi. 2. Saldırganca davranış. *Nebat patol. Fitopatojen bir etkenin ...
SALDIRGANLIK a.
1. Saldırgan bir kimsenin yapısı, tutumu, eğilimi.
2. Saldırganca davranış.
*Nebat patol. Fitopatojen bir etkenin iki özelliğinden biri (diğeri hastalık yapma gücüdür). [Duyarlı bir konakla hastalığın şiddeti asalağın ya da mikrobun bu niteliği ile ölçülür.]
*Etol, iki ya da daha çok hayvanın çatıştığı tür içi ya da türlerarası etkileşim: tehditler, hücum, kavgalar, vb. (Saldırgan davranışlar, gerek kişinin ve türün yaşamını sürdürmesinde, gerek toplu yaşayan öbeklere özgü iç dinamiğin yaratılmasında mühim etmenlerdir.) [Bk. ansikl. böl.]
*Psikan. Saldırma dürtüsünün gerçek ya da fantazmalı belirimlerinin tümü. (Bk. ansikl. böl.)
*Siyas. bil. Internasyonal anlaşmazlıkların çözümünde zora başvurmayı öncelikli bir yol olarak gören öğreti ya da tutum.
*ANSİKL. Etol. Saldırganlık canlı varlığın temel içgüdüsel dürtülerinden biri sayıldığı benzer biçimde (M. Lorenz), çeşitli davranış konularının (cinsellik, beslenme, vb.) bileşimine girerek onları bütûnleyen bir "altiçgüdü" (N. Tinbergen) olarak da nitelenmiştir. Saldırgan davranışlar değişik türler içinde görülebildiği benzer biçimde aynı tür içinde de görülebilir Bununla beraber, “mobbing"in (ötücükuşların yırtıcı kuşlara saldırarak hırpalamaları) tersine, bir canlının başka bir canlıyı avlaması çoğu zaman saldırganlık sayılmaz. Saldırgan ilişkilerin çoğunda tarafların her biri aynı ekolojik alanda yaşayanlardır. Saldırgan ilişkiler çeşitli olduğundan bazı bilim adamları bu terimi sınıflandırmaya yönelmişlerdir. Mesela K. E. Moyer (1968) saldırganlığı sekiz kategoriye ayırır: korkudan ileri gelen saldırganlık; aynı türden iki adam arasındaki rekabetten doğan saldırganlık; avcı hayvanın saldırganlığı; rahatsız olmaktan (acı, yoksunluk) doğan saldırganlık; barınma alanını korumak için saldırganlık; yavruları korumak için çaba sarfetmek için saldırganlık; cinsel saldırganlık; vasıta niteliğindeki saldırganlık (saldırgan davranışları güçlendiren bir ödünleme sisteminin yol açmış olduğu saldırganlık).
Saldırgan etkileşimlerin kökeninde genetik bir niçin yatar. Saldırgan davranışlarda bu bakımdan özgül bir çeşitlilik görülür; bu davranışlar omurgalılarda omurgasızlara gore daha sıktır; kararsız ekosistemlerde kesin ekosistemlere gore daha çok gerçekleşir. Saldırganlığın genetik dayanağı farelerde doğrulanmıştır: mesela, yumuşak huylu annelerin büyüttüğü saldırgan soydan fareler, saldırgan huylu annelerin büyütüğü yumuşak huylu yavrulara gore daha saldırgan olurlar. Bu genetik temel, saldırgan etkileşimlerde kullanılan motor eylemlerin özgüllüğünde de kendini gösterir: geyikler boynuzlannı, yalnız başka geyiklere karşı savaşmak için kullanırlar; sığırlar birbirleriyle alın alına gelmiş olarak dövüşürler, vb.
Saldırganlık davranışları kalıplaşmış niteliktedir ve harekete geçirici ve köstekleyici bazı uyarı sistemlerinin yönettiği, türe özgü tipik davranışlarla kendini gösterir. Bu uyaranların doğası çeşitlidir: görsel olabilir (renk, şekil, hareket), ses ya da koku olabilir. Mesela, yeşil kertenkelelerde bedenin yeşil rengiyle gerdanın mavi rengi erkeklerde kavga isteği uyandırır; buna karşılık saldırganlıkları, dişilerin karşısında kokusal özellikler sebebiyle yatışır. K. Lorenz, boyayıp renklendirdiği bir dişiyi gören bir adam kertenkelenin dişiye ilkin iyi mi saldırdığını, fakat iki hayvan birbirine yaklaşınca kokusal temas sebebiyle saldırının iyi mi ansızın sona erdiğini göstermiştir.
Yavruları korumak için bazı engelleyici mekanizmalar devreye girdiğinden tüm hayvanlar üreme döneminde çok saldırgan olurlar. Dişi hindi yuvanın civarlarında kımıldayan bir şey görünce (görsel dürtü) saldırıya geçer, fakat palazların çığlıklarıyla saldırganlığı yatışır: sağır bir hindiyse seslerini algılayamadığı için kendi yavrularını öldürür.
Bir başka mühim saldırganlık sebebi de yaşama alanına başkalarını sokmama duygusudur. "Mülk sahibi" hayvan,kendi arazisi içinde, rakip görmüş olduğu her hayvana saldırır; bu saldırının sertliği rakibin yaşama alanı merkezine yakın ya da uzak olmasına bağlı olarak değişmiş olur. Oysa hayvan kendi yaşama alanı dışına çıktığında saldırganlığı yatışır ve daha uysal bir tavır takınır.
Toplu yaşayan saldırgan türlerde, bir aşama sırası kurularak saldırganlık düzene sokulur: belirleyici birkaç karşı karşıya gelme (boy ölçüşme) sonunda her hayvan toplulukta belirli bir yer edinir ve nerede olursa olsun kendinden daha üstün bir bireyle karşılaştığında ona boyun eğer. Bu şekilde- ce her grup içinde göreceli bir denge kurularak gerçek kavgaların sayısı azalır.
Bir kişinin belli bir durum karşısında iki davranış tipinden (mesela dövüşmek ya da kaçmak) birini seçmek olanağı var ise karşı karşıya bulunmuş olduğu problemi bir çok vakit yer değiştirerek çözmeye çalışır: sihlidgillerc eşeleme, martılarda tüyleri tımar etme vb. Evrim süreci içinde bu davranışların yinelenmesi gerçek birer törene dönüşmüştür. Birbirine yakın türlerin davranışlannın karşılaştırılması bunu açıkça göstermektedir: aslolan saldırının ön emaresi niteliğindeki çeşitli davranışlar değişmez bir seviye içinde, yinelemeli öğelerle sürer gider. Tüm bu hususi durumlar, davranışların birer emare olarak etkinliğini artırır: merasim düzeninde meydana getirilen hareketlerin yıldırma ve korkutmayı gerçek kavganın yerine geçirerek iletişime destek sunar. Bazı türlerde yatıştırma davranışları ortaya çıkar Bunlar başka davranış biçimlerine öykünme biçiminde olabileceği benzer biçimde (cinsel çağrı, çocuksu davranış vb.) saldırgan bir işaretin saptırılması biçimine de dönüşebilir.
Saldırganlık, değişik bazı mekanizmalarla bir düzene bağlanmış ve bir seviyede denetim altına alınmıştır. Bir kişinin önceki deneyleri sonraki saldırgan tutumunun biçimini ve sertliğini etkisinde bırakır. J. R Scott, kavgayı kazanmaya alışmış farelerin daha saldırgan bulunduğunu, oysa sık sık okşanan farelerin yumuşak davrandığını göstermiştir.
Omurgalılarda içsalgı sistemi, saldırgan davranışların düzeninde mühim rol oynar. Öinsel hormonlar kişinin uyarılganlığını artırır. Adam bataklık tavuğuna erkeklik hormonu verilmesi yaşama alanını müdafa saldırganlığını artırır (A. VVatson), buna karşılık kısırlaştırma, saldırganlığı mühim seviyede azaltır. Bu son tepki genel değildir, R Karli kısırlaştırmanın katil sıçanların fareleri öldürmesine engel olmadığını göstermiştir. Dişide, âdet çevrimi esnasında hormon düzeninde meydana gelen değişimler davranışları etkilemektedir: dişi dağsıçanı östrus esnasında adama daha azca saldırır Böbreküstü bezleri stres durumlarında işe karışır. Yabancı farelerin kokusu bu hayvanlarda kortikoit salgısının artmasına niçin olur (R Ropartz).
üst sinir merkezleri de saldırgan eylemlerin denetiminde etkili görünmektedir; J. M. R. Delgado'nun yapmış olduğu bir gözlem bunu göstermektedir: Delgado bir maymun topluluğunda egemen kişinin beynindeki bazı bölgeleri elektrikle uyutup saldırgan davranışı tutuklaştırarak hiyerarşik yapıyı değiştirince, üstünlüğün topluluktaki başarı kazanabilen başka maymunlara geçtiğini gözlemiştir. Sıçanlarla sulh içinde bir arada yaşamaya alışmış bir kedinin beyninin uyarılması onda şiddetli saldırganlık tepkileri uyandırmaktadır (J. Flynn). Saldırganlık, hiddet ve korku tepkileri hipotalamusun uyarılmasıyla da sağlanabilir. E. S. Valenstein'a gore, beyindeki belli bir noktanın uyarılması, hayvanın iç ve dış ortamındaki öğelere uygun olarak kimi zaman şu, kimi zaman bu davranışla kendini gösteren ve her tür için karakteristik olan bazı tepkiler doğurur. Aynı şekilde, psikoşirürji, bazı bireylerin saldırgan tepkilerinde devamlı bir değişim sağlamak amacıyla çeşitli beyinsel yapıları tahrip edebilmektedir; fakat bu ameliyatlar (bir ya da iki yandaki bademciklerin çıkarılması, hipotalamusun arka orta bölümünün kesilmesi, vb.) başka çeşit davranışlarda da ağır bozukluklara yol açmaktadır. Psikotrop ilaçların verilmesi de bazı bireylerde saldırganlığı azaltıcı tesir gösterir; üstelik bu ilaçların mühim bir yararı vardır: ilaçların tesirleri saldırganlığı denetim sınırını aşsa bile (bari başlangıçta) ilaç kesildiğinde kişi tekrardan eski haline döner.
*Psikan. Saldırganlık mevzusundaki freud- cu görüş, dürtüler kuramına koşut olarak bazı değişikliklere uğradı. Freud önceleri, Adler'in daha 1908'de ileri sürdüğü görüşü, doğrusu saldırganlık davranışlarının temelinde özgül bir dürtünün bulunmuş olduğu görüşünü kabul etmemişti. Freud'a gore, bu özgüllük her dürtüde bulunan bir özellikti, bundan dolayı dürtü, engelleri aşmaya yönelen zorlayıcı bir itkiydi. 1920'de ölüm dürtüsünün ileri sürülmesiyle beraber, bu anlayışta bir değişim olduğu söylenebilir. Nitekim Freud, sadizmi, ölüm dürtüsünün, direkt doğruya cinsel dürtünün hizmetine verilen bir bölümüyle açıklıyordu. Erojen mazoşizmin temelinde de aynı dürtünün bir başka kısmı yer alıyordu ve bu bölüm, cinsel uyarılmayla libidoya bağlı olduğu organizma içinde kalıyordu. Böylece Freud, saldırma dürtüsünü, dışa yönelik ölüm dürtüsünün ifadesi olarak görüyordu.
1. Saldırgan bir kimsenin yapısı, tutumu, eğilimi.
2. Saldırganca davranış.
*Nebat patol. Fitopatojen bir etkenin iki özelliğinden biri (diğeri hastalık yapma gücüdür). [Duyarlı bir konakla hastalığın şiddeti asalağın ya da mikrobun bu niteliği ile ölçülür.]
*Etol, iki ya da daha çok hayvanın çatıştığı tür içi ya da türlerarası etkileşim: tehditler, hücum, kavgalar, vb. (Saldırgan davranışlar, gerek kişinin ve türün yaşamını sürdürmesinde, gerek toplu yaşayan öbeklere özgü iç dinamiğin yaratılmasında mühim etmenlerdir.) [Bk. ansikl. böl.]
*Psikan. Saldırma dürtüsünün gerçek ya da fantazmalı belirimlerinin tümü. (Bk. ansikl. böl.)
*Siyas. bil. Internasyonal anlaşmazlıkların çözümünde zora başvurmayı öncelikli bir yol olarak gören öğreti ya da tutum.
*ANSİKL. Etol. Saldırganlık canlı varlığın temel içgüdüsel dürtülerinden biri sayıldığı benzer biçimde (M. Lorenz), çeşitli davranış konularının (cinsellik, beslenme, vb.) bileşimine girerek onları bütûnleyen bir "altiçgüdü" (N. Tinbergen) olarak da nitelenmiştir. Saldırgan davranışlar değişik türler içinde görülebildiği benzer biçimde aynı tür içinde de görülebilir Bununla beraber, “mobbing"in (ötücükuşların yırtıcı kuşlara saldırarak hırpalamaları) tersine, bir canlının başka bir canlıyı avlaması çoğu zaman saldırganlık sayılmaz. Saldırgan ilişkilerin çoğunda tarafların her biri aynı ekolojik alanda yaşayanlardır. Saldırgan ilişkiler çeşitli olduğundan bazı bilim adamları bu terimi sınıflandırmaya yönelmişlerdir. Mesela K. E. Moyer (1968) saldırganlığı sekiz kategoriye ayırır: korkudan ileri gelen saldırganlık; aynı türden iki adam arasındaki rekabetten doğan saldırganlık; avcı hayvanın saldırganlığı; rahatsız olmaktan (acı, yoksunluk) doğan saldırganlık; barınma alanını korumak için saldırganlık; yavruları korumak için çaba sarfetmek için saldırganlık; cinsel saldırganlık; vasıta niteliğindeki saldırganlık (saldırgan davranışları güçlendiren bir ödünleme sisteminin yol açmış olduğu saldırganlık).
Saldırgan etkileşimlerin kökeninde genetik bir niçin yatar. Saldırgan davranışlarda bu bakımdan özgül bir çeşitlilik görülür; bu davranışlar omurgalılarda omurgasızlara gore daha sıktır; kararsız ekosistemlerde kesin ekosistemlere gore daha çok gerçekleşir. Saldırganlığın genetik dayanağı farelerde doğrulanmıştır: mesela, yumuşak huylu annelerin büyüttüğü saldırgan soydan fareler, saldırgan huylu annelerin büyütüğü yumuşak huylu yavrulara gore daha saldırgan olurlar. Bu genetik temel, saldırgan etkileşimlerde kullanılan motor eylemlerin özgüllüğünde de kendini gösterir: geyikler boynuzlannı, yalnız başka geyiklere karşı savaşmak için kullanırlar; sığırlar birbirleriyle alın alına gelmiş olarak dövüşürler, vb.
Saldırganlık davranışları kalıplaşmış niteliktedir ve harekete geçirici ve köstekleyici bazı uyarı sistemlerinin yönettiği, türe özgü tipik davranışlarla kendini gösterir. Bu uyaranların doğası çeşitlidir: görsel olabilir (renk, şekil, hareket), ses ya da koku olabilir. Mesela, yeşil kertenkelelerde bedenin yeşil rengiyle gerdanın mavi rengi erkeklerde kavga isteği uyandırır; buna karşılık saldırganlıkları, dişilerin karşısında kokusal özellikler sebebiyle yatışır. K. Lorenz, boyayıp renklendirdiği bir dişiyi gören bir adam kertenkelenin dişiye ilkin iyi mi saldırdığını, fakat iki hayvan birbirine yaklaşınca kokusal temas sebebiyle saldırının iyi mi ansızın sona erdiğini göstermiştir.
Yavruları korumak için bazı engelleyici mekanizmalar devreye girdiğinden tüm hayvanlar üreme döneminde çok saldırgan olurlar. Dişi hindi yuvanın civarlarında kımıldayan bir şey görünce (görsel dürtü) saldırıya geçer, fakat palazların çığlıklarıyla saldırganlığı yatışır: sağır bir hindiyse seslerini algılayamadığı için kendi yavrularını öldürür.
Bir başka mühim saldırganlık sebebi de yaşama alanına başkalarını sokmama duygusudur. "Mülk sahibi" hayvan,kendi arazisi içinde, rakip görmüş olduğu her hayvana saldırır; bu saldırının sertliği rakibin yaşama alanı merkezine yakın ya da uzak olmasına bağlı olarak değişmiş olur. Oysa hayvan kendi yaşama alanı dışına çıktığında saldırganlığı yatışır ve daha uysal bir tavır takınır.
Toplu yaşayan saldırgan türlerde, bir aşama sırası kurularak saldırganlık düzene sokulur: belirleyici birkaç karşı karşıya gelme (boy ölçüşme) sonunda her hayvan toplulukta belirli bir yer edinir ve nerede olursa olsun kendinden daha üstün bir bireyle karşılaştığında ona boyun eğer. Bu şekilde- ce her grup içinde göreceli bir denge kurularak gerçek kavgaların sayısı azalır.
Bir kişinin belli bir durum karşısında iki davranış tipinden (mesela dövüşmek ya da kaçmak) birini seçmek olanağı var ise karşı karşıya bulunmuş olduğu problemi bir çok vakit yer değiştirerek çözmeye çalışır: sihlidgillerc eşeleme, martılarda tüyleri tımar etme vb. Evrim süreci içinde bu davranışların yinelenmesi gerçek birer törene dönüşmüştür. Birbirine yakın türlerin davranışlannın karşılaştırılması bunu açıkça göstermektedir: aslolan saldırının ön emaresi niteliğindeki çeşitli davranışlar değişmez bir seviye içinde, yinelemeli öğelerle sürer gider. Tüm bu hususi durumlar, davranışların birer emare olarak etkinliğini artırır: merasim düzeninde meydana getirilen hareketlerin yıldırma ve korkutmayı gerçek kavganın yerine geçirerek iletişime destek sunar. Bazı türlerde yatıştırma davranışları ortaya çıkar Bunlar başka davranış biçimlerine öykünme biçiminde olabileceği benzer biçimde (cinsel çağrı, çocuksu davranış vb.) saldırgan bir işaretin saptırılması biçimine de dönüşebilir.
Saldırganlık, değişik bazı mekanizmalarla bir düzene bağlanmış ve bir seviyede denetim altına alınmıştır. Bir kişinin önceki deneyleri sonraki saldırgan tutumunun biçimini ve sertliğini etkisinde bırakır. J. R Scott, kavgayı kazanmaya alışmış farelerin daha saldırgan bulunduğunu, oysa sık sık okşanan farelerin yumuşak davrandığını göstermiştir.
Omurgalılarda içsalgı sistemi, saldırgan davranışların düzeninde mühim rol oynar. Öinsel hormonlar kişinin uyarılganlığını artırır. Adam bataklık tavuğuna erkeklik hormonu verilmesi yaşama alanını müdafa saldırganlığını artırır (A. VVatson), buna karşılık kısırlaştırma, saldırganlığı mühim seviyede azaltır. Bu son tepki genel değildir, R Karli kısırlaştırmanın katil sıçanların fareleri öldürmesine engel olmadığını göstermiştir. Dişide, âdet çevrimi esnasında hormon düzeninde meydana gelen değişimler davranışları etkilemektedir: dişi dağsıçanı östrus esnasında adama daha azca saldırır Böbreküstü bezleri stres durumlarında işe karışır. Yabancı farelerin kokusu bu hayvanlarda kortikoit salgısının artmasına niçin olur (R Ropartz).
üst sinir merkezleri de saldırgan eylemlerin denetiminde etkili görünmektedir; J. M. R. Delgado'nun yapmış olduğu bir gözlem bunu göstermektedir: Delgado bir maymun topluluğunda egemen kişinin beynindeki bazı bölgeleri elektrikle uyutup saldırgan davranışı tutuklaştırarak hiyerarşik yapıyı değiştirince, üstünlüğün topluluktaki başarı kazanabilen başka maymunlara geçtiğini gözlemiştir. Sıçanlarla sulh içinde bir arada yaşamaya alışmış bir kedinin beyninin uyarılması onda şiddetli saldırganlık tepkileri uyandırmaktadır (J. Flynn). Saldırganlık, hiddet ve korku tepkileri hipotalamusun uyarılmasıyla da sağlanabilir. E. S. Valenstein'a gore, beyindeki belli bir noktanın uyarılması, hayvanın iç ve dış ortamındaki öğelere uygun olarak kimi zaman şu, kimi zaman bu davranışla kendini gösteren ve her tür için karakteristik olan bazı tepkiler doğurur. Aynı şekilde, psikoşirürji, bazı bireylerin saldırgan tepkilerinde devamlı bir değişim sağlamak amacıyla çeşitli beyinsel yapıları tahrip edebilmektedir; fakat bu ameliyatlar (bir ya da iki yandaki bademciklerin çıkarılması, hipotalamusun arka orta bölümünün kesilmesi, vb.) başka çeşit davranışlarda da ağır bozukluklara yol açmaktadır. Psikotrop ilaçların verilmesi de bazı bireylerde saldırganlığı azaltıcı tesir gösterir; üstelik bu ilaçların mühim bir yararı vardır: ilaçların tesirleri saldırganlığı denetim sınırını aşsa bile (bari başlangıçta) ilaç kesildiğinde kişi tekrardan eski haline döner.
*Psikan. Saldırganlık mevzusundaki freud- cu görüş, dürtüler kuramına koşut olarak bazı değişikliklere uğradı. Freud önceleri, Adler'in daha 1908'de ileri sürdüğü görüşü, doğrusu saldırganlık davranışlarının temelinde özgül bir dürtünün bulunmuş olduğu görüşünü kabul etmemişti. Freud'a gore, bu özgüllük her dürtüde bulunan bir özellikti, bundan dolayı dürtü, engelleri aşmaya yönelen zorlayıcı bir itkiydi. 1920'de ölüm dürtüsünün ileri sürülmesiyle beraber, bu anlayışta bir değişim olduğu söylenebilir. Nitekim Freud, sadizmi, ölüm dürtüsünün, direkt doğruya cinsel dürtünün hizmetine verilen bir bölümüyle açıklıyordu. Erojen mazoşizmin temelinde de aynı dürtünün bir başka kısmı yer alıyordu ve bu bölüm, cinsel uyarılmayla libidoya bağlı olduğu organizma içinde kalıyordu. Böylece Freud, saldırma dürtüsünü, dışa yönelik ölüm dürtüsünün ifadesi olarak görüyordu.
Kaynak: Büyük Larousse
Çocuklarda Saldırganlık ve Asabiyet
Çocukta Saldırganlık
İlişkisel Saldırganlık
YORUMLAR