SANATÇI a. 1. Güzel sanatlardan ya da zanaatçılıktan daha üst bir düzeyde süsleme sanatlarından birini meslek edinmiş kimse (Bk. ans...
SANATÇI a.
1. Güzel sanatlardan ya da zanaatçılıktan daha üst bir düzeyde süsleme sanatlarından birini meslek edinmiş kimse (Bk. anslkl. böl.)
2. Güzellik duygusu olan, bir sanat yapıtı yaratabilecek gücü bulunan kimse: Bir sanatçı duyarlığına haiz olmak.
3. Bir tiyatro, beyaz perde vb. yapıtında oynayan, bir müzik yapıtını yorumlayan kimse: Tiyatro sanatçısı. Beyazperde sanatçısı. Ses sanatçısı. Büyük bir sanatçı.
*Koregr. Konuk sanatçı, sözleşmeyle bağlı olduğu kumpanyadan başka bir topluluk tarafınca, belli bir süre için ekibe alınan ve temsil başına ücret alan yıldız ya da solist.
*AnsİKL. Sanat tarihçisi E. H. Gombrich, 1960'a doğru “Gerçekte kendi başına sanat yoktur, yalnızca sanatçılar vardır†diye yazar. Oysa, XIX. yy.'a gelinceye dek, en azından günümüzdeki anlamında, doğrusu bireysel bir yaratıcılık ortaya koyan şahıs olarak sanatçı yoktur. Ortaçağ'da sanatçı zanaatçıdan ayırt edilmişti; ufak dükkânlarında, yaratıcı ile uygulaman içinde iş ayrımı hemen hemen kurulmamıştı. İtalyan Röne sansı atölyesiyle beraber, sanatçı bir fikir adamı oldu. Buna karşılık XV. yy.'da Almanya'da Dürer, bu konuma gelebilen nadir ressamlardan biridir. Fransa'da XVII. yy.'da, güzel sanatlar hâlâ (loncalar ya da bir ustanın yönetiminde atölyeler olarak örgütlenmiş) genel endüstri sınıflaması içinde yer alır; “sanatçılarâ€, ürünlerini satabilmek için, tabelası olan bir dükkâna muhtaçtır. Sanatçının iktisadi-toplumsal özgürlüğünü tanıma yolunda ilk adımlar, sadece yüzyılın ortalanna doğru ilk "kralın olağan ressamı†unvanlarının verilmesi ve Krallık fotoğraf ve heykel akademisi'nin kurulmasıyla (1648) atıldı. Sanatçının ikili konumunu (yarı işçi, yarı patron) düzeltme yolunda karşılaşılan güçlüklerin de gösterdiği benzer biçimde, bu süreç hemen hemen tamamlanmamıştır.
1. Güzel sanatlardan ya da zanaatçılıktan daha üst bir düzeyde süsleme sanatlarından birini meslek edinmiş kimse (Bk. anslkl. böl.)
2. Güzellik duygusu olan, bir sanat yapıtı yaratabilecek gücü bulunan kimse: Bir sanatçı duyarlığına haiz olmak.
3. Bir tiyatro, beyaz perde vb. yapıtında oynayan, bir müzik yapıtını yorumlayan kimse: Tiyatro sanatçısı. Beyazperde sanatçısı. Ses sanatçısı. Büyük bir sanatçı.
*Koregr. Konuk sanatçı, sözleşmeyle bağlı olduğu kumpanyadan başka bir topluluk tarafınca, belli bir süre için ekibe alınan ve temsil başına ücret alan yıldız ya da solist.
*AnsİKL. Sanat tarihçisi E. H. Gombrich, 1960'a doğru “Gerçekte kendi başına sanat yoktur, yalnızca sanatçılar vardır†diye yazar. Oysa, XIX. yy.'a gelinceye dek, en azından günümüzdeki anlamında, doğrusu bireysel bir yaratıcılık ortaya koyan şahıs olarak sanatçı yoktur. Ortaçağ'da sanatçı zanaatçıdan ayırt edilmişti; ufak dükkânlarında, yaratıcı ile uygulaman içinde iş ayrımı hemen hemen kurulmamıştı. İtalyan Röne sansı atölyesiyle beraber, sanatçı bir fikir adamı oldu. Buna karşılık XV. yy.'da Almanya'da Dürer, bu konuma gelebilen nadir ressamlardan biridir. Fransa'da XVII. yy.'da, güzel sanatlar hâlâ (loncalar ya da bir ustanın yönetiminde atölyeler olarak örgütlenmiş) genel endüstri sınıflaması içinde yer alır; “sanatçılarâ€, ürünlerini satabilmek için, tabelası olan bir dükkâna muhtaçtır. Sanatçının iktisadi-toplumsal özgürlüğünü tanıma yolunda ilk adımlar, sadece yüzyılın ortalanna doğru ilk "kralın olağan ressamı†unvanlarının verilmesi ve Krallık fotoğraf ve heykel akademisi'nin kurulmasıyla (1648) atıldı. Sanatçının ikili konumunu (yarı işçi, yarı patron) düzeltme yolunda karşılaşılan güçlüklerin de gösterdiği benzer biçimde, bu süreç hemen hemen tamamlanmamıştır.
Kaynak: Büyük Larousse
Sanat, zanaat, sanatçı ve zanaatçı nedir?
Sanatçı ve zanaatçı arasındaki ilişki nedir?
Sanat nedir?
YORUMLAR