Sefaretname Nedir, Ne Demek, Anlamı ve Açıklaması. Sefaretname hakkında bilgi. 1720 senesinde Fransa’ya elçi olarak gönderilen Yirmi sekiz Ç...
Sefaretname Nedir, Ne Demek, Anlamı ve Açıklaması. Sefaretname hakkında bilgi.
1720 senesinde Fransa’ya elçi olarak gönderilen Yirmi sekiz Çelebi Mehmet Efendi, “Sefaretname” ismi verilen eserinde, Paris’te ilgi çekici bulmuş olduğu türlü mevzuları anlatır; bir takım törenlerden söz eder ve bir takım kurumları tanıtır.
Alt taraftaki parçada, opera ve operadaki bir temsil anlatılıyor. Burada bununla birlikte, operayı ilk kez gören bir kişinin gözlem ve izlenimlerini de buluyoruz.
Sefaretnameler, bu şekilde ilgi çekici ve bilinmeyen yerlerle ilgili konulardan söz etmiş olduğu için birer seyahat eseri sayılır. Bunun Avrupa’ya bir pencere açmış olması bakımından da kıymeti vardır.
Yazar, gördüklerini oldukça açık olarak hikâye ediyor.
PARİSTE OPERA
Paris şehrine mahsus bir oyun varmış ki opera derlermiş, tuhaf sanatlar gösterirlermiş, büyük toplantı olurmuş. Kibar-ı kent varırlar ve vasi dahi çoğun varıp kral dahi arasıra gelirmiş.
Bigün entrodüktör, mahut kral tarafınca bir hento getirip tebeamızla bizi âhp gittik. Vasî’nin sarayına bitişik bir yere vardık. Ol mahall-i mahsus opera için yapılmış. Rütbelerine bakılırsa her insanın oturacak yeri var. Bizi kral oturmuş olduğu yere götürdüler. Kırmızı kadife ile döşenmişti. Vasî dahi gelmiş, yerine oturdu. Erkekler ve hanımlar ile dolmuştu ve yüzden fazla envâ-ı saz hazırdı.
Akşama bir saat vardı. Her taraf kapalı olmakla yüz balmumu yanmış ve billur avizelerde dahi hesapsız mumlar yanmıştı. Ol mahal ziyade özentili yapılıp tümce trapzanlan ve amudları ve dört duvarı ve sakf ı sırma işlemeli olup ve gelen hanımlar dibalara ve cevherlere müstağrak olup mumların şu’leşinden bir hâlet-fezâ parıltı zuhur etmiştir ki tâbir olunamaz. Karşımızda sazendeler oturmuş olduğu mahalde bir münakkaş büyük perde asmışlardı. Tamam yerleştikten sonrasında nagâh ol perde kalkıp arkasından bir büyük saray zuhur eyledi. Sarayda oyuncular libas-ı mahsuslarıy-la ve yirmi kadar perînevker murassa libas ve fistanlarıyla meclise yine ışık saçıp sazlar dahi hep aniden musikiye başladılar. Bir miktar raks olunup ondan sonrasında operaya başladılar.
Bunun esası bir hikâyeyi mücessem göstermek. Her hikâyeyi bir kitap edip basmışlar. Cem’an otuz kitap olmuş. Her birinin ismi var. Her mecliste bir hikâyeyi hemen hemen zuhur ediyor şeklinde gösterirler. Bizim olduğumuz mecliste bîr padişah varmış, bir gayri padişahın kızına aşık olmuş ve onunla evlenmek istemiş, amma kız dahi bir gayrı padişahın oğluna aşıkmış. Aralarında geçen sergüzeştleri aynıyla gösterdiler. Meselâ, padişah, kızın bahçesine varacak oldu, gözümüzün Önündeki saray aniden gaib olup yerine bir bahçe zuhur etti ki, limon ve turunç ağaçlarıyla dopdoluydu. Bir zaman oldu ki tazarru’ ve niyaz için kiliseye varacak oldu, olbahçe yerine derhal bir büyük kilise zahir oldu. Türlü türlü sihirler; gösterdiler ve gökten bulut ile adamlar indirip yerden adamlar uçurdular. Netice-i kelâm ol kadar hayret-fezâ şeyler gösterdiler ki hele görülmedikçe güven olunmayacaktır. Acaip ve acayip temaşa olundu ve sevgi hallerini bir rütbede izhar ve icra ederlerdi ki gerek padişahın gerek kızın gerek şeh-zâdenin duruş ve davranışlarına bakıldıkça tab’a rikkat gelirdi.
Bu operanın kibar-ı nâstan bir mu’teber kimesne nâzın var. Çok masraflı bir sanat olmakla iradım dahi uygulama etmişler ve azîm mîrî bağlamışlar. Vâf ir şey hasıl olurmuş ve şehrin havâssından imiş. Üç saat kadar vakitte tamam olup hanemize gelip karar eyledik.
YORUMLAR