Servet-i Fünun edebiyatı yazarlarının yaşam tarzları nasıldı? YAZARLARIN HAYATLARINI TEK TEK BULABİLİRSİNİZ AŞAĞIDA GENEL BİR ANA...
Servet-i Fünun edebiyatı yazarlarının yaşam tarzları nasıldı?
YAZARLARIN HAYATLARINI TEK TEK BULABİLİRSİNİZ AŞAĞIDA GENEL BİR ANALİZ YAPILMIŞTIR
ervet-i Fünun, daha ilkin Ahmet İhsan tarafınca çıkarılan bir fen dergisidir. Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret'i getirir. Tanzimat'la beraber süregelen edebiyati Avrupa ruhu ve teknigi içinde yenileştirme hareketi, 1896-1901 yillari arasinda, Servet-i Fünun dergisi etrafinda, Recaizade önderliginde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmiştir.
Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız edebiyatının özelliklerini büyük seviyede Türk edebiyatına adapte etmeye çalışmışlardır. Fransız realizmi örnek alınmıştır. Tanzimat döneminde süregelen ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak mütevazı Türkçe'ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapça ve Farsça kelimelere tekrardan saygınlık edilmeye başlanmıştır.
Tanzimatçıların birinci dönem sanatçıları, sanat cemiyet içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat'ın ikinci dönemindeki şeklinde sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmişlerdir. Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade seçimi ise Avrupai'dir. Şiirde aruz vezni kullanılmakla beraber, nazım şekillerinde ve mevzularda büyük yenilikler yapılmıştır. nazmı nesre yaklaştırmışlar, beyit bütünlüğü yerine mevzu bütünlüğünü esas almışlardır. Bir cümle birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir.
Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima şeklinde şekiller ve özgür müstezat çokça kullanılmıştır. Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir. Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarıya ulaşmış örnekler verilmiştir. Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, çağıl kısa hikayenin ilk örnekleri bu zamanda şekillenmiştir. Roman ve hikâyede vakalar ve kişiler tamamen İstanbul'a, seçkin tabakaya aittir. Romanda realizmden, şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir.
Bu zamanda gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Gömü-i Fünun, Resimli Gazete…
Şiir, roman, hikâye, tiyatro, eleştiri ve hatırat türlerinde başarıya ulaşmış eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları, Şiirde Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif; Roman ve hikâyede Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur.
Servet-i Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler verenler içinde Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar İstanbul'u özetleyen romanları ile yeni Türk edebiyatını desteklemişlerdir. Servet-i Fünun dergisinin 1901'de kapatılmasıyla topluluk da dağılır.
BAKINIZ
Servet-i Fünûn Edebiyatı (Edebiyat-ı Cedide)
Servet-i Fünun ne anlama geliyor?
Servet-i Fünun ve Ulusal Edebiyat'ın düzyazı (düz yazı) özellikleri nedir?
Servet-i Fünun, "fenlerin zenginlikleri" anlamına gelmektedir.
Servet-i Fünun, 1891 senesinde Ahmet İhsan tarafınca çıkarılmaya başlanmış, 1896 senesinde da derginin başına getirilmiştir.
Servet-i Fünun dergisi, bu mecmua çevresinde toplanan edebiyatçıların, savundukları edebî görüşlerini açıklamada, savundukları görüşler doğrultusunda kaleme aldıkları eserlerini yayınlamada bir vasıta görevi yüklenmiş, hatta bu dönem edebiyatçılarına bir edebî topluluk olarak adını vermiştir.
, Tanzimat sonrası Türk edebiyatında ılımlıların başlangıcında bulunmaktadır. Eskiyi savunanlarla ılımlılar geleneksel yaşama tarzını sürdürürken, yeniyi savunanlar Batılı yaşama biçimin uymak istemişlerdir.
Servet-i Fünun ya da Edebiyat-ı Cedîde hareketi, Türk edebiyatının 1860'tan sonrasında süregelen batılılaşma hareketinin bir uzantısıdır. Tanzimat edebiyatının modernleşme çabalarını yürütmüşlerdir. 1896'dan 1901 'e kadar devam eden periyodu kapsar. Türk edebiyatının bu kesitine Servet-i Fünun devri denilmesi, bu edebî hareketin Servet-i Fünun dergisinde yaşam bulmasıyla ilgilidir. Servet-i Fünun edebiyatına "Edebiyat-ı Cedîde" denilmesinin sebebi, Avrupai Türk edebiyatını temsil etmesinden dolayıdır. Bu ifade, Tanzimat devrinde Tanzimat'ın birinci ve ikinci nesilleri için kullanılmıştır. Daha sonrasında Servet-i Fünunculara "Yeni Edebiyatı Cedîdeciler" denilmiştir. 1930'dan sonraki edebiyat tarihlerinde "Servet-i Fünun" inin kullanıldığı ve edebiyatımıza bu şekliyle mal bulunduğunu belirtelim.
, Servet-i Fünun Edebiyatı'nı Tanzimat Edebiyatı'nın bir devamı olarak görür ve bu edebiyata "Evsât Edebiyatı" adını verir. Servet-i Fünuncular'ın , ve 'yi örnek aldıklarını belirtir. Servet-i Fünun Edebiyatı'nın kendinden önceki devrin organik bir sonucu bulunduğunu vurgular. Kendi neslinin edebiyatı ile öncekiler arasındaki münâsebeti, baba ile oğul arasındaki ilişkiye benzetir. Servet-i Fünunculann Batı'yı özüyle değil, dış şekliyle taklid ettiğini söyler. Böylece Tanzimat ile Batı içinde yetişmiş olmalarından dolayı, bu döneme Evsât Edebiyatı denilmesini teklif eder.
, Batı'yı tanıyan ve bilen bir edebiyattır. 1890'dan sonrasında Stendhal (Stendal), Flaubert (Flober), (Balzak), Goncourt (Gonkur)lar ve Bourget (Burje) şeklinde cıları okudular ve etkilendiler. Edebiyatı, batılı anlamda algılamış ve bu çağıl anlayışı edebiyatımıza yerleştirmeye çalışmışlardır. Batı'nın tüm edebî türlerini, tekniğine uygun halde edebiyatımıza mal etmeyi başarmışlardır. Ufak , mensur şiir (mensure), ve eleştiri şeklinde edebî türler, Servet-i Fünun edebiyatının kurduğu ve kullandığı türlerdir.
Servet-i Fünun edebiyatı, kendisinden sonraki dönemlerde de etkili olmuştur. , edebî zevkini bu dönemden almış, mahallî ve millî unsurlarla süsleyerek, ilkelerine uygun halde bir edebiyat yaşamına koşmuştur.
Servet-i Fünun edebiyatı, değişik türlerde eserler vermiş bilhassa batılı anlamda şiir, hikâye, roman ve eleştiri türlerinde yoğunlaşma göstermiştir. Servet-i Fünun edebiyatının başlıca membaı Fransız edebiyatıdır. Bu edebiyata Tevfik Fikret- Mektebi de denilmiştir.
türünde görülen başlıca adlar şunlardır: Tevfik Fikret (1867-1915), Cenap Şahabettin (Raik Vecdî takma adıyla, 1870-1934), Hüseyin Siret (Özsever, Ömer Senih takma adıyla, 1872-1959), Hüseyin Suat (Yalçın, 1867-1942), Ali Ekrem (Bolayır, 1867-1937, Ayın Nâdir takma adıyla. 'in oğlu), Ahmet Reşit (Rey, H.Nazım takma adıyla, 1870-1955), Mehmet Sami (Süleyman Nesib takma adıyla, 1866-1917), Süleyman Nazif (İbrahim Cehdî takma adıyla, 1869-1927. Diyarbakırlı Sait Paşa'nın oğlu), Faik Âli (Ozansoy, 1876-1950, Süleyman Nazifin kardeşi. Zahir takma adıyla), Celâl Sahir (Erozan, 1883-1935, Yemen Valisi ve kumandanı İsmail Hakkı Paşa'nın oğlu).
Servet-i Fünuncular, nesirle şiir söylemeyi denediler. Duygu yoğunluğunu ve heyecanlarını mensur şiir halinde ifade ettiler. Bertrand(Bertran), Baudelaire (Bodler), Mallarme (Malarme)ve Rimbeaud (Rembo) şeklinde in izinde yürüdüler. Mensur şiiri onlardan aldılar. Bu türü ilkin Halit Ziya sonrasında Mehmet Rauf denedi.
Hikâye ve romanda başarıya ulaşmış isim Halit Ziya'dır. Onu Mehmet Rauf, , Ahmet Hikmet ve Safvetî Ziya izler. Ufak hikâye örnekleri bu zamanda görülür. Klâsik olay hikâyelerinin temsilcisi Halit Ziya'dır.
Servet-i Fünuncular, ülkenin içinde bulunmuş olduğu durumdan dolayı, türünde beklenen seviyede yapıt veremediler. Tiyatro ile sadece 1908'den sonrasında uğraşma imkânı bulabildiler. Hüseyin Suat Yalçın, , Cenap Sahabettin, Halit Ziya, Faik Ali Ozansoy, Ali Ekrem Bolayır ve Safvetî Ziya'mn tiyatro denemeleri vardır. Bunlar teknik bakımdan başarıya ulaşmış eserlerdir. Günlük konuşma diline yaklaşma çabası gösterirler. Tiyatro dili, bu zamanda düzgüsel bir çizgi takip eder. Mevzuları aile çevresinde geçer. Evlenme, boşanma, kadının medenî hakları şeklinde temaları işler.
Tiyatroda dikkat çeken isim Hüseyin Suat'tır. Yazdığı ve uyarladığı yirmi kadar piyesi vardır. Manzum piyesler de yazan yazar, güldürü ve dram türünde eserler vermiştir.
Hüseyin Suat'tan sonrasında tiyatroyla ilgilenen Mehmet Rauf olmuştur. Aşk, evlenme şekilleri, evlilikte ihanet ve bağlılık temalannı işlediği oyun-lar, edebiyatımıza fazla birşey kazandırmamakla birlikte, anılmaya kıymet eserlerdir.
Cenap Sahabettin de Yalan (1911) ve Körebe (1917) piyesleriyle teknik bakımdan kafi görülmemektedir.
Adını, bir dergiden alan bu dönem edebiyatı, mecmua ve gazete alanında da başarılıdır. Bu zamanda çıkan dergiler şunlardır:
Mektep (1895), Mütâlâa (1896), Musavver Ma'lûmât (1895-1903), Hazîne-i Fünun (1882-1897), Resimli (1881-1899), Musavver Fen ve Edeb (1899) ve tefrika (1898).
Devrin gazetelerinden edebiyat, sanat ve fikir yazılarına ehemmiyet verenleri: Tercüman-ı Hakikat (1886-1908), Sabah (1886-1917), Tarîk (1886-1899), İkdâm (1894-1901), Terakki (1897-1898) vb...dir.
Abdülhamid'in sıkı yıllan, basın hayatına canlılık kazandırmaz. Buna karşın, başarıya ulaşmış oldukları gözlenmektedir. Bu zamanda yazılan makaleler, çoğu zaman Batı edebiyatını tanıtıcı niteliktedir. Edebî çalışmalarını yalnız edebî eleştiri mevzusunda yoğunlaştıran tek yazar, Ahmet Şuayb (Şuayib)'dir. Tenkitte; kendilerine yöneltilen eleştirileri cevaplandırmak, kendi edebiyat anlayışlarını tanıtmak ve yorumlamak, Batı edebiyatı hakkında değerlendirmeler yapmak ve edebî akımları gündeme getirmek şeklinde mevzular görülmektedir. Tevfik Fikret, Cenap Sahabettin, Mehmet Rauf, Ali Ekrem, Hüseyin Cahit şeklinde sanatçıların yazılarında: güzel duyu, edebiyat, edebî zevk, edebiyatta eleştiri, edebiyat ve şiir, şiirde mevzu, vezin, kafiye, nazım şekilleri, hikâye, roman, edebiyat devreleri, eski-yeni edebiyat şeklinde mevzular, tenkidin özünü oluşturmaktadır.
1895 senesinde Malûmat dergisinde Hasan Âsafın "Burhan-ı Kudret" adlı şiirinin yayınlanması üstüne, kafiye mevzusunda ileri ölçülere varan bir münakaşa başladı.
"Zerre-i nurundan iken muktebes
Mihr ü mâha etmek işaret abes"
beyiti, anlam ve kafiye bakımından eleştirilere uğradı. "Muktebes" ve "abes" kelimelerinin kafiye oluşturamayacağı yolunda tartışmalar başladı. Kafiyeyi göz için kabul edenlere gore, sondaki "sin" ve "peltek se"nin kafiye oluşturması mümkün değildir. Kafiyeyi kulak için kabul eden anlayışa gore, bu iki kelime kafiye teşkil edebilirdi. Böylece tartışmaların boyutları genişledi. Yankılan büyük oldu. Devrin ilk akla gelen münakaşa örneği niteliğini kazanmıştır.
Eleştiri alanında, Hüseyin Cahit Yalçın'ın "Kavgalarım" adlı eseri de anılmaya kıymet niteliktedir. Ahmet Şuayb, Servet-i Fünun dergisinde "Son " başlıklı yazıcında, Servet-i Fünun edebiyatının ferdî duygulan ve bilhassa aşk konusunu işlemesinden memnun olmadığını belirtir (7 Haziran 1900, s. 482). ve tenkitleriyle enerjisini hissettirir. (Devrin eleştiri anlayışı hakkında geniş bilgi için, Dr. Bilge ERClLASUN'un "Servet-i Fünun'da Edebî Eleştiri", Ank., 1981,400 s; adlı eserine bakınız).
Servet-i Fünun dergisinde "Musâhabe-i Edebiyye"leriyle ilgi toplayan ve söyleşi türüne canlılık kazandıran Tevfik Fikret olur. (Fikret'in bu tür yazılarını, Doç. Dr. İsmail PARLATIR; Tevfik Fikret -Dil ve Edebiyat Yazılarında bir araya getirdi; Ank.,'S7,283s).
Bu devrede, edebiyatının en güzel örneği Cenap Sahabettin'in "Hac Yolunda" adlı eseridir (1896'da tefrika olunan yapıt, 1909'da basıldı).
Edebiyat zamanı alanında emekler durmuş gibidir. Süleyman Nazif in Nâmık Kemâl (1912), (1924), îki Dost (-Namık Kemal, 1926) monografi-eriyle Ali Ekrem'in Nâmık Kemâl (1930) ve Lisânımız (1937) adlı incelemeleri devrin uzantıları olarak görülen eserlerdir.
Servet-i Fünun edebiyatının, yukarıda dokunduğumuz türlerde eserler verirken, yüksek zümreye, aydın kesime hitap ettiğini derhal belirtelim. Bu dönem sanatçılarının ortak ' anı, Abdülhamit düşmanlığında birleşmeleridir. Karamsar yaşam görüşü, hepsinin belirgin yanıdır. Eserlerinde işledikleri temalar, realiteden kaçış, hayat-hakikat tezada, karamsarlık, doğa ve hanımdır. Onların eserlerinde doğa, resimden gelme bir doğa olarak karsımıza çıkmaktadır. Bu doğa yaşanılan doğa değil, görülen seyredilen bir tabiattır. Konuların dar bir perspektif içinde ele alınmış olması, onların sanat ve edebiyat güçlerini gölgede bırakmış değildir. Şiirde, tenkitte ve romanda teknik sağlamlığıyla başarıya ulaşmış eserler vermişlerdir.
Alıntı
1. Servet-i Fünun yazarlarının derhal hepsi Tanzimat döneminde oluşturulan yabancı okullarÂda tahsil görmüş, Batı kültürüyle yetişÂmişlerdir; birkaç dil bilirler.
2. Servet-i Fünuncular, Batı edebiyatını - özelÂlikle de Fransız edebiyatını - yakından izleÂmiş, anlamışlardır.
3. Hepsinin eserlerinde Fransız edebiyatının ve Batılı akımların tesirleri görülür.
4. Divan edebiyatını - aruz ölçüsü haricinde - taÂmamen reddetmişlerdir. Doğu kültürünü iyi bilmezler ve Divan şiirinden hoşlanmazlar.
5. "Sanat için sanat" görüşüyle yazmışlar; bireysel sorunlarını dile getirmişlerdir.
6. II. Abdülhamit'ten ve devrin siyasal koşullarından nefret ederler.
Bu ileti 'en iyi yanıt' seçilmiştir.
ervet-i Fünun, daha ilkin Ahmet İhsan tarafınca çıkarılan bir fen dergisidir. Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret'i getirir. Tanzimat'la beraber süregelen edebiyati Avrupa ruhu ve teknigi içinde yenileştirme hareketi, 1896-1901 yillari arasinda, Servet-i Fünun dergisi etrafinda, Recaizade önderliginde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmiştir.
Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız edebiyatının özelliklerini büyük seviyede Türk edebiyatına adapte etmeye çalışmışlardır. Fransız realizmi örnek alınmıştır. Tanzimat döneminde süregelen ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak mütevazı Türkçe'ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapça ve Farsça kelimelere tekrardan saygınlık edilmeye başlanmıştır.
Tanzimatçıların birinci dönem sanatçıları, sanat cemiyet içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat'ın ikinci dönemindeki şeklinde sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmişlerdir. Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade seçimi ise Avrupai'dir. Şiirde aruz vezni kullanılmakla beraber, nazım şekillerinde ve mevzularda büyük yenilikler yapılmıştır. nazmı nesre yaklaştırmışlar, beyit bütünlüğü yerine mevzu bütünlüğünü esas almışlardır. Bir cümle birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir.
Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima şeklinde şekiller ve özgür müstezat çokça kullanılmıştır. Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir. Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarıya ulaşmış örnekler verilmiştir. Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, çağıl kısa hikayenin ilk örnekleri bu zamanda şekillenmiştir. Roman ve hikâyede vakalar ve kişiler tamamen İstanbul'a, seçkin tabakaya aittir. Romanda realizmden, şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir.
Bu zamanda gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Gömü-i Fünun, Resimli Gazete…
Şiir, roman, hikâye, tiyatro, eleştiri ve hatırat türlerinde başarıya ulaşmış eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları, Şiirde Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif; Roman ve hikâyede Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur.
Servet-i Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler verenler içinde Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar İstanbul'u özetleyen romanları ile yeni Türk edebiyatını desteklemişlerdir. Servet-i Fünun dergisinin 1901'de kapatılmasıyla topluluk da dağılır.
BAKINIZ
Servet-i Fünûn Edebiyatı (Edebiyat-ı Cedide)
Servet-i Fünun ne anlama geliyor?
Servet-i Fünun ve Ulusal Edebiyat'ın düzyazı (düz yazı) özellikleri nedir?
YORUMLAR