Sivil Toplum Nedir?

Sivil cemiyet nedir? sorusuna yanıt aramadan ilkin sivil cemiyet terimini, toplumsal gerçeklik bakımından incelemek gerekir. Bu meal...

Sivil cemiyet nedir?

sorusuna yanıt aramadan ilkin sivil cemiyet terimini, toplumsal gerçeklik bakımından incelemek gerekir. Bu mealde bakıldığında kavramın devamlı olarak bir yaşam alanına gönderme yaptığını görürüz. Gönderme meydana getirilen bu yaşam alanı tarihsel süreçte aileden devlete uzanan geniş bir yelpazede ele alınsa da günümüzde daha çok; devletten bağımsız ve gönüllü olarak kendi kendini oluşturan bir yaşam alanını ifade etmektedir. Nitekim sivil cemiyet terimini daha mühim getiren de budur.

Antik Çağ'dan başlayıp 18. yüzyıla kadar devam eden süreçte politik toplumla sivil cemiyet içinde bir fark söz mevzusu değildir. Kavramda bu başkalaşıma neden olan olgu; yurttaşların tüm hayatlarını kapsayan bir devlet anlayışının yerine siyasal iktidarın sınırlandırılması yönünde girişimlerinin başlamasıdır. Bu girişimler teriminin günümüzde gönderme yapmış olduğu yaşam alanlarını devlet dışına çekmiştir.

Sivil toplumun tanımına geçecek olursak; günümüz politika bilimi literatüründe sivil toplumun pek çok değişik tanımı olduğu görülmektedir. Bu tanımların hepsini buradan vermek mümkün olmayacağı için öne çıkan tanımlar ele alınacaktır.

Etimoloji

Aristo tarafınca kullanılan “
politike koinonia†terimi “sivil toplum†teriminin ilk tarihsel versiyonudur. Aristo'nun insanoğlu için en uygun yönetim biçimini ifade etmek için kullandığı “politike koinoniaâ€, yasalarla belirlenmiş kurallar sistemi içinde özgür ve eşit -kabul edilen- yurttaşların siyasal toplumudur. Bu kavrama göz atmak gerekirse, “koinonia†özgür yurttaşların kullandığı “polisâ€in alanına işaret etmekte ve kavram genel itibariyle toplumun parçalarıyla beraber bir bütününe işaret etmektedir. Bu bütünlük Aristo'nun düşüncesinde sivil ile siyasal olanın ayrımının olmadığını gösterir. Ama Aristo'nun düşüncesinde hususi alanlar yok değildir. Bu hususi alanların bir fark oluşturmamasının sebebi, Aristo'nun bu hususi alanları -oikos- kısaca haneleri polis'in arkaplanı olarak görmesinden lanır. Özetle bu kavram o günün; Atina devletlerini ya da Roma Cumhuriyeti'nin medenileşmiş toplumunu ifade etmek amacıyla kullanılmıştır.

Günümüzde kullanılan “sivil toplum†terimi Aristo'nun “politike koinoniaâ€sının Latince'ye Çiçeron tarafınca “societas civilis†olarak aktarılmış biçiminin bire bir çevirisidir. Çiçeron'un bahsetmiş olduğu bu kavram Aristo'nun “politike koinonia†terimi benzer biçimde genel bir kavram olup devlete karşı herhangi bir karşıtlığı ifade etmek amacıyla kullanılmaz. Günümüzde kullanılan terimin aynısı olması itibariyle “societas civilis†terimini daha net şekilde kavrayabilmek için “civilis†sözcüğünü incelemek gerekir. Bu terimden türeyen sivil ve sivilleştirme kavramlarına baktığımızda; sivil ilk anlamıyla yurttaşa, hayatına, haklarına ilişkin bütünü vurgulamak için, aynı kökten gelen sivilize ya da sivilleştirme ise maddi, toplumsal, kültürel gelişmeyi anlatmak için kullanılır. Daha net bir ifadeyle “sivilâ€in kökü şehir yaşamının bununla beraber getirmiş olduğu hakları ve yükümlülükleri ifade eder.

Lügat Anlamı

İlk olarak kavrama dair genel bir çerçeve oluşturması amacıyla Ahmet Cevizci'nin Felsefe Sözlüğü'ndeki “
sivil cemiyet†maddesine göz atılabilir:

“Siyasî otoritenin baskısından nispeten uzak olan cemiyet modeli; toplumda varolan ve kuruluşu bazı haklar elde etme çabasına bağlı olan demokratik yapı; toplumun kendi kendisini, devletin kurumlarından bağımsız olarak, yönlendirmesi şartları.â€

Ahmet Cevizci'nin verdiği bu bilgiler tam bir tarif niteliği taşımasa da sivil cemiyet terimine dair çok sık atıfta bulunan kavramlarla aynı temelde yükselmektedir. Bu doğrultuda Larry Diamond'un sivil cemiyet tanımına bakacak olursak:

“Örgütlü toplumsal yaşamın gönüllü, kendi kendini üreten, kendi kendini destekleyen, devletten özerk olup bir yasal seviye ya da ortak kurallara bağlı olan alanıdır… Sivil cemiyet hususi alan ve devlet içinde duran aracı bir varlıktır.â€

Diamond bu tanımında yasal güvenceyle sivil toplumun özerkliği güvence altına alınmış oluyor. Bu yasal düzenlemeler bir taraftan devlet iktidarını sınırlayıcı bir rol oynarken bir taraftan da onun iktidarını hukuka dayandırarak meşrulaştırmaktadır. Nitekim sivil cemiyet devletten özerk olmayı ihtiva eder ama, ondan yabancılaşmayı mecburi kılmaz görüşündedir.

John Keane ve Sivil Cemiyet

John Keane ise sivil toplumu şöyleki tanımlar:

“… sertlik karşıtı, kendi kendine örgütlenen, kendi kendini değerlendiren ve yansıtan ve hem birbirleriyle hem de onların eylemlerini ‘çerçeveleyen', sınırlayan ve mümkün kılan devlet devlet kurumlarıyla devamlı bir gerilim içinde olma eğiliminde bulunan yasal koruma alt kısmındaki devlet-dışı kurumların karmaşık ve dinamik bir topluluğunu hem tanımlayan hem de tasarım eden bir ideal-tip kategorisidir (Max Weber'in kullandığı mealde bir ideal tip).â€

John Keane yapmış olduğu bu tanımda sivil toplumun şiddetten soyutlanmış bir alan bulunduğunu ifade etmiş olması mühim olmakla beraber, gene sivil toplumun dinamik bir topluluğu tanımlayan ve geleceğe dair tasarım edebilme yetisine haiz bulunduğunu belirtmesi önemlidir.

Ömer Çaha'nın Sivil Cemiyet Anlayışı

Sivil cemiyet mevzusunda Türkiye'de önde gelen adlardan birisi olan Ömer Çaha,

“Çağıl toplumda sivil cemiyet herşeyden ilkin sivilleşmeyi anlatmaktadır.â€

demektedir. Bu doğrultuda iki cemiyet modelinin varolduğunu korumak için çaba sarfeden Çaha, sivil toplumu ideolojik topluma karşıt bir cemiyet modeli olarak ele almaktadır. İdeolojik cemiyet, devletin öncülüğü altında aynı ideoloji tarafınca güdülen, toplumsal farklılığa ve renkliliğe müsaade etmeyen, devletin yüce varlığıyla bütünleşmiş olan bir organik cemiyet iken, sivil cemiyet bireylerin herhangi bir zorlamaya maruz kalmaksızın, kendi aralarında anlaşarak oluşturdukları ortak yaşam alanını ifade etmektedir. İdeolojik ve sivil cemiyet arasındaki bu ayrımdan yola çıkarak sivil toplumu şöyleki tanımlamaktadır:

“Devletin şekillendirmediği, kendi inisiyatif ve renkliliğine terk etmiş olduğu bir alanı ifade etmekle sınırı olan kalmamakta, bununla beraber etken ve özgür siyasal katılım ve politizasyın sürecini de ifade etmektedir.â€

Daha ilkin verdiğimiz tanımların aksine Ömer Çaha'nın sivil cemiyet tanımında hukukla ilgili bir ifade göze çarpmamaktadır. Her ne kadar tanımda yer almasa da Çaha devlet-toplum ilişkisinde hukuk'a mühim bir yer ayırmakta ve devlet'in hukukun gölgesinde “sivil yönetim†-liberal düşüncenin tam da bu şekilde bir sivil yönetimi esas aldığını savunur- tarafınca yönetildiğini ifade etmektedir. Sivil yönetim ile devlet arasındaki bu ilişkiyi sivil toplumun özellikleri içinde sayması önemlidir. Bu açıdan bakıldığında sivil toplumu sivilleşme olarak görmesi, sivil cemiyet tanımında siyasal katılım ve politizasyona yer vermesi ve sivil toplumun devletle bireyler arasındaki ara kademelerden ibaret olamayacağını savunması, Ömer Çaha'nın kavramsallaştırmasında sivil toplumun oldukça etkili bir olgu bulunduğunu gösterir.

Şerif Mardin

Şerif Mardin, sivil Garp'nın tüm “özgürlük†anlayışında, siyasînin sultasından kurtulabilmiş ilk toplumsal sistem oluşu sebebiyle sivil toplumun mühim bir yer kapsadığını belirtmektedir. Kavramın ortaya çıkışıyla ilgili Garp'da devlet haricinde devam eden yaşamın akışının güvence altına alınması ve ekonomik faaliyetlerin özerk bir konuma haiz olmasının altını çizen Mardin, sivil toplumun ilgili olduğu üç temel maddeyi şu şekilde sıralıyor:
  • “Medenilik†anlayışı
  • Garp Avrupa'nın toplumsal tarihinde çok mühim bir toplumsal tarih aşaması
  • Tarih felsefesi faaliyetinde bir münakaşa
Tanımlar

Bu tanımlardan değişik olarak sivil toplumun tek bir tanımı olamayacağı ve onu oluşturan yapılarla değişik şekillerde tanımlanabileceğine dair görüşler de mevcuttur. Bunlardan biride birisi Howell ve Pearce'nin yapmış olduğu şu tanımdır:

“Sivil cemiyet terimi fert, cemiyet ve devlet arasındaki ilişki ne [nasıl] olmalı mevzusundaki değişik normatif anlayışları yansıtmaktadır.â€

Bu iki düşünür sivil toplumu normatif bir araç olarak düşünen yaklaşımı özetlemektedir. Bir başka düşünür John Ehrenberg ise sivil toplumun tanımıyla ilgili:

“Onu [sivil toplumu] oluşturan yapıların ne yapmakta olduğuna, iyi mi örgütlendiklerine ve hangi siyasal ve ekonomik güçlerin tesiri altında olduğuna bakarakâ€

tanımının yapılabileceğini ifade etmektedir. Bu bağlamda sivil toplumla ilgili tek ve kati bir tarif yapılamıyacağını ifade eden Ehrenberg, sivil toplumun yalnıza devlet-dışı özerk bir alan bulunduğunun ifade edilmesinin yetmeyeceğini düşünmektedir. Aynı şekilde John Keane de devlet ve sivil cemiyet kavramlarının

“Çağıl siyasal biliçliliğin derinlerinde yatan bir antitezi oluşturan iki terimâ€

olarak genel bir şekilde bahsedilmesinin yanıltıcı bulunduğunu vurgulamaktadır. Keane bu tezlerin özgül olmayan, her şeyi kapsayan nitelikleri, coğrafi dağılım ve vakit bağlı değişimler ve ayrımın semantik varyasyonlarındaki farklılıkları baskı altına almış olduğu ve yok ettiğini ileri sürmektedir.

Bu tanımlardan da anlaşılabileceği benzer biçimde sivil cemiyet terimi üstünde mütabakat sağlanmış bir tarif yoktur. Ama meydana getirilen tanımlardan yola çıkarak ortak bir tarif yapılabilir: sivil cemiyet herşeyden ilkin hususi bir yaşam alanına atıfta bulunan bir kavram olup, içinde bulunmuş olduğu coğrafyanın siyasal, ekonomik, toplumsal ilişkiler temelinde değişik biçimlere bürünebilen, devlet-dışı olmakla beraber devletten tamamen kopuk olmayan, mümkün olduğunca devlet müdahelesine karşı direnenmekle beraber kimi zaman devletten etkilenen, kimi zaman devleti etkileyebilen bazense bir aracı kurum olarak karşımıza çıkan bir varlık olup, karmaşık ilişkiler ağının bir parçasıdır.



Sebep: iç başlık






  • Sivil Cemiyet Kuruluşları Nedir?


  • Sivil cemiyet kuruluşları ne anlamına gelir?


  • Sivil cemiyet örgütleri nedir?




Bu bildiri 'en iyi yanıt' seçilmiştir.
Sivil cemiyet, örgütlü cemiyet anlamına gelir. Daha açık ifadeyle; toplumun tüm kesimlerinin, türlü branşlarda bir araya gelmiş olarak, organize bir biçimde teşkilatlanması anlamına gelir. Bir toplumun tüm öğelerini tanımak için sivil toplulukları incelemek yeterlidir. Değişik kültür ve etnik unsurlar, dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları, cemaatler, partiler cemiyet yapısının gerçeğini gösteren unsurlardır.


Hitler, Mussolini, Lenin, Stalin benzer biçimde totaliter şefler, sivil cemiyet düşmanı olmuşlardır. Bunun yanı sıra sivil inisiyatif öncüsü olmuş Nelson Mandela, Mahatma Ghandi ve Malcolm X benzer biçimde örnekler de mevcuttur. Din liderleri ve büyükleri de sivil inisiyatifin temsilcisi olmuşlardır. Resulüllah (S.A.V.) bir tek tanrısal vahyi bildiri etmekle kalmamış bununla beraber kitlelerle birlikte hareket etmiş, Ashâbı ile direkt doğruya tanışıklık kurarak istişareye ehemmiyet vermiş olan en büyük cemiyet rehberidir. Bireyciliğin ve demokrasinin çok geliştiği 21. yüzyılda, en büyük güç sivil topluluklardır. Bunun yanı sıra halen dünün totaliter şefleri ve dayatmanın doruğuna ulaşan zihniyetler başka isim ve şekiller altında kolları sıvamış halde beklemektedir. Bu konuyu karşın geriye kalan tepeden yönlendirmeler eskisi kadar etkili olamıyor, hızını yitirmiş görünüyor, üniversitelerde, toplumun tüm katmanlarında, aydınlar içinde, ve siyasal partilerin bir kısmına “sivil toplumâ€, “sivil katılımâ€, “sivil inisiyatif†benzer biçimde kavramların tartışılır olması bu hareketin giderek daha da güçlendiğini gösteriyor.





Eski dönem, tek partili “milli şef†sürecinin zihniyetini sürdürmek mevzusunda dünyaya karşın hevesini yitirmemiş olsa da, yeni kuşakta çoğulculuğu simgeleyen sivil cemiyet modelleri etrafında hareketme mevzusunda ilgiyi ve heyecanı görmemek mümkün değildir. Dünyayı ekonomik bunalımın eşiğine getiren, 40 milyon insanoğlunun işi olmayan kalmasına sebep olan 1929 bunalımı adıyla anılan ekonomik kasırga, ABD'da değişik bir tip “toplumculuğun†gelişmesi, İngiltere'de işçi hareketinin örgütlenmesi, Fransa'da Leon Blum'ün sol cephe (Halk cephesi)'ni oluşturması, Almanya'da ise en şiddetli ve en köktencilik olan Nazi hareketinin meydana gelmesiyle sonuçlanmıştı.


Hakikaten de 1929 yılı bütün ülkelerde disiplinli manada ekonomik çalkantıların yaşandığı mühim bir tarihtir. Keynes modeli ise bu bunalımı ve ekonomik dalgalanmaların meydana getirmiş olduğu ekonomik krizi bir nebze olsun dindirmeyi başarabilmiştir. Fakat Keynes modeli, işlerliğini yitirmeye başlayınca ve miadını doldurunca, değişik bunalımlar ortaya çıkmaya başladı.


Çarlığın yanlış uygulamaları ve kitleleri canından bezdirmesi Lenin için bir fırsattı. Toplumun nabzını büyük bir maharetle istismar etmesini becerebilecek zeka kıvraklığına haiz olan Lenin, bu şekilde Bolşevizmi gerçekleştirebilmiştir. Nitekim Versay zincirinin gurur kırıcı şartları da Adolf Hitlerin önünü açmış ve Almanya'da Nazizm'i zafere taşımıştır. Bu gerçeklerden hareketle şu teşhise varabiliriz: Dünün yetkilerini elinde tutan otoriterler, ortamı istismar eden güçlerin hakim olmasına destek olarak “yeni otoriterler†türemesine zemin hazırlayabilmektedir. Dönemin otoriteleri, bunalımları çözmede en etkili yöntemin, toplumun talep ve taleplerine pozitif yönde yanıt vermek bulunduğunu görememişlerdir. Toplumla diyaloğa girmeyi, kitleleri yönlendirmeyi başaramamışlardır ve bedelini ağır bir biçimde ödemek durumunda kalmışlardır. İlelebet kalacaklarını düşündükleri makamlarından olmuşlar, ya da perişan bir vaziyette tahtlarını başkalarına bırakmak zorunda bırakılmışlardır. Saltanatlarını terkederken de, geriye bir sürü göz yaşı, kan, kin ve nefret tohumları ekmeyi de dikkatsizlik etmemişlerdir..


İşte Bolşevizmin de, Nazizmin de kitleleri kandırarak yandaş toplaması bu noktalarda düğümlüdür. Aristo'nun “Tabiat boşluğu sevmez†sözü ne kadar da doğru. Topluma, koyun muamelesi yapanların, eninde sonunda koltuklarını terketmesi tabiidir. Sivil cemiyet gerçeği gözardı edilince ister istemez daha ağır baskıcı rejimlerin işbaşına gelmesi kaçınılmazdır. Nitekim de hep öyleki olmuştur. Lenin iyi bir teorisyen değildi, ama iyi bir stratejiciydi. Mevcut şartları, lehine çevirecek kadar usta bir deha idi. Akıl dolusu, kurnaz ve kıvrak manevralarla kitleleri ayağa kaldırabilmiş, sonunda bolşevik ihtilalini yapabilmiştir. İhtilal öncesi kitlelere verilen vaadler, iş başına erişince unutulmuş, yerine komünist partinin programları uygulamaya konmuştur. Lenin'den sonrasında Stalin gelmiş, o da Çar'lara rahmet okutacak şekilde kan dökmüş, topluma sanki koyun muamelesi yapmıştır. Totaliter uygulamaların koyu olduğu ortamların, bireysel girişimin önünde en büyük engel olması bundan dolayı sivil cemiyet olgusunun çok kere nüksetmesine olanak verilmez. Sivil cemiyet şuurunun yerleştiği toplumlarda ise fertler daha girişimci olabilmekte, şahsiyetler daha süratli gelişebilmektedir.


Sivil cemiyet şuurundan yoksun fertler totaliter ortamlarda, tek tek beynimiz yıkamaya uygun halde olurlar, idarecilerin “okul yapacağızâ€, “il yapacağızâ€, “şunu yapacağız, bu durumu edeceğiz†benzer biçimde vaadlerine kolayca kanabilirler de. Çünkü bireysellikten çok toplumcudur ve sürü psikolojisiyle hareket etmektedir. vatanımızda, hemen hemen sivil cemiyet örgütlerinin kolayca örgütlenmesini sağlayacak kanuni düzenlemeler tam manasıyla uygulamaya geçemediği için, sivil inisiyatifini ortaya koyacak fertler de bir türlü ortaya çıkamıyor. Mevcut vaziyet “bireysiz toplum†doğurmaktadır. Beynimiz yıkama makinası, işlerliğini hala devam ettiriyor. Gurup şuuru, katılımcılık şuuru yönünden gelişmelere tanık olsak da, hemen hemen istenilen seviyeye gelinemediği açıktır. Fertler, grup olarak tavırlarını ortaya koyarak, netice aldıklarını gördükçe, sivil cemiyet anlayışı daha da gelişme eğilimi gösterecektir elbet. Zaman içinde kitleler, içinde bulunmuş olduğu negatif şartları örgütlü bir biçimde lehine çevirecek “sivil inisiyatifâ€i ortaya koyma cesaretini kazanacağına olan inancımız tamdır. Çünkü Türkiye eski Türkiye olmadığı benzer biçimde, tek partili devrin Ulusal şef uygulamalarının baskıcı ve dayatmacı şartlarından bugüne gelene dek toplumumuz sivil tavır alabilmek yolunda epey mesafe kat etmiş olduğu bir gerçektir.


Malum olduğu suretiyle Türk halkı ilk tepkisini 1950 seçimlerinde DP'yi işbaşına getirmekle ortaya koymuştur. 1950 öncesi, tek parti uygulamaları, toplumu canından bezdirmiş olacak ki, çok partili hayata geçer geçmez, büyük bir oy potansiyeli ile Ulusal şef uygulamalarına son verilmiştir. Çok partili hayata geçiş “sivil toplum†olma yolunda ilk kıvılcımdır bununla beraber. O yıllarda kitleler, içinde bulundukları şartlardan hızla kaçış eğilimi göstererek, teşkilatlanmaya doğru gidecek ilk adımı 1950 senesinde atmıştır. Demek ki; ne kadar baskıcı ve dayatmacı bir yol izlenirse izlensin, sonunda kazanan “sivil toplum†olmaktadır, olacaktır. “Sivil toplum†olgusu zamanı geleneğimizle de örtüşen bir değerdir. Tarihimiz kendi haşmetini “reayaâ€nın (halkın) saadetinde arayan bir Osmanlı örneğine haizdir çünkü. Osmanlı, kendi çağlarında sivil cemiyet şuurunun öncüsü olmuştur. Daha ilk kuruluşunda Osman Gazi'nin çevresinde ahiler, gaziler, alperenlerin oluşturduğu bir takım cemiyet örgütleri vardı. Söğüt'te atılan ilk hamur harcı ve maya bu his seli çevresinde gelişti. Osmanlı bu oluşumlarla birlikte hareket ederek, üç kıtada hükmeden cihanşümul bir devlet haline gelebilmiştir. Nitekim Kanuni Sultan Süleyman; “Reaya (halk), gerçek efendidir†diyerek sivil cemiyet gerçeğini ortaya koymuştur. Osmanlı'da bir başka örgütlenme örneği de devlet loncalarıdır, ki bu loncalar yardımıyla tüccarların tekelci davranışlarına karşı tedbir alınabilmiştir.


Loncalarda bununla birlikte toplumun tüm kesimlerini kapsayacak iş kısımı de bulunmaktaydı. Genel anlamda halk üretim ve vergi faaliyeti ile ağırlığını ortaya koyuyordu. Ulema ise, din, yargı ve eğitim ile ilgili alanda yer alıyordu. Naima'nın teşhislerinden de anlaşılacağı suretiyle Devlet-i Âliyye'de teşkilat ağında yer edinen unsurlar şunlardı: 1. Ulema. 2. Asker. 3. Tüccar. 4. Reaya (Halk). Bu dört unsurun uyumlu olması demek devletin kuvvetli olması demekti. Bu uyum yükseliş süreci sonuna kadar sürmüştür.


Zamanı gerçeklerden hareketle sivil cemiyet yapısının, birey-toplum-devlet dengesini yansıttığını ifade edebiliriz. Organizasyon, örgütlenme ve halk-devlet uyumluluğu, sivil cemiyet için olmazsa olmaz olgulardır. Sivil cemiyet birimleri, milletin tam kendisi olmasa da, onu yansıtan bir parçasıdır. Ziraat sürecinden endüstri sürecine, ordan da bilgi toplumuna yol almakta olan Türkiye, gerek ekonomik yapıda gerekse toplumsal alanda müthiş bir değişiklik sürecine girmiştir. Çünkü sanayileşme ve bilgi çağı hem ekonomik, hem de toplumsal vetireyi değiştirmektedir. Yeryüzündeki bu gelişmelerin ışığında Türkiye, ister istemez kendi toprağında ilk kez derinden sivil toplumun kuvvetli sesine ve kuvvetine tanık olmaktadır. Sendikal haklar, asgari ücret, toplumsal güvenlik, kâra ve yönetime katılma benzer biçimde mevzular, ziraat toplumunun meselesi değildir, geriye kalan bilgi çağı yolunda olan “sivil toplumâ€un mevzusudur. Bu vaziyet politik ve ideolojik hayata da yansıyıp, siyasal kıymet olarak geçmektedir. Bu şekilde sivil toplumla beraber ücretliler meselesi siyasal partilerin gündeminde yer alabiliyor. Toplumsal hak uygulamalarının bir an evvel pratiğe geçirilmesi, sivil cemiyet örgütlerinin bir numaralı talebidir. Eğit-Sen, Kamu-Sen, Sıhhat-Sen, Hak-iş, Türk-iş benzer biçimde sivil cemiyet kuruluşları bu maksatla kurulmuş örgütlerdir. Sendikal örgütler ve daha başka sivil cemiyet örgütleri her geçen gün gündemde yerlerini almaktadırlar. Sivil cemiyet için Toplumsal hak, mühim bir realitedir. Çünkü, kentleşme, sanayileşme ve bilgi çağının gerçekleri kendiliğinden bu meseleyi doğurmaktadır.


Bu şu anlama gelir ki sivil toplumcu bir bilinç ile fakat toplumsal adaletsizlikler önlenebilir. Yapılacak en önemli faaliyetlerden birisi de, kitlelerin ekonomik katılımının yanısıra, girişimciliğin önündeki tüm barikatların kaldırılarak toplumsal kalkınmayı gerçekleştirebilmektir. Toplumun iç dinamiklerindeki gerginlikler bu şekilde uygulamalarla giderilebilir, başka yolu da yok aslına bakarsanız. İnsanlar tavandan yönledirmelerden ziyade tabandan gelecek değişikliklere saygınlık etmektedirler. Senelerdir demoklesin kılıcı üzerlerinde sallandırılarak bezgin hale gelen kitleler, yeni yollar arayışında umut tazelemekteler, kendilerine ışık aramaktalar sanki. Hedef belirgin, o halde İstikamet “sivil toplum†demeli, kurtuluşumuz sivilleşmekte gözüküyor diyebiliriz. üstten dayatmalar, yönlendirmeler geriye kalan çok gerilerde kaldı. Her geçen gün gözü açılan insanımız, ulusal gelirin paylaşılması, toplumsal hak benzer biçimde mevzuları tartışabiliyor ve gerektiğinde yönetim edenlere, karşı demokratik tepkilerini ortaya koyabiliyorlar. Tüm bu pozitif yönde gelişmeler üstelik “tabandan†geliyor, tavandan değildir.. Türk insanı aslen en güzel günlere layık, üstündeki kabuğu yırttığında daha da parlak çağların kapısını açacak duruma gelecektir elbet.


Sivil Cemiyet
Ad: sivil toplum1.JPG
Ad: sivil toplum2.JPG


Sivil Cemiyet
Ad: sivil toplum3.JPG
Ad: sivil toplum4.JPG


Sivil Cemiyet
Ad: sivil toplum5.JPG
Ad: sivil toplum6.JPG


Sivil Cemiyet
Ad: sivil toplum7.JPG
Ad: sivil toplum8.JPG


Sivil Cemiyet
Ad: sivil toplum9.JPG

Ad: sivil toplum10.JPG


Sivil Cemiyet
Ad: sivil toplum11.JPG
Ad: sivil toplum12.JPG



Sivil Cemiyet
Ad: sivil toplum13.JPG
Ad: sivil toplum14.JPG










  • Sivil Cemiyet Kuruluşları Nedir?


  • Sivil cemiyet kuruluşları ne anlamına gelir?


  • Sivil cemiyet örgütleri nedir?


Kaynak:msxlabs.org

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Sivil Toplum Nedir?
Sivil Toplum Nedir?
http://www.muhteva.com/wp-content/uploads/2017/04/46903d1460030800-sivil-toplum-nedir-sivil-toplum1.jpg
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/sivil-toplum-nedir.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/sivil-toplum-nedir.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content