SÖKMEK g. f. 1. Bir şeyi (bir şeyden, bir yerden) sökmek, onu bağlı olduğu ya da tutturulduğu yerden çekip ayırmak: Duvardan çivi s...
SÖKMEK g. f.
1. Bir şeyi (bir şeyden, bir yerden) sökmek, onu bağlı olduğu ya da tutturulduğu yerden çekip ayırmak: Duvardan çivi sökmek. Zararı olan otları sökmek. Diş sökmek. Fırtına, ağaçları kökünden söktü.
2. Bir şeyi (vasıta, aygıt) sökmek, onu oluşturan parçaları tek tek ayırmak: Bir silahı, bir makineyi sökmek.
3. Bir dikişi, bir örgüyü sökmek, bir nesneyi sökmek, dikişi ayırmak, örgüyü oluşturan ilmekleri açmak; bir şeyi hazırlanmadan önceki durumuna getirmek için dikişlerini ayırmak, ilmeklerini açmak: Bir pantolonun yan dikişini sökmek. Kazağı sökmek. Elbiseyi sökmek.
4. Bir yazıyı, bir metni sökmek, fena yazılmış ya da okunması güç olan bir yazıyı okumak; güç bir metni idrak etmek: Bir el yazmasını sökmek. Metin çok güç, bir türlü sökemiyorum.
5. Okumayı sökmek, okuma becerisini kazanmak (nesnesiz de kullanılır): Bizim çocuk artık okumayı söktü.
6. Bir kimseyi, bir topluluktan, bir yerden sökmek, söküp atmak, onu topluluktan, oradan zorla ayırmaya, uzaklaştırmaya çalışmak: Bizi buralardan sökemezler, söküp atamazlar.
7. Bir şeyi (soyut) bir kimsenin kafasından sökmek, söküp atmak, onu kafasından, düşüncesinden çıkarmak, onun baskısından kurtarmak: Arkadaşının onu aldattığı fikrini bir türlü kafasından söküp atamıyordu. Bu düşünceyi onun kafasından sökemezsin.
8. Bir şeyi söke söke almak, onu büyük bir savaşım sonucu elde etmek: Hakkımızı söke söke alırız.
*Çiçekç. fide, fidan sökmek, başka bir yere dikmek amacıyla bir bitkiyi kökleriyle beraber topraktan çıkarmak.
*Dy. Bir yolu sökmek, kullanılmayan bir hattın raylarını yerinden çıkarmak.
*Heykc. Kalıbı sökmek, kalıba dökülen ya da kalıbın alındığı parçadan söz ederken, bu parçayı, tüm girintili ve çıkıntılı bölümleriyle kalıptan ayırmak.
*Ormanc. Kök sökmek, ağaçlar kesildikten sonrasında yerde kalan kökleri topraktan çıkarmak.
*Teknol. Bir aygıt, bir boru donanımı üstüne bağlanmış durağan(durgun) ya da esnek bir bağlantıyı ayırmak, bir elektrik bağlantısını kesmek.
*Tekst. Örülmüş, dokunmuş ya da dikilmiş bir eşyanın örgüsünü, dokusunu ya da dikişini bozmak.
*ferz. Elde ya da makinede yapılmış dikişleri açmak. || Bir giysiyi sökmek, bir ya da birkaç bölüme ayıracak halde dikişini sökmek.
*Tiyat. Sahneyi sökmek, bir oyunu sergilemek için kullanılmış olan dekorları ve malzemeleri sahneden kaldırmak.
* gçz. f.
1. Balgam, idrar vb. söz konusuysa, bolca oranda salgılanmak.
2. Arg. Sökmek, bir şey sözkonusuysa, onu, onları etkilemek, onun, onların üstünde bir etkide bulunmak: Bu atıp tutmalarınız bizlere sökmez.
3. Görünmeye, belirmeye adım atmak, atmak, açılmak: Şafak sökerken kalkmak.
* sökülmek edilg. f.
1. Bağlı olduğu, tutturulduğu yerden çekilip alınmak: Sökülen otları yakmak.
2. Parçalarına ayrılmak, ilişkin olduğu bütünden çekip çıkarılmak: Sökülen parçaları temizlemek. Tekerlek hâlâ sökülmedi mi?
3. Bir topluluktan, bir yerden zorla uzaklaştırılmak, koparılmak: Atalarımızın topraklarından sökülüp bu kıraç topraklara sürüldük.
* sökülmek dönşl. f.
1. Örülü, dikili bir şeyin örgüsü, dikişi birbirinden ayrılmak: Kazağının yakası söküldü.
2. Arg. Paraları, parayı sökülmek, bir zorlama karşısında isteği haricinde para vermek zorunda kalmak.
* söktürmek ettirg. f.
1. Bir şeyi (bir hiç kimseye) söktürmek, onu bağlı olduğu, tutturulduğu yerden çekip çıkarttırmak: Zararı olan otları söktürmek.
2. idrar, balgam vb. söktürmek, bir ilaçtan söz ederken, idrarın, balgamın vb. salgılanmasını artırarak onların bolca oranda çıkarılmasını sağlamak: Adaçayı idrar söktürür.
3. Bir yazıyı, okumayı söktürmek, okunması güç bir yazının okunmasını sağlatmak; bir kimsenin okumayı öğrenmesini sağlamak.
1. Bir şeyi (bir şeyden, bir yerden) sökmek, onu bağlı olduğu ya da tutturulduğu yerden çekip ayırmak: Duvardan çivi sökmek. Zararı olan otları sökmek. Diş sökmek. Fırtına, ağaçları kökünden söktü.
2. Bir şeyi (vasıta, aygıt) sökmek, onu oluşturan parçaları tek tek ayırmak: Bir silahı, bir makineyi sökmek.
3. Bir dikişi, bir örgüyü sökmek, bir nesneyi sökmek, dikişi ayırmak, örgüyü oluşturan ilmekleri açmak; bir şeyi hazırlanmadan önceki durumuna getirmek için dikişlerini ayırmak, ilmeklerini açmak: Bir pantolonun yan dikişini sökmek. Kazağı sökmek. Elbiseyi sökmek.
4. Bir yazıyı, bir metni sökmek, fena yazılmış ya da okunması güç olan bir yazıyı okumak; güç bir metni idrak etmek: Bir el yazmasını sökmek. Metin çok güç, bir türlü sökemiyorum.
5. Okumayı sökmek, okuma becerisini kazanmak (nesnesiz de kullanılır): Bizim çocuk artık okumayı söktü.
6. Bir kimseyi, bir topluluktan, bir yerden sökmek, söküp atmak, onu topluluktan, oradan zorla ayırmaya, uzaklaştırmaya çalışmak: Bizi buralardan sökemezler, söküp atamazlar.
7. Bir şeyi (soyut) bir kimsenin kafasından sökmek, söküp atmak, onu kafasından, düşüncesinden çıkarmak, onun baskısından kurtarmak: Arkadaşının onu aldattığı fikrini bir türlü kafasından söküp atamıyordu. Bu düşünceyi onun kafasından sökemezsin.
8. Bir şeyi söke söke almak, onu büyük bir savaşım sonucu elde etmek: Hakkımızı söke söke alırız.
*Çiçekç. fide, fidan sökmek, başka bir yere dikmek amacıyla bir bitkiyi kökleriyle beraber topraktan çıkarmak.
*Dy. Bir yolu sökmek, kullanılmayan bir hattın raylarını yerinden çıkarmak.
*Heykc. Kalıbı sökmek, kalıba dökülen ya da kalıbın alındığı parçadan söz ederken, bu parçayı, tüm girintili ve çıkıntılı bölümleriyle kalıptan ayırmak.
*Ormanc. Kök sökmek, ağaçlar kesildikten sonrasında yerde kalan kökleri topraktan çıkarmak.
*Teknol. Bir aygıt, bir boru donanımı üstüne bağlanmış durağan(durgun) ya da esnek bir bağlantıyı ayırmak, bir elektrik bağlantısını kesmek.
*Tekst. Örülmüş, dokunmuş ya da dikilmiş bir eşyanın örgüsünü, dokusunu ya da dikişini bozmak.
*ferz. Elde ya da makinede yapılmış dikişleri açmak. || Bir giysiyi sökmek, bir ya da birkaç bölüme ayıracak halde dikişini sökmek.
*Tiyat. Sahneyi sökmek, bir oyunu sergilemek için kullanılmış olan dekorları ve malzemeleri sahneden kaldırmak.
* gçz. f.
1. Balgam, idrar vb. söz konusuysa, bolca oranda salgılanmak.
2. Arg. Sökmek, bir şey sözkonusuysa, onu, onları etkilemek, onun, onların üstünde bir etkide bulunmak: Bu atıp tutmalarınız bizlere sökmez.
3. Görünmeye, belirmeye adım atmak, atmak, açılmak: Şafak sökerken kalkmak.
* sökülmek edilg. f.
1. Bağlı olduğu, tutturulduğu yerden çekilip alınmak: Sökülen otları yakmak.
2. Parçalarına ayrılmak, ilişkin olduğu bütünden çekip çıkarılmak: Sökülen parçaları temizlemek. Tekerlek hâlâ sökülmedi mi?
3. Bir topluluktan, bir yerden zorla uzaklaştırılmak, koparılmak: Atalarımızın topraklarından sökülüp bu kıraç topraklara sürüldük.
* sökülmek dönşl. f.
1. Örülü, dikili bir şeyin örgüsü, dikişi birbirinden ayrılmak: Kazağının yakası söküldü.
2. Arg. Paraları, parayı sökülmek, bir zorlama karşısında isteği haricinde para vermek zorunda kalmak.
* söktürmek ettirg. f.
1. Bir şeyi (bir hiç kimseye) söktürmek, onu bağlı olduğu, tutturulduğu yerden çekip çıkarttırmak: Zararı olan otları söktürmek.
2. idrar, balgam vb. söktürmek, bir ilaçtan söz ederken, idrarın, balgamın vb. salgılanmasını artırarak onların bolca oranda çıkarılmasını sağlamak: Adaçayı idrar söktürür.
3. Bir yazıyı, okumayı söktürmek, okunması güç bir yazının okunmasını sağlatmak; bir kimsenin okumayı öğrenmesini sağlamak.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR