SOLUK a. (solumak'tan solu-k). 1. Nefes verme esnasında ağızdan ve burundan çıkan, akciğerlerin dışarı attığı hava. (Eşanl. NEF...
SOLUK a. (solumak'tan solu-k).
1. Nefes verme esnasında ağızdan ve burundan çıkan, akciğerlerin dışarı attığı hava. (Eşanl. NEFJES.)
2. Soluma hareketi, ritmi; nefes: Hastanın soluğu tertipli. Soluğunu tutmak.
3. Bir şeyin gerisini getirebilme, bir şeyi sürdürebilme gücü: Soluğu acele kesildi.
4. (Bir hiç kimseye) nefes, nefes aldırmamak, dinlenmesine fırsat vermeden onu sıkıştırıp çalıştırmak: Başımıza dikilir, bizlere nefes aldırmazdı. || Nefes, nefes almadan, dinlenmeksizin, durmaksızın olarak: Nefes almadan tüm gün çalıştı. || Nefes, nefes alabilmek, havayı ciğerlerine çekmek: Derin derin nefes alın; bir çabayı, bir emek vermeyi, bir eylemi nefes alabilmek suretiyle ya da dinlenmek için yarıda kesmek, dinlenmek: İzin ver de küçük çapta nefes alalım; ferahlayıp rahatlamak: Bu tak- sidi bitirince küçük çapta nefes alacağız. || Nefes, nefes kesici, çok fazla seviyede güzel olan ya da coşku verici şey, vaziyet vb. için kullanılır: Manzarının nefes kesici bir güzelliği vardı. || Nefes, nefes kesmek, bir şey söz konusuysa çok fazla bir coşku ya da korku vermek: Güzelliği her insanın soluğunu kesmişti. || Nefes soluğa, nefes nefese, zoru zoruna, dara dar: Trene son anda nefes soluğa yetişti; soluya soluya, soluyarak: Çocuk nefes soluğa anlatmaya başladı. || Nefes tüketmek, nefes tüketmek. || Soluğu bir mekanda alabilmek, bir yere hızla giderek sığınmak. || Soluğu, nefesi kesilmek, daralmak, tıkanmak, rahat nefes alıp verememek, güçlükle nefes alabilmek. || Soluğu, nefesi tutulmak, tıkanmak, bir darbe ya da çok fazla heyecanın etkisiyle nefes alıp veremez duruma düşmek. || Bir solukta, dinlenmek için durmadan, çok acele.
*Anat. Nefes alma kasları, havanın akciğerlere girmesine katkıda bulunan kaslar.
*Fizyol. Nefes alma, göğüs kafesinin genişlemesine bağlı olarak atmosfer havasının akciğerlere girmesi. || Nefes verme, akciğerlere çekilen ve alveollerde gaz alışverişi yapıldıktan sonrasında kirlenen havanın dışarı atılması.
*Müz. Nefes verme tekniği, içe çekilerek diyaframa yaslanan soluğu, yutağın, damağın vd. tüm yankılandırıcılarını harekete geçirerek olabilecek en iyi sesi verecek şekilde ses tellerinin arasından yapmaya dayanan teknik.
*Sesbil. “Solumalı" ünsüzlerin gerçekleştirilmesinde çıkan kesintisiz gürültü. || Nefes alma, kimi vakit, fısıldamada ve bir takım ünsüzlerin gerçekleştirilmesinde görülen dış havanın akciğerlere ya da ses oluğuna girmesi.
SOLUK a.
1. Canlılığını, tabii ve sıhhatli rengini yitirmiş olan ten için kullanılır: Hastanın yüzü bugün her zamankinden daha nefes. Nefes benizli.
2. Parlak, kuvvetli olmayan, mat ışık için kullanılır: Kış güneşinin bulutların arasından süzülen nefes ışığı.
3. Rengi atmış, solmuş bir şey ya da az çok uçuk olan bir renk tonu için kullanılır: Nefes perdeler. Nefes mavi.
4. Nefes beniz, Kızılderililerin, Şimal ABD'daki Beyazlar'a verdikleri isim.
1. Nefes verme esnasında ağızdan ve burundan çıkan, akciğerlerin dışarı attığı hava. (Eşanl. NEFJES.)
2. Soluma hareketi, ritmi; nefes: Hastanın soluğu tertipli. Soluğunu tutmak.
3. Bir şeyin gerisini getirebilme, bir şeyi sürdürebilme gücü: Soluğu acele kesildi.
4. (Bir hiç kimseye) nefes, nefes aldırmamak, dinlenmesine fırsat vermeden onu sıkıştırıp çalıştırmak: Başımıza dikilir, bizlere nefes aldırmazdı. || Nefes, nefes almadan, dinlenmeksizin, durmaksızın olarak: Nefes almadan tüm gün çalıştı. || Nefes, nefes alabilmek, havayı ciğerlerine çekmek: Derin derin nefes alın; bir çabayı, bir emek vermeyi, bir eylemi nefes alabilmek suretiyle ya da dinlenmek için yarıda kesmek, dinlenmek: İzin ver de küçük çapta nefes alalım; ferahlayıp rahatlamak: Bu tak- sidi bitirince küçük çapta nefes alacağız. || Nefes, nefes kesici, çok fazla seviyede güzel olan ya da coşku verici şey, vaziyet vb. için kullanılır: Manzarının nefes kesici bir güzelliği vardı. || Nefes, nefes kesmek, bir şey söz konusuysa çok fazla bir coşku ya da korku vermek: Güzelliği her insanın soluğunu kesmişti. || Nefes soluğa, nefes nefese, zoru zoruna, dara dar: Trene son anda nefes soluğa yetişti; soluya soluya, soluyarak: Çocuk nefes soluğa anlatmaya başladı. || Nefes tüketmek, nefes tüketmek. || Soluğu bir mekanda alabilmek, bir yere hızla giderek sığınmak. || Soluğu, nefesi kesilmek, daralmak, tıkanmak, rahat nefes alıp verememek, güçlükle nefes alabilmek. || Soluğu, nefesi tutulmak, tıkanmak, bir darbe ya da çok fazla heyecanın etkisiyle nefes alıp veremez duruma düşmek. || Bir solukta, dinlenmek için durmadan, çok acele.
*Anat. Nefes alma kasları, havanın akciğerlere girmesine katkıda bulunan kaslar.
*Fizyol. Nefes alma, göğüs kafesinin genişlemesine bağlı olarak atmosfer havasının akciğerlere girmesi. || Nefes verme, akciğerlere çekilen ve alveollerde gaz alışverişi yapıldıktan sonrasında kirlenen havanın dışarı atılması.
*Müz. Nefes verme tekniği, içe çekilerek diyaframa yaslanan soluğu, yutağın, damağın vd. tüm yankılandırıcılarını harekete geçirerek olabilecek en iyi sesi verecek şekilde ses tellerinin arasından yapmaya dayanan teknik.
*Sesbil. “Solumalı" ünsüzlerin gerçekleştirilmesinde çıkan kesintisiz gürültü. || Nefes alma, kimi vakit, fısıldamada ve bir takım ünsüzlerin gerçekleştirilmesinde görülen dış havanın akciğerlere ya da ses oluğuna girmesi.
SOLUK a.
1. Canlılığını, tabii ve sıhhatli rengini yitirmiş olan ten için kullanılır: Hastanın yüzü bugün her zamankinden daha nefes. Nefes benizli.
2. Parlak, kuvvetli olmayan, mat ışık için kullanılır: Kış güneşinin bulutların arasından süzülen nefes ışığı.
3. Rengi atmış, solmuş bir şey ya da az çok uçuk olan bir renk tonu için kullanılır: Nefes perdeler. Nefes mavi.
4. Nefes beniz, Kızılderililerin, Şimal ABD'daki Beyazlar'a verdikleri isim.
Kaynak: Büyük Larousse
Akciğerlerin, gırtlağın ve nefes borusunun görevleri nedir?
Nefes (nefes) borusu ve görevi nedir?
Nefes Borusu (Nefes Borusu) Nedir? Nefes Borusunun Yapısı ve Görevleri
YORUMLAR