Sosyal ve siyasi olayların edebiyat üzerinde bir etkisi var mıdır?

Sosyal ve siyasi olayların edebiyat üzerinde bir etkisi var mıdır? Her milletin edebiyatı, sosyal ve siyasal yapılarının bir yans...

Sosyal ve siyasi olayların edebiyat üzerinde bir etkisi var mıdır?
Her milletin edebiyatı, sosyal ve siyasal yapılarının bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Sosyal ve siyasal yapıdaki değişme ve gelişmeler en belirgin şekilde edebî ürünlerle dile getirilmektedir. Çünkü şair ve yazarlar eserlerinde, genellikle ait oldukları toplumun yaşayış biçimini konu alır.

Düşünceler evrensel olabilir, fakat duygular daha çok toplumlara özgüdür. Toplumların en içten, en karmaşık duygularının, şuurlu bir şekilde ifadesini bulduğu sanat dalı genellikle edebiyattır. Şair ya da yazar, okuyucularıyla, birçok duygu ve düşünceyi paylaşan kişidir.





Sosyal yapı dinamiktir. Bugünkü dünya görüşümüz, hayata bakış açımız, başka toplumlarla aynı olmadığı gibi birkaç yüzyıl önce yaşamış olan atalanmızınkinden de farklıdır. Çevremizde sürüp giden maddî, manevî değişmenin baskısı altında yaşayış şeklimiz, dilimiz ve edebiyatımız değişmeye devam etmektedir. İçinde bulunduğumuz bu değişim sürecinden dolayı edebiyatımızın sosyal yapıdan uzaklaşması ya da gelişimini sürdürememesi, toplumumuzun sağlıklı bir şekilde kendini yenilemesini engeller. Çünkü sağlıklı bir toplumun unsurları arasında sürekli ve karşılıklı bir etkileşim vardır.


İnsanın bir fert olarak toplumdan, sosyal hayattan tecrit edilmesi nasıl mümkün değilse, insan elinden çıkan edebî eserler de ortaya çıktığı toplumun sosyal yapısından ayrı düşünülemez. En ferdî düşünen, tamamen şahsî duygularını, kendi iç âlemini dile getiren şair ve yazarların eserlerinde bile dikkatle incelendiği zaman içinde yaşadıkları toplumun derin izleri görülebilir.

Yunus Emre, Anadolu insanının Moğol istilâsından bıktığı, anarşi ve kargaşadan canından bezdiği bir dönemde onlara Allah'ı, ebedî hayatı, sevgi ve hoşgörüyü hatırlatır. Kuraklıktan ve korkudan dudakları çatlamış olan Anadolu'yu ümit, aşk ve heyecanla sulayıp, yeşertir. Huzur, sükûn ve saadet devrinde Fuzûlî, insanları aşkın zirvelerinde dolaştırır, gerçek saadetin aşk ıstırabında olduğunu söyler. Milletimizin en zorlu ve karanlık günlerinde yetişen İstiklâl Marşı şâiri Mehmet Akif ise insanımızın yakasından tutup şiddetle sarsarak onu uyarmaya, uyuşukluktan kurtarmaya çalışır:


"Ye's öyle bataktır ki düşersen boğulursun

ümmîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun"


diyerek onları mücadeleye teşvik eder. Bazı şâir ve yazarlar da, milletinin en buhranlı anlarında, yaşadığı zamanı aşıp, bakışlarını ötelere çevirerek geleceğin parlak, aydınlık ve mutlu günlerinin müjdelerini verirler. Kısacası gerçek mânâda değer taşıyan hiçbir edebî eser, içinde doğduğu toplumun şartlarından ayrı düşünülemez.


Edebiyat, insanda güzellik duygusu uyandıran bir sanattır. Konusu hayat ve insan başta olmak üzere, tabiattaki her şeydir. Yalnız edebiyat bunları aynen almaz; değiştirir ve yeniden kurar.

Edebî eserler, belli bir görüşü, inancı, örf ve adet gibi çeşitli sosyal olay ve olguları işlerler. Onları konu olarak alırlar. Bir anlayışı ret veya kabul eden bir davranış gösterebilirler. Bu bakımdan toplumdaki görüş, düşünüş ve değişmeler edebiyata yansır. Şair ve yazarlar belli anlayışların yaygınlaşmasında, benimsenmesinde önemli rol oynarlar. Her gelen yeni nesil kendi anlayışını edebî eserlerle topluma aktarır. Topluma yön verir, onun şekillenmesine katkıda bulunur.


Öte yandan şair ve yazarlar, içinde yaşadığı toplumun bir üyesidir. Bunlar, yetiştikleri çevrenin etkisinde kalırlar. Toplumdaki çeşitli anlayışlardan birini veya birkaçını benimserler. Onların herhangi bir insandan farkları, kabul ettiği, hoşlandığı bir anlayışı başkalarına da kabul ettirebilmeleridir. Bunun için toplumlardaki değişmelerde şair ve yazarların öncü olduklarını görüyoruz. Bütün bunlara rağmen edebî eserler bir sosyoloji, psikoloji, felsefe, tarih, gelenek kitabı değildir. Edebiyatın gayesi bunların çok ötesindedir.

EDEBİYAT ve ZİHNİYET




Edebî metinler yazıldığı dönemin zevk, anlayış ve problemlerine kayıtsız kalamazlar. Dönemlerinin anlayışlarını, bütünü içinde kendi tercihlerine göre metinlerinde ortaya koyarlar. Ayrıca birçok okuyucunun, kabul ettiği veya karşı olduğu değerler dünyasını da metinlerini oluştururken gözardı etmezler. Metni oluşturan temel öğeler arasında dönemin zihniyeti, metne değişik şekillerde yansır.

Edebî metinlerin yazıldığı dönemdeki çeşitli anlayışlar kendine özgü zihniyete zemin hazırlar. Döneminin getirdikleri, sosyal şartlar ve kişisel özellikler iç içe girerek metinde bütünleşir. Böylece eser, metni oluşturan kişinin ve döneminin damgasını taşır. Bunlardan başka, tercih edilen estetik beğeniler, temalar, yapı, kullanılan dil özellikleri de metinde dönemini yansıtarak temsil eder.

EDEBİYAT ve TOPLUM




Sanat eserleri, kısaca edebiyat eserleri aslında sosyaldir. Bir dönemin sanatla ilgili verimlerinin tamamıyla fikirleri, inançları, ihtiyaçları, eğilimleri arasında ilişkinin olmaması imkânsız gibidir. Edebiyat ile toplum, toplum ile edebiyat karşılıklı olarak birbirlerini etkilerler. Esasen buna edebiyat ile toplumun karşılıklı etkilenmesi nazariyesi derler. Hiçbir edebî eser yoktur ki, belirli bir zamanın, belirli bir çevrenin ve belirli bir şahsiyetin verimi olmasın. Her edebî eser kendinden öncekilerden bir şeyler alır. Buna göre çevre eser üzerinde etkili olur. Hiçbir şey geçmiş zamanın fikirlerini ve duygularını bize bir sanat eseri kadar hayat ve hisle dolu olarak gösteremez...

Eserlerin tertip şekli, hisler, fikirler, kelimeler, kısaca her şey doğduğu zamanın sergilendiği yerdir. Bundan başka edebî eserler de toplum üzerine tesir ederler. Bir edebî eser bazen bir toplumun fikirlerini ve inançlarını daha açık, daha kesin bir şekilde ortaya koymakla, onlara belirli bir yön verir. Mevlânâ Celâleddin-i Rumî'nin, Yunus Emre'nin, Nesîmî'nin, Kaygusuz Dede'nin, Sinan Paşa'nın, Nedim'in, Şeyh Gâlib'in, Kemal'in, Hâmid'in zamanları üzerindeki tesirleri inkâr edilemez. Bir milletin edebiyatını, edebiyat tarihini öğrenmek, o milletin sosyal hayatını öğrenmek ve gelişme dönemlerini adım adım izlemek demektir.

(Köprülüzâde Mehmet Fuad-Ş.Süleyman; Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı, İstanbul 1332)

EDEBİYAT VE SOSYAL BİLİMLER



Edebiyat ile Edebiyat Tarihi ilişkisi:




Edebiyat tarihi bir toplumun edebî eserlerinin toplu olarak değerlendirildiği, tenkit ve tahlil edildiği bir alandır. Edebiyat tarihi olmadan edebî eserlerin toplanması, değerlendirilmesi ve yaşatılması söz konusu olamaz. Bugün Yunus Emre'nin, Karacaoğlan'ın Mehmet Akif Ersoy'un şiirlerini zevk alarak okumamız, onların hayatlarıyla ilgili bilgi edinmemiz ancak edebiyat tarihi sayesinde mümkün olabilir.

Edebî eserlerin yaşayabilmesi için edebiyat tarihi şarttır. Dolayısıyla edebiyat, edebî eser ve edebiyat tarihi birbirini tamamlayan yan bir analı oluştururlar. Günümüzde bu alana edebiyat tarihi adı verilmiş ve diğer bilimlerden ayrılmıştır.

Edebiyat Genel Tarih ilişkisi:




Genel tarih, insanların geçmişte bıraktığı yazılı belgeler ve yaptıkları eserlere dayalı, onların hayatlarını birçok yönden ele alarak araştıran bilim dalıdır. Bütün yönleriyle insanların geçmişini inceleyen genel tarihin bulguları arasında edebî eser ve edebiyatçı ile ilgili bilgilerin olması kaçınılmazdır. Bu yüzden genel tarihle edebiyat arasında bir ilişki vardır.

Edebiyat-Sosyoloji (Toplum Bilim) ilişkisi:




İnsan topluluklarının yapısı, gelişmesi olaylar karşısında tepki ve tutumları inceleyen bilim dalına sosyoloji denir. Dolayısıyla edebiyat bize toplum hayatındaki dalgalanmaları, gelişme ve olgunlaşmayı göstermektedir. Sosyolojiyi öğrenmeden bir edebiyat tarihi yazmak çok zordur.

Günümüzde edebiyatla sosyoloji arasındaki bir başka ilişki de yazar, edebî eser ve okuyucu üçlüsü arasında vardır. Bugün basım, dağıtım, eleştirmen ve okuyucu ilişkisini araştıran edebiyat sosyolojisi isimli ayrı bir saha da oluşmuştur.

TüRK EDEBİYATINDA EDEBÃ HAREKETLER




Bugünkü Türk edebiyatında mevcut edebî hareketleri inceleyebilmek için birkaç büyük realite üzerinde durmak ve bilhassa bu edebiyatın, bir medeniyet değişmesinin neticesi olarak doğduğunu göz önünde tutmak gerekir. 1826'da, Yeniçerilerin ortadan kaldırılmasıyla başlayan ve 1839'da Tanzimat Fermanı'yla devlet müesseselerinin ve cemiyet bünyesinin yavaş yavaş Avrupalılaşmasına varan ve sırasıyla 1876'da Birinci Meşrutiyet, 1908'de İkinci Meşrutiyet devrelerini idrak eden bu medeniyet krizi, 1923'te Cumhuriyetin ilânı, Ankara'nın başkent oluşu, Atatürk inkılâpları gibi kesin manzaralı safhalarla Türk cemiyetinin bugünkü durumuna kadar gelir.

Ahmet Hamdi Tanpınar (Edebiyat üzerine Makaleler, İstanbul 1968)

TüRK EDEBİYATINDA NESİLLER




Fertlerin nasıl birbirinden ayrı bir duyma, düşünme ve hareket etme tarzları varsa, nesillerin de kendilerine has, önceki ve sonraki nesillerinkine benzemeyen bir duyma, düşünme ve hareket etme tarzları vardır.

Aynı içtimaî, siyasî ve iktisadî şartlar altında

yaşayan, aynı çeşit terbiye müesseselerinde yetişen, aynı endişe ve meselelerle meşgul olan ve aşağı yukarı aynı yaşta bulunan insan toplulukları arasında müşterek bir ruhun teşekkül etmesi gayet tabiî bir hadisedir. Milletlerin tarihî hayatında nesiller, büyük fertlerden daha mühim rol oynarlar; zira devirlere şekil ve renk veren esas kitleyi onlar teşkil ederler.

Mehmet Kaplan (Nesillerin Ruhu, İstanbul 1967)

Ayrıca bakınız >>>>>








  • Dengeli ve düzenli beslenmenin spor üzerinde nasıl bir etkisi vardır?


  • Renklerin doğa üzerinde nasıl bir etkisi vardır?


  • Mitlerin bizim için bir etkisi var mıdır?Destana ne zaman geçilmiştir?




Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.


Her milletin edebiyatı, sosyal ve siyasal yapılarının bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Sosyal ve siyasal yapıdaki değişme ve gelişmeler en belirgin şekilde edebî ürünlerle dile getirilmektedir. Çünkü şair ve yazarlar eserlerinde, genellikle ait oldukları toplumun yaşayış biçimini konu alır.

Düşünceler evrensel olabilir, fakat duygular daha çok toplumlara özgüdür. Toplumların en içten, en karmaşık duygularının, şuurlu bir şekilde ifadesini bulduğu sanat dalı genellikle edebiyattır. Şair ya da yazar, okuyucularıyla, birçok duygu ve düşünceyi paylaşan kişidir.





Sosyal yapı dinamiktir. Bugünkü dünya görüşümüz, hayata bakış açımız, başka toplumlarla aynı olmadığı gibi birkaç yüzyıl önce yaşamış olan atalanmızınkinden de farklıdır. Çevremizde sürüp giden maddî, manevî değişmenin baskısı altında yaşayış şeklimiz, dilimiz ve edebiyatımız değişmeye devam etmektedir. İçinde bulunduğumuz bu değişim sürecinden dolayı edebiyatımızın sosyal yapıdan uzaklaşması ya da gelişimini sürdürememesi, toplumumuzun sağlıklı bir şekilde kendini yenilemesini engeller. Çünkü sağlıklı bir toplumun unsurları arasında sürekli ve karşılıklı bir etkileşim vardır.


İnsanın bir fert olarak toplumdan, sosyal hayattan tecrit edilmesi nasıl mümkün değilse, insan elinden çıkan edebî eserler de ortaya çıktığı toplumun sosyal yapısından ayrı düşünülemez. En ferdî düşünen, tamamen şahsî duygularını, kendi iç âlemini dile getiren şair ve yazarların eserlerinde bile dikkatle incelendiği zaman içinde yaşadıkları toplumun derin izleri görülebilir.

Yunus Emre, Anadolu insanının Moğol istilâsından bıktığı, anarşi ve kargaşadan canından bezdiği bir dönemde onlara Allah'ı, ebedî hayatı, sevgi ve hoşgörüyü hatırlatır. Kuraklıktan ve korkudan dudakları çatlamış olan Anadolu'yu ümit, aşk ve heyecanla sulayıp, yeşertir. Huzur, sükûn ve saadet devrinde Fuzûlî, insanları aşkın zirvelerinde dolaştırır, gerçek saadetin aşk ıstırabında olduğunu söyler. Milletimizin en zorlu ve karanlık günlerinde yetişen İstiklâl Marşı şâiri Mehmet Akif ise insanımızın yakasından tutup şiddetle sarsarak onu uyarmaya, uyuşukluktan kurtarmaya çalışır:


"Ye's öyle bataktır ki düşersen boğulursun

ümmîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun"


diyerek onları mücadeleye teşvik eder. Bazı şâir ve yazarlar da, milletinin en buhranlı anlarında, yaşadığı zamanı aşıp, bakışlarını ötelere çevirerek geleceğin parlak, aydınlık ve mutlu günlerinin müjdelerini verirler. Kısacası gerçek mânâda değer taşıyan hiçbir edebî eser, içinde doğduğu toplumun şartlarından ayrı düşünülemez.


Edebiyat, insanda güzellik duygusu uyandıran bir sanattır. Konusu hayat ve insan başta olmak üzere, tabiattaki her şeydir. Yalnız edebiyat bunları aynen almaz; değiştirir ve yeniden kurar.

Edebî eserler, belli bir görüşü, inancı, örf ve adet gibi çeşitli sosyal olay ve olguları işlerler. Onları konu olarak alırlar. Bir anlayışı ret veya kabul eden bir davranış gösterebilirler. Bu bakımdan toplumdaki görüş, düşünüş ve değişmeler edebiyata yansır. Şair ve yazarlar belli anlayışların yaygınlaşmasında, benimsenmesinde önemli rol oynarlar. Her gelen yeni nesil kendi anlayışını edebî eserlerle topluma aktarır. Topluma yön verir, onun şekillenmesine katkıda bulunur.


Öte yandan şair ve yazarlar, içinde yaşadığı toplumun bir üyesidir. Bunlar, yetiştikleri çevrenin etkisinde kalırlar. Toplumdaki çeşitli anlayışlardan birini veya birkaçını benimserler. Onların herhangi bir insandan farkları, kabul ettiği, hoşlandığı bir anlayışı başkalarına da kabul ettirebilmeleridir. Bunun için toplumlardaki değişmelerde şair ve yazarların öncü olduklarını görüyoruz. Bütün bunlara rağmen edebî eserler bir sosyoloji, psikoloji, felsefe, tarih, gelenek kitabı değildir. Edebiyatın gayesi bunların çok ötesindedir.

EDEBİYAT ve ZİHNİYET




Edebî metinler yazıldığı dönemin zevk, anlayış ve problemlerine kayıtsız kalamazlar. Dönemlerinin anlayışlarını, bütünü içinde kendi tercihlerine göre metinlerinde ortaya koyarlar. Ayrıca birçok okuyucunun, kabul ettiği veya karşı olduğu değerler dünyasını da metinlerini oluştururken gözardı etmezler. Metni oluşturan temel öğeler arasında dönemin zihniyeti, metne değişik şekillerde yansır.

Edebî metinlerin yazıldığı dönemdeki çeşitli anlayışlar kendine özgü zihniyete zemin hazırlar. Döneminin getirdikleri, sosyal şartlar ve kişisel özellikler iç içe girerek metinde bütünleşir. Böylece eser, metni oluşturan kişinin ve döneminin damgasını taşır. Bunlardan başka, tercih edilen estetik beğeniler, temalar, yapı, kullanılan dil özellikleri de metinde dönemini yansıtarak temsil eder.

EDEBİYAT ve TOPLUM




Sanat eserleri, kısaca edebiyat eserleri aslında sosyaldir. Bir dönemin sanatla ilgili verimlerinin tamamıyla fikirleri, inançları, ihtiyaçları, eğilimleri arasında ilişkinin olmaması imkânsız gibidir. Edebiyat ile toplum, toplum ile edebiyat karşılıklı olarak birbirlerini etkilerler. Esasen buna edebiyat ile toplumun karşılıklı etkilenmesi nazariyesi derler. Hiçbir edebî eser yoktur ki, belirli bir zamanın, belirli bir çevrenin ve belirli bir şahsiyetin verimi olmasın. Her edebî eser kendinden öncekilerden bir şeyler alır. Buna göre çevre eser üzerinde etkili olur. Hiçbir şey geçmiş zamanın fikirlerini ve duygularını bize bir sanat eseri kadar hayat ve hisle dolu olarak gösteremez...

Eserlerin tertip şekli, hisler, fikirler, kelimeler, kısaca her şey doğduğu zamanın sergilendiği yerdir. Bundan başka edebî eserler de toplum üzerine tesir ederler. Bir edebî eser bazen bir toplumun fikirlerini ve inançlarını daha açık, daha kesin bir şekilde ortaya koymakla, onlara belirli bir yön verir. Mevlânâ Celâleddin-i Rumî'nin, Yunus Emre'nin, Nesîmî'nin, Kaygusuz Dede'nin, Sinan Paşa'nın, Nedim'in, Şeyh Gâlib'in, Kemal'in, Hâmid'in zamanları üzerindeki tesirleri inkâr edilemez. Bir milletin edebiyatını, edebiyat tarihini öğrenmek, o milletin sosyal hayatını öğrenmek ve gelişme dönemlerini adım adım izlemek demektir.

(Köprülüzâde Mehmet Fuad-Ş.Süleyman; Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı, İstanbul 1332)

EDEBİYAT VE SOSYAL BİLİMLER



Edebiyat ile Edebiyat Tarihi ilişkisi:




Edebiyat tarihi bir toplumun edebî eserlerinin toplu olarak değerlendirildiği, tenkit ve tahlil edildiği bir alandır. Edebiyat tarihi olmadan edebî eserlerin toplanması, değerlendirilmesi ve yaşatılması söz konusu olamaz. Bugün Yunus Emre'nin, Karacaoğlan'ın Mehmet Akif Ersoy'un şiirlerini zevk alarak okumamız, onların hayatlarıyla ilgili bilgi edinmemiz ancak edebiyat tarihi sayesinde mümkün olabilir.

Edebî eserlerin yaşayabilmesi için edebiyat tarihi şarttır. Dolayısıyla edebiyat, edebî eser ve edebiyat tarihi birbirini tamamlayan yan bir analı oluştururlar. Günümüzde bu alana edebiyat tarihi adı verilmiş ve diğer bilimlerden ayrılmıştır.

Edebiyat Genel Tarih ilişkisi:




Genel tarih, insanların geçmişte bıraktığı yazılı belgeler ve yaptıkları eserlere dayalı, onların hayatlarını birçok yönden ele alarak araştıran bilim dalıdır. Bütün yönleriyle insanların geçmişini inceleyen genel tarihin bulguları arasında edebî eser ve edebiyatçı ile ilgili bilgilerin olması kaçınılmazdır. Bu yüzden genel tarihle edebiyat arasında bir ilişki vardır.

Edebiyat-Sosyoloji (Toplum Bilim) ilişkisi:




İnsan topluluklarının yapısı, gelişmesi olaylar karşısında tepki ve tutumları inceleyen bilim dalına sosyoloji denir. Dolayısıyla edebiyat bize toplum hayatındaki dalgalanmaları, gelişme ve olgunlaşmayı göstermektedir. Sosyolojiyi öğrenmeden bir edebiyat tarihi yazmak çok zordur.

Günümüzde edebiyatla sosyoloji arasındaki bir başka ilişki de yazar, edebî eser ve okuyucu üçlüsü arasında vardır. Bugün basım, dağıtım, eleştirmen ve okuyucu ilişkisini araştıran edebiyat sosyolojisi isimli ayrı bir saha da oluşmuştur.

TüRK EDEBİYATINDA EDEBÃ HAREKETLER




Bugünkü Türk edebiyatında mevcut edebî hareketleri inceleyebilmek için birkaç büyük realite üzerinde durmak ve bilhassa bu edebiyatın, bir medeniyet değişmesinin neticesi olarak doğduğunu göz önünde tutmak gerekir. 1826'da, Yeniçerilerin ortadan kaldırılmasıyla başlayan ve 1839'da Tanzimat Fermanı'yla devlet müesseselerinin ve cemiyet bünyesinin yavaş yavaş Avrupalılaşmasına varan ve sırasıyla 1876'da Birinci Meşrutiyet, 1908'de İkinci Meşrutiyet devrelerini idrak eden bu medeniyet krizi, 1923'te Cumhuriyetin ilânı, Ankara'nın başkent oluşu, Atatürk inkılâpları gibi kesin manzaralı safhalarla Türk cemiyetinin bugünkü durumuna kadar gelir.

Ahmet Hamdi Tanpınar (Edebiyat üzerine Makaleler, İstanbul 1968)

TüRK EDEBİYATINDA NESİLLER




Fertlerin nasıl birbirinden ayrı bir duyma, düşünme ve hareket etme tarzları varsa, nesillerin de kendilerine has, önceki ve sonraki nesillerinkine benzemeyen bir duyma, düşünme ve hareket etme tarzları vardır.

Aynı içtimaî, siyasî ve iktisadî şartlar altında

yaşayan, aynı çeşit terbiye müesseselerinde yetişen, aynı endişe ve meselelerle meşgul olan ve aşağı yukarı aynı yaşta bulunan insan toplulukları arasında müşterek bir ruhun teşekkül etmesi gayet tabiî bir hadisedir. Milletlerin tarihî hayatında nesiller, büyük fertlerden daha mühim rol oynarlar; zira devirlere şekil ve renk veren esas kitleyi onlar teşkil ederler.

Mehmet Kaplan (Nesillerin Ruhu, İstanbul 1967)

Ayrıca bakınız >>>>>







 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Sosyal ve siyasi olayların edebiyat üzerinde bir etkisi var mıdır?
Sosyal ve siyasi olayların edebiyat üzerinde bir etkisi var mıdır?
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/sosyal-ve-siyasi-olaylarn-edebiyat.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/sosyal-ve-siyasi-olaylarn-edebiyat.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content