SIZLAMAK gçz. f. 1. Bedenin bir kısımı sözkonusuysa, orada bir sızı duymak: Dişi, dizleri sızlamak. 2. Sızlanmak, yakınmak: Ağlayıp...
SIZLAMAK gçz. f.
1. Bedenin bir kısımı sözkonusuysa, orada bir sızı duymak: Dişi, dizleri sızlamak.
2. Sızlanmak, yakınmak: Ağlayıp sızlamak.
* sızlanmak dönşl. f. Bir çare, bir avuntu sağlamak umuduyla, bir şeyden duyduğu hoşnutsuzluğu, acıyı, üzüntüyü vb. anlatıp durmak; ağlaşmak, yakınmak: Ne süre, ne de para bulamıyorum diye sızlanıyor. Tüm gününü sızlanarak geçiriyor.
* sızlatmak ettirg. f.
1. Sızlamasına niçin olmak.
2. Yüreğini, içini vb. sızlatmak, bir hiç kimseye üzüntü vermek.
1. Bedenin bir kısımı sözkonusuysa, orada bir sızı duymak: Dişi, dizleri sızlamak.
2. Sızlanmak, yakınmak: Ağlayıp sızlamak.
* sızlanmak dönşl. f. Bir çare, bir avuntu sağlamak umuduyla, bir şeyden duyduğu hoşnutsuzluğu, acıyı, üzüntüyü vb. anlatıp durmak; ağlaşmak, yakınmak: Ne süre, ne de para bulamıyorum diye sızlanıyor. Tüm gününü sızlanarak geçiriyor.
* sızlatmak ettirg. f.
1. Sızlamasına niçin olmak.
2. Yüreğini, içini vb. sızlatmak, bir hiç kimseye üzüntü vermek.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR