TAKADDüM a. (ar. kadem'den takaddüm). Esk. 1. ileride, önde bulunma: “...Fuad Paşa'nın cerbeze-i nutku ve tartı zekâsı ha...
TAKADDüM a. (ar. kadem'den takaddüm). Esk.
1. ileride, önde bulunma: “...Fuad Paşa'nın cerbeze-i nutku ve tartı zekâsı hasebiyle âtide Ali Paşa'ya takaddüm edeceğini ashab-ı dikkat daha ol vakit istihraç ediyordu" (Cevdet Paşa, XIX. yy.).
2. Önce davranma: "...urbanın yanlarında yalnız bir kazan bulunmağla pilav tabhında takaddüm iddiasına düşüp..." (Cevdet Paşa, XIX. yy.)
3. Protokol açısından önde bulunma, öne geçme.
*isi. huk. Doğabilecek bir zararın giderilmesi için ilgililere önceden yapılan tavsiye ve ihtar, jj Takaddüm-i ahd. bir olaydan sonra işlem yapılmadan belli bir sûrenin geçmesi, zamanaşımının doğması. (Takaddümi ahd sûresinin geçmesi, davaya bakılmasına ve şahit dinlenmesine engel olur.) [Takaddümi zaman da denir]
1. ileride, önde bulunma: “...Fuad Paşa'nın cerbeze-i nutku ve tartı zekâsı hasebiyle âtide Ali Paşa'ya takaddüm edeceğini ashab-ı dikkat daha ol vakit istihraç ediyordu" (Cevdet Paşa, XIX. yy.).
2. Önce davranma: "...urbanın yanlarında yalnız bir kazan bulunmağla pilav tabhında takaddüm iddiasına düşüp..." (Cevdet Paşa, XIX. yy.)
3. Protokol açısından önde bulunma, öne geçme.
*isi. huk. Doğabilecek bir zararın giderilmesi için ilgililere önceden yapılan tavsiye ve ihtar, jj Takaddüm-i ahd. bir olaydan sonra işlem yapılmadan belli bir sûrenin geçmesi, zamanaşımının doğması. (Takaddümi ahd sûresinin geçmesi, davaya bakılmasına ve şahit dinlenmesine engel olur.) [Takaddümi zaman da denir]
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR