Tanzimat edebiyatı hakkında genel bilgilerin yer almış olduğu sayfamız. Tanzimat edebiyatı özellikleri, sanatçıları ve eserleri nedir? Tanz...
Tanzimat edebiyatı hakkında genel bilgilerin yer almış olduğu sayfamız. Tanzimat edebiyatı özellikleri, sanatçıları ve eserleri nedir?
Tanzimat Edebiyatı, Batı uygarlığı tesirindeki Türk Edebiyatı’nın başlangıç süreci; görece bir sınırlamayla Tercüman-ı Ahval’in (ilk Türk düşünce gazetesi, bağımsız) çıkışı ilk adım sayılır (1860).
Servet-i Fünun topluluğunun kümelenişine kadar sürdürdüğü varsayılır (1896). Tanzimat Edebiyatçılarının derhal hepsi yüksek zümre ailelerin arasından yetişen aydınlardır. Şinasi, Ali Suavi, Ahmet Mithat, Nabizade Nazım, Muallim Naci benzer biçimde halka yakın orta sınıftan yetişen birkaç kişinin değişik özellikler taşıdıklarını, burjuvalaşma yolunda bağımsızlık dileklerini gerçekleştirme amacında birleştikleri biliniyor.
Bunların haricinde kalanlar devlet memurluğu ile ulema sınıfına girmeyi evvelde başaran bir aile geleneği içinde hususi olarak yetişmişlerdir. Aralarında sadrazamlar (Ahmet Vefik Paşa), mülki ve askeri alanda vezirlik-paşalık rütbelerine çıkanlar, nazırlık yapanlar (Akif Paşa, Ethem Pertev Paşa, Mustafa Nuri Paşa, Ahmet Cevdet Paşa, Münif Paşa, Süleyman Paşa, Sadullah Paşa, Ziya Paşa); valilik mutasarrıflık-sefirlik görevlerinde (Namık Kemal, A. H. Tarhan, Samipaşazade Sezai…), en yüksek devlet dairelerinde dokunulmaz mevkilerde bulunanlar (Recaizade Ekrem, Direktör Ali Bey..) çoğunluktadır.
Hepsi klasik Divan Edebiyatı’nın gelenekçi soyutluğundan kurtulmak, çağlarının bilim ve teknik gelişimini seyretmek, Avrupa kültürünün bizlere uyan yanlarını almak, ilerleme niyetlerinin cephesini oluşturmak ülküsünü paylaşırlarsa da İslâmi eğitimle yetiştikleri için dinsel sisteme aykırı hiçbir düşünceyi öne geçiremezler. Mesela kimi çok hanımla birlikteliği savunur, kimi esirliğin Osmanlı toplumunda iyi sonuçlar verdiğini sözgelimi fuhuşu önlediğini ileri sürer; hiçbiri şeriat düzeninden uzaklaşır olmayı lüzumlu saymaz. Yüksek zümre zenginliği içinde yetişenleri yüzünden iktisat yoksulluklarını aralarında bilen yoktur. Yaşadıkları çevre konak ve köşk olduğundan başka bir katın başka bir problemi ile ilgilenme bakışını edinemezler.
Öncelikli bir yabancı dil (yüzde doksandan fazlası Fransızca) bilgisiyle sivrilir, seçkinleşir. Batı yaşamıyla ilişki kurabilirler. Böylece iki ayrı dünyanın da nimetlerini tadarak, renkli ve rahat bir yaşam sürerler. Sınıflarının ilk problemi olan özgürlük (özgürlük) hakkaniyet, meşrutiyet, yurt sevgisi (vatanperverlik) temalarım öne alırlar. Meşrutiyete doğru gelişecek bir toplumsal fiil, tesir ve rollerini azaltmayacak, doğallıkla güçlendirecektir. Bu yüzden Fransız Devrimi’ nin burjuva ülküsünü benimser, Aydınlanma Çağının ilkelerini edinir, romantizmden öteye geçemezler, Yeni bir kamuoyu yaratmak çabasıyla derhal hepsi gazete organının çevresinde çalışır, çoğalmaya uğraşırlar, Bu yüzden geçiş periyodunun mecburi itişiyle derhal her türde yaratı vermeye, uzmanlık aramaya başlarlar. Yaygın türler emek harcaması, hepsini bir türün emek ustalığından yoksun bırakır.
Divan Edebiyatı’na bir tepki biçiminde doğan Tanzimat Edebiyatı, geçmişe değil geleceğe, doğuya değil batıya, soyuta değil somuta, azınlığa değil çoğunluğa yönelmek niyetinde bir sanat çabasıdır. Divan Edebiyatı’nın yoksun olduğu bir tutumla yaşama, topluma, gerçeğe yönelen emekler öne geçer. Eski inşâ’nın yerini düşünceyi iletmeye yarayan yalın ve anlaşılır bir düzyazı (düzyazı, gazete ve tiyatro dili) konmaya çalışılır: şiir, mevzularını ilkin toplumsal sorunlardan sonrasında ferdin duygu ve tutku yaşamından almaya adım atar. En canlı türler gazete, tiyatro, dil ve tarih çalışmalarıdır.
Yeni edebiyat tesir ve yankısına elverişli yeni bir ifade bulmaya çalışır, tümce’yi (cümle) farkeder. Beyitleri de tümce yapısında kati anlam bütünlükleri benzer biçimde kullanır. Siyasal ve toplumsal bir fikir aslı edinilir; duruk toplumumuzda bulunmayan yeni kavramlar mevzu yapılır; insanoğlunun evren içindeki yeri araştırılır; yaşam vakaları karşısında en kuvvetsiz insanoğlunun bile başkaldırması, niçin araması, kuşkusu adım atar. Evlilik, aşk, esirlik, memurluk, insan haklan, uğranan zulümler, aile büyüklerinin baskısı, anane ve âdetler, alafrangalık özentilerinin yarattığı yanlış batılılaşma züppeliği, mirasyedilik israfı benzer biçimde mevzularda çok açık olmayan eleştirilere girişilir. Ahlâk ve öğrenek dersi kimi zaman açıklanarak, kimi vakit okuyucuya bırakılarak savlı (tezli) eserlere başlanır. Şiirde geleneksel ölçü (aruz), uyak anlayışı (göz kafiyesi; yazım-imlâ birliği), eski nazım biçimleri kolayca bırakılamaz. Halk Edebiyatı yolunda, hece ölçüsüyle birkaç tecrübe etme yapılır, ikinci kuşağın temsilcisi Abdülhak Hâmit, batı nazım biçimlerini kullanarak, köklü değişime bir kapı açarsa nazımda ana birim gene beyittir.
Anlamın dizeden dizeye atlaması (anjambman ardama), ikinci dönemde başlamış olacak, Servetifünun döneminde çözümlenecektir. Batıdan çeviriler çoğalır, dil yalınlaşır, yeni edebiyat türleri getirilir (Gazete yazıları başta, roman, öykü, tiyatro, anı, eleştiri…); Osmanlıcılık ve meşrutiyetçilik yanında İslâmcılık görüşü yerini korurken ulusçuluk bilincinin de ilk adımları atılır. Fakat her şeye rağmen, yaşamda olduğu benzer biçimde edebiyatta da o ikilik durumu ir türlü ortadan kalkmaz.
YORUMLAR