GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU ÖZELLİKLERİ Çağlar boyunca sürüp geldiği ve doğrudan doğruya Türk kültürünün ürünü olduğu için geleneksel Türk tiy...
GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU ÖZELLİKLERİ
Çağlar boyunca sürüp geldiği ve doğrudan doğruya Türk kültürünün ürünü olduğu için geleneksel Türk tiyatrosu adı verilen tiyatro türleri şunlardır:
Karagöz
Bir beyaz perdenin arkasına konulan bir ışıkla ve bu ışığın önünden geçirilerek perdeye yansıtılan şekillerle oynanan bir perde oyunudur.
Oyunun kahramanlarından Karagöz, saf ve temiz ruhlu, olayların gülünç taraflarını büyük ustalıkla yakalayan, zeki, okumamış fakat irfan sahibi Türk halkını temsil etmektedir.
Hacivat ise medrese tahsili görmüş, sofu, görgülü, yabancı kelimelere sıkça yer veren bir tiptir.
Karagöz oyunu, seyircileri güldürmeyi fakat güldürürken düşündürmeyi amaçlar.
Dört bölümden oluşur:
1-Giriş (Mukaddime): Hacivat'ın müzik eşliğinde perdeye geldiği kısımdır. Bu bölüm, Hacivat ile Karagöz'ün kavga etmesine kadar sürer.
2-Muhavere (Söyleşme): Oyunun ana tipleri olan Karagöz ve Hacivat arasında geçer. Bu bölüm yanlış anlaşılmalarla gelişir. Olmayacak bir olay gerçekmiş gibi anlatılır, sonra bunun bir rüya olduğu anlaşılır.
3-Fasıl: Asıl oyunun bulunduğu bölümdür. Bu bölüme Zenne, Tuzsuz Delibekir, Efe, gibi tipler de katılırlar.
4-Bitiş: Oyundan çıkartılacak dersin söylenip, kusurlar için özür dilendiği bölümdür.
Orta Oyunu
Dört bir yanı seyircilerle çevrilmiş bir meydanda, herhangi bir yazılı metne bağlı kalmadan oynanan oyundur. XIX yüzyılda Karagöz ve meddah oyunlarının gelişmesiyle ortaya çıkmıştır.
Oyunun kahramanlarından Pişekar, Karagöz oyunundaki Hacivat'ın; Kavuklu da Karagöz'ün karşılığıdır.
Ortaoyunu dört bölümden oluşur:
1-Giriş: Pişekârın müzik eşliğinde oyunu takdim ettiği bölümdür.
2-Tekerleme: Pişekârla Kavuklu arasında geçen ve Kavuklu'nun gerçekleşmesi mümkün olmayan hayalî bir olayı ( genellikle rüyayı) olmuş gibi anlattığı kısa konuşmadır.
3-Fasıl: Asıl oyunun ortaya konulduğu bölümdür. Bu bölümde Pişekâr ve Kavuklu'nun yanısıra zenne, Kayserili, Külhanbeyi, Cüce ve Kambur, Laz, Arnavut, Çelebi, Rumelili gibi oyunun diğer kahramanları da yer alır.
4-Bitiş: Pişekâr ile Kavuklu, kendi aralarında kısa bir konuşma yaptıktan sonra "Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola" diyerek bir sonraki oyunun adını ve yerini belirtirler ve oyun sona erer.
Karagöz oyunundan tek farkı, Karagöz oyununun perdeye yansıtılan gölgeler tarafından, orta oyununun ise canlı kişiler tarafından sergilenmesidir.
Gerek Karagöz oyunu, gerekse ortaoyununda konu ve olayın ana hatları bellidir. Fakat yazılı bir metin olmadığı için oyuncular kendi yetenekleri doğrultusunda doğaçlama olarak oyunu sergilerler.
Meddah
Bir tek kişinin bir olayı veya hikâyeyi seyirci önünde hareket ve taklitlerle canlandırması sanatına meddahlık denir. Bu sanatı sergileyene de meddah denir.
Meddahlık hareketten çok ses taklidi, jest ve mimiklere dayanan bir sanattır. Meddah her türlü insan sesini, ağlama, gülme gibi her türlü duyguyu, hareketi, doğayla ilgili türlü durumları başarıyla taklit eder.
Aksesuar olarak kullandığı mendil ve sopasıyla bir iskemleye oturarak söze, nükteye ve taklide dayanan hünerini sergiler.
Köy Seyirlik Oyunları
Yılın belli günlerinde, düğünlerde, bayramlarda, kutlama törenlerinde oynanan köy oyunları davardır.
Bu oyunlarda da ana öge taklittir ve yazılı bir metin bulunmaz. Oyuncular da halktan insanlardır. Oyun belli bir olay seçilerek hiç hazırlık yapılmadan sergilenir. Amaç birlikte eğlenerek hoş vakit geçirmektir.
Köy oyunlarının Karagöz ve orta oyunundan farklı yönü, oynadıkları yörelerin özelliklerini taşımalarıdır. Yöre insanının yaşayış biçimi, gelenekleri, mizah anlayışı oyunlara büyük ölçüde yansır.Modern tiyatro ile geleneksel Türk tiyatrosu arasındaki farklılıklar:
1. Modern tiyatro, bir metne dayanılarak hazırlanır. Geleneksel Türk tiyatrosunda ise metin yoktur, tespit edilmiş bir olay vardır ve bu olay metinsiz ve hazırlıksız olarak sahnede canlandırılır.
2. Modern tiyatroda, sergilenmeden önce defalarca prova yapılır. Geleneksel Türk tiyatrosunda ise prova yapmadan sahnelenme söz konusudur.
Tanzimat Dönemi Tiyatrosu Özellikleri:
Bizde Karagöz, orta oyunu, meddah gibi geleneksel oyunlar dışında, Batılı anlamda tiyatro eserlerinin yazımı Tanzimat''''ın ilnından sonra başlar. Bununla birlikte, Tanzimat öncesinde de İstanbul''''da bir tiyatro yaşamı vardır. III. Selim döneminde sarayın içine ve İstanbul''''un çeşitli yerlerine tiyatro binaları yaptırılır. 1860''''lı yıllarda Hoca Naum ve Güllü Agop gibi tiyatro adamları, Osmanlı tiyatrosunun kurulmasında ve Türkçe temsiller vermesinde öncülük ederler.
Güllü Agop, Gedikpaşa Tiyatrosunu kurar (1869) ve birçok oyunu sahneye koyar. Bu arada on yıl süreyle tiyatro oynatma yetkisi, Güllü Agop''''a verilir. Güllü Agop''''a verilen bu yetkinin Türk tiyatrosunun önünü kestiğini düşünen Kavuklu Hamdi gibi tiyatro adamlarımız Tuluat tiyatrosunu kurarlar. Tuluat tiyatrosu, Batılı tiyatro ile geleneksel orta oyunu özelliklerinin karışımından doğan halk tiyatrosudur.
Batılı anlamda ilk yerli tiyatro eserimiz, Şinasi''''nin 1859 yılında yazdığı Şair Evlenmesi''''dir. Bir perdelik komedi olan bu eser, 1860 yılında Tercümn-ı Ahvl gazetesinde bölüm bölüm yayımlanır. Ancak bu eserden önce yazılmış iki tiyatro eserimiz daha vardır. Bunlardan biri 1800''''lü yıllarda yazıldığı sanılan "Vak''''ayi-i Acibe ve Havadis-i Garibe-i Keşfger Ahmet" (Pabuççu Ahmet''''in Garip Vak''''aları ve Sergüzeştleri) adlı eserdir. Bu eser 1956 yılında Prof. Fahir İz tarafından Viyana Millî Kütüphanesinde bulunmuştur. İskerleç adında bir yazara ait olan eser üç perdelik bir komedidir. Diğer eser ise Hayrullah Efendinin 1844''''te yazdığı "Hikye-i İbrahim Paşa ve İbrahim Gülşenî"dir. Bu da dört perdelik acıklı bir dramdır. Her iki eserin varlıkları geç öğrenildiği için Şair Evlenmesi ilk tiyatro eserimiz kabul edilir.
Şinasi''''den sonra Ali Haydar "Sergüzeşt-i Perviz" ve "İkinci Ersas" adlı manzum oyunlarını yazar. Bu oyunlar, teknik zayıflıklar içeren trajedilerdir. Yazarın ayrıca komedileri de vardır.
Tanzimat döneminin yazarları arasında en etkili olanlar, Namık Kemal ve Ahmet Vefik Paşadır. Namık Kemal''''de romantizmin etkileri vardır, oyunları dram türündedir. Ahmet Vefik Paşa, Moliere''''den çevirileri ve özellikle uyarlamaları ile başarıya ulaşır. Yalnız, Padişah Abdülaziz''''in Meşrutiyet''''e karşı olması, meşrutiyet yanlısı olan tiyatrocuları olumsuz etkilemiştir. Namık Kemal''''in Vatan Yahut Silistre adlı oyununun sahnelenişi sırasında ve oyun sahnelendikten sonra halkın, Abdülaziz aleyhine ve Şehzade Murat lehine yaptığı gösteriler Namık Kemal''''in Magosa''''ya, Ahmet Mithat Efendi ve Ebüzziya Tevfik''''in Rodos''''a sürülmelerine neden olmuştur.
1876 yılında Abdülaziz tahttan indirilir. Meşrutiyet yanlısı Şehzade Murat, akıl sağlığı bozuk olduğu için tahtta kalamaz. II. Abdülhamit, meşrutiyet yönetimi kurmaya söz vererek tahta geçer ve I. Meşrutiyet''''i iln eder. Abdülaziz döneminde sürgüne gönderilen yazar ve şairler sürgünden dönerler. Ancak II. Abdülhamit, kısa bir süre sonra anayasayı yürürlükten kaldırır ve meclisi dağıtır. Bütün yetkileri kendinde toplar. Bundan sonra, tarihimizde "istibdat dönemi" olarak bilinen baskı ve sürgün dönemi başlar.
Tanzimat döneminde Direktör li Bey, tiyatro eserleri yazdığı gibi, tiyatronun sanatsal yönüyle de ilgilenir. Ayrıca Ahmet Mithat Efendi, Ebüzziya Tevfik, Şemsettin Sami, Manastırlı Rıfat gibi yazarlarımız tiyatro türünde eser verirler. Tanzimat''''ın ikinci döneminde Recaîzade Mahmut Ekrem, başarılı sayılan tiyatro eserleri yazar. Abdülhak Hmit Tarhan ise oyunlarını okunmak için yazar. Ancak Abdülhamit''''in getirdiği sansür nedeniyle tiyatro alanında bir durgunluk görülür. Bu durgunluk, II. Meşrutiyet''''in ilnına kadar sürer.
Tanzimat tiyatrosu, toplumun eğitimini amaçlar. Tanzimat dönemi sanatçıları, düşüncelerini topluma aktarmada en etkili araç olarak tiyatroyu görürler. Namık Kemal''''e göre "Ahlk bakımından tiyatronun hizmeti; gazetelerden, kitaplardan daha fazladır. Tiyatro, millete verilmek istenen mesajların en dinamik aracıdır."
Seyit Kemal Karaalioğlu, Tanzimat tiyatrosuna ilişkin; "Konular tarihten, dış ülkelerden, bireysel olaylardan alınır. Gelenekler, görenekler, vatan, millet, yurtseverlik temaları işlenir. Çevirilerden uyarlamalara, klasisizmden romantizme geçilirken komediyle dram arasında görünür. Toplum için sanat'''' yapılırken konuşma diline, ''''sanat için sanat'''' yapılırken güzel, etkili öz söylemeye, edebî dile gidilir." değerlendirmesini yapmaktadır
YORUMLAR