Bir kimseyi iğnelemek, onunla alay etmek amacıyla bir sözü gerçek anlamının tam karşıtı bir anlamda kullanmaktır. Örnek : Randevuna s...
Bir kimseyi iğnelemek, onunla alay etmek amacıyla bir sözü gerçek anlamının tam karşıtı bir anlamda kullanmaktır.
Örnek :
Randevuna sadıkmışsın, beklemekten kök saldık.
O kadar çok konuştu ki söylediklerinden hiçbir şey anlamadık.
Biraz daha hızlı yürürsen karıncalar bile bizi geçecek.
*
TARİZ a. (ar.c arz'dan tacriz). Esk.
1. Dolaylı anlatma, dokundurma, taşlama: "Genç kızlarımızın her taraftan aldıkları derslerde bu istiklâl ve tariz ruhunu takviye etmekten geri kalmamıştır" (H. C. Yalçın).
2. Tariz etmek, sözle sataşmak, söz dokundurmak: "Hitaf-giran ise şeyhin kerameti kendüden menkul deyû tariz ederler idi" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Tarizde bulunmak, iğneleyici sözler söylemek, taşlamak.
*Ed. Bir söz söyleyip onun tersini kastetme biçimindeki beyan sanatı. (Bu yolla birine kabalığa düşmeden yergi yöneltilir, bir istek incelikle belirtilir. Örn. Eli sıkı birine "Ne kadar cömertsiniz†demekte tariz vardır.)
1. Dolaylı anlatma, dokundurma, taşlama: "Genç kızlarımızın her taraftan aldıkları derslerde bu istiklâl ve tariz ruhunu takviye etmekten geri kalmamıştır" (H. C. Yalçın).
2. Tariz etmek, sözle sataşmak, söz dokundurmak: "Hitaf-giran ise şeyhin kerameti kendüden menkul deyû tariz ederler idi" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Tarizde bulunmak, iğneleyici sözler söylemek, taşlamak.
*Ed. Bir söz söyleyip onun tersini kastetme biçimindeki beyan sanatı. (Bu yolla birine kabalığa düşmeden yergi yöneltilir, bir istek incelikle belirtilir. Örn. Eli sıkı birine "Ne kadar cömertsiniz†demekte tariz vardır.)
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR