TAŞIMAK g. f. 1. Bir şeyi, bir kimseyi taşımak, onları elinde, kucağında, sırtında vb. tutarak bir yerden bir yere götürmek: Paketl...
TAŞIMAK g. f.
1. Bir şeyi, bir kimseyi taşımak, onları elinde, kucağında, sırtında vb. tutarak bir yerden bir yere götürmek: Paketleri taşımama yardım eder misiniz? Çocuğu sırtında taşıma, indir yürüsün.
2. Bir kimseyi, bir şeyi, bir yere taşımak, onları oraya götürmek, nakletmek: Hastayı yatağına taşıyın. Odunları odunluğa taşımak.
3. Nesneleri, insanları taşımak, onların bir yerden bir yere özellikle bir taşıtla götürülmelerini sağlamak: Her seferinde üçyüz yolcu taşıyabilen bir uçak. Eşyalan bir yük kamyonuyla taşıdık.
4. Bir kurumu ya da bir kurumun bir bölümünü, bir meskeni bir yere taşımak, onun yerini değiştirmek, bir yerden, bir yere nakletmek: Sendika merkezini Ankara' ya taşıyacağız.
5. Bir şeyi taşımak, herhangi bir etken, nesne sözkonusuysa, bir şeyi bir yerden alıp başka bir yere sürüklemek, alıp götürmek; oraya götürülmesine aracılık etmek: Sellerin taşıyıp getirdiği ağaç kütükleri. Rüzgâr, bitki tohumlarını çok uzaklara taşır. Kente su taşıyan borular.
6. Bir şeyi, bir kimseyi taşımak, sözkonusu bir şeyse, o şeyin, o kimsenin ağırlığını çekmek, kaldırmak: Bu köprü on beş tondan fazla ağırlık taşımaz. Yorulmuş bacakları onu taşımaz olmuştu.
7. Bir şeyi taşımak, destek görevi yaparak onu yerinde tutmak, onun dayanağı olmak: Damın bütün ağırlığını ortadaki iki çlirek taşıyor.
8. Kamında yavru, yavrular taşımak, bir çocuk taşımak, bir dişiden, bir kadından söz ederken, gebelik döneminde olmak, karnında yavrusu, yavrulan, bebeği bulunmak: Kedi, yavrulannı yaklaşık üç ay kamında taşır. Bir anne, bebeğini dokuz ay karnında taşır.
9. Bir adı, bir unvanı, bir şeyi taşımak, o adla ya da unvanla bilinir olmak, onunla çağrılmak; bir şeyi içermek, ona sahip olmak: Kitapların ikisi de aynı adı taşıyor. Kızlık soyadını taşıyor. Bu sözcük sıfat niteliği taşımıyor. Hepimiz aynı kanı taşıyoruz. Sorumluluk duygusu taşımak.
10. Bir şeyin izini, işaretini vb. taşımak, üzerinde o şey yazılı, işaretli olmak ya da o şeyin izleri, sonuçları görülmek: Mektup 1 mayıs 1963 tarihini taşıyor. Savaşın izlerini taşıyan bir kent. Yüzünde hâlâ o korkunç kazanın izlerini taşıyor.
11. Bir şeyi (soyut) taşımak, onun sorumluluğunu yüklenmek, çekmek, katlanmak: Bir evin sorumluluğunu taşımak. Böyle ağır bir sorumluluğu taşıyabilecek yaşta değilim artık. Bu işin yükünü daha fazla taşıyamam.
12. Bir şeyi taşımak, o şeyi üstünde bulundurmak; onu takmış, giyinmiş, olmak: Dikkatli olun, silah taşıyor. üzerimde hiç para taşımam. Çocukların fotoğrafını cüzdanında taşırdı. Taşıdığı üniformanın onurunu korumak.
*İnş. Temelden taşımak, bir duvar ya da taşıyıcı bir öğe sözkonusu oldijpunda, kesintisiz biçimde binanın temelinden çatısına kadar uzanmak.
* taşınmak dönşl. f.
1. (Biryerden) [bir yere] taşınmak, ev, yer, konut değiştirmek: Onlar buradan taşınalı çok oldu. Karşı daireye taşındık, orası daha geniş.
2. Bir yere taşınmak, oraya çok sık ya da düzenli olarak gidip gelmek: Kahvelere, sinemalara taşınmak.
3. Düşünüp taşınmak.
* taşınmak edilg. f. Taşımak eylemine konu olmak: Yaralılar hastaneye taşındı. Koca çocuk kucakta taşınır mı? Taşınması güç bir sorumluluk. Bu ülkede ruhsatsız silah taşınmaz.
*Havc. Taşınan yük, bir uçağın taşıdığı yolcuların ve navlunun tümü.
* taşıtmak ettirg. f. Bir şeyin, bir kimsenin taşınmasını, bir yerden bir yere götürülmesini sağlamak.
1. Bir şeyi, bir kimseyi taşımak, onları elinde, kucağında, sırtında vb. tutarak bir yerden bir yere götürmek: Paketleri taşımama yardım eder misiniz? Çocuğu sırtında taşıma, indir yürüsün.
2. Bir kimseyi, bir şeyi, bir yere taşımak, onları oraya götürmek, nakletmek: Hastayı yatağına taşıyın. Odunları odunluğa taşımak.
3. Nesneleri, insanları taşımak, onların bir yerden bir yere özellikle bir taşıtla götürülmelerini sağlamak: Her seferinde üçyüz yolcu taşıyabilen bir uçak. Eşyalan bir yük kamyonuyla taşıdık.
4. Bir kurumu ya da bir kurumun bir bölümünü, bir meskeni bir yere taşımak, onun yerini değiştirmek, bir yerden, bir yere nakletmek: Sendika merkezini Ankara' ya taşıyacağız.
5. Bir şeyi taşımak, herhangi bir etken, nesne sözkonusuysa, bir şeyi bir yerden alıp başka bir yere sürüklemek, alıp götürmek; oraya götürülmesine aracılık etmek: Sellerin taşıyıp getirdiği ağaç kütükleri. Rüzgâr, bitki tohumlarını çok uzaklara taşır. Kente su taşıyan borular.
6. Bir şeyi, bir kimseyi taşımak, sözkonusu bir şeyse, o şeyin, o kimsenin ağırlığını çekmek, kaldırmak: Bu köprü on beş tondan fazla ağırlık taşımaz. Yorulmuş bacakları onu taşımaz olmuştu.
7. Bir şeyi taşımak, destek görevi yaparak onu yerinde tutmak, onun dayanağı olmak: Damın bütün ağırlığını ortadaki iki çlirek taşıyor.
8. Kamında yavru, yavrular taşımak, bir çocuk taşımak, bir dişiden, bir kadından söz ederken, gebelik döneminde olmak, karnında yavrusu, yavrulan, bebeği bulunmak: Kedi, yavrulannı yaklaşık üç ay kamında taşır. Bir anne, bebeğini dokuz ay karnında taşır.
9. Bir adı, bir unvanı, bir şeyi taşımak, o adla ya da unvanla bilinir olmak, onunla çağrılmak; bir şeyi içermek, ona sahip olmak: Kitapların ikisi de aynı adı taşıyor. Kızlık soyadını taşıyor. Bu sözcük sıfat niteliği taşımıyor. Hepimiz aynı kanı taşıyoruz. Sorumluluk duygusu taşımak.
10. Bir şeyin izini, işaretini vb. taşımak, üzerinde o şey yazılı, işaretli olmak ya da o şeyin izleri, sonuçları görülmek: Mektup 1 mayıs 1963 tarihini taşıyor. Savaşın izlerini taşıyan bir kent. Yüzünde hâlâ o korkunç kazanın izlerini taşıyor.
11. Bir şeyi (soyut) taşımak, onun sorumluluğunu yüklenmek, çekmek, katlanmak: Bir evin sorumluluğunu taşımak. Böyle ağır bir sorumluluğu taşıyabilecek yaşta değilim artık. Bu işin yükünü daha fazla taşıyamam.
12. Bir şeyi taşımak, o şeyi üstünde bulundurmak; onu takmış, giyinmiş, olmak: Dikkatli olun, silah taşıyor. üzerimde hiç para taşımam. Çocukların fotoğrafını cüzdanında taşırdı. Taşıdığı üniformanın onurunu korumak.
*İnş. Temelden taşımak, bir duvar ya da taşıyıcı bir öğe sözkonusu oldijpunda, kesintisiz biçimde binanın temelinden çatısına kadar uzanmak.
* taşınmak dönşl. f.
1. (Biryerden) [bir yere] taşınmak, ev, yer, konut değiştirmek: Onlar buradan taşınalı çok oldu. Karşı daireye taşındık, orası daha geniş.
2. Bir yere taşınmak, oraya çok sık ya da düzenli olarak gidip gelmek: Kahvelere, sinemalara taşınmak.
3. Düşünüp taşınmak.
* taşınmak edilg. f. Taşımak eylemine konu olmak: Yaralılar hastaneye taşındı. Koca çocuk kucakta taşınır mı? Taşınması güç bir sorumluluk. Bu ülkede ruhsatsız silah taşınmaz.
*Havc. Taşınan yük, bir uçağın taşıdığı yolcuların ve navlunun tümü.
* taşıtmak ettirg. f. Bir şeyin, bir kimsenin taşınmasını, bir yerden bir yere götürülmesini sağlamak.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR