Taze sıfat (ta:ze) Farsça tÂ¥ze 1 . Bozulmamış, bayatlamamış olan: "Beyaz peyniri, ekmeğin taze kabuğuna sarıp ağzıma sokuy...
Taze
sıfat (ta:ze) Farsça tÂ¥ze
1 . Bozulmamış, bayatlamamış olan:
2 . Dinç, yıpranmamış, yorulmamış:
3 . Kuru olmayan, körpe, kuru karşıtı:
4 . mecaz
Yeni, zamanı geçmemiş:
5 . isim, mecaz
Genç kadın:
sıfat (ta:ze) Farsça tÂ¥ze
1 . Bozulmamış, bayatlamamış olan:
"Beyaz peyniri, ekmeğin taze kabuğuna sarıp ağzıma sokuyorum."- Y. Z. Ortaç.
2 . Dinç, yıpranmamış, yorulmamış:
"Yüzü taze, taravetli ve güzeldi."- M. Ş. Esendal.
3 . Kuru olmayan, körpe, kuru karşıtı:
"Ağaçların taze yaprakları akşamın serinliğini emiyormuş gibi duruyordu."- M. Ş. Esendal.
4 . mecaz
Yeni, zamanı geçmemiş:
"Orada okuduğum en taze havadis yirmi beş, otuz günlüktü."- Halikarnas Balıkçısı.
5 . isim, mecaz
Genç kadın:
"Şu köşede çocuğuyla beraber bir taze oturuyor."- Ö. Seyfettin.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
- taze ot görmüş eşek gibi
Birleşik Sözler
- taze fasulye
- taze para
- taze soğan
- her dem taze
- terütaze
Taze Fasulye Yetiştiriciliği
Taze Fasulye Turşusu Tarifi
Taze Bakla Ezmesi Tarifi
TAZE sıf. (taze).
1. Henüz özsu içeren, kurumamış, pörsümemiş bitki için kullanılır: Taze otlar. Vazoya taze çiçekler koymak.
2. Henüz bozulmaya uğramamış, bayatlamamış bir yiyecek için kullanılır: Taze yumurta. Taze balık. Taze ekmek.
3. Konserve ya da kuru yiyeceklere karşıt olarak, derhal tüketiciye sunulan yiyecekler için kullanılır: Taze bakla. Taze fasulye.
4. Yeni olan, yeni yapılmış, yeni uygulanmış bir şey için kullanılır: Sana bazı taze haberlerim var. Bunlar taze izler.
5. Dinç, sağlıklı, gücü kuvveti yerinde olan, bir kimse, onun bedeni için kullanılır: Cepheye taze kuvvetler yığmak, Taze bir genç kız. Taze bir teni var
6. Ed. Çocukluk ya da ilk gençlik çağına özgü içtenlik, saflık, temizlik içeren bir şey için kullanılır: Taze beyinler. Taze bir hayal gücü. O hâlâ delikanlılık çağının taze ruhunu taşıybrdu.
7. Taze hava, yeni ilkeler, yeni görüşler getiren şey: Bu yapıt, siyasi ortamda taze bir hava estirdi. || Taze para, yeni bir tan sağlanan, istendiğinde kullanılabilecek para.
*Kasapl. Taze et, kesimden sonra yeterli sûre dinlendirilmemiş et.
*Doğal koşullarda korunan et. (Sıcak et de denir.)
* be. Değişime, bozulmaya uğramamış biçimde: Meyveler, sebzeler nasıl taze tutulur? Ekmekler bir türlü taze kalmıyor.
* a Genç kız ya da kadın: Zavallı taze, evliliğinin ikinci ayında eşini kaybetti.
1. Henüz özsu içeren, kurumamış, pörsümemiş bitki için kullanılır: Taze otlar. Vazoya taze çiçekler koymak.
2. Henüz bozulmaya uğramamış, bayatlamamış bir yiyecek için kullanılır: Taze yumurta. Taze balık. Taze ekmek.
3. Konserve ya da kuru yiyeceklere karşıt olarak, derhal tüketiciye sunulan yiyecekler için kullanılır: Taze bakla. Taze fasulye.
4. Yeni olan, yeni yapılmış, yeni uygulanmış bir şey için kullanılır: Sana bazı taze haberlerim var. Bunlar taze izler.
5. Dinç, sağlıklı, gücü kuvveti yerinde olan, bir kimse, onun bedeni için kullanılır: Cepheye taze kuvvetler yığmak, Taze bir genç kız. Taze bir teni var
6. Ed. Çocukluk ya da ilk gençlik çağına özgü içtenlik, saflık, temizlik içeren bir şey için kullanılır: Taze beyinler. Taze bir hayal gücü. O hâlâ delikanlılık çağının taze ruhunu taşıybrdu.
7. Taze hava, yeni ilkeler, yeni görüşler getiren şey: Bu yapıt, siyasi ortamda taze bir hava estirdi. || Taze para, yeni bir tan sağlanan, istendiğinde kullanılabilecek para.
*Kasapl. Taze et, kesimden sonra yeterli sûre dinlendirilmemiş et.
*Doğal koşullarda korunan et. (Sıcak et de denir.)
*Şarapç. Taze şarap, taze ve asıtliği nispeten yüksek olan şaraplara denir.
*Taşoc. ve inş. Taze taş, ocaktan yeni çıkarılmış taş.
* a Genç kız ya da kadın: Zavallı taze, evliliğinin ikinci ayında eşini kaybetti.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR