Tedavi Yöntemleri Temel Britannica Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor uyarısı ya da önerisi ...
Tedavi Yöntemleri
Temel Britannica
Günümüzde hastaların bakım ve tedavisini, çağdaş tıbbın bilimsel yöntemleriyle çalışan doktorlar, hemşireÂler ve öbür sağlık elemanları üstlenmiştir. Bütün gelişmiş ülkeler, gerekli eğitimi görÂmüş sağlık ordusu, hastaneleri, koruyucu hekimlik önlemleri ve yaygın aşı kampanyalaÂrıyla yurttaşlarına sağlık hizmetleri vermeyi bir görev bilir. Ama bilimdışı yöntemlerle hastalan iyileştireceklerini cine süren insanlar, tarih boyunca hiç eksik olmamıştır. Bugün bile, yaygın sağlık hizmetleri ve iyi yetişmiş dokÂtorları olan birçok ülkede bazı insanlar, binÂlerce yıllık geleneksel yöntemleri uygulayan bu tip kişilerden yardım beklerler.
Geleneksel Yöntemler
Bilimsel tıbbın ancak 200 yıllık bir geçmişi vardır. Oysa insanlar yeryüzünde var oldukları andan başlayarak hastalıklarına çare bulmak zorunda kaldılar. Bunun için de kimi zaman doğaüstü güçlere sığındılar, kimi zaman doğal maddelerin iyileştirici etkilerine güvendiler. Binlerce yıldır kulaktan kulağa aktarılmış bilgi ve deneyimlerin ürünü olan bütün bu bilimdışı tedavi yöntemlerine "halk hekimliği" denir.
Bütün dünyada en sık başvurulan gelenekÂsel tedavi yollarından biri şifalı bitkilerden hazırlanan ilaçlardır. İnsanlar çok eskiçağlardan beri birçok bitkiÂnin, hayvansal yağların, hatta mineral kökenli bazı maddelerin çeşitli hastalıklara iyi geldiğiÂne inanmışlardır. "Kocakarı ilaçları" denen bu karışımların çoğunun temelinde doğaüsÂtü inançlar yatar; ama insanların umut bağlaÂdıkları bazı doğal maddeler sonradan bilim adamlarınca da denenmiş ve çağdaş ilaç sanaÂyisinin hammaddeleri arasına katılmıştır. ÖrÂneğin Amerika Yerlileri'nin yanık tedavisinde kullandıkları petrol yağları, bugün de çeşitli merhemlerin temel maddesi olan vazelinin esin kaynağıdır; bazı ilaçların etkin maddesi ise hâlâ bitki özütlerinden elde edilir.
Başlangıcı Eski Yunan tıbbına kadar uzaÂnan su tedavisi de bugün hâlâ uygulanan geleneksel yöntemlerden biridir. Hidroterapi denen bu tedavinin temeli, mineraller açısınÂdan zengin olan şifalı sularda yıkanmaya ya da bu suları içmeye dayanır.
Hiç tıp eğitimi görmedikleri halde kendileÂrine özgü yöntemlerle ya da doğaüstü güçlerle hastaları iyileştirebileceklerine inanılan insanÂlara hemen her toplumda rastlanır. BunlarÂdan bir bölümü, örneğin "kırık-çıkıkçı" denen kişiler, uyguladıkları tedavi yöntemlerini geÂnellikle başka bir "usta"dan öğrenir ve zaÂmanla kırık kemikleri ya da çıkık eklemleri yerine oturtmakta deneyim kazanırlar. Bazıları ise yalnızca dinsel bilgi birikimleriyle hastalıklara çare bulacaklarını savunurlar. Hastaya elleriyle dokunarak, dualar okuyaÂrak, hatta şarkı söyleyip dans ederek "tedavi" uygulayan bu insanlardan bazılarının doğaüsÂtü güçler ile insanlar arasında aracı olduklarıÂna ve iyileştirici güçlerinin ruhlardan Âlandığına inanılır. İlkel toplumlarda oldukça yaygın olan bu tip iyileştiricilere şaman denir. İçlerindeki kötü ruhları duayla kovarak hastaÂları iyileştireceklerini öne süren "üfürükçüÂler" de büyük olasılıkla İslam öncesi Türk toplumlarında da görülen samanlığın günüÂmüzdeki izleridir.
Bazıları da hastalıkların "nazardan" ya da "kem gözlerden" ileri geldiğine inanır. KendiÂsine beddua edildiği, nazar değdiği ya da büyü yapıldığı için hastalandığına inanan insanları iyileştirmek için önce hastanın düşmanı ya da düşmanları saptanır, sonra da bu kara büyüÂnün etkisini bozacak karşı büyüler yapılır, muskalar yazılır. Ortaçağ Avrupa'sında şifalı otlardan ilaç hazırlayanlar cadılıkla suçlanÂmıştır; oysa Afrika ülkelerinde bugün bile birçok insan büyücü doktorlarından yardım bekler. Bu tür inanışları pek de hafife almamak gerekir. Çünkü kendisini huzursuz eden düşünceleri uzaklaştırmak için çare arayan bir hastayı deşÂmek için ilk adımı atmış demektir. Nitekim çağımızda doktorların birçoğu da bazı hastaÂlıkların stresten ya da mutsuzluktan Âlandığına ve stresin altında vatan nedenler saptandığında tedavinin daha başarılı olacağıÂna inanıyorlar.
Dünyanın en eski tedavi sistemlerinden bin de Çin'de doğmuştur. Fski Çinlilere göre ruh ve beden sağlığı, yin ve yang denen karşıt güçler arasındaki dengeye bağlıdır. Suyla simgelenen yin dingin ve edilgendir: ateşle simgelenen yang ise sıcak ve etkindir. Bütün hastalıklar bu iki güç arasındaki dengenin bozulmasından landığı için. iyileştiriciÂnin görevi bu dengeyi yeniden kurmaktır. Bunu sağlamak için ile şifalı bitkilerden yapıÂlan ilaçlar, özel egzersizler ve akupunktur gibi çeşitli tedavi yöntemlerine başvururlar.
Bilimsel Yöntemler
Bilimsel tıpta tedavinin temel amacı, hastalıÂğın nedenini ortadan kaldırarak hastayı tümüyÂle sağlığına kavuşturmaktır. Ama her zaman bu sonuca ulaşılamayabilir. Doktorların deyiÂmiyle "özgün tedavisi" olmayan, yani temel nedeni ortadan kaldırılamayan hastalıklarda yalnızca belirtilerle savaşılır. Örneğin ateşi düşürmek, ağrıları hafifletmek, öksürüğü ya da ishali kesmek, solunumu rahatlatmak için alınan önlemler bu tip tedavi yollarıdır.
Bugün tıp fakültelerince benimsenmiş başÂlıca tedavi yöntemleri şu şekildedir:
Alternatif ya da Yardımcı Tedaviler
Günümüzde, bir yandan tıp fakültelerinde birer uzmanlık dalı olarak benimsenmiş bu tedavi yöntemleri geliştirilirken, bir yandan da yeni arayışların ürünü olan "alternatif" ya da "yardımcı" tedavi yöntemleri giderek yayÂgınlaşıyor. Bunların başında akupunktur, kiropraksi, osteopati, homeopati ve aroma tedavisi gelir. Bugün birçok ülkede akupunkÂturu yardımcı bir tedavi yöntemi olarak uyguÂlayan uzmanların sayısı oldukça fazladır. DaÂha çok romatizma, sırt ve bel ağrısı gibi rahatsızlıkların giderilmesinde başvurulan ki-ropraksi ise özel bir masaj tedavisidir.
ABD'li doktor Andrew Still'in (1828-1917) buluşu olan osteopati de, gerek hastalık nedenlerine yaklaşımı, gerek uygulama açıÂsından kiropraksiye çok benzer. Still'e göre hemen hemen bütün hastalıkların nedeni, vücuttaki kemiklerin yerinden oynamasıydı. Böylece kemikler çevredeki dokulara basınç yapıyor ve o bölgedeki organlara yeterince kan gitmesini engelliyordu. İnsan vücudu uyumlu ve eşgüdümlü bir bütün olarak çalıştıÂğına göre, küçük bir yardımla kemikler yerine yerleştirildiğinde hastalıkla kolayca başa çıkaÂbilirdi.
Başlangıçta kuşkuyla karşılanan osteopati bugün daha çok ABD'de ve bazı Avrupa ülkelerinde alternatif değilse bile yardımcı bir tedavi yöntemi olarak benimsenmiştir. Aslında bu yöntemi uygulayanlar da osteopatinin ağır mikrobik hastalıkları ya da kanseri gerçekten iyileştirebileceğini öne sürerek öbür tedavi yöntemlerine bir alternatif olarak görmezler. Günümüzde özel olarak eğitilmiş diplomalı uzmanların uyguladıkları osteopati, disk kayması (bel fıtığı), boyun tutulması, eklem rahatsızlıkları, omuzda kireçlenme gibi daha çok yapısal rahatsızlıklarda asıl tedaviÂnin tamamlayıcı bir parçası olarak düşünülür. 15-45 dakika kadar süren bir osteopati seanÂsında uzman, bir yatağa uzanmış ya da özel bir iskemleye oturmuş olan hastayı parmaklaÂrıyla yoklayarak vücudun gerilmiş olan bölgeÂlerini araştırır. Sonra da bu bölgeleri elleriyle ve bazen oldukça sert bir biçimde yoğurarak, çekip iterek ve bastırarak kemikleri normal konumlarına getirmeye çalışır. Çok şiddetli sırt ağrısından yakınan hastaların bazen bir tek seansta bile çok rahatladıkları görülmüşÂtür. Ama tedavi genellikle birkaç seans sürer ve uzmanlar hastalarına nasıl oturup kalkmaÂları ya da hangi hareketlerden kaçınmaları gerektiğini anlatırlar.
Alman doktor Samuel Hahnemann'ın (1755-1843) ortaya attığı homeopati kavramı, "benzerin benzeriyle tedavisi" olarak özetleÂnebilir. Hahnemann 18. yüzyılın sonlarında, hastalık belirtilerini yok etmek için kullanılan birçok ilacın hastaya yarardan çok zarar verdiği görüşüne vardı. Ona göre hastalık belirtileri, vücudun hastalığa karşı savaşta başarılı olduğunu gösteren iyi işaretlerdi. Bu nedenle, belirtileri bastırmaya çalışmaktansa, hastalıkla aynı etkileri yaratan maddeleri kullanarak vücudun doğal iyileşme sürecine yardımcı olmak ve hastalığı bu yolla yenmek gerekiyordu. Bu amaçla, sağlıklı kişilere yükÂsek dozda verildiği zaman ateş, kusma, ya da ishal gibi hastalık belirtilerine yol açan doğal maddelerin çok küçük dozlar halinde hastalaÂra verilmesini önerdi.
Günümüzde homeopatik ilaçların çoğu şiÂfalı otlardan, altın gibi bazı metallerden, hatta doğrudan doğruya hastanın kendi tükürüğünÂden hazırlanır. Kullanılan madde su, alkol ya da başka bir çözücü sıvıyla karıştırılarak çalkalandıktan sonra, bu karışımdan çok az bir miktar alınıp üzerine bolca su katılır. Böylece giderek daha çok sulandırılır ve etkisi iyice azaltılır. Nitekim homeopati yöntemine karşı olanlara göre hazırlanan ilaç o kadar çok sulandırılmıştır ki hastalar sonuçta yalÂnızca su içmiş olurlar.
Bugün ABD'de, İngiltere'de ve daha değiÂşik yöntemlerle Hindistan ve Güney Amerika ülkelerinde benimsenmiş olan homeopati, özellikle artrit gibi bazı eklem hastalıkları ile alerjilerde alternatif tedavi vöntemi olarak uygulanır. Bu yönteme sığınanlar genellikle öbür tedavilerden bekledikleri sonucu alamaÂmış ve doktorların verdikleri güçlü ilaçların ağır yan etkilerinden bunalmış olan hastaÂlardır.
Alternatif tıbbın son yıllarda giderek yayÂgınlaşan yöntemlerinden biri olan aroma tedavisi ise kokulu otlardan özütlenen uçucu yağlarla vücudu ovmaya ya da buharlarını solumaya dayanır. Kuşkusuz bu gerçek bir tedavi yöntemi değildir; ama bedensel ve ruhsal gerginliği hafifleterek insanı rahatlattıÂğı surece her yöntem yararlı sayılabilir.
İster geleneksel, ister bilimsel, ister alterÂnatif olsun, bütün tedavi yöntemlerinde olumlu sonuç alabilmek için en önemli etken inanç ve güven duygusudur. Kendisini iyileştiÂreceğini söyleyen kişiye ve uyguladığı yönteÂme güvenen bir hasta, inanmayan bir hastaÂdan çok daha çabuk iyileşecektir. Bazı insanÂların, 'iman gücüyle şifa dağıtan" kişilerin bir tek dokunuşuyla ya da duasıyla kendilerini daha iyi hissetmeleri de ancak inançla açıklaÂnabilir.
Temel Britannica
Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor uyarısı ya da önerisi değildir.
Günümüzde hastaların bakım ve tedavisini, çağdaş tıbbın bilimsel yöntemleriyle çalışan doktorlar, hemşireÂler ve öbür sağlık elemanları üstlenmiştir. Bütün gelişmiş ülkeler, gerekli eğitimi görÂmüş sağlık ordusu, hastaneleri, koruyucu hekimlik önlemleri ve yaygın aşı kampanyalaÂrıyla yurttaşlarına sağlık hizmetleri vermeyi bir görev bilir. Ama bilimdışı yöntemlerle hastalan iyileştireceklerini cine süren insanlar, tarih boyunca hiç eksik olmamıştır. Bugün bile, yaygın sağlık hizmetleri ve iyi yetişmiş dokÂtorları olan birçok ülkede bazı insanlar, binÂlerce yıllık geleneksel yöntemleri uygulayan bu tip kişilerden yardım beklerler.
Geleneksel Yöntemler
Bilimsel tıbbın ancak 200 yıllık bir geçmişi vardır. Oysa insanlar yeryüzünde var oldukları andan başlayarak hastalıklarına çare bulmak zorunda kaldılar. Bunun için de kimi zaman doğaüstü güçlere sığındılar, kimi zaman doğal maddelerin iyileştirici etkilerine güvendiler. Binlerce yıldır kulaktan kulağa aktarılmış bilgi ve deneyimlerin ürünü olan bütün bu bilimdışı tedavi yöntemlerine "halk hekimliği" denir.
Bütün dünyada en sık başvurulan gelenekÂsel tedavi yollarından biri şifalı bitkilerden hazırlanan ilaçlardır. İnsanlar çok eskiçağlardan beri birçok bitkiÂnin, hayvansal yağların, hatta mineral kökenli bazı maddelerin çeşitli hastalıklara iyi geldiğiÂne inanmışlardır. "Kocakarı ilaçları" denen bu karışımların çoğunun temelinde doğaüsÂtü inançlar yatar; ama insanların umut bağlaÂdıkları bazı doğal maddeler sonradan bilim adamlarınca da denenmiş ve çağdaş ilaç sanaÂyisinin hammaddeleri arasına katılmıştır. ÖrÂneğin Amerika Yerlileri'nin yanık tedavisinde kullandıkları petrol yağları, bugün de çeşitli merhemlerin temel maddesi olan vazelinin esin kaynağıdır; bazı ilaçların etkin maddesi ise hâlâ bitki özütlerinden elde edilir.
Başlangıcı Eski Yunan tıbbına kadar uzaÂnan su tedavisi de bugün hâlâ uygulanan geleneksel yöntemlerden biridir. Hidroterapi denen bu tedavinin temeli, mineraller açısınÂdan zengin olan şifalı sularda yıkanmaya ya da bu suları içmeye dayanır.
Hiç tıp eğitimi görmedikleri halde kendileÂrine özgü yöntemlerle ya da doğaüstü güçlerle hastaları iyileştirebileceklerine inanılan insanÂlara hemen her toplumda rastlanır. BunlarÂdan bir bölümü, örneğin "kırık-çıkıkçı" denen kişiler, uyguladıkları tedavi yöntemlerini geÂnellikle başka bir "usta"dan öğrenir ve zaÂmanla kırık kemikleri ya da çıkık eklemleri yerine oturtmakta deneyim kazanırlar. Bazıları ise yalnızca dinsel bilgi birikimleriyle hastalıklara çare bulacaklarını savunurlar. Hastaya elleriyle dokunarak, dualar okuyaÂrak, hatta şarkı söyleyip dans ederek "tedavi" uygulayan bu insanlardan bazılarının doğaüsÂtü güçler ile insanlar arasında aracı olduklarıÂna ve iyileştirici güçlerinin ruhlardan Âlandığına inanılır. İlkel toplumlarda oldukça yaygın olan bu tip iyileştiricilere şaman denir. İçlerindeki kötü ruhları duayla kovarak hastaÂları iyileştireceklerini öne süren "üfürükçüÂler" de büyük olasılıkla İslam öncesi Türk toplumlarında da görülen samanlığın günüÂmüzdeki izleridir.
Bazıları da hastalıkların "nazardan" ya da "kem gözlerden" ileri geldiğine inanır. KendiÂsine beddua edildiği, nazar değdiği ya da büyü yapıldığı için hastalandığına inanan insanları iyileştirmek için önce hastanın düşmanı ya da düşmanları saptanır, sonra da bu kara büyüÂnün etkisini bozacak karşı büyüler yapılır, muskalar yazılır. Ortaçağ Avrupa'sında şifalı otlardan ilaç hazırlayanlar cadılıkla suçlanÂmıştır; oysa Afrika ülkelerinde bugün bile birçok insan büyücü doktorlarından yardım bekler. Bu tür inanışları pek de hafife almamak gerekir. Çünkü kendisini huzursuz eden düşünceleri uzaklaştırmak için çare arayan bir hastayı deşÂmek için ilk adımı atmış demektir. Nitekim çağımızda doktorların birçoğu da bazı hastaÂlıkların stresten ya da mutsuzluktan Âlandığına ve stresin altında vatan nedenler saptandığında tedavinin daha başarılı olacağıÂna inanıyorlar.
Dünyanın en eski tedavi sistemlerinden bin de Çin'de doğmuştur. Fski Çinlilere göre ruh ve beden sağlığı, yin ve yang denen karşıt güçler arasındaki dengeye bağlıdır. Suyla simgelenen yin dingin ve edilgendir: ateşle simgelenen yang ise sıcak ve etkindir. Bütün hastalıklar bu iki güç arasındaki dengenin bozulmasından landığı için. iyileştiriciÂnin görevi bu dengeyi yeniden kurmaktır. Bunu sağlamak için ile şifalı bitkilerden yapıÂlan ilaçlar, özel egzersizler ve akupunktur gibi çeşitli tedavi yöntemlerine başvururlar.
Bilimsel Yöntemler
Bilimsel tıpta tedavinin temel amacı, hastalıÂğın nedenini ortadan kaldırarak hastayı tümüyÂle sağlığına kavuşturmaktır. Ama her zaman bu sonuca ulaşılamayabilir. Doktorların deyiÂmiyle "özgün tedavisi" olmayan, yani temel nedeni ortadan kaldırılamayan hastalıklarda yalnızca belirtilerle savaşılır. Örneğin ateşi düşürmek, ağrıları hafifletmek, öksürüğü ya da ishali kesmek, solunumu rahatlatmak için alınan önlemler bu tip tedavi yollarıdır.
Bugün tıp fakültelerince benimsenmiş başÂlıca tedavi yöntemleri şu şekildedir:
- İlaç tedavisi (kemoterapi)
- Cerrahi
- Işın tedavisi (radyoterapi)
- Fizik tedavidir (fizyoterapi)
Alternatif ya da Yardımcı Tedaviler
Günümüzde, bir yandan tıp fakültelerinde birer uzmanlık dalı olarak benimsenmiş bu tedavi yöntemleri geliştirilirken, bir yandan da yeni arayışların ürünü olan "alternatif" ya da "yardımcı" tedavi yöntemleri giderek yayÂgınlaşıyor. Bunların başında akupunktur, kiropraksi, osteopati, homeopati ve aroma tedavisi gelir. Bugün birçok ülkede akupunkÂturu yardımcı bir tedavi yöntemi olarak uyguÂlayan uzmanların sayısı oldukça fazladır. DaÂha çok romatizma, sırt ve bel ağrısı gibi rahatsızlıkların giderilmesinde başvurulan ki-ropraksi ise özel bir masaj tedavisidir.
ABD'li doktor Andrew Still'in (1828-1917) buluşu olan osteopati de, gerek hastalık nedenlerine yaklaşımı, gerek uygulama açıÂsından kiropraksiye çok benzer. Still'e göre hemen hemen bütün hastalıkların nedeni, vücuttaki kemiklerin yerinden oynamasıydı. Böylece kemikler çevredeki dokulara basınç yapıyor ve o bölgedeki organlara yeterince kan gitmesini engelliyordu. İnsan vücudu uyumlu ve eşgüdümlü bir bütün olarak çalıştıÂğına göre, küçük bir yardımla kemikler yerine yerleştirildiğinde hastalıkla kolayca başa çıkaÂbilirdi.
Başlangıçta kuşkuyla karşılanan osteopati bugün daha çok ABD'de ve bazı Avrupa ülkelerinde alternatif değilse bile yardımcı bir tedavi yöntemi olarak benimsenmiştir. Aslında bu yöntemi uygulayanlar da osteopatinin ağır mikrobik hastalıkları ya da kanseri gerçekten iyileştirebileceğini öne sürerek öbür tedavi yöntemlerine bir alternatif olarak görmezler. Günümüzde özel olarak eğitilmiş diplomalı uzmanların uyguladıkları osteopati, disk kayması (bel fıtığı), boyun tutulması, eklem rahatsızlıkları, omuzda kireçlenme gibi daha çok yapısal rahatsızlıklarda asıl tedaviÂnin tamamlayıcı bir parçası olarak düşünülür. 15-45 dakika kadar süren bir osteopati seanÂsında uzman, bir yatağa uzanmış ya da özel bir iskemleye oturmuş olan hastayı parmaklaÂrıyla yoklayarak vücudun gerilmiş olan bölgeÂlerini araştırır. Sonra da bu bölgeleri elleriyle ve bazen oldukça sert bir biçimde yoğurarak, çekip iterek ve bastırarak kemikleri normal konumlarına getirmeye çalışır. Çok şiddetli sırt ağrısından yakınan hastaların bazen bir tek seansta bile çok rahatladıkları görülmüşÂtür. Ama tedavi genellikle birkaç seans sürer ve uzmanlar hastalarına nasıl oturup kalkmaÂları ya da hangi hareketlerden kaçınmaları gerektiğini anlatırlar.
Alman doktor Samuel Hahnemann'ın (1755-1843) ortaya attığı homeopati kavramı, "benzerin benzeriyle tedavisi" olarak özetleÂnebilir. Hahnemann 18. yüzyılın sonlarında, hastalık belirtilerini yok etmek için kullanılan birçok ilacın hastaya yarardan çok zarar verdiği görüşüne vardı. Ona göre hastalık belirtileri, vücudun hastalığa karşı savaşta başarılı olduğunu gösteren iyi işaretlerdi. Bu nedenle, belirtileri bastırmaya çalışmaktansa, hastalıkla aynı etkileri yaratan maddeleri kullanarak vücudun doğal iyileşme sürecine yardımcı olmak ve hastalığı bu yolla yenmek gerekiyordu. Bu amaçla, sağlıklı kişilere yükÂsek dozda verildiği zaman ateş, kusma, ya da ishal gibi hastalık belirtilerine yol açan doğal maddelerin çok küçük dozlar halinde hastalaÂra verilmesini önerdi.
Günümüzde homeopatik ilaçların çoğu şiÂfalı otlardan, altın gibi bazı metallerden, hatta doğrudan doğruya hastanın kendi tükürüğünÂden hazırlanır. Kullanılan madde su, alkol ya da başka bir çözücü sıvıyla karıştırılarak çalkalandıktan sonra, bu karışımdan çok az bir miktar alınıp üzerine bolca su katılır. Böylece giderek daha çok sulandırılır ve etkisi iyice azaltılır. Nitekim homeopati yöntemine karşı olanlara göre hazırlanan ilaç o kadar çok sulandırılmıştır ki hastalar sonuçta yalÂnızca su içmiş olurlar.
Bugün ABD'de, İngiltere'de ve daha değiÂşik yöntemlerle Hindistan ve Güney Amerika ülkelerinde benimsenmiş olan homeopati, özellikle artrit gibi bazı eklem hastalıkları ile alerjilerde alternatif tedavi vöntemi olarak uygulanır. Bu yönteme sığınanlar genellikle öbür tedavilerden bekledikleri sonucu alamaÂmış ve doktorların verdikleri güçlü ilaçların ağır yan etkilerinden bunalmış olan hastaÂlardır.
Alternatif tıbbın son yıllarda giderek yayÂgınlaşan yöntemlerinden biri olan aroma tedavisi ise kokulu otlardan özütlenen uçucu yağlarla vücudu ovmaya ya da buharlarını solumaya dayanır. Kuşkusuz bu gerçek bir tedavi yöntemi değildir; ama bedensel ve ruhsal gerginliği hafifleterek insanı rahatlattıÂğı surece her yöntem yararlı sayılabilir.
İster geleneksel, ister bilimsel, ister alterÂnatif olsun, bütün tedavi yöntemlerinde olumlu sonuç alabilmek için en önemli etken inanç ve güven duygusudur. Kendisini iyileştiÂreceğini söyleyen kişiye ve uyguladığı yönteÂme güvenen bir hasta, inanmayan bir hastaÂdan çok daha çabuk iyileşecektir. Bazı insanÂların, 'iman gücüyle şifa dağıtan" kişilerin bir tek dokunuşuyla ya da duasıyla kendilerini daha iyi hissetmeleri de ancak inançla açıklaÂnabilir.
Benler, Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri
Uyku Bozuklukları ve Tedavi Yöntemleri
Kekemelik ve Tedavi Yöntemleri
YORUMLAR