uyuşmak (1) (nsz) Soğuk, basınç vb. yüzünden vücudun bir yerinde, duygu ve hareket geçici olarak azalmak: "Öğle yemeğinden ...
uyuşmak (1)
(nsz)
Soğuk, basınç vb. yüzünden vücudun bir yerinde, duygu ve hareket geçici olarak azalmak:
"Öğle yemeğinden sonra sinirlerim uyuştu, ufak bir uyku kestireyim, diye kompartımanımda uzandım."- A. Haşim.
uyuşmak (II)
(nsz, -le)
1 . Her konuda birbirine uymak, imtizaç etmek:
"Oraya gidip yerleşmek, uyuşmak ve yaşamak gerekir."- H. Taner.
2 . (nsz) Bir iş, düşünce, görüş vb. üzerinde anlaşmaya varmak, uzlaşmak, mutabık kalmak:
"Edirne dayanıp dururken biz İstanbul'da düşmanla pazarlık edeceğiz, uyuşacağız öyle mi?"- Y. K. Karaosmanoğlu.
(nsz)
Soğuk, basınç vb. yüzünden vücudun bir yerinde, duygu ve hareket geçici olarak azalmak:
"Öğle yemeğinden sonra sinirlerim uyuştu, ufak bir uyku kestireyim, diye kompartımanımda uzandım."- A. Haşim.
uyuşmak (II)
(nsz, -le)
1 . Her konuda birbirine uymak, imtizaç etmek:
"Oraya gidip yerleşmek, uyuşmak ve yaşamak gerekir."- H. Taner.
2 . (nsz) Bir iş, düşünce, görüş vb. üzerinde anlaşmaya varmak, uzlaşmak, mutabık kalmak:
"Edirne dayanıp dururken biz İstanbul'da düşmanla pazarlık edeceğiz, uyuşacağız öyle mi?"- Y. K. Karaosmanoğlu.
UYUŞMAK gçz.
1. Bedenin bir bölümü sözkonusuysa, bir basınç, bir dış etken, bir hastalıktan dolayı ya da verilen bir ilacın etkisiyle geçici olarak, tümüyle ya da kısmen duyarlılığını, devingenliğini yitirmek: Oturmaktan ayaklarım uyuştu. İğneden hemen sonra çenem uyuşmaya başladı.
2. Tembelleşmek, gevşemek: Hiçbir şey yapmamaktan beyni uyuşmaya başlamıştı. Sıcak ve yorgunluktan uyuşmuştuk.
* uyuşturmak ettirg.
1. Bir dış etken, bir basınç, bir hastalık sözkonusuysa, bedenin bir bölümün duyarsızlaşmasına neden olmak: Soğuk ellerimi uyuşturdu.
2. Tip. Analjezi yaparak ağrı duymayacak hale getirmek: Dişini çekmeden önce çenesini iğne ile uyuşturdular.
3. Bir kimseyi, beynini uyuşturmak, onu gevşekliğe, durgunluğa, bitkinliğe sürüklemek: Sıcak beynimi uyuşturdu, hiçbir şey düşünemiyorum.
1. Bedenin bir bölümü sözkonusuysa, bir basınç, bir dış etken, bir hastalıktan dolayı ya da verilen bir ilacın etkisiyle geçici olarak, tümüyle ya da kısmen duyarlılığını, devingenliğini yitirmek: Oturmaktan ayaklarım uyuştu. İğneden hemen sonra çenem uyuşmaya başladı.
2. Tembelleşmek, gevşemek: Hiçbir şey yapmamaktan beyni uyuşmaya başlamıştı. Sıcak ve yorgunluktan uyuşmuştuk.
* uyuşturmak ettirg.
1. Bir dış etken, bir basınç, bir hastalık sözkonusuysa, bedenin bir bölümün duyarsızlaşmasına neden olmak: Soğuk ellerimi uyuşturdu.
2. Tip. Analjezi yaparak ağrı duymayacak hale getirmek: Dişini çekmeden önce çenesini iğne ile uyuşturdular.
3. Bir kimseyi, beynini uyuşturmak, onu gevşekliğe, durgunluğa, bitkinliğe sürüklemek: Sıcak beynimi uyuşturdu, hiçbir şey düşünemiyorum.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR