VARMAK gçz, f. 1. (Bir yere) varmak, erişilmek istenen yere, yolun sonuna gelmek; ulaşmak: Ankara'ya saat beşte varacağız; bir ş...
VARMAK gçz, f.
1. (Bir yere) varmak, erişilmek istenen yere, yolun sonuna gelmek; ulaşmak: Ankara'ya saat beşte varacağız; bir şey sözkonusuysa, gitmesi gereken yere ulaşmak: Mektup oraya ancak bir haftada varır.
2. Belli bir noktaya, bir düzeye (soyut ya da somut) varmak; bir yaşa varmak, oraya gelmek, ulaşmak: Yolun yarısına vardığımızda ak şam olmuştu. Artık sağlığına dikkat etmesi gereken bir yaşa vardı.
3. Bir şeye (kadar) varmak, bir şeyden söz ederken, bir gelişmeden sonra, genellikle hoş olmayan bir eylemle sonuçlanmak: Sonunda bu çekişme cinayete varacak.
4. Bir şeye (soyut) varmak, bir çaba sonucu onu elde etmek, ona ulaşmak: Sonunda bir karara vardık. Anlaşmaya varmak. Yüzeysel çabalarla bir sisteme varamazsın.
5. Bir şeyi iyice anlamak, duymak, özelliklerini, niteliklerini kavramak: Aceleden yediklerimin tadına varamadım. Bir işin sırrına varmak.
6. Dili, ağzı, eli vb. varmak, bir şeyi söylemeye ya da yapmaya çekinmemek; kıymak (genellikle olumsuz kullanılır): Gerçeği anlatmaya dilim varmadı. Minicik çocuğa vurmaya elin nasıl varıyor?
7. Bir yere, yerlere varmak, toplumsal ya da mesleki yaşamında iyi bir duruma erişmek, yükselmek: Bir yerlere varmak isteyen çalışkan, sebatlı bir insan.
8. Her hangi bir duruma geçmek Secdeye varmak. Uykuya varmak.
9. Bir kimseye varmak, bir kadın söz konusuysa, o kimseyle evlenmek: Sevdiği delikanlıya vara mayınca canına kıydı.
10.varsın, varsınlar, "İstersen, islerse, isterlerse" anlamında herhangi bir konuda bir kişinin dilediği gibi davranabileceğini belirtir: kâr ne biliyorsan anlat Varsın gelmense gelmesin; çıkacak sonucun önemine dikkat çeker: Buncacık çocuk köyü yönettiğine göre var ötesini sen hesap et; önüne getirildiği cümlenin başında "tek" anlamında kullanılır: lirsin o rahat etsin da biz sıkıntı çekersek çekelim; "haydi" anlamında kendisinden sonra gelen eylemi vurgular: tonn gidin anlatın olanlan. || Miran bir, varan iki..., bir şeyin bitmediğini arkasının devam ettiğini gösterir || (Falan şeye) vanncaya kadar, hiç düşünülemeyecek şeyler de içinde olarak; olan her şeyi: Evdeki halli« vanrcaye kadar her şeyini sattı.
* vardırmak ettlrg. t. Bir tutumu bir eylemi bir yere vardırmak, aşırı bir noktaya kadar götürmek, çoğu zaman istenmeyen bir sonuca varmasına neden olmak: Şakayı laubaliliğe vardırmayın. Sonunda bu tartışmayı kavgaya vardıracaksınız.
* varılmak edilg. f.
1. Erişilmek, istenen yere gelinmek: Oraya yürüyerek daha çabuk varılır.
2. Belli bir noktaya, duruma, düzeye ulaşılmak, gelinmek: Belli bir yaşa varıldığında sağlığınıza dikkat etmeniz gerekir.
3. Evlenilmek. Böyle bir adama varılmaz.
1. (Bir yere) varmak, erişilmek istenen yere, yolun sonuna gelmek; ulaşmak: Ankara'ya saat beşte varacağız; bir şey sözkonusuysa, gitmesi gereken yere ulaşmak: Mektup oraya ancak bir haftada varır.
2. Belli bir noktaya, bir düzeye (soyut ya da somut) varmak; bir yaşa varmak, oraya gelmek, ulaşmak: Yolun yarısına vardığımızda ak şam olmuştu. Artık sağlığına dikkat etmesi gereken bir yaşa vardı.
3. Bir şeye (kadar) varmak, bir şeyden söz ederken, bir gelişmeden sonra, genellikle hoş olmayan bir eylemle sonuçlanmak: Sonunda bu çekişme cinayete varacak.
4. Bir şeye (soyut) varmak, bir çaba sonucu onu elde etmek, ona ulaşmak: Sonunda bir karara vardık. Anlaşmaya varmak. Yüzeysel çabalarla bir sisteme varamazsın.
5. Bir şeyi iyice anlamak, duymak, özelliklerini, niteliklerini kavramak: Aceleden yediklerimin tadına varamadım. Bir işin sırrına varmak.
6. Dili, ağzı, eli vb. varmak, bir şeyi söylemeye ya da yapmaya çekinmemek; kıymak (genellikle olumsuz kullanılır): Gerçeği anlatmaya dilim varmadı. Minicik çocuğa vurmaya elin nasıl varıyor?
7. Bir yere, yerlere varmak, toplumsal ya da mesleki yaşamında iyi bir duruma erişmek, yükselmek: Bir yerlere varmak isteyen çalışkan, sebatlı bir insan.
8. Her hangi bir duruma geçmek Secdeye varmak. Uykuya varmak.
9. Bir kimseye varmak, bir kadın söz konusuysa, o kimseyle evlenmek: Sevdiği delikanlıya vara mayınca canına kıydı.
10.varsın, varsınlar, "İstersen, islerse, isterlerse" anlamında herhangi bir konuda bir kişinin dilediği gibi davranabileceğini belirtir: kâr ne biliyorsan anlat Varsın gelmense gelmesin; çıkacak sonucun önemine dikkat çeker: Buncacık çocuk köyü yönettiğine göre var ötesini sen hesap et; önüne getirildiği cümlenin başında "tek" anlamında kullanılır: lirsin o rahat etsin da biz sıkıntı çekersek çekelim; "haydi" anlamında kendisinden sonra gelen eylemi vurgular: tonn gidin anlatın olanlan. || Miran bir, varan iki..., bir şeyin bitmediğini arkasının devam ettiğini gösterir || (Falan şeye) vanncaya kadar, hiç düşünülemeyecek şeyler de içinde olarak; olan her şeyi: Evdeki halli« vanrcaye kadar her şeyini sattı.
* vardırmak ettlrg. t. Bir tutumu bir eylemi bir yere vardırmak, aşırı bir noktaya kadar götürmek, çoğu zaman istenmeyen bir sonuca varmasına neden olmak: Şakayı laubaliliğe vardırmayın. Sonunda bu tartışmayı kavgaya vardıracaksınız.
* varılmak edilg. f.
1. Erişilmek, istenen yere gelinmek: Oraya yürüyerek daha çabuk varılır.
2. Belli bir noktaya, duruma, düzeye ulaşılmak, gelinmek: Belli bir yaşa varıldığında sağlığınıza dikkat etmeniz gerekir.
3. Evlenilmek. Böyle bir adama varılmaz.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR