VAZ ya da VAZI a. (ar. vaz"). Esk. 1. Koyma, konulma: "Erkenden kalkarak kendisine ait ne kadar eşyası varsa bir sandığa ...
VAZ ya da VAZI a. (ar. vaz"). Esk.
1. Koyma, konulma: "Erkenden kalkarak kendisine ait ne kadar eşyası varsa bir sandığa vaz ile aşağıki [aşlığa indirdi" (Sami- paşazade Sezai, XIX. yy.).
2. Bir şey için ayırma, ona ait kılma.
3. Bir şey ortaya koyma, oluşturma: "... efkâr üzerine esas vaz olunarak tenkit hakkında usul ve kavaid ihdas edilemez" (Baha Tevfik).
4. Durum, konum, hal: "Uzakta köy üç ay evvelki vazı sâfiyle I Günüde ormanın âgüş-ı lezdarında" (Tevfik Fikret).
5. Vaz etmek -* VAZETMEK.
6. Vaz-ı esas esas koyma, temellendirme. || Vaz-ı hami -> VA- zihaml. || Vaz-ı kadem, ayak basma. || Vaz-ı kadim, bir yerin eski durumu. || Vaz-ı kanun, yasa çıkarma. || Vaz-ı lenger, demir atma: "Karadeniz'de Sinob'dan başka Donanmayı Hümayun'a vaz-i lenger edecek bir liman kalmadı" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Vaz-ı mühr, mühürlemek, mühür koymak. || Vaz-ı sahne, oyunu sahneye koymak, sahnelemek. || Vaz-ı yed -> VAZIYET.
1. Koyma, konulma: "Erkenden kalkarak kendisine ait ne kadar eşyası varsa bir sandığa vaz ile aşağıki [aşlığa indirdi" (Sami- paşazade Sezai, XIX. yy.).
2. Bir şey için ayırma, ona ait kılma.
3. Bir şey ortaya koyma, oluşturma: "... efkâr üzerine esas vaz olunarak tenkit hakkında usul ve kavaid ihdas edilemez" (Baha Tevfik).
4. Durum, konum, hal: "Uzakta köy üç ay evvelki vazı sâfiyle I Günüde ormanın âgüş-ı lezdarında" (Tevfik Fikret).
5. Vaz etmek -* VAZETMEK.
6. Vaz-ı esas esas koyma, temellendirme. || Vaz-ı hami -> VA- zihaml. || Vaz-ı kadem, ayak basma. || Vaz-ı kadim, bir yerin eski durumu. || Vaz-ı kanun, yasa çıkarma. || Vaz-ı lenger, demir atma: "Karadeniz'de Sinob'dan başka Donanmayı Hümayun'a vaz-i lenger edecek bir liman kalmadı" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Vaz-ı mühr, mühürlemek, mühür koymak. || Vaz-ı sahne, oyunu sahneye koymak, sahnelemek. || Vaz-ı yed -> VAZIYET.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR